İlkini geçen yıl düzenlediğimiz ‘Gökbilim Günleri’ yeniden düzenleniyor. Türkiye’nin bir çok yerinden davet ettiğimiz bilim adamları ile amatör gökbilimciler bir araya geliyor ve davetlilere gökbilim dolu 2 gün vaat ediyor.
Bu yıl Gökbilim Günleri 23 – 24 Mayıs tarihleri arasında ODTÜ KKM (Kültür ve Kongre Merkezi) A ve B Salonları’nda düzenlenecektir.
Program detayları şu şekildedir: 23 Mayıs 2010 Pazar (KKM A Salonu)SaatAyrıntı11:00 Açılış Konuşması Prof. Dr. Halil KIRBIYIK (TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Yönetim Kurulu Başkanı) 12:00 Söyleşi (Türkiye’deki Astronomi Çalışmaları) Prof. Dr. Mehmet Emin ÖZEL (Çağ Üniversitesi Öğretim Üyesi) Doç. Dr. Birol GÜROL (Ankara Üniversitesi Rasathanesi) 13:00Öğle Arası14:00 (Öğleden sonra tüm gün boyunca) Planetaryum gösterimi Fotoğraf Sergisi Amatör Teleskop Yapım Atölyesi Gök Atlası Yapım Atölyesi 15:00 Seminer (Gökyüzü Fotoğrafçılığı) Tunç TEZEL (ODTÜ AAT – TWAN (The World at Night)) 19:00 Gökbilim Geceleri (Gözlem) 24 Mayıs 2010 Pazartesi (KKM B Salonu)SaatAyrıntı10:00 Belgesel Gösterimi 11:00 Özel Oturum TÜBİTAK – UZAY 12:30Öğle Arası13.30 (Öğleden sonra tüm gün boyunca) Planetaryum gösterimi Fotoğraf Sergisi Amatör Teleskop Yapım Atölyesi Gök Atlası Yapım Atölyesi 14:00 Söyleşi (Astrogeyik ve Sorularla Astronomi) Prof. Dr. Ethem DERMAN (Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi) Yrd. Doç. Dr. Sinan Kaan YERLİ (ODTÜ Öğretim Üyesi) 18:00 Söyleşi Yrd. Doç. Dr. Seçkin KÜRKÇÜOĞLU (ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi) Yrd. Doç. Dr. Hakan ALTAN (ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi) 19:00 Gökbilim Geceleri (Gözlem) Etkinliğimiz ücretsiz olup ilgilenen herkesi etkinliğimize bekliyoruz. Sorularınız için [email protected] adresini kullanabilirsiniz.
Jüpiter ve diğer gaz gezegenleri, ekvatorları boyunca kuşaklara sahipler. Ama gökbilimciler bunun nedenini tam olarak bilemiyorlar. Ama şimdi fizikçilerden oluşan bir ekip, kuşakların sayıları 60’dan fazla olan uyduların neden olduğu gelgitlerden oluştuğunu düşünüyor. Bu keşfi de çok basit bir laboratuvar modellemesine borçlular.
Jüpiter’in kırmızı lekesi ve kuşakları.
Telif Hakkı: NASA / JPL / University of Arizona
Jüpiter’in kuşaklarında bölgesel rüzgarlar bulunuyor. Bu rüzgarlar, ekvatora paralel yol alıyorlar . Yıllardır, araştırmacılar bu rüzgarların neden oluştuğunu merak ediyor. “40 yılı aşkın süredir, rüzgarlar aktif.” diyor Washington Üniversitesi’nden araştırmacı Peter Rhines. Bilimadamları, bu rüzgarların konveksiyondan (ısı yayılması) kaynaklandığını düşünüyorlardı. Sıcak gazların yukarı çıktığı, soğuyan gazların ise aşağı indiği belirtiliyordu ama bu kuşakların gezegenin üst katmanlarında mı olduğu yoksa çekirdeğine kadar inip inmediği konusunda anlaşmazlık vardı.
Almanya’nın Göttingen Üniversitesi’nden jeolojist Andreas Tilgner ve Fransa’nın Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’ndeki (National Center of Scientific Research) meslektaşlarına göre belki de neden hiçbir zaman ısı yayılması değildi. Fikirleri şu şekilde: Jüpiter ya da başka bir gaz gezegeni, var olduğundan beri kendi ekseni etrafında dönen küresel bir gaz kütlesine sahiptir. Tekrarlı bir çekme kuvveti yaratan bir aktivite,(mesela gezegenin etrafında dönen bir uydu) hareket halinde olan gazları etkiledi. Etkilenen bu gazlar, kendi eksenleri etrafında değişik hızlarda dönmeye başladı. Silindirik bir şekil oluşturdu ve gezegenin en dış katmanına kadar uzandı. Böylece kuşak denilen şekiller oluşmuş oldu. Bu kuramın matematik kısmı üzerinde iki yıl önce çalışan Tilgner, meslektaşları ile beraber bu kuramı destekleyecek deneyi gerçekleştirdiler.
Yapay bir gaz gezegeni oluşturmak için, esnek silikon bir silindirde küresel bir delik açıldı. Gaz gezegenlerin gazını temsil etmek üzere delik su ile dolduruldu. Suya, resmini daha kolay çekmek için (Işığı diğer yönlere daha fazla yansıttığı için resmi çekmek kolaylaşıyor.) plastik parçacılar eklendi. Silindir döndürüldü ve yapay akımlar oluşturuldu. Bir uydu gezegenin etrafında dolaşırken gezegenin biraz değiştirir. Yakın olan yerleri kendine doğru çekeceğinden gezegen biraz ovalleşir. Bu etkiyi yaratmak için ise silindir bir çift tekerleğin arasında değişik hızlarla sıkıştırılarak döndürüldü. Belli hızlarda dönen silindirdeki su akımı bir sütuna dönüştü.
Göktaşı; büyüklüğü bir kum tanesiden, büyük bir kaya parçasına kadar değişebilen kuyrukluyıldız kalıntılarıdır. Halk arasında ‘kayan yıldız’ ya da ‘meteor’ olarak da bilinir. Gerek ‘zamanında’ gerekse bir anlık pencereden baktığımızda, gökyüzünde ışıklı bir iz bırakarak kaybolduklarını görürüz.
Swift-Tuttle Kuyrukluyıldızı’nın neden olduğu Kahraman (Perseid) Göktaşı Yağmuru sırasında alınan bir göktaşının görüntüsü.
Göktaşı kelimesi yerine de kullandığımız, İngilizce bir kelime olan meteor, Yunanca ‘gökyüzünün yukarısı’ anlamındaki “meteōros” sözcüğünden gelir. Ayrıca uzaydaki hareketleri süresince değişen konumlarına bağlı olarak çeşitli adlar alırlar; meteoroid; uzayda hareket etmekte olan kaya parçaları, meteor; Dünya’nın atmosferinden girerek ışıldayan parçacıklar ve meteorite; Dünya atmosferinden girdikten sonra yeryüzüne ulaşan kaya parçaları.
Göktaşı yağmurları, Güneş Sistemi’nin iç kısımlarına yaklaşmakta olan bir kuyrukluyıldızın arkasında bıraktığı kaya parçalarından kaynaklanır. Bilim insanları göktaşı yağmurlarına neden olan kuyrukluyıldızları saptayabiliyorlar. Örneğin; Thatcher Kuyruluyıldızı’nın neden olduğu Lir Göktaşı Yağmuru, ünlü Halley Kuyrukluyıldızı’nın neden olduğu Eta Kova Göktaşı Yağmuru. Kuyrukyıldızın bıraktığı bu parçaların içinden geçen Dünya, atmosferine girmeye başlayan meteoroidlerle karşılaşır. Bu parçalar, atmosferin üst tabakalarında temasla birlikte ışıldamaya yani yanmaya başlarlar.
Dikkatli bir şekilde Dünya’nın çekim etkisine giren ve yanmaya başlayan göktaşlarını takip ederseniz belirli bir noktadan çıkıyormuş gibi olduklarını fark edebilirsiniz. Bir göktaşı yağmuru da bu noktanın bulunduğu takımyıldızı ile adlandırılır. Örneğin; şu sıralar en etkin günlerini yaşayan Eta Kova Göktaşı Yağmuru’nda, adından da anlaşılabileceği gibi, göktaşları Kova Takımyıldızı’ndaki bir noktadan çıkıyormuş gibi görünür.
Eta Kova Göktaşı Yağmuru’nda göktaşlarının çıkş noktası Kova Takımyıldızı’nda bulunuyor. Telif Hakkı : Earthsky
Göktaşı yağmurları, herkesin gözleyebileceği bir gök olayıdır. Hiçbir gözlem aleti gerekli değildir. Göktaşı yağmuru gözlemi için etrafın açık olduğu (binalar, evler, ağaçlar vb. olmadığı), ışık kirliğinden az etkilenen bir bölgede bulunmak gerekir. Hangi mevsimde olduğunuza bağlı olarak açık arazide olduğunuz için kalın giysiler, çiy, böcekler ve soğuğa karşı çeşitli koruyucular gerekebilir. Yanınızda ne kadar sürede kaç göktaşı gözlediğinizi not edebilmek için not defteri ve kalem, ayrıca gece görüşünü etkilemeyen kırmızı bir fener bulundurabilirsiniz. Gözlerinizin karanlığa alışması için birkaç dakika bekledikten sonra göktaşlarının çıkış noktasının bulunduğu takım yıldızına bakmanız yeterlidir.
Göktaşı yağmuru gözlemlerinde çıplak gözle yaptığınız gözlemler dışında; küçük bir dürbünle göktaşı gözlemlemeye çalışabilir, 5 ya da 15 dakika gibi uzun pozlarla göktaşlarının fotoğrafını çekebilirsiniz.
Amatör gökbilimcilerin de yardımıyla, NASA’nın Cassini uzay aracının birleşik kızılötesi tayfölçer aleti Satürn’ün atmosferindebüyük bir kar fırtınası gözlemledi. Araç, bugüne kadar gezegenin fırtınalarında sıcaklık ve gaz dağılımını en ayrıntılı gösteren verileri topladı.
Amatör gökbilimci Christopher Go,13 Mart 2010’da bu fırtına görüntüsünü aldı. Ok, fırtınanın yerini; kırmızı çizgiler ise Cassini’nin birleşik kızılötesi tayfölçer aletinin verileri topladığı yeri gösteriyor. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : C.Go ve NASA/JPL-Caltech/GSFC
Veriler, bu yıl Washington’da görülen en büyük kar fırtınasından en az beş kat daha büyük bir fırtına olduğunu gösteriyor.
NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde (Goddard Space Flight Center) birleşik kızılötesi tayfölçer takımının üyesi Gordon Bjoraker; “Amatörlerin böyle bir keşif yapması bizi çok heyecanlandırdı.” diyor.
Cassini’nin radyo ve plazma dalgaları aleti ve görüntüleme aracı, bir süredir Satürn’ün orta enlemleri etrafındaki bir bant üzerinde yıldırım ve fırtınaları takip ediyordu. Fakat Cassini’nin görüntüleme ve tayfölçer gözlemleri aylar önceden yerini alırken, fırtınalar sürekli yer değiştirebilir.
Aralarında Anthony Wesley, Trevor Barry ve Christopher Go’nun bulunduğu amatör gökbilimciler, düzenli olarak radyo ve plazma dalgalarını toplayan aletlerin verdiği uyarıyla Şubat’ta birçok kez onlarca görüntü aldılar.
Mart’ın sonlarında, geçen yaz Jüpiter’in üzerinde bir darbe sonucu oluşmuş yeni koyu noktayı tespit eden Avustralyalı Wesley, Cassini görevindeki bilim insanlarına fırtınanın bir fotoğrafıyla birlikte bir e-posta gönderdi.
Wesley e-postasında; “Bu görüntülerin Cassini veya Hubble Uzay Teleskopu tarafından görüntülenmiş olduğunu düşündüm ve Cassini tarafından da bu görüntülerin alındığından emin olmak istemiştim.” Demiş.
Şans eseri, birleşik kızılötesi tayfölçer aleti fırtınanın bulunduğu enleme odaklandı. Bilim insanları, orada fırtınalar olabileceğini biliyorlardı ancak bu fırtınaların ne zaman etkin olacaklarını bilmiyorlardı.
25 ve 26 Mart’ta tayfölçer ile alınan görüntülerdeki veriler, umulduğundan daha fazla fosfin (Satürn atmosferinin derininde bulunan bir tür gaz) ve troposferin üst katmanlarından alt katmanlarına malzeme sürükleyen güçlü bir akımın varlığını gösteriyor. Tayfölçerin verileri aynı zamanda, fırtınanın kanıtı olarak; tropopoz’un (durgun stratosfer ve düşük hareketli troposfer arasındaki sınır) çevresindeki bölgelere göre yaklaşık -272.65 C derece daha soğuk olduğunu gösteriyor.
Marylan Üniversitesi’ndan birleşik kızılötesi tayfölçer ekibinde yardımcı bilim insanı Brigette Hesman; “Satürn’ün soğuk stratosferinden 100 kilometre aşağıda uçan bir balon pilotu, amonyak-buz kar fırtınası yaşayabilirdi.” Diyor. “Bu kar fırtınaları, yıldırımların gözlendiği ve su ile amonyaktan bulutların oluştuğu, 100 ya da 200 kilometre aşağıdaki daha güçlü fırtınalarla güçlenebilir.” diye sözlerine ekliyor Hesman.
05 Mayıs 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Astrobiyoloji Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Ozan Kıratlı verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin onuncu seminerine bekliyoruz.
Uygulamalı ve Çevre Mikrobiyolojisi Dergisi’nin (Applied and Environmental Microbiology – AEM) Nisan 2010 sayısında yer alan makaleye göre, uzay araçlarındaki bakterilerin Mars’taki yaşamı kirletebileceği düşünülüyor.
Hubble Uzay Teleskopu ile Mars. Telif Hakkı : Jim Bell Cornell ve Hubble Miras Ekibi (AURA/STScI/NASA)
Mars’taki yaşam araştırmaları, NASA’nın Mars Keşif Programı’nın (Mars Exploration Program) ve Astrobiyoloji Enstitülerinin hedefi olmaya devam etmektedir. Mars yüzeyini kirletmemek için, gezegene giden uzay araçlarındaki biyo-akvaryumlar sterilizasyon (mikroplardan arındırma) işlemine tabi tutuluyor.
Bu sterilizasyon işlemine rağmen son yapılan çalışmalarda, fırlatma sırasında uzay aracında farklı mikrobik toplulukların kaldığı görülüyor. Steril edilmiş, düzenli faliyet gösteren uzay araçlarında acinetobacter, bacillus, escherichia, staphylococcus ve streptococcus gibi çok dayanıklı bakteri türlerinin hayatta kaldığı tespit edildi.
Merkez Florida Üniversitesi’nden (University of Central Florida) araştırmacılar, çölleşmiş, düşük sıcaklık ve hava basıncında, morötesi ışıkla aydınlatılmış bir ortam yaratarak Mars’taki koşulları meydana getirdiler. Bir haftalık çalışma süresince, uzay aracındaki muhtemel bir kirletici olan Escherichia coli bakterisinin hayatta kalma ihtimalinin olabileceğini ancak ince toz bulutlarıyla ya da uzay aracındaki morötesi koruyucularla korunuyor olsaydı Mars’ın yüzeyinde yaşayamayacağını buldular.
“Eğer Mars üzerinde uzun süreli mikrobik yaşam mümkün olursa, geçmiş ve gelecekteki çalışmalarla ve mikrobik aşılama yöntemleriyle Mars’ta karasal yaşam sağlanabilir. Bu yüzden, Mars’ta uzun süreli yaşayabilme olasılığını belirlemek için mikrobiyal türlerin çeşitliliği üzerine çalışılması gerekiyor.” diyor araştırmacılar.
Kuyrukluyıldız McNaught 2007’de Pasifik Okyanusu üzerinde görüntülendi. Telif Hakkı : Sebastian Deiries/ESO
İngiliz bilim insanları, bugüne kadar bulunanların en büyüğü olabilecek bir kuyrukluyıldız belirledi. Londra Kolej Üniversitesi ( University College London )’nin Mullard Uzay Bilim Laboratuvarı’ndan Dr. Geraint Jones, Kraliyet Astronomi Topluluğu’nun ( Royal Astronomical Society )13 Nisan’daki Ulusal Astronomi Toplantısı’nda sonuçları açıkladı.
McNaught C/2006 P1 Kuyrukluyıldızı’nın büyüklüğünü ölçmek için kuyruğunun uzunluğunu kullanmak yerine, kuyrukluyıldızın etkisiyle bozulan alanın büyüklüğünü ölçmek için ESA ve NASA’ya ait Ulysses uzay aracının verileri kullanıldı. Manyetometreden alınan verilerin analizi, kuyrukluyıldızın çekirdeğinden yayılan iyonlaşmış gaz ile Güneş rüzgarlarındaki hızlı parçacıkların etkileşime geçmesiyle kuyrukluyıldızın çevresinde bir şok dalgası oluştuğunu kanıtladı.
2007 Ocak ve Şubat ayında, Kuyrukluyıldız McNaught C/2006 P1 son 40 yılda Dünya’dan görülen en parlak kuyrukluyıldız olmuştu. Raslantı eseri, Ulysses bu kez Kuyrukluyıldız McNaught’ın kuyruğuna yakın umulmayan bir geçiş yaptı ve bu geçiş uzay aracının 19 yıllık görevi boyunca üç tesadüfi karşılaşmalarından bir tanesi oldu. Diğer karşılaşmalardan bir tanesi de en uzun kuyruğa sahip Kuyrukluyıldız Hyakutake ile 1996’daki karşılaşmadır.
Ulyssses uzay aracı, McNaught’ın Güneş ve Yer arasındaki uzaklığın 1.5 katı uzunluğundaki iyonlaşmış gaz kuyruğunu tespit etti. Bu 2007’de görülen olağanüstü toz kuyruktan da daha uzun.
Dr. Jones; toz kuyruğun aksine McNaught’ın plazma kuyruğunun gözlemlenmesinin çok zor olduğunu ve bundan dolayı tam olarak uzunluğunun tespit edilemediğini söyledi ve “Ulysses’in Kuyrukluyıldız Hyakutake’in etrafındaki güneş rüzgarını dolaşması sadece 2.5 gün sürerken, Kuyrukluyıldız McNaught’un rüzgarı etrafında dönmesi 18 gün sürmüştü. Bu da kuyrukluyıldızın sadece yeryüzünden muhteşem görünmesine neden olmamış aynı zamanda Güneş rüzgarına büyük bir engel olmuştur.” dedi.
Diğer bir kuyrukluyıldız ile olan karşılaşma kıyaslandığında ise Kuyrukluyıldız Mcnaught’ın büyüklüğü açıkça gözler önüne seriliyor. Giotto uzay aracının 1992’deki Kuyrukluyıldız Grigg-Skjellerup ile olan karşılaşmasında güneş rüzgarını dolaşması yarım saatten daha az sürmüştür.
“ Etkin bir kuyrukluyıldızın büyüklüğünü, çekirdeğin büyüklüğü değil, dışarı yayılan gazın miktarı belirler.” diye ekliyor Dr. Jones.
Ayrıca bir başka kuyukluyıldızın, C/2009 R1 Mcnaught, bu yıl çıplak gözle gözlenebileceği de ön görülüyor. Bu kuyrukluyıldızın verilerine buradan ulaşabilirsiniz.
Gökbilimciler, küçük ve sade ekipmana sahip bir teleskopla bizim Güneş’imizin ötesinde, bir yıldız etrafında dolanmakta olan üç gezegenin bir görüntüsünü yakaladı. Bu sürpriz başarıya, San Diego şehrinin kuzeyindeki Palomar Gözlemevi’nde bulunan Hale Teleskopu’nun ufak yardımını alan NASA’nın Kaliforniya – Pasadena’daki Jet İtki Laboratuvarı’nda (Jet Propulsion Laboratory – JPL) çalışan bir ekip tarafından ulaşıldı.
Bu görüntüde 120 milyon ışık yılı uzaklıktaki yıldızın üç gezegeni görülüyor. HR8799 yıldızı “X” işareti ile gösteriliyor. Telif Hakkı : NASA/JPL-Caltech/Palomar Gözlemevi
Daha önce biri 10 metrelik Keck Gözlemevi’ndeki teleskoplardan bir tanesi diğeri 8 metrelik Gemini Kuzey Gözlemevi’ndeki teleskop olmak üzere dünyadaki en büyük teleskoplardan ikisi kullanılarak bu gezegenlerin görüntüleri elde edilmişti. HR 8799 yıldızı etrafında dolanmakta olan bu gezegenler doğrudan görüntülenen ilk gezegenler olma özelliğini taşıyor ve bu keşif Kasım 2008’de duyurulmuştu.
Bundan önceki görüntüleri kızılötesi ışıkla alınan gezegenlerin bu yeni görüntüleri ise Hale Teleskopu’nun aynasının sadece 1.5 metre çapındaki kısmı kullanılarak alındı. Bu gökbilim ekibi, böyle küçük bir aynayı son teknolojiyle birlikte kullanabilmek için titizlikle çalıştılar ve iki teknik kullandılar: uyarlamalı optik ve bir koronagraf (yıldızın parlamasını önlemek ve çevresindeki daha sönük gezegenleri ortaya çıkarmak için kullanılır). JPL’de astrofizikçi olarak çalışan Gene Serabyn, “ Bizim kullandığımız teknik, gezegenlerin daha yakından görüntülerinin alınması için büyük, yer – merkezli teleskoplarda da kullanılabilir ya da parlak yıldızların yakınındaki olası Dünya benzeri gökcisimlerinin bulunması için küçük teleskoplarda kullanılabilir.” diyor. Serabyn ayrıca Nature dergisinin 15 Nisan’da yayınlanacak sayısında bulguların yer aldığı raporun baş yazarı.
Gökbilimciler, Güneş Sistemi’mizin ötesindeki gezegenlerin bir fotoğrafını çekebilmek için Palomar Gözlemevi’ndeki (San Diego şehrinin kuzeyinde) Hale Teleskopu’nun küçük bir kısmından yararlandılar. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız) Telif Hakkı : Caltech/Palomar Gözlemevi
HR8799 b, c ve d olarak adlandırılan bu üç gezegenin, Jüpiter gibi gaz devi oldukları düşünülüyor, ancak ondan daha ağırlar. Yıldızlarının etrafında Güneş ile Yer arasındaki uzaklığın yaklaşık 24, 38 ve 68 kez daha uzağında dolanıyorlar ( Jüpiter ise yaklaşık Güneş-Yer uzaklığının 5 katı kadar uzaklıkta ). Dünya gibi katı gezegenlerin yıldızlarına yakın dolanma olasılığı vardır ancak şu anki teknolojiyle yıldızlarının parlaklığından onları görmek olanaksızdır. HR 8799 yıldızı bizim Güneş’imizden biraz daha ağır ve Güneş’in 4.6 milyar yıllık yaşıyla karşılaştırılırsa daha genç ( yaklaşık 60 milyon yıl ). Kahraman (Perseus ) Takımyıldızı’nda 120 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Bu yıldızın gezegen sistemi hala etkin, geçen yıl NASA’nın Spitzer Uzay Teleskopu’nun da ortaya çıkardığı üzere gökcisimleri birbirleriyle çarpışmaya devam ediyor. Tıpkı fırından yeni çıkmış ekmekler gibi, gezegenler hala sıcak ve teleskopların görmelerini sağlayan kızılötesi radyasyon yaymaya devam ediyorlar.
Bütün Dünya’da kutlanan ‘Yuri’s Night’ etkinliğinin Türkiye ayağı olan ‘Yuri’s Night Reloaded’ herkese farklı bir deneyim tattıracaktır. Gece boyunca gerek görsel gerekse simulatif bir çok sürpriz, katılımcılara unutamayacakları bir gece yaşatacaktır.
Albüm tanıtım konseriyle saat 22:00’da KORA, saat 1:00’da da ZAKKUM konserleri olacaktır.
En yaratıcı kostüm yarışmasının galibine 1 şişe viski hediye edilecektir.
Bunun haricinde de sürpriz hediyeler konukları beklemektedir.
Tarih: 16 Nisan 2010 Cuma Yer: 312 Concept Selanik Cd. No:70 Kapı Açılış: 20:00 Giriş: 15 TL (50 cl Efes + Sex on the beach dahil) (50 cl Efes : 3.5 TL)
Ulaşım yerleşkeden sağlanan ringlerle yapılabilecek!
Hareket Saati: 19:30 (Sunshine önünden) İstendiğinde kostüm, maske, makyaj, aksesuar vb. sağlanacaktır. (Sınırlı sayıda)
Bilet Satış Noktaları: • ODTÜ Amatör Astronomi Topluluğu Odası Fizik Böl. Zemin kat Z-26 • 312 • ODTÜ Standları: 12-13 Nisan Pazartesi – Salı: Hazırlık Binası 14 Nisan Çarşamba: Kütüphane 15-16 Nisan Perşembe – Cuma: ODTÜ Çarşı
Etkinliğin dünya sayfasına buradaki linten çıkan haritadan Ankara üzerine gelerek ulaşabilirsiniz.
Güneş Sistemi’nin en içteki gezegenleri güzel bir şova hazırlanıyor.
30 Mart’taki Venüs – Merkür yakınlaşması. Bu görüntü Japonya – Saitama’da alındı. Telif Hakkı : Mitsuo Muraoka
Bu hafta Merkür, Güneş’in parlamasıyla ortaya çıkıyor ve Venüs’le düz bir hat üzerinde yel alıyor. Hafta sonunda ise, bu iki gezegen birbirinden sadece 3 derece uzaklıkta bulunuyor ve gün batımının koyu mavi alacakaranlığında gökyüzünün göz alıcı çifti oluyorlar.
Bu gezegenleri, en iyi 3 ve 4 Nisan günleri gözleyebilirsiniz. Günün sonunda dışarı çıkın ve batı yönüne bakın. Alacakaranlıkta ilk önce Venüs parlıyor, ince bulutlarından ardından görülebilecek kadar. Ardından Merkür onu takip ediyor (Haritada gösteriliyor).
4 Nisan Akşamı Batı Ufku
Venüs, gökyüzü gözlemleri için eski bir arkadaş; Merkür de öyle sayılabilir. Güneş’ten itibaren ilk gezegenimiz Merkür, çoğu zaman Güneş ışığına maruz kalıyor. Ancak bu tarihlerde onu gözlemek kolay olacak ve Venüs’le gerçekleştirdiği bu güzel buluşma 2011 Kasım ayına kadar görülemeyecek.
O zamana kadar da Merkür’ü gözlemek için iyi bir şansa sahibiz.
NASA’nın Messenger uzay aracı ise, Merkür yolunda ilerliyor ve 2011 Mart ayında gezegenin yörüngesine yerleşen ilk uzay aracı olacak. Bu görev boyunca Messenger, gezegenin yüksek çözünürlükteki görüntülerini yayınlayacak.
Messenger ile 2008 ve 2009 yıllarında yapılan üç uçuşta da daha önce görülmemiş görüntüler elde edilmişti.
Örneğin; Merkür, gezegenin yörünge hareketi ile eşzamanlı Güneş’in etrafında uzanan, uzun ve kuyrukluyıldız benzeri bir kuyruğa sahiptir. Bu kuyruk, Merkür’ün oluşumu sırasında ortaya çıkmıştır. Atom ve moleküller güneş radyasyonu, güneş rüzgarı bombardımanı ve atmosfere giren göktaşlarının gaz haline gelmesiyle gezegenin yüzeyine ulaşıyor ve bu sırada Merkür’ün ince atmosferinin (ekzosfer) maddeleri oluşuyor. Araştırmacılar, bunun tüm Güneş Sistemi’ndeki en aktif ekzosfer olduğunu söylüyorlar.
Görüntüde Merkür’ün kuyruğu. Telif Hakkı : Uzay Fiziği Merkezi, Boston Üniversitesi
Messenger ayrıca Merkür’ün manyetik alanının hala canlı olduğunu buldu. Bu da muhtemelen gezegenimizdeki manyetik dinamoya benzeyen Merkür’ün içindeki aktif bir dinamo sayesinde oluşuyor. Acımasız güneş rüzgarlarıyla mücadele eden Merkür’ün manyetosferi, Dünya’daki kutup ışıklarına enerji veren ve Güneş’teki güneş patlamalarını tetikleyen aynı fiziksel süreçten geçmektedir. Merkür muhtemelen Messenger yörüngeye oturduğunda keşfedilmesi beklenen bir jeomanyetik aktiviteye de sahip.
Merkür’ün dev Caloris Havzası’nın renklendirilmiş bir görüntüsü. Havzanın kenarındaki turuncu bölgeler muhtemelen yanardağ delikleri. Bu görüntü, Messenger’ın 14 Ocak 2008’deki uçuşu sorasında alındı. (Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Bilim / Amerikan Bilimsel İlerleme Derneği (Science / AAAS)
Merkür, çukurlaşmış yüzeyine rağmen ilginçtir. Dev Caloris Havzası, neredeyse Güneş Sistemi’ndeki diğer tüm kraterlerin yanında cüce kalır ve yüzeyi hafif ama güzel renklerle boyayan yanardağ delikleri ile çevrilidir. Yüksek uçurumlar ise geçmişteki büzülmelere cevap olarak “büzülmüş bir gezegen”in bir hikayesini anlatmaktadır. Ve gezegenin tüm yüzeyindeki kraterlere Picasso ve Rembrandt gibi isimler verilmiştir.
Merkür kesinlikle bakmaya değer. Gün batımından sonra şov başlıyor!