gokyuzu.org

Dolunay Tacı

Bu cumaki dolunay yılın en büyük ve en parlak dolunayı olacak. Bu, Ay taçlarının (lunar corona) da daha büyük ve daha parlak olacağı anlamına geliyor. Kuzey İrlanda’dan Martin Mc Kenna bu örneği fotoğraflamış:

 Fotoğraf detayları: Fujifilm S6500fd, ISO100, 4saniye

 “Tertemiz, pırıl pırıl bir geceydi ta ki dağınık bulutlar Ay’ın önüne geçip bu güzel görüntüyü oluşturuncaya kadar”, diyor McKenna. Taç, bulutlardaki küçük su tanelerinin veya bazen buz parçacıklarının Ay’ın veya Güneş’in önüne geçmesiyle oluşuyor.Bu taneler ışığı saçarak ışığın renklere ayrılmasına neden oluyor.

Yarın ki dolunayı sakın kaçırmayın.

SpaceWeather.com

Phoenix Ölüm Döşeğinde

Dün gece Mars’ta, Phoenix’in bulunduğu kutup bölgesindeki sıcaklık -95oC ‘e kadardüştü. Araç bu soğukluğa dayancak ısıtıcılarla donatıldı fakat bir problem var. Kış yaklaşıyor ve güneş panelleri yeterince güç sağlayamıyor. Dün NASA resmi bir açıklama yaptı: Phoenix’in sayılı günleri kaldı.

Görev yöneticileri güç toplamak için Phoenix’in sistemlerinden bazılarını devre dışı bırakmaya başladılar. İlk olarak Phoenix’İn robotik kolunu sıcak tutan ıstıcılar dün devre dışı bırakıldı. Bunu yapmaları günde 250 watt-saat enerji kazancı sağladı fakat öte yandan robotik kol devre dışı kaldı.

Bir kaç hafta içinde görevi mümkün olduğu kadar uzatmak için 3 ısıtıcı daha devre dışı bırakılacak. Phoenix’in çiftli kamerasını açık tutmak önceliğe sahip ve kameranın ısıtıcısı kapanacak en sondan ikinci ısıtıcı. En son kapatılacak ıstıcı ise Phoenix’in çekirdeğini ve bataryalarını ısıtan iki ıstıcıdan biri. ” O noktadan sonra Phoenix Mars’ın merhametine kalmış” diyor görev yöneticisi Chris Lewicki.

SPACEWEATHER.COM

Patlayışın 1. Yıldönümü

Patlayışının 3. haftasında kuyrukluyıldız 17p/Holmes

Kuyrukluyıldız Holmes’in patlamasının ardından tam bir yıl geçti. 24 Ekim 2007’de patlayan kuyrukluyıldız 17P/Holmes gökbilimcileri çok şaşırtmıştı. Ani patlamasının ardından bir kaç saat içinde parlaklığını 1 milyon kat artıran kuyrukluyıldız Kahraman takımyıldızında 2. kadirden bir yıldız olarak kendini gösterdi. 3 gün içinde hacmi Jüpiter’in hacmine ulaştı ve 3.haftasında Güneş’in kendisinden de büyük bir  hale geldi. NASA’nın Spitzer teleskobu, patlamayı 24 kilotonluk TNT’nin gücüne eşdeğer olarak ölçtü. Holmes geçmişte iki kez patladı. Birincisi 1897’de ikincisi ise 2007’de. Peki daha ne kadar devam edecek? Bu soruyu kimse yanıtlayamıyor.

Fermi’nin İlk Büyük Keşfi

Geçtiğimiz yaz fırlatılan Fermi Gama Işını Uzay Teleskobu ilk büyük keşfini yaptı. Fermi uzay teleskobu, 3 saniyede bir kez göz kırpan 10.000 yıllık yeni bir atarca (pulsar) türü keşfetti. Keşfedilen atarcayı özel kılan özellik, saf gama ışını şeklinde yanıp sönmesi. SCIENCE@NASAActive Image
Ressamın gözünden atarca. Yüklü parçacık bulutu manyetik alan çizgilerini takip ediyor (mavi) ve deniz feneri gibi yanıp sönen ışıklar ortaya çıkarıyor (eflatun).  NASA
  “Bu yeni bir  atarca sınıfının ilk örneği” diyor Standford Ünivesitesi’nden Peter Michelson. “(Bizce) bu bize çökmüş yıldızlar hakkında önemli bilgiler sağlayacak.”   Atarcalar ilk olarak 1967’de radyo gökbilim öğrencisi Jocelyn Bell ve tez danışmanı Tony Hewish tarafından keşfedildi. Kaydettikleri radyo atmaları esrarengiz bir şekilde sabitti hatta bu yüzden gökbilimciler bunun Dünyadışı akıllı bir medeniyetten gönderildiğini düşündüler. Doğru cevap daha da garipti: Atarcalar Güneş kütlesindeki bir cismin 20km çaplı bir küreye sıkıştırılmış nötron yıldızlarıydı. Saatte binlerce kez dönen bu yıldızlar, deniz feneri gibi evrene radyo dalga boyundaki ışık demetleri yayıyorlardı. O zamandan günümüze 1800 atarca, yaydıkları radyo ışınları sayesinde keşfedildi. Atarcaların bir kısmı radyo dalgalarının da ötesine gitti; kimisi  görünür ışıkta, kimisi x-ışınlarında hatta kimisi yüksek enerjili gama ışını dalga boyunda yayınım yaptı. Fermi’nin yaptığı bu keşif diğerlerinden farklı çünkü bu pulsar saf gama ışınları yayıyor. Yeni keşfedilen yalnızca gama ışını atarcası Kahraman takımyıldızındaki 4600 ışık yılı uzaklığındaki CTA 1 olarak bilinen süpernova kalıntısında yer alıyor. Deniz fenerinin ışığı her 316.86 milisaniyede bir Dünya yönüne denk geliyor. 10.000 yıl yaşındaki atarca bizim güneşimizin 1.000 katı kadar enerji yayıyor. Active Image Yukarıda:  Atarca, CTA 1 süpernova kalıntısının merkezinde yer almıyor.   CTA 1’deki atarca süpernovanın genişleyen gaz kabuğunun merkezinde yer almıyor. Süpernova patlamaları bazen asimetrik olabilmektedir. Patlamanın etkisiyle yıldız diğer tarafa “tekmelenebilmektedir”. Süpernovanın yaşına bakarak ve atarcanın merkezden uzaklığını kullanarak bilimadamlarını ölü yıldızın hızını saatte 150 milyon kilometre olarak hesapladılar- nötron yıldızları için ortalama bir hız.     Fermi Geniş Alan Uzay teleskobu evreni her 3 saatte bir tarıyor ve görünür ışığın 20 milyon ila 300 milyar katı enerjideki fotonları tespit ediyor. Michaelson ” Bu, teleskobun ne kadar güçlü olduğunu gösterir” diye ekliyor.

Elveda Jules Verne

Jules Verne’nin NASA’ya ait DC-8 uçağındaki bilimadamları tarafından yanarken çekilmiş fotoğrafı.

Telif Hakkı: ESA

Pazartesi günü öğlen saatlerinde Jules Verne kargo taşıyıcısı son yolculuğuna uğurlandı. Jules Verne, Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlenen tarihteki ilk robotik araç olma özelliğini taşıyor. Araç hiç bir insan yardımı olmadan uzaktan kumandayla kenetlendi.

UUİ’ye 2 tonluk erzak taşıyan araç UUİ’den ayrıldıktan sonra da uzay istasyonunun çöplerini kendisiyle beraber götürdü. Jules Verne kontrollü bir şekilde atmosfere girerek büyük bir alev topu şeklinde yanarak tarihe karıştı.

Mars’ta Su Bulundu Peki ya Ay?

Ay’da milyonlarca yıldır Güneş ışığı almayan bölgeler vardır. Karanlık kutup kraterleri o kadar derindir ki Güneş ışığının ulaşması mümkün değildir. Ve bu tür bölgelerde araştırmacılar çok değerli bir hazinenin olduğuna inanıyorlar.

NASA bunlardan birini aydınlatmak üzere.

2009’un Mayıs – Ağustos ayları arasında, fırlatma tarihlerine bağlı, NASA’nın LCROSS(Lunar CRater Observation and Sensing Satellite-Ay Krateri Gözlem ve Algılama Uydusu) uydusunun destek roketi 9000km/saat hızla bu ışık görmemiş derin kraterlerden birine çarpacak. Çarpışmanın etkisi yaklaşık 1000 kilogramlık TNT ‘ye eşdeğer bir patlamaya neden olacak (6.5 milyar jul). Bu patlama gökbilimcilerin umduğu Ay suyunu içinde bulunduran kalıntıları gün ışığına çıkaracak.

Hazine suyun ta kendisi. NASA 2020’den itibaren Ay’a insan göndermeyi planlıyor ve hatta orada bir üs kurmayı da. Su Ay’da yaşayan ve çalışan astronotlar için paha biçilemez bir kaynak olacak. Sadece içmek için değil su yiyecek olmak üzere bitki yetiştirmek için kullanılabilir veya içeriğindeki hidrojen roket yakıtı olarak ve oksijen de solunumu sağlamak için büyük katkı sağlayabilir. Hatta astronotları uzaydaki ışınım(radyasyon)dan korumak için bile kullanılabilir.

LCROSS’un görev yöneticilerinden Anthony Colaprete “ Eğer LCROSS’un destek roketi Ay yüzeyindeki %0.5 su taşıyan bir kratere düşerse, su havaya kalkan tozun içinden tespit edilebilir.” diyor .

LCROSS görevinin diğer yarısını oluşturan robotik uydu patlamayı gözlemleyecek ve  4 dakika içerisinde kendisini Ay’a çakacak.Ay’ın büyük bir kısmı tabi ki kuru toz. Ay yüzeyindeki sıcaklık oynaması 300o kadar ve Ay yüzeyi suya düşmanca davranıyor fakat suyun donmuş olarak bulunabilmesini sağlayan soğuk karanlık yerler de mevcut. Ay kutuplarında Güneş ufka çok yakın olduğu için Güneş ışınlarının ulaşamadığı derin kraterler sürekli gölgede bulunabiliyor. Koyu karanlık olan bu bölgelerde sıcaklık mutlak sıfırın üzerindeki 40o Kelvin civarında (-233o Celcius) geziniyor, suyun hayatta kalması için yeterince soğuk.

“ Suyun orada olduğuna dair ümit verici kanıtlar var” diyor Colaprete. Clementine adlı bir Ay uydusu 1994’de bu kraterlerde suya varlığını saptadı fakat, 199’daki Ay Madencisi(Lunar Prospector) de, fakat veriler yeterince tatmin edici değildi.

İşte LCROSS burada devreye giriyor. Patlamanın etkisiyle açığa çıkan su Güneş ışığı altında buharlaşabilir. Güneş’ten gelen mororötesi ışınlar H2O moleküllerini H ve OH’a ayırabilir. Görev yöneticileri LCROSS’un algılayıcılarının kızılötesine yakın dalga boyunda suyun parmak izlerini algılayabileceklerini ve OH tarafından yayımlanan 308 nanometre uzunluğundaki dalga boyunu tespit edebileceklerini umuyorlar.

Şu anda Colaprete’nin ekibi çeşitli karanlık kraterler arasından çarpışma için en uygun bölgeleri seçiyor. “ Birinci ve en önemli ölçüt patlama alanı ortaya çıkan madde konusunda verimli olmalı” ve devam ediyor Coloprete. “Eğer ortaya çıkan maddeyi günışığına çıkarmazsak buzdağına çarpsak bile fark etmez çünkü alabilemeyeceğiz.” Örneğin patlama alanı yüksek bir krater duvarına yakınsa ortaya çıkan madde duvarı tırmanmak ve gölgeden kurtulup günışığına çıkmak için daha fazla yol kat etmeli. Eğer patlatıcı karanlık bir kraterin dibindeki dik bir çıkıntıya çarparsa günışığına çıkmak yerine etrafa saçılacaktır. Bu yüzden iyi bir alan birazcık düz olmalı-15o den daha az eğimli- ve patlamanın etkisini azaltacak sert kayalardan yoksun yumuşak bir yüzeye sahip olmalı.

Coalprete Ay’ın kuzey kutbundaki Peary kraterinin batısındaki isimsiz 17 km çaplı kraterin bu iş için en uygun alanlardan biri olduğunu söylüyor. Coalprete “Patlama için en uygun tarihleri seçeceğiz ve bu tarihlere uyan en uygun kraterleri deneyeceğiz” diyor.

Patlamanın kendisi krater duvarı tarafından örtüleceği için görülemeyecek fakat gökbilimciler patlamanın etkisiyle havaya kalkan tozu bekliyor olacak. Yayılarak ilerleyen toz konisi Ay yüzeyinin üzerinde yaklaşık 6 km kadar yükselecek ve 40 km kadar her yöne saçılacak.Güneş ışığı altında parlayan kalıntı 6. veya 8. kadirden yıldız gibi parlayacak- çıplak gözle görmesi imkansız fakat küçük teleskoplar için iyi bir hedef.

Colaprete’in ekibi patlamayı Ay Havai’de gökyüzünde yükselmiş vaziyette iken zamanlayacak. LCROSS ekibi orada patlanın etkisiyle ortaya çıkan maddeyi çok güçlü Kızılötesi Teleskop Tesisi(Infrared Telescope Facility) ile gözlemleyecek fakat A.B.D.’in batısındaki ve Japonya’daki gökbilimcilerde patlamayı çok dakik olan patlama zamanına göre gözlemleyebilecek. “Bu uluslararası bir olaya dönüşüyor. Herkes patlamayı gözlemlemek için gözlerini test ediyor olacak” diyor Colaprete.

SCIENCE@NASA

Çeviri: ODTÜ-AAT

Daha Fazla Perseid

Her sene Ağustos ayının ortalarında gerçekleşen Perseid göktaşı yağmuru bu sene 12 Ağustos’ta Pazartesi’yi Salı’a bağlayan gece en yüksek değerine ulaşacak. Uzmanlar göktaşı yağmurunun 5-6 Ağustos’tan itibaren aktif durumda olacağını bildiriyor.       SKY&TELESCOPEActive Image
Fotoğraf: Pete Lawrence

Bakmak için en iyi zaman sabaha karşı güneş doğmadan önceki saatler. Göktaşı yağmurundan maksimum zevk alamak istiyorsanız şehir ışıklarından uzaklaşmanız şiddetle tavsiye edilir. Şehir ışıkları altında sabaha kadar ortalama 20 tane ancak görebilirsiniz.

Tutulmanın en kötü yanı ilk dördünü geçen Ay olacak. Neyse ki Ay gece saat 1:30 civarında batıyor fakat daha sonra göktaşı yağmuruna bakmak için yaklaşık 3 saatiniz var.

Bakmanız gereken yer ise Kahraman(Perseus) takımyıldızı. Perseid göktaşı yağmuru da ismini bu bölgeden alıyor. Kahraman takımyıldızı gece yarısına yakın kuzeybatıdan yaklaşık 20 derece yükselmiş olacak. Bu takımyıldızını tanımanız çok da zor değil (bknz. 2008 perseid göktaşı yağmuru).

Ay ışığı göktaşı yağmurunu seyretmemizi engellemeye çalışsa da en parlak göktaşları Ay ışığına rağmen görülebilecek. Fakat yine de geceyarısından önce çok fazla göktaşı görmeyi ummayın. Sabah saatleri göktaşı yağmuru için en uygun zaman çünkü bu saatlerde Dünya yüzünü tam kalıntıların olduğu yere çevirmiş oluyor. Eğer temiz ve siyah bir gökyüzünüz varsa dakikada ortalama 1-2 tane kayan yıldız görebileceksiniz.

Perseidler gökyüzünün her tarafında görülebilir fakat kayan yıldızın kuyruğunu takip ettiğinizde saçılma noktası olan Kahraman takımyıldızına ulaşırsınız. Bunun dışındaki kayan yıldızlar ise her zamanki rasgele atmosfere giren göktaşlarıdır.

Göktaşı yağmurunu izlemek için herhangi bir optik araca gereksiniminiz olmayacak aksine teleskop dürbün gibi araçlar daha ayrıntıyı gösterdiği için genişe bakamadığınızdan daha az sayıda göktaşı görürsünüz.

Perseidleri izlerken saymayı deneyin ve mümkünse not edin. Unutmayın her kayan yıldız Perseid olmayabilir. Herkes kendi bölgesinden saydıklarını forumda paylaşırsa çok sevinirim.

Herkese iyi şanslar!

Kütle Çekimsel Mercek Karanlık Maddeye Odaklandı

Karanlık madde karanlık enerji gibi gökbilimcilerin açıklık getiremediği konulardan biri. Evrenin çoğunluğu karanlık maddeden oluşuyor ve bu maddenin ne olduğu henüz bilinemiyor. Yalnızca dolaylı olarak saptanabiliyor   SKY&TELESCOPEActive Image 
Hubble’ın kütle çekimsel mercek resmi. Mavi yay Einstein halkası olarak bilinen, arkadaki nesnenin öndeki eliptik gökada tarafından kırılarak oluşmuş görüntüsü. A. Bolton (UH/IfA) / SLACS / NASA / ESA

Uluslar arası gökbilimcilerden oluşan bir grup, karanlık maddeyi tekrar gündeme getiren bir araştırma yayınladı. Gökadaları ölçmek için kullanılan yen bir yöntemle araştırmacılar orta kütleliden yüksek kütlelilere kadar olan eliptik gökadaların kütle-parlaklık ilişkisini keşfettiler. Hubble Uzay Teleskopu’nun Gelişmiş Araştırma Kamerası(Advanced Camera for Survey-ACS) ve Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması’nın (Sloan Digital Sky Survey) bilgileriyle 70 gökadaüzerindeki çalışmalar gösteriyor ki eliptik gökadalarda parlaklık arttıkça büyüklüğü çok daha fazla artıyor. Bu uyumsuzluk büyük gökadalardaki karanlık maddenin düzenli maddeye göre daha üstün olma ihtimalini artırıyor.

 Bilim adamları normal olarak uzaktaki eliptik gökadaların kütlelerini, boyutlarına ve içerdiği yıldızların hızlarına göre kestirebiliyorlar diyor Adam Boltan (Havai Üniversitesi). Bu miktarlarla ve birazcık matematikle dinamik kütleyi(gerçek kütle değil fakat ona bağlı) hesaplayabiliyorlar.

Gökbilimciler mercek resimlerini gökadaların uzaklılarını ölçmek kadar yakındaki gökadanın kütlesini ölçmek içinde kullanır. Gerçek kütle ölçümleri daha önceki dinamik ölçümlerle birleştirilince dinamik ve gerçek kütlenin ilişkisinin kütle ve parlaklık ilişkisi kadar değişmediği görülür.Böylece yüksek kütle – ışık oranı doğru cevap gibi gözüküyor.

 Tartışma henüz daha bitmedi diye uyarıyor Bolton. Sonuçlar fazladan kütlenin ne olduğunu açıklamıyor. Bu karanlık maddenin normal maddeye oranının daha fazla olduğunu gösterir. Yıldızların kendisi de yüksek kütle-ışık oranına sahip olabilir.

 “Oy birliği yıldız nüfusunu modelleme ve gökada evriminin  benzetimi karanlık-madde izahını destekleyecek gibi gözüküyor,” diyor Bolton. “Fakat bütün ‘kranlık madde’ kuramına itiraz edilecek olursa yıldızlar arası – kütle etkisi daha makul gözüküyor.”

 Grup gökadaların merkezinden daha uzağa bakınca kütle yoğunluğundaki azalmanın ışık yoğunluğundaki azalmadan daha yavaş olduğunu gördü diye ekliyor Bolton. Bu yavaş azalma görünmeyen bir maddeyi gerektiriyor. Diğer öngörüleri – yıldızların kütle-parlaklık oranın gökadadaki pozisyona göre farklı olduğu – Bolton imkansız buluyor.

Sonuçlar mercek kullanma metodunun uygulanabilirliğini kanıtlıyor diyerek son noktayı koyuyor Bolton. 

Perklorat Mars’ta Yaşam Olasılığını Etkiler mi?

NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir.           Sky&TelescopeActive Image 
NASA
  NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir Bilim adamları geçenlerde Mars’ın kuzey kutbundaki toprağın Dünya’daki asparagus yeşil fasulye ve şalgam gibi bahçe bitkilerinin yetiştiği türden olduğunu bildirmişlerdi fakat ikinci laboratuar testinin ön sonuçlarında çabuk oksitlenen bir madde olan perklorat bulundu ki bu karmakarışık bir çevre yaratabilir. İlk testler “Dünya bezeri toprak olduğunu gösterdi. Daha sonraki testler ise toprak kimyasının Dünya benzeri olmayan maddeler içerdiğini açığa çıkardı,” diyor Arizona Üniversitesinden Peter Smith. Dünya’da, perklorat doğal ve insan yapımı olarak bulunuyor, bazen toprakta ve sualtında da görülüyor. Bu madde katı roket yakıtlarının başlıca bileşenini oluşturuyor ve havaifişekler ve diğer patlayıcılarda da bulunabiliyor. Perklorat’ın Mars’ta nasıl oluştuğu ve ne miktarda bulunduğu henüz bir açıklığa kavuşmadı. NASA maddenin fırlatma öncesi kirlilikle birlikte oraya gidip gitmediğini araştırıyor. Phoenix, düzeltici roketleri çalıştırmak ve kızıl gezegene inmek için hidrazin denen başka bir madde kullanmıştı. Phoenix perklorat tuzunu kimyasal bir deneyim sayesinde tespit etti. Araç Dünya’dan getirdiği suyu çay bardağı boyutundaki deney şişesinde tuzla karıştırdı ve biraz çalkaladı. Deney şişesinin içerisindeki iki düzine algılayıcı toprağın pH’ını ve içerdiği mineralleri  tespit etti. İlk test toprağın birazcık alkalin olduğunu gösterdi. Toprağın içerdiği magnezyum, sodyum, potasyum ve klorit gibi maddeler yaşam için zorunludur. İkinci test ise yüksek reaktiflik özelliği taşıyan perkloratı buldu. Bilim adamları sonuçlarını onaylamayı istiyorlar çünkü Phoenix’in fırınlama ve koklama özelliğine sahip başka bir aygıtı perklorata dair hiçbir ize rastlamadı. Brown Üniversitesi’nde jeolog olarak görev yapan John Mustard –kendisinin görevde hiçbir rolü yok- Mars toprağının yaşamı destekleyecek potansiyelinin olup olmadığıyla ilgili yargıların, tüm verilerin ulaşmasına kadar ertelenmesi gerektiğini söylüyor. Fakat ilk bakışta, “reaktif bir madde. Genelde yaşam için göz önünde tutulduğu söylenen bir madde değildir,” diyor Mustard. En son toprak incelemeleri NASA’nın üç aylık Phoenix görevini beş hafta daha uzatmasından hemen sonra gelmişti. Üç ayaklı araç Mars’a indiğinden beri, başta Mars’ın kuzey bölgesinde su bulunduğunu onaylamasıyla birlikte bilim adamlarını çok etkilemişti. Aracın ana görevi iniş bölgesinin, yaşamın gelişmesi için uygun olup olmadığı hakkında araştırma yapmak