gokyuzu.org

Aktif Merkür

Merkür yüzeyinde araştırmalar yapan NASA’nın uzay aracı, bilimadamlarının beklentilerinin ötesinde gezegenin atmosferi, manyetosferi ve jeolojik yapısı hakkında bilgiler elde etti. Uzay aracı, aynı zamanda, çapı 700 km’yi bulan Rembrandt adı verilen bir havza buldu.
Rembrandt Havzası MESSENGER Uzay Aracı’nın 2008 yılının Ekim ayında,  ikinci Merkür geçişi sırasında keşfettiği Rembrandt Havzası. Telif Hakkı: NASA / Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuarı / Smithsonian Enstitüsü / Carnegia – Washington Enstitüsü Bu keşifler ve daha fazlası Science dergisinin 1 Mayıs sayısında yer aldı. Tüm bu bilgiler MESSENGER’ın (Haberci – MErcury Surface, Space ENvironment, GEochemistry and Ranging spacecraft – Merkür Yüzeyi, Uzay Çevresi, Jeokimya ve Uzaklık uzay aracı) 6 Ekim 2008’de, Merkür’ün yanından ikinci kez geçmesiyle ve 1200’den fazla yüksek çözünürlüklü resim çekmesiyle elde edildi.
“Bu geçiş keşiflerin yapıldığı ikinci geçiş oldu. Bizi en çok şaşırtan olay ise Merkür manyetosferinin ilk Merkür uçusundan (Ocak 2008) bu yana güçlenmesiydi.” diyor Washington – Carnegia Enstitüsü’nden uzay aracından sorumlu Sean Solomon. Manyetosfer, gezegenin manyetik alanının çevrelediği ve tüm Merkür’ü içine alan bir bölgedir. Bu bölgede karşılaşan Güneş rüzgarları ve gezegenin manyetik alanı, manyetik fırtınalardan ve buna bağlı atmosferik olaylardan sorumludur. “İlk geçiş sırasında, MESSENGER gezegene yakın oldukça sakin çift kutuplu bir manyetik alan keşfetmişti. Kelvin – Helmholtz dalgaları dışında önemli bir özellik göze çarpmamıştı.” diyor NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden (Goddard Space Flight Center) araştırmacı James Slavin. Ama ikinci bundan çok farklıydı. MESSENGER, Merkür’de, Dünya’daki  oluşmuş en yoğun manyetosferin 10 katı yoğunlukta manyetik yeniden bağlanmaların (magnetic reconnection) olduğu çok hareketli bir manyetosfer keşfetti. Uzay aracının ölçtüğü yüksek dalga boylu plazma dalgaları ve manyetik yapıların nedeni yüksek Güneş rüzgarı enerjisi. Heyecan verici başka bir buluş da önceden farkedilmemiş bir havzanın bulunması. Rembrandt Havzası 700 km’lik çapıyla eğer Türkiye’de bulunsaydı, Türkiye’nin 3 büyük şehrini aralarındaki kuş uçuşu mesafe ile birlikte içine alabilirdi. Rembrandt Havzası’nın, yaklaşık 3.9 milyon yıl önce Güneş Sistemi’ndeki yüksek bombardımanın sonuna doğru meydana geldiği düşünülüyor. Bu havza, Merkür’ün yer altının incelenebilmesi için çok önemli; çünkü derinliği araştırmalar için diğer havzalara oranla çok daha uygun. “İlk defa, Merkür oluştuğundan beri korunan bir arazi görüyoruz. Genellikle Merkür’deki alanlar volkanik aktivite tarafından zarar görmüştür.” diye açıklıyor MESSENGER araştırmacısı Thomas Watters. Uzay araçları Merkür’ün diğer yarısını görüntüleyemediğinden bir yıl kadar önce Merkür’ün yarısı bilinmiyordu. Ama uzay araçları yüksek çözünürlüklü resimler çekince Merkür’ün yer kabuğunun nasıl oluştuğu anlaşıldı.
“Yüzeyi haritalandırdıktan sonra yüzeyin %40’nın düz araziler tarafından kaplandığını farkettik.” diyor Arizona Devlet Üniversitesi’nden Brett Denevi. “Bu çoğu düz alanın volkanik kökenli olduğu ve düzgün olarak dağıldığı söylenebilir. Merkür’ün çoğu yüzeyi sürekli meydana gelen volkanik patlamalarla oluşmuş durumda. Diğer bir keşif ise Merkür’ün ekzosfer tabakasındaki magnezyum varlığı. Ekzosfer; gaz parçacıklarının birbirleriyle etkileşimlerinin en az olduğu çok ince atmosfer tabakasıdır. Buradaki malzeme, Güneş radyasyonundan, Güneş radyasyonundan ve göktaşı buharlaşmasından etkilenir. Merkür'ün Ekzosfer Tabakası Magnezyumu bulan uzay aracının Merkür Atmosferi ve Yüzey Birleşimi Spektrometre aleti (Mercury Atmospheric and Surface Composition Spectrometer). Magnezyum varlığı bekleniyordu, ama magnezyuma çok yoğun oranda rastlanılması pek beklenmiyordu. Araç aynı zamanda kalsiyum ve sodyum gibi başka ekzosfer maddeleri keşfetti. Araştırmacılar, Merkür’de meydana gelen günlük büyük değişimlerin nedeninin Merkür’ün aktif manyetosferinin değişken kalkanının olduğu düşünülüyor. “Üçüncü Merkür geçişi 29 Eylül’de. Bu bizim uzay aracını, Mart 2011’de, Merkür yörüngesine oturtmadan önceki son prova.” diyor Solomon. “Araç yörüngedeyken Merkür hakkında bir yıl boyunca sürekli bilgi akışı olacak.” “Şu ana kadar Merkür sırlarını bize açmadı ama iki yıl içinde bize yakın bir arkadaş olacaktır.” İlgili bağlantılar: MESSENGER (MESSENGER Uzay Aracı’nın internet adresi) Resimler (MESSENGER Uzay Aracı’nın çektiği resimler) Kaynak: Science@NASA

En Uzak Patlama

Gökbilimcilerden oluşan uluslararası bir grup, NASA’nın Swift uydusunun da yardımıyla, evren 630 milyon yaşındayken (şu andaki yaşının %5’i kadar) ölmüş bir yıldızdan yayılan gama ışınlarını keşfetti. Olaya GRB 090423 adı verildi. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi (Goddard Space Flight Center)’nde çalışan Swift sorumlusu Neil Gehrels’in bu konudaki görüşü şöyle: “Bu inanılmaz keşif bizim en büyük beklentilerimizi bile aştı.”
Patlama TSİ 23 Nisan’da 10.55’te meydana geldi. Dünya’da teleskoplardan da farkedilen patlama için Swift harekete geçirildi. Şili ve Kanarya Adaları’nda bulunan gökbilimciler patlamanın kırmızıya kaymasını ölçtüler. Çıkan sonuç 8.2 idi. Bundan önceki rekor ise eylülde farkedilen bir patlamaya aitti. Değeri de 6.7 idi. 8.2 değeri 13.035 milyar ışık yılını ifade ediyor.  “Bir yıldızın çöküşünü izliyoruz, muhtemelen de bir karadeliğin doğuşunu. Kainatın ilk sistemlerinden biri oluşuyor olabilir.” diyor Pennsylvania State Üniversitesi’nden Derek Fox. Gama ışını patlamaları, evrenin en parlak patlamalarıdır. Genellikle yakıtı biten yıldızlarda meydana gelir. Malzemesini uzaya yollayarak yıldız, bir karadeliğe ya da nötron yıldızına dönüşür. Burada yıldız tarafından püskürtülen ve ısıtılan gazlar, değişik dalga boylarında ışımalar yapar.  Yıllardır, gökbilimciler evrenin ilk gama ışını patlamasını yakalamaya çalıştılar. GRB 090423’nın keşfi, 10-20 arası kırmızıya kayma aralığının olması için bir dönüm noktası oldu. Patlamanın ilk 3 saatinde, Leicester Üniversitesi’nden Nial Tanvir ve meslektaşları, Hawaii’deki Mauna Kea’da bulunan Birleşik Krallık Kızılötesi Teleskopu’nu (United Kingdom Infrared Telescope) kullanarak bir kızılötesi ışın kaynağını keşfettiler.
    Sanatçının gözünden gama ışını patlaması. Animasyon için tıklayın . Telif Hakkı: NASA/Swift/ Cruz deWilde
Aynı zamanda Fox,  Mauna Kea’daki Gemini Kuzey Teleskopu’nu(Gemini North Telescope) kullanarak kızılötesi görüntüler elde etmeye çalıştı. Kaynak, yüksek dalga boyundaki resimlerde gözükürken 1 mikron dalga boyundaki resimlerde gözükmediği farkedildi. Bu da kaynağın 13 milyar ışık yılı uzaklıkta olduğunu gösterdi. Fox’un buluşu, Dünya’da duyulduğunda Milan-Bicocca Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı Kanarya Adaları’ndaki Galileo Ulusal Teleskopu (Galileo National Telescope) ile kırmızıya kayma değerini 8.2 buldu. Bu da Tanvir’in Avrupa Güney Gözlemevi’nde bulduğu değerle aynı. İlgili bağlantılar: Swift (Swift Uzay Aracı’nın internet adresi) Gama ışını patlamaları (daha fazla bilgi için) Animasyonlar (Animasyonlar)   Kaynak: Science@NASA

Güneş Hareketlendi

NASA’nın STEREO uyduları Güneş’in göremediğimiz taraflarını gözlemleme imkanına sahip. Bu uydulardan bir tanesi (STEREO-B) Güneş’in doğu tarafında büyük denebilecek bir taçsal kütle atımı (CME) gözlemledi. Bunun sonucunda da Güneş’te büyük bir leke oluşması bekleniyor.
Sample Image
Güneş lekeleri kutuplara yakın yerlerde ortaya çıkar ve Güneş Devri’nin sonlarına doğru ekvator bölgelerde ortaya çıkmaya başlarlar. Yeni oluşan lekenin Güneş’in yüksek enlemlerinde yer alması onun Güneş Devri 24’ün bir mensubu olduğunu gösteriyor.

2 Mayıs Gökbilim Günü

Her yıl, senenin bir günü gökbilim için ayrılır ve bu günde yıldızevleri, gözlemevleri ve gökbilim toplulukları halka açılırlar. Bu gün geleneksel olarak Nisan ayının ortasıyla Mayıs ayının ortasında, ayın ilk dördüne yakın olduğu bir cumartesi günü kutlanır fakat gökbilimciler daha çok kendilerine uygun olan bir günü Gökbilim Günü için ayırırlar. Biz de bu günü önümüzdeki günlerde gözlem yaparak kutlamayı düşünüyoruz. Gözlem duyurumuzu bir kaç gün içinde siz gökbilim severlere duyuracağız.

2 Mayıs Gökbilim Günü’nüz kutlu olsun!

Beklenmedik Güneş Işıması

Uzun zamandır sessizliğini koruyan Güneş, 23 Nisan günü büyük bir püskürme yaratarak uykusuna ara verdi. Güneş’in kuzeybatı kısmından oluşan patlamayı, SOHO araçları başından sonuna kadar görüntüledi. Aslında iki tane taçsal kütle atımı (coronal mass ejections – CME) barındıran ışıma, eğer patlamanın yönü Dünya’ya dönük olsaydı, Dünya’da kutup etrafında manyetik fırtınalara neden olabilirdi. Ama şu an için kutup ışıkları (aurora) minimum düzeyde. 

Kaynak: SpaceWeather.com

Güneş Sistemi Dışında İki Gezegen

Dünya’dan 6 parsek (1 parsek=3.26 ışık yılı) uzaklıkta bulunan bir yıldız sistemi gezegensel iki rekoru elinde bulunduruyor: En hafif Güneş Sistemi dışı gezegen ve sıvı su bulundurabilecek gezegen varlığı.

İsviçre Cenevre Gözlemevi’nden Michel Mayor, buluşlarını 21 Nisan’da Hertfordshire, İngiltere’de düzenlenen Astronomi ve Uzay Bilimleri Avrupa Haftası’nda açıkladı. Her iki buluş da Dünya benzeri gezegen arayan gökbilimcileri etkiledi.

Yeni bulunan Gliese 581e adı verilen hafif gezegen, Gliese 581 yıldız sisteminde bulunan 4. gezegen. Yıldızına çok yakın olduğu için yüzeyinin çok sıcak olmasına rağmen, Dünya’nın 1.5 katı bir kütleye sahip olduğu düşünülüyor. 

Aynı zamanda 2007’de keşfedilen başka bir gezegen olan Gliese 581d’nin yıldızının etrafında yaşanılabilir (yüzeyinde sıvı suyu barındırabilecek) bir yörüngede döndüğü açıklandı.

Mayor’un takımı, La Silla, Şili’de bulunan Yüksek Kesinlikli Işınsal Hızla Gezegen Arama Projesi (High Accuracy Radial velocity Planetary Search project – HARPS) aletiyle gözlemler yapıyor. Bu alet, çevresinde dönen gezegenlerin yıldıza yarattığı yalpalamaları ölçebiliyor. Bu değişimler küçük olmasına rağmen yıldızın tayfını değiştirebilecek düzeyde.

Pennslyvania State Üniversite’nde yaşanılabilir bölgeler uzmanı Jim Kastings, bu yolla bu kadar hafif bir gezegenin keşfedilmesinin heyecan verici olduğunu düşünüyor.

Şubatta, gezegenin Isı Yayma, Devir ve Gezegensel Geçişi (Convection, Rotation and Planetary Transits – CoRoT) görevinin ölçtüğü en kısa yarıçapı Dünya’nın 1.7’si kadar. 

Bu görev, yıldızlarının önünden geçen gezegenlerin sadece yarıçapını ölçebiliyor. Mayor da ise sadece kütle ölçümü var. Ama Gliese 581e’nin yıldızının önünden geçmesini sabırsızlıkla bekliyor.

Gliese 581d yaşanılabilir bölgede. Üst tarafta Güneş Sistemi gezegenleri görünüyor. 

Telif Hakkı:ESO

Yüksek Kesinlikli Işınsal Hızla Gezegen Arama Projesi’nde yapılan gözlemler, aynı zamanda Dünya’nın 7 kat fazla kütleye sahip Gliese 581d’nin de yörüngesini kesinleştirmeye yardım etti. Önceden bir periyodunun 60 ile 80 gün arasında olduğu düşünülürken şimdi 66.8 gün olduğu kesinleşti.

Almanya’da bulunan Potsdam Enstitüsü’nde görevli Güneş Sistemi dışı gezegen araştırmacısı Werner von Bloh’a göre Gliese 581d yaşanılabilir bir bölgede bulunuyor.  

Gliese 581d, Güneş’e göre sönük olan yıldızından üzerinde katı yüzey bulundurabilecek kadar uzakta bulunuyor. Mayor’a göre yüzeyinde okyanuslar bulunma ihtimali var.

Ama Kastings uyarıyor: “Bu gezegen üzerinde yaşam barındırma olasılığı en yüksek gezegen. Fakat, ölçümlere göre kütlesi en az Dünya’nın 7 katı. Eğer 10 katından büyük çıkarsa Neptün ve Uranüs gibi katı bir yüzeyden yoksun olabilir.”

Kaynak: nature.com

UUİ Sabah Gökyüzünde

Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) önümüzdeki bir kaç hafta boyunca sabah gün doğmadan önce ülkemiz üzerinden geçişler yapacak. Yeni güneş panelleriyle UUİ, artık halk arasında Çoban Yıldızı olarak bilinen Venüs gezegeninden bile daha parlak.

Polen Tacı

Bahar ayının gelmesiyle birlikte polenlerde saçılmaya başladı. Her ne kadar alerjisi olanlar şikayetçi olsalarda, bu polenler bazen çok güzel taçların (corona) oluşumuna sebep oluyor.
Sample Image Fotoğraf: Reinhard Nitze
renklilik, ekran görüntüsü, doğa içeren bir resim

Yapay zeka tarafından oluşturulan içerik yanlış olabilir. Taç, genellikle bulutlardaki çok küçük su tanelerinin Güneş veya Ay ışığını saçmasıyla oluşur. Tane ne kadar küçükse taç da o kadar büyük oluşur. Tıpkı su tanelerinin oluşturduğu gibi polenlerde taç oluşturabiliyor. Eğer siz de taç gözlemlemek istiyorsanız öncelikle gözünüzü ışığa alıştıran ve daha sonra Güneş’i elinizle, çatı köşesiyle veya sokak lambaları gibi şeylerle kapatarak Güneş’in etrafına bakın. İç içe geçmiş renkli halkalara tanık olursanız bilin ki siz de artık bir taç gözlemcisisiniz.

2009 Çalgı (Lyrid) Göktaşı Yağmuru

21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gece uyanık kalırsanız buna pişman olmayacaksınız. Zira o gün Çalgı (Lyra) Takımyıldızı’nda Vega’nın yanında Lyrid Göktaşı Yağmuru’nu görebilirsiniz. Bu yağmurun nedeni ise Thatcher Kuyrukluyıldızı. Her yıl Dünya Nisan sonu gibi onun bıraktığı tozların arasından geçer. Yalnız bu izin tam olarak haritalandırılmaması, bu yağmurun ne kadar yoğun olacağını bilinmesini engeller. Tipik bir Lyrid Göktaşı Yağmuru’nda kuzey yarımkürede saatte 10 ila 20 göktaşı sayılırken, 1982 yılında gözlemciler saatte 90 göktaşı saymıştı. Yağmuru izlemek için de en uygun saat gündoğumu öncesi.

Kaynak: SpaceWeather.com

Güneş Fırtınalarının Şaşırtıcı Şekli

Araştırmacılar, ikiz STEREO (Solar Terrestrial Relations Observatory – Güneş Dünya İlişkileri Uydusu) uzay aracından aldıkları bilgiye göre korona kütle atımları (CME – Coronal Mass Ejections) olarak bilinen Güneş fırtınalarının bir çeşit kruvasana benzediğini farketti. Bu yeni ‘kruvasan modeli’nin basitliğinin uzay havası (space weather) tahminini geliştireceği umuluyor. Korona Kütle Atımı
Bir sanatçının gözünden kruvasan şeklindeki korona kütle atımı Telif Hakkı: NASA
“Artık bir korona kütle atımının ne zaman gerçekleşeceğini 3 saat farkla tahmin edebiliyoruz.” diyor araştırmalara yardım eden Deniz Araştırmaları Laboratuarı’ndan (Naval Research Lab) Angelos Vourlidas. “Bu, eski metotlara göre 4 kat daha fazla gelişim demek.” Korona kütle atımları, milyarlarca ton sıcak manyetize olmuş gazın patlayarak Güneş’ten saatte 1.5 milyon milyon km hıza ulaşan püskürmelerle dışarı atımıdır. Dünya’ya ulaştığında ise jeomanyetik fırtınalara, uydu arızalanmalarına, auroralara ve elektrik kesintilerine yol açan korona kütle atımlarının hızı ve doğrultusu, uzay havasının tahmininde çok kritik bir değere sahip. “Bu çok önemli bir gelişme.” diyor Washington DC’de bulunan NASA genel merkezinde STEREO program görevlisi Lika Guhathakurta. “Uzaktan kütle atımları çok karmaşık ve çok çeşitli gözüküyor. Ama son yapılan gözlemlerle o kadar da çeşitli ve karmaşık olmadığı ortaya çıktı. Şu ana kadar incelenen 40’dan fazla korona kütle atımının çoğu aynı biçimdeydi: kruvasan.” Şu ana kadar binlerce korona kütle atımı NASA ve ESA uzay araçları tarafından gözlemlendi ama şekilleri tam olarak bilinemedi. Nedeni ise gözlemlerin belli bir noktadan yapılıyor olmasıydı. STEREO görevinin avantajı ise sayıları. Güneş’i aralarına alan ikiz STEREO uzay araçları yıldızı ters istikametten görüntülediler. Geniş açılı kameraya sahip araçlar, korona kütle atımlarını Güneş’ten Dünya’ya ulaşana kadar izledi.

“Korona kütle atımının kruvasan şeklinde olmasının nedeni ise bükülmüş manyetik alanlar.” diyor Vourlidas. Olayı daha iyi anlamak isteyenler için de şöyle diyor: “Sabit uzunluktaki bir ipi iki elinize alın ve ters tarafa doğru ortada kalın bir düğüm oluşana kadar burkun. Bu, korona kütle atımı nasıl başladığını gösteriyor. Güneş manyetizmasının bu ipi çevirdiğini düşünün. Burkulmada toplanan enerji belli bir sınırı aşınca patlıyor. Ortası kalın, kenarlar da ince olduğu için görüntü kruvasan şeklinde oluyor.”

Kütle atımlarının sadece şekli değil, aynı zamanda içeriği de önemli. Ne kadar plazma taşıyor? Manyetik alanının şiddeti ve dağılımı ne? Bir korona kütle atımı olduğunda oluşan hasar şekle bağlı olduğu kadar yukarda bahsedilen etkenlere de bağlı.

Ağustos 2009’da atılması planlanan Güneş Dinamikleri Gözlemevi (Solar Dynamics Observatory) ve hala proje aşamasında olan ve Güneş fırtınalarına girmesi planlanan Güneş Sondası + (Solar Probe +) ile bu sırlar aralanana kadar STEREO araçları 7 gün 24 saat görev başında olacaklar. 

Kaynak: Science@NASA