Türk Astronomi Derneği tarafından Sabancı Üniversitesi’nde düzenlenen ve Türkiye’nin birçok üniversitesinden gelen amatör astronomi topluluklarının katıldığı toplantıda topluluklar birbirlerini tanıdı ve Dünya Astronomi Yılı (DAY 2009) kapsamında yapacakları etkinliklerden bahsetti.
ODTÜ AAT olarak biz de, topluluğumuzda bugüne kadar yapılan etkinliklerden bahsettik ve DAY 2009 kapsamında yapmayı planladığımız ve kesinleşen etkinliklerimizi tanıttık.
Toplantıda ayrıca 2009 yılında eş zamanlı olarak yapılabilecek etkinliklerin listesi çıkarıldı. Böylece aynı etkinlik günlerinde Türkiye’nin birçok bölgesinde astronomi toplulukları aynı anda yapacağı etkinlikler sayesinde DAY 2009’un önemini vurgulayacak ve halkı astronomi konusunda bilgilendirecek. ODTÜ AAT de, bugüne kadar yaptığı etkinlikleri bundan böyle diğer topluluklara da duyurarak bu yoldaki iletişimde önemli katkılar sağlamayı planlıyor.
Toplantı, topluluklar arası yakınlaşma açısından da büyük önem taşıdı. AAT olarak katılan tüm topluluklara teşekkür ediyoruz.
Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), 2009 yılını, Galileo Galilei’nin teleskopla yaptığı ilk gökyüzü gözleminin 400. yıldönümü olması sebebiyle Dünya Astronomi Yılı ilan etti. UNESCO bu çağrıya ortak oldu ve Birleşmiş Milletler, 2009 senesini Dünya Astronomi Yılı olarak kabul etti.
Astronomi bilimindeki gelişmelerin paylaşılması yoluyla, bu sonuçlara ulaşabilmek için takip edilen araştırma ve düşünce sürecinin anlatılması ve toplumun genelinde bilimsel bilincin geliştirilmesi, bilim eğitiminin iyileştirilmesi ve desteklenmesi, gökyüzüne ve dolayısıyla doğaya olan ilginin ve merakın arttırılması ve bilim insanları arasındaki cinsiyet dengesinin teşvik edilmesi, DAY 2009’nın en önemli amaçlarını oluşturuyor.
“Evren sizi bekliyor…” çağrısıyla DAY 2009, sene boyunca gerçekleşecek etkinlikler ile dileyen herkesi astronomiyle kaynaştırmayı hedefliyor.
Türkiye’deki DAY 2009 etkinliklerini Türk Astronomi Derneği koordine etmektedir.
Jüpiter boyutlarındaki bu sıcak gezegen HD189733b Güneş Sistemi Ötesi gezegenler arasında en ilgi çekenlerden biri. Aslında 2005 yılında keşfedimiş olmasına rağmen gezegen hakkında yeni haberler var.
Gezegenin yıldızına uzaklığı yaklaşık olarak 5 milyon km. Bu fazla yakınlık ise gezegen ile yıldızının birbirlerinden ayırt edilebilmesini olanaksız kılıyor. Ama astronomlar bu ayrımı gerçekleştirebilmek ve yıldız ile gezegeni ayrı ayrı gözlemleyebilmek için bir sistem geliştirdiler.İlk önce gezegen ile yıldızın birlikte spektrumlarını kaydettiler; daha sonra ise yıldız tek başınayken gezegen tekrar görüntüye girdi ve bu şekilde birinden diğerine çıkarım yapılarak en sonunda da gezegenin spektrumu ortaya çıkarılmış oldu.
Bir diğer haber ise; bu haftalarda iki astronomi takımı Hubble ve Spitzer Uzay İstasyonları’ndan alınan kızılötesi spektrumlar doğrultusunda gezegende suyun var olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediler. Bu yeni haber bilinen 300’ün üzerindeki Güneş Sistemi Ötesi gezegenleri inceleyen herkes için büyük önem taşıyor; çünkü yaşanılabilir bir gezegenin varlığına bir adım daha yaklaşılmış oldu.Tabi bu yeni gezegeni “yaşanılabilir” olarak nitelemek tam da doğru olmaz; çünkü gezegenin yüzey sıcaklığı 1.400°C ‘ye yakın.
Her hâlükârda; gezegenin yapısında suyun varlığını hayal etmek o kadar da zor değil. Şaşırtıcı olanı ise burada karbondioksitten izler bulunmuş olması. Güneş Sistemi Ötesi gezegenler uzmanı Sara Seager ise bu konuyu şöyle yorumluyor: “Karbondioksitin bulunuşu oldukça şaşırtıcı. Çünkü; eğer gezegen üzerindeki tüm gazlar kimyasal bir dengede olsaydı burada karbondioksit bulunamazdı. Biz bunun fotokimyadan kaynaklandığını düşünüyoruz. Yıldızın ultraviyole ışınlarının molekülleri parçalaması sonucu başka yapılarda moleküller oluşmuş olmalı.”
Gökbilimciler gezegenin oluşumu hakkında ise şöyle bir yargıda bulunuyorlar. Jüpiter büyüklüğünde böyle bir gezegenin yıldızına yakın bir yerde oluşmuş olamayacağını, yıldız diskinin dışında oluşmuş olup etrafındaki kalıntılarla etkileşim halinde içe doğru sürüklendiğine inanıyorlar. Bu aşama süresince henüz oluşmuş bir çok gezegen ve gezegencik ise tekrar kayboldu. HD 189733b ise kurtulmayı başardı çünkü gezegen yakınlaşmaya başladığında disk kaybolmuştu ve şans eseri Jüpiter benzeri gezegenimiz oluşmuş oldu.
Bu sabah saat 5:30 civarlarında Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) -2.7 kadir parlaklığıyla Ankara semalarından geçti. Topluluk üyelerimizden M. Raşid Tuğral elinde fotoğraf makinasıyla hazır bekliyordu. “Saat 3:00’ten sonra hava bulutlarla kaplandı. Bir an için UUİ’yi göremeyeceğimi sandım fakat son anda UUİ’nin rotası üzerindeki bulutlar dağıldı ve onu Ay’ın etrafındaki taçla birlikte yakalamayı başardım.”, diye aktarıyor. Fotoğrafta sağ altta görülen çizgi UUİ’nin 8sn’de bıraktığı izi oluşturuyor.
Samsung s750 ISO200 8sn f/2.7 (Katkılarından dolayı Erdem Aytekin’e teşekkürler)
Güneş ışımaları, Güneş Sistemi’ndeki en güçlü patlamalardır. Bir patlama yaklaşık 100 milyon hidrojen bombasının gücüne eşittir ve bir patlama olduğunda 1 tane atom bile bu patlamadan bozulmadan kalamaz. Ama 5 Aralık 2006 tarihinde beklenmedik bir şey oldu.
2006 yılındaki Güneş Işıması
5 Aralık 2006 tarihinde olan Güneş ışımasının şiddeti çok büyüktü. (Güneş ışımaların büyüklüğünü ölçmekte kullanılan Richter ölçeğine göre X1 büyük patlamalar için kullanılırken bu patlama X9 şiddetindeydi.) Bu patlama son 30 yılın en büyük patlamasıydı.
Güneş’in atmosferinde patlamadan sonra yayılan şok dalgalarından, bilim adamları patlamadan yayılan parçacıkların yolda olduğunu anladı. Patlamadan yaklaşık 1 saat sonra ilk parçacıklar ulaştı ve onların bombardımanı yaklaşık 90 dakika sürdü. Fakat gelen bu parçacıklar bilim adamlarını çok şaşırttı çünkü bunlar bozulmamış hidrojen atomlarıydı.(İçinde Güneş’in en yaygın ikinci maddesi helyum bile yoktu.) Bundan da yaklaşık yarım saat sonra beklenen parçacıklar(bozulmuş atomlar – helyum, demir ve oksijen gibi) geldi.
Merak edilen konu şuydu: Neden hidrojen atomları diğer sonradan ulaşan atomlar gibi bozulmadı? Bilim adamları bu olayı şöyle açıklıyorlar: Başlangıçta hidrojen aslında parçacıklardan (yani elektron ve protonlardan) oluşuyordu. Güneş’te patlama olunca parçacıklar hızlıca yol almaya başlıyorlar. Yeterince uzaklaştıktan sonra da yolculukları sırasında protonlar, elektron yakalıyorlar ve hidrojene dönüşüyorlar. Diğer bir soru da şuydu: Neden hidrojen atomları, bozulmuş atomlara göre daha erken geldiler? Bilim adamları bunun nedenini de şöyle tahmin ediyorlar: İyonlar yani bozulmuş parçacıklar Güneş’in manyetik alanından etkileniyorlar ve yollarına zig zag çizerek devam ediyorlar. Ama bozulmamış hidrojen için böyle bir şey söz konusu olmadığından yoluna dümdüz devam ediyor. (Bunun sonucu olarak iyonlar tüm açılardan gelirken, hidrojen atomları belli bir açıdan gelmiştir.)
Patlamadan bozulmamış hidrojen yayıldığı ilk defa fark edildi ve bilim adamları tekrar böyle bir patlama olmasını bekliyorlar.
GMT (Greenwich Mean Time) ile 31 Aralık 2008 tarihinde saat 23.59.59’de tüm Dünya’daki atomik saatlere 1 saniye eklenecek. Nedeni de şu: Bir gün tam olarak 24 saat değildir. 24.0000003 saattir. Bu sondaki küsüratın nedeni ise 1967’de değiştirilen saniye tanımı. (Burada astronomik tanımdan atomik tanıma geçilmiştir.) Bunun için belli bir zamandan sonra atomik saatlerdeki süre ile Dünya’nın kendi etrafındaki dönme süresi birbirine eşit olmayacaktır. Bunu engellemek için Uluslararası Dünya Dönüş Ekseni ve Referans Hizmetleri (International Earth Rotation and Reference Systems Service-IERS), Eşgüdümlü Evrensel Zaman’a (Coordinated Universal Time-UTC) Türkiye saati ile 1 Ocak 2009’da 1.59.59’da Dünya’daki tüm atomik saatlere bir sıçrama saniyesi ekleyecek. Böylece astronomik ve atomik süreler birbirine eşitlenecek.
Her yıl görülen İkizler (Geminid) Göktaşı Yağmuru , Aralık’ın 13’ünü 14’e bağlayan gece Dünya, yok olan kuyrukluyıldız 3200 Phaethon’un kalıntısının içinden geçerken zirveye ulaşıyor. Genellikle saatte 120 kayan yıldızın görüldüğü göktaşı yağmurunda, bu sene parlak Ay ışığı nedeniyle saatte sadece 30 kayan yıldızın görülmesi bekleniyor. Halâ iyi bir göktaşı yağmuru sayılabilir. Daha iyi bir sonuç için 13 Aralık günü saat 22:00’dan, 14 Aralık sabahı hava aydınlanana dek gökyüzünü seyretmeye çalışın (tabi soğuğa dayanabilirseniz).
Eğer son zamanlarda Satürn’e bakmadıysanız şimdi çıkıp bir bakın çünkü Satürn’ün halkaları yok oluyor. Aslında görünürde öyle. Satürn’ün halkaları hemen hemen kapanmış durumda. Satürn’ün halkaları Ay sonunda sadece 0.8o açıklıkta olacak ve çok uzun bir süre boyunca ince kalacak. Gezegen Güneş’in etrafındaki bir turunu 14-15 yılda tamamlıyor ve halkalar Dünya ile aynı hizaya geldiği sırada sadece bir çizgi olarak görünebiliyor. Hatta küçük bir teleskopla bakıldığında yok olmuş gibi görünebiliyor. Bu yok olma olayı 10 ay ötede: 24 Eylül 2009.
Satürn’ü gözlemlemek çok kolay. Şafak sökmeden önce teleskobunuzu Aslan takımyıldızındaki “parlak yıldız”a döndürmeniz yeterli. Teleskobunuz yoksa sorun değil Satürn’e çıplak gözle bakmak bile yeterli ama halkaları maalesef göremeyecksiniz. Gökyüzü haritası için haberin devamına tıklayın.
Gece saat 3:00 sularında Doğu ufku. Bu harita sayesinde Satürn’ü kolayca farkedebilirsiniz. Satürn Aslan takımyıldızında yer alıyor ve her dört dakikada yaklaşık 10 yükseliyor. Böylece sabah Güneş doğmadan önce batmak üzere oluyor. Gökyüzündeki bir çok cisim tıpkı Güneş gibi doğup batmaktadırlar.Bu bilindiği gibi Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanmaktadır.
LIDAR hava aracı Kanada’daki bu gizli krateri henüz keşfetti.
Telif Hakkı: Herd et al., Geology
Araştırmacılar, yeni bir teknoloji yardımıyla Kanada Alberta’da yaklaşık 1100 yıl önce çarpan bir meteorun oluşturduğu krateri buldular. Uygulanan tekniğin ismi ise LIDAR.
SCIENCE
Alberta Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı uçağa takılan bu sistem sayesinde meteorların oluşturduğu kraterleri bulabiliyor. Sistem, gönderdiği laser ışınlarının yüzeyden yansıması yardımıyla yüzeyin tam olarak topografik haritasını çıkartabiliyor. Bu sistem bilim adamlarının işini çok kolaylaştırıyor çünkü genelde kraterler, göller ya da bitki örtüsü tarafından gizlenmiş oluyor.
Dünya’ya düşen meteorlar genelde Mars ile Jüpiter arasındaki Asteroit Kuşağı’ndan geliyor.Kraterlerde bulunan örneklerden Güneş Sistemi’nin tarihi ve kimyasal bileşimi anlaşılabileceği için kraterlerin bulunması büyük önem taşıyor.
Caltech’li(Kaliforniya Teknoloji Estitüsü) ve NASA’lı (Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi) gökbilimciler iki hafta önce ortaya çıkan Leonid göktaşı yağmurlarındaki beklenmeyen artıştan 2009 Leonid Göktaşı Yağmuru’nun yarı-fırtına şeklinde gerçekleşeceğini tahmin ediyorlar.
NASA Bilim Haberleri
NASA ve Caltech’ten gökbilimciler 2009 Leonid Göktaşı Yağmuru’nun çok etkili olacağını tahmin ediyor. Gökbilimciler tahminlerini, bir kaç yıllık sessizliğin ardından, 17 Kasım’da meydana gelen Leonidler’deki beklenmeyen artışa bağlıyorlar.
Marshall Uzay Merkezi’nden Bill Cooke, Leonidler’in 17 Kasım 2009 tarihinde saatte 500 kayan yıldıza ulaşacağını tahmin ettiklerini belirtti. “Bu çok güçlü bir gösteri olacak” diyor Bill Cooke.
Tahminciler bir göktaşı fırtınasını saatte 1000 veya daha fazla kayan yıldız olarak tanımlıyor. 2009’daki göktaşı yağmuru ise yarı-fırtına şeklinde gerçekleşeceğe benziyor.
17Kasım 2008’de Dünya 55P/Tempel-Tuttle kuyrukluyıldızından kalan toz kalıntısının içinden geçti. Bu kumlu kalıntı 500 yıldan daha uzun bir süre önce 1466 yılında Leonidler’i oluşturan kuyruklu yıldız tarafından bırakıldı.Kimse Leonidler’in bu kadar güçlü olacağını tahmin etmiyordu fakat Asya ve Avrupa’daki gözlemciler saatte ortalama 100 tane göktaşı saydılar.
Jeremie Vaubaillon karşılaşmayı 1 saatlik bir hassaslıkla tahmin etti. Vaubaillion,” Ben de bir bilgisayar programı var. Bu program sayesinde Leonid kalıntılarının akımı hesaplanabilmektedir. Bu program bunun gibi eski kalıntıları hesaplama konusunda dahi çok iyi iş görüyor”, diye belirtti.
17 Kasım 2009’da Dünya tekrar 1466 kalıntısının içinden geçecek. fakat bu sefer merkeze daha yakın olacak. 2008’de gözlenen göktaşı sayılarına dayanarak Vaubaillion yaklaşan göktaşı yağmurunun gücünü tahmin edebilmekte: 21:43 UT’de (evrensel zaman dilimi) saatte 500 veya daha fazla Leonid.
“Bizim kendi bağımsız modelimiz de bu sonucu onaylıyor” diyor Cooke. “17 Kasım 2009’da 21:34 ve 21:44 UT arasında bir yarı-fırtına tahmin ediyoruz.”
Her ne kadar Cooke Kuzey Amerika’yı bu güzel yağmurun haricinde tutmasa da, bu zamanlama en çok Asya’daki gözlemcilerin işine yarıyor.(Türkiye’de bu şanslı ülkerlerden bir tanesi)
Uluslararsı Göktaşı Kuruluşu (IMO) üyeleri tarafından derlenen 2008 Leonid patlamasının sayımı.
Bir çok okuyucu 1998-2002 yıllarının muhteşem Leonid yağmurlarını hatırlıyordur. En iyi yıllar olan 1999 ve 2001 yılları saatte 3000’e yakın kayan yıldız meydana getiren Leonid fırtınaları üretmişti. 2009 gösterisi bu kadar yoğun olmayacak fakat eğer tahminler doğru çıkarsa gelecek yılın göktaşı yağmuru 1998’inkine benzeyecek, 1333’teki kalıntının neden olduğu yarı-fırtına seviyesinde. Bu eski kalıntının, alev topları üreten külçe boyutundaki kalıntılar bakımından zengin olduğu ortaya çıktı. Bir çok gözlemci 1998 Leonidleri’nin hayatında gördükleri en iyi göktaşı yağmuru olduğunu belirtmişlerdi.
2009’daki de bunun gibi olabilir mi? Vaubaillon buna benzer fakat alev topları bakımından biraz daha fakir göktaşları bekliyor. Eğer modeller doğruysa 1466 kalıntısı Dünya’nın izlediği yolda bir çok toz parçası taşıyor fakat külçe sayısı o kadar da fazla değil. İşte bu, alev toplarının sayısını azaltıyor. Öte yandan Kasım’ın 17’sinde Ay, Yeni Ay evresinde olacak ve hiç bir şey bu muhteşem göktaşı yağmurunn önüne geçemeyecek. (Yazar hava koşullarını unutmuş. Umarım hava açık olur).