gokyuzu.org

Perklorat Mars’ta Yaşam Olasılığını Etkiler mi?

NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir.           Sky&TelescopeActive Image 
NASA
  NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir Bilim adamları geçenlerde Mars’ın kuzey kutbundaki toprağın Dünya’daki asparagus yeşil fasulye ve şalgam gibi bahçe bitkilerinin yetiştiği türden olduğunu bildirmişlerdi fakat ikinci laboratuar testinin ön sonuçlarında çabuk oksitlenen bir madde olan perklorat bulundu ki bu karmakarışık bir çevre yaratabilir. İlk testler “Dünya bezeri toprak olduğunu gösterdi. Daha sonraki testler ise toprak kimyasının Dünya benzeri olmayan maddeler içerdiğini açığa çıkardı,” diyor Arizona Üniversitesinden Peter Smith. Dünya’da, perklorat doğal ve insan yapımı olarak bulunuyor, bazen toprakta ve sualtında da görülüyor. Bu madde katı roket yakıtlarının başlıca bileşenini oluşturuyor ve havaifişekler ve diğer patlayıcılarda da bulunabiliyor. Perklorat’ın Mars’ta nasıl oluştuğu ve ne miktarda bulunduğu henüz bir açıklığa kavuşmadı. NASA maddenin fırlatma öncesi kirlilikle birlikte oraya gidip gitmediğini araştırıyor. Phoenix, düzeltici roketleri çalıştırmak ve kızıl gezegene inmek için hidrazin denen başka bir madde kullanmıştı. Phoenix perklorat tuzunu kimyasal bir deneyim sayesinde tespit etti. Araç Dünya’dan getirdiği suyu çay bardağı boyutundaki deney şişesinde tuzla karıştırdı ve biraz çalkaladı. Deney şişesinin içerisindeki iki düzine algılayıcı toprağın pH’ını ve içerdiği mineralleri  tespit etti. İlk test toprağın birazcık alkalin olduğunu gösterdi. Toprağın içerdiği magnezyum, sodyum, potasyum ve klorit gibi maddeler yaşam için zorunludur. İkinci test ise yüksek reaktiflik özelliği taşıyan perkloratı buldu. Bilim adamları sonuçlarını onaylamayı istiyorlar çünkü Phoenix’in fırınlama ve koklama özelliğine sahip başka bir aygıtı perklorata dair hiçbir ize rastlamadı. Brown Üniversitesi’nde jeolog olarak görev yapan John Mustard –kendisinin görevde hiçbir rolü yok- Mars toprağının yaşamı destekleyecek potansiyelinin olup olmadığıyla ilgili yargıların, tüm verilerin ulaşmasına kadar ertelenmesi gerektiğini söylüyor. Fakat ilk bakışta, “reaktif bir madde. Genelde yaşam için göz önünde tutulduğu söylenen bir madde değildir,” diyor Mustard. En son toprak incelemeleri NASA’nın üç aylık Phoenix görevini beş hafta daha uzatmasından hemen sonra gelmişti. Üç ayaklı araç Mars’a indiğinden beri, başta Mars’ın kuzey bölgesinde su bulunduğunu onaylamasıyla birlikte bilim adamlarını çok etkilemişti. Aracın ana görevi iniş bölgesinin, yaşamın gelişmesi için uygun olup olmadığı hakkında araştırma yapmak

Karanlık Enerjinin Maskesini Düşürmek

 Gökbilimciler evrenin ivmeyle genişlemesini sağlayan karanlık enerjiyi bulma yolunda muhteşem bir adım daha attı. Havai Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı karanlık enerjinin evrenin en büyük yapılarını doğrudan nasıl etkilediklerini gözlemledi. Eğer onaylanırsa bu keşif, kendilerini 10 yılı aşkın zamandır çileden çıkartan bir fenomene daha yakın hale getirecek.         SCIENCEActive Image 
 Gökbilimciler karanlık enerjinin kanıtını süperkümelerde olduğu kadar (kırmızı çemberler) süpeboşluklarda  (mavi çemberler) da buldu. Telif hakkı: B. Granett/M. Neyrinck/I. Szapudi
    Gökbilimciler evrenin ivmeyle genişlemesini sağlayan karanlık enerjiyi bulma yolunda muhteşem bir adım daha attı. Havai Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı karanlık enerjinin evrenin en büyük yapılarını doğrudan nasıl etkilediklerini gözlemledi. Eğer onaylanırsa bu keşif, kendilerini 10 yılı aşkın zamandır çileden çıkartan bir fenomene daha yakın hale getirecek. 1990’ların ortasında araştırmacılardan oluşan uluslararası bir grup yavaşlayarak genişleyen evreni ölçmek için girişimde bulundular. Araştırmacılar uzak gökadalardaki üzerinde çokça çalışılan süpernova türlerinin parlaklıklarını dikkatlice ölçmeye karar verdiler. Çünkü bu süpernovalardan her birinin parlaklığı hemen hemen eşit olmalıydı. Araştırmacılar ev sahibi gökadaların uzaklıklarını ve hızını hesaplayabiliyorlardı. Fakat 1998 itibariyle grup beklenmedik bir sonuçla karşılaştı: Evrenin genişleme hızı azalmıyordu, aksine evren hızlanarak genişleniyordu. Daha sonra bu bilinmeyen etkiye karanlık enerji adı verildi. O zamandan beri araştırmacılar evrenin %76 olarak görünen kütle-enerji dengesini oluşturan bu garip kuvveti saptamak için çabalıyorlar. Yeni çalışmayı yönetmek için gökbilimci Istvan Szapudi, önceden tamamlanmış evrenin iki geniş ölçekli gözlemlerini birleştirdi: büyük patlamanın en son ölen üyelerini temsil eden Kozmik Mikrodalga Arkaplanı (CMB) ve milyonlarca gökadanın resimlerini oluşturan Sloan Dijital Gökyüzü  Gözlemi. Şu anki kuram karanlık enerjinin, yarım milyar ışık yılı genişliğindeki süperkümelerden geçerken yavaşça CMB ışınımını ısıttığını öngörüyor. Karşıt olarak karanlık enerji evrenin süperboşluklar olarak bilinen evrenin büyük boşuklarından geçen mikrodalga ışınımını soğutuyor. Çalışma “türünün bu zamana kadar yapılanlarının en iyisi” diyor Baltimore, Maryland’deki Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsündeki Adam Rieses. Riess’ın takımı, Havai’li takım tarafından kullanılan metodla karanlık enerji üzerine ilk kağıtlarını yayınlamıştı fakat ne kuvvetin kendisi hala tespit edilebildi  ne de kuramların hangisinin karanlık enerjiyi daha iyi tanımladığı konusunda yardım edebildi- eğer boş uzayın doğurduğu vakum enerjisi yada zamanla değişen bir nevi “cevher” enerji olduğu konusunda. “Hala elimizde kozmik bir gizem var” diyor Riess.

Kuzey Işıklarını Plazma Mermileri Alevlendiriyor

Kutup ışıklarının gizemi çözüldü. Geçen sene fırlatılan 5 THEMIS uydusu auroraların sır kapısını aralamayı başardı. THEMIS uydularının elde ettiği bilgilere göre kutup ışıklarına mermi şeklindeki devasa proton ve elektron bulutları neden oluyor.       SCIENCE@NASAActive Image 
 Kanada semalarında uçaktan fotoğrafı çekilen bir tali fırtınası. Fotoğraf: Jeff Hapeman 
       NASA’nın 5 THEMIS uzay aracının verilerinden elde edilen sonuç bu. Bu devasa mermiler Dünya-Ay arası mesafenin 1/3’ü kadar olan mesafede gerçekleşen patlamalar sonucu fırlatılıyor ve Dünya’ya ulaştıklarında Kuzey Işıkları’nın tali fırtınası(substorm) denen renkli görüntüsünün patlak vermesine neden oluyor. “Kuzey Işıkları’nın renkli dansının neden meydana geldiğini keşfettik” diyor THEMIS projesinin yöneticisi Vassilis Angelopoulos. THEMIS filosu, gözlemcilerin kafasını karıştıran beklenmedik zamanlarda renk patlamalarıyla ortaya çıkan tali fırtınalarının gizemini aydınlatmak için 2007 Şubat’ında fırlatılmıştı.Uzay aracları tali fırtınalarını sadece uzaktan seyretmesi için yollanmamıştı; onlar aslında üstlerindeki aygıtlarla parçacıkları ve alanları ölçmek için fırtınanın içine dalıvereceklerdi. Bilim adamları böylece tali fırtınalarına neyin neden olduğunu öğrenebileceklerdi ve öğrendiler. Keşif, sakin olarak başlayan 26 Şubat 2008 günü sahneye çıktı. Arktik gökleri karanlıktı ve Dünya’nın manyetik alanı sakindi. Gezegenin çok üzerinde, beş THEMIS uydusu Dünya’nın manyetik kuyruğunın(Güneş rüzgarı tarafından uzaya çekilen 1 milyon kilometre uzunluğundaki manyetik kuyruk) ortasında kendilerini henüz hazırlamışlardı. İşte bu tam da patlamanın meydana geldiği andı. THEMIS’in tek sıra halindeki dizisinin orta yerinin biraz daha yukarısında gerçekleşen manyetik alan patlamasının şiddetinin 1015 Joule’lük enerjiye denk geldiğini söylüyor Angelopoulos. “Karşılaştırma yaparsak eğer patlamanın enerjisi 5 şiddetindeki bir depremin enerjisine tekamül ediyor.” Her ne kadar patlama Dünya’nın manyetik alanında gerçekleşmiş olsa bile, bu aslında Güneş’ten gelen bir enerji salınımı. Güneş rüzgarı Dünya’nın manyetik alanını gerdiğinde, enerjiyi orda biriktiriyor, bu sanki baş parmağınızla işaret parmağınız arasında gerilmiş bir paket lastiği gibi geriliyor ve işaret parmağınız büktüğünüzde -pat!- lastik başparmağınıza geri dönüyor ve biriken enerji patlamayla açığa çıkmış oluyor. Böyle bir patlama 26 Şubat 2008’de Dünya’nın manyetik kuyruğunda gerçekleşti. Manyetik alan gerildi ve büyük bir patlamayla sonlandı. Bu süreç “manyetik tekrar bağlanma” diye adlandırılıyor ve gezegenlerin ve yıldızların manyetik alanlarında sıkça gerçekleştiği düşünülüyor. Patlama iki “plazma mermileri”,devasa proton ve elektron bulutları, fırlattı. Bunlardan biri Dünya’ya doğru ve diğeri Dünya’nın aksi yönüne doğruydu. Dünya’ya doğru fırlatılan bulut Dünya’ya çarptı ve Kanada ve Alaska’daki 20 THEMIS yer istasyonu tarafından gözlenen parlak auroralar ortaya çıktı. Diğer bulut ise belki de hala uzayın boşluğunda ilerliyor.Active Image  Yukarıda: Sanatçının gözünden patlama anındaki THEMIS uyduları. Uydular Dünya’nın manyetik kuyruğunda bir çizgi üstünde yerleşmiş vaziyette. Patlama 4. ve 5. uydu arasında gerçekleşiyor THEMIS uyduları atışı yakalamak için mükemmel bir şekilde konumlanmıştı. “Güneş panellerinin üzerinde atış tahtalarımız vardı” diyor THEMIS projesinde çalışan bir bilim adamı olan David Sibeck. “Uyduların dördü Dünya’ya doğru gelen bulut tarafından vurulurken aksi yönde giden bulut da 5. uyduyu vurmuştu. “Uydulara hiçbir zarar gelmedi. Plazma mermileri, yüksek atmosferdeki en zarif birikintilerden bile daha az yoğunluğa sahip muazzam bir yapıya sahipti. Mermi şeklindeki bulutlar Dünya’nın yarısı kadar genişlikte, 10 katı kadar  uzunluktalar ve saatte yüzlerce kilometre hızla hareket ediyorlar. Böyle bir mermi Dünya’yı vurduğu zaman, parlak kutup ışıkları ve jeomanyetik fırtınalar ortaya çıkıyor. “THEMIS ilk kez bütün sürecin harekette olduğunu gösterdi-manyetik tekrar bağlanmalardan kuzey ışıklarına kadar” diyor Sibeck. “Sonunda tali fırtınalarını çözdük.” ”THEMIS görevinin bir yıl kadar daha devam etmesi planlanıyor, ve bu süreçte Angelopoulos bu fırtınalardan bir sürü görmeyi hedefliyor.-“düzinelerce” diyor. “Bu bize plazma mermileri ni daha detaylı öğrenmemizi ve uzay meteorolojisi(space weather) hakkında daha iyi tahmin yapmamızı sağlayacak.” Sibeck THEMIS’in keşiflerini henüz bitirmediğine inanıyor. “Belki de bunlardan en güzeli yakında gelmek üzere.” Çeviri: ODTÜ AAT Kaynakhttp://science.nasa.gov/headlines/y2008/24jul_plasmabullets.html

2008 Perseid Göktaşı Yağmuru

 2008 Perseid göktaşı yağmuru 12 Ağustos’ta zirveye ulaşacak ve mükemmel bir gösteri olacak. Dakikada bir ya da 2 tane kayan yıldızın görülmesi bekleniyor.Göktaşı yağmurundan daha fazla haz almak için uzmanlar şehir ışıklarından uzaklaşmanızı tavisiye ediyor.             SCIENCE@NASAActive Image 
California’daki National Park’tan bir Perseid göktaşı. Fotoğraf:Joe Westerberg
 “Bakmak için en iyi zaman 12 Ağustos Salı günü güneş doğmadan önceki karanlık saatler.” diyor NASA Marshall Uzay Merkezi’nden Bill Cooke. “Bir sürü göktaşı göreceksiniz-belki de dakikada bir ya da iki tane!”  Göktaşlarının kaynağı Swift-Tuttle kuyrukluyıldızı. Kuyrukluyıldız çok uzaklarda olsa bile kuyruklı yıldızın geçerken bıraktığı kalıntıları Dünya’nın yörüngesine denk geliyor. Dünya Ağustosta kalıntıların arasından geçerken kuyrukluyıldızın tozları  saatte 200.000Km hızla atmosfere girecek. Bu hızda en küçük toz zerreleri bile çizgi şeklinde ilerleyerek ışık çıkarır.Perseid göktaşı yağmuru Perseus(Kahraman) takımyıldızında gerçekleştiği için ismini burdan alıyor.  Ciddi göktaşı avcıları gözlemlerine, 11 Ağustos Pazartesi akşamı saat 21:00’de Kahraman takımyıldızı kuzeydoğudan yükselirken başlamalı. Bu vakit Dünya-sıyıranları(earth-grazer) gözlemek için en uygun zaman. “Dünya-sıyıranlar uzun, yavaş ve renklidirler; onlar göktaşlarının en güzelidir” diyor Coke ve uyarıyor; bir saat boyunca onlardan ancak 2-3 tane görebilirsiniz ama bir tanesini görmeniz dahi bütün geceyi şenlendirebilir. Ilık bir yaz gecesi. Parlak göktaşları kafanızın üzerinden birer birer geçiyor ve doruk noktası gelmek üzere. Bundan daha iyisi ne olabilir? Cevap gökyüzünün güneyinde yatıyor: Jüpiter ve ilk dördünü geçen Ay Ağustos 11-12’de bir araya geliyor. Bunu şehir ışıklarının arasından bile görebilirsiniz. Maksimum etki için “şehir ışıklarından uzaklaşın” diye tavsiye veriyor Cooke. Parlak meteorlar şehiriçinden görülebilir fakat sönükleri görmeniz için açık alana gitmeniz gerekir. Perseidler geliyor. Keyfini çıkarın!

LCROSS Fırlatma Öncesi Testlerini Başarı İle Tamamladı

  Ay Krater Gözlemci ve Algılayıcı Uydusu (LCROSS) Ay yüzey araştırmaları için heyecan verici bir proje.Geçtiğimiz haftalarda Phoenix’in Mars’da suyu keşfinin ardından artık insanoğlu ilgisini diğer , içerisinde su kaynakları bulundurabilecek ,  kayaç gezegen ve uydulara yönlendiriyor. Eğer Ay yüzeyinde ki kraterler içerisine saklanmış donmuş su kaynakları bulunabilirse 2020 yılında Ay’a yapılması planlanan insanlı uçuş için çok yararlı olabilir.. Active Image 
 LCROSS’un temsili resmi
         LCROSS bu yılın sonlarına doğru yörünge aracı (Lunar Reconnaissance Orbiter) ile  bir Atlas-5 roketi üzerine bağlanacak.Atlas-5 roketinin fırlatılmasından önce LCROSS görev alacağı proje için en zor testlerini tamamladı ; ki görevi Ay yüzeyine çakılması ile son bulacak
  LCROSS’un seyahati boyunca karşılaşacağı aşırı derecede büyük ısı değişimlerine karşı koyabileceğinden emin olmak için mühendisler Kaliforniya’da bulunan Northrop Grumman tesislerinde şiddetli ısı dönüşümü olan odalarda testleri gerçekleştirdiler.Bu ısı testlerinden öncede , bu ayın başlarında , ısı vakum testleri de başarı ile tamamlandı.Isı testlerinde araç 13,5 gün 110 ˚C ve yine 13,5 gün  -40˚C ısıya sahip ortamlarda tutuldu.Bu ölçüler ayın döngü süresi ve ısısı ile birebirdir.Aracın bilimsel aygıtları ise geçtiğimiz Ocak ayında eklendi.    2009 yılında LCROSS  Ay yörüngesinde olacak ve çarpışma sonucunda Ay yüzeyinde iki adet toz bulutu oluşturacak.Hedef ise Ay’ın kutup bölgesine yakın bir yerde bulunan ve sürekli bir gölgesi olan krater olacak.Ayrıca bu bölge su buzunun oluşabileceği ve bulunabileceği en iyi bölge , eğer tarih boyunca bir şekilde oluşmuş ise.    Atlas-5 roketinin üst kısmı (eğer roketi yere paralel olarak düşünürsek en uç kısmı) LCROSS uydusunu Ay’a taşıyacak ve Ay etrafındaki uçuşunu gerçekleştirecek.Aracı Ay’a taşıyan roketin üst kısmı LCROSS’u takip edeceği yörüngesine yerleştirmek için önce kendisi belirlenen yörüngeyi izleyecek ve ardından LCROSS ile taşıyıcısının birbirinden ayrılma işlemi başlayacak.Taşıyıcı LCROSS’dan ayrıldıktan sonra Ay yüzeyine doğru kamikaze dalışını gerçekleştirecek.Taşıyıcı Ay yüzeyine çarptıktan sonra gaz ve toz bulutları yüzeyden yükselmeye başlayacak ve LCROSS’un yörünge mesafesine kadar ulaşacak böylece LCROSS üzerinde bulunan bilimsel aygıtları ile toz ve gazların analizini gerçekleştirecek.Bilgiler ise Dünya da bulunan merkeze hemen yollanacak ve LCROSS’un sadece bir kez analiz yapma fırsatı olacak , çünkü LCROSS kendiside Ay yüzeyine doğru ikinci ve son çarpışmayı gerçekleştirmek üzere yola çıkacak.İkinci çarpışmanın ardından ise gözlemler Dünya’da bulunan merkez tarafından gerçekleştirilecek.   Kaynak :    http://www.universetoday.com  http://lcross.arc.nasa.gov/   Haber tarihi : 26 Haziran 2008 Çeviri          : ODTÜ AAT

Mars’ta Su Bulundu

Doksan günlük görevinin üçüncü haftasında Phoenix, yaklaşık iki haftadır tartışılan fotoğraftaki maddenin  buz mu tuz mu olduğu tartışmasını bir sonuca  bağladı(bknz. Mars’ta Buz).                     SpaceWeather.com  Active Image 
 Phoenix’in farklı zamanlarda çektiği bu iki fotoğrafta da görüldüğü gibi beyaz maddenin bir kısmı buharlaşmış. Bu, maddenin tuz olamayacağının bir kanıtı. NASA
 Bilimadamları en sonunda Phoenix’in çektiği fotoğrafta görünen  gizemli beyaz maddenin buz olup olmadığı konusundaki soruya bir açıklık getirdi. Dört günlük güneş banyosunun ardından beyaz maddenin süblimleştiği ya da başka bir deyişle sıvı halden gaz hale geçtiği belirlendi. Bu suyun Mars’ta nasıl davrandığının bir göstergesi. Mars’taki atmosfer basıncı çok düşük(Dünya’dakinin %1i kadar). Atmosfer suyun sıvı halde bulunmasına nadiren izin veriyor. Geriye iki seçenek kalıyor: katı ve gaz.Bazı okuyucular soruyor bunun donmuş karbondioksit(kuru buz) değil de su olduğunu nerden anlıyoruz? Cevap:Phoenix’in indiği alan kuru buzun bulunmasına el vermesi için çok sıcak.Ortalama sıcaklık-70Fo, kuru buzun bulunması için gereken sıcaklık ise -109o den daha düşük. Mars’ta su bulma Phoenix’in en önemli görevlerinden bir tanesiydi. Sıvı halde bulunmak H2O için sorun olsada belki de zaman zaman toprağın altında sıvılaşabilir ve bu da mikroorganizmalar için yaşam ortamı hazırlamış olabilir.

Satürn’ün Gizemli Işıkları

 Kutup ışıkları (aurora) deyince çoğumuzun aklına Alaska ya da İzlanda gelir. Belki New York gibi alçak enlemlerde görmüş de olabilirsiniz. Fakat kutup ışıkları başka yerlerde de ortaya çıkabiliyor. Hayır Mısır gibi yerleri kastetmiyorum, Jüpiter ve Satürn gibi yerleri kasdediyorum.              SKY&TELESCOPE Active Image 
 Kutup ışıkları aslında Hubble’ın çektiği bu fotoğraftaki gibi morötesi dalgaboyunda gözlenebiliyorlar.  NASA
 Bu tür gezegenlerde(Dünya gibi) ışıldayan haleler  iki kutup da da görülür. Fakat Satürn’ün ana auroral ovali uzun bir süredir gökbilimcilerin kafasını karıştırıyordu. Dünya ve Jüpiter’dekilerin aksine, araştırmacılar Satürn’deki kutup ışıklarının üç süreçten hangisine uyduğunu saptayamıyorlardı.  Bunları tartışmak için henüz hazır değiliz fakat İngiltere ve A.B.D’den bilimadamları Nature dergisinin 18 Haziran sayısında daha da ilginç birşeyi belirttiler: Satürn’ün ikinci auroral ovali Dünya’dakinden çok farklı işliyor.  Kutup ışıkları yüklü parçacıkların gezegenin manyetik alanına girdikten sonra atmosfere girip oradaki parçacıklarla etkileşmesiyle ortaya çıkıyor. Dünya’ya bu parçacıklar Güneş rüzgarıyla geliyor.  Magnetosfer tabakasına giren bu parçacıklar kutuplarda birleşen manyetik çizgiler üzerinde hareket ederek kutup noktalarına ulaşıyor.  Jüpiter’de ise durum farklı. Jüpiter’in atmosferine giren parçacıklar Jüpiterin ayı Io’daki volkanik patlamalardan geliyor. İnce iyonize gaz Jüpiterin manyetik alanı tarafından yakalanıyor ve hızla gezegene doğru yol alıyor. İyonlar Jüpiter’in çok hızlı dönen ekvatoruna ayak uyduramıyor ve manyetik alan çizgileriyle kutup bölgelerine ulaşıyor.  Satürn’de de yeni keşfeidilen ikinci auroral ovale göre bu durum gözleniyor. Yeni oval ana ovalin yalnızca dörtte biri kadar. Araştırmacılar, keşfe yol açan kızılötesi ışınları pekiştiren morötesi ışın çalışmalarını henüz daha tamamlayamadılar.  Araştırmacılar Satürn’e yüklü parçacıkların nerden geldiği sorusuna hâla cevap veremediler. Leicester Üniversitesi’nden araştırmacı Tom Stallard Satürn’ün plazama kaynağının, büyük ihtimalle, buzullarla kaplı uyduları ve haleleri olduğunu söylüyor. Enseladus’un buz kaynaçlarının Io’nunkinin 4’te 1’i olduğunu da belirtiyor.   Yine de Satürn’ün auroralarının Jüpiter’deki ve Dünya’dakilerin bir karışımı olduğu modeli artık makul değil.

Efsane Geri Döndü

 Discovery uzay mekiği, Japonya’nın Kibo modülünün 2.parçasını Uluslararası Uzay İstasyonu’na yüklemesinin ardından Dünya’ya döndü.Mekik, bugün TSİ 18:15’de Mark Kelly ve Pilot Ken Ham’ın kontrolünde Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’ne yumuşak bir iniş gerçekleştirdi. STS-124 123. uzay mekiği görevi ve uzay istasyonuna yapılan 26. ziyaret.        NASA Active Image 
Discovery’nin Kennedy Uzay merkezi’ne inişi  Fotoğraf: NASA 

Plüton artık “PLÜTOİD”

Uluslararası Gökbilim Birliği(IAU) dün Oslo’da yapılan yönetim kurulu toplantısında Plüton gibi cüce gezegenler için  plütoid teriminin kullanılmasını kararlaştırdı.

Plüton’un gezegen sınıfından çıkartılıp cüce gezegen sınıfına konulmasının ardından Uluslararası Gökbilim Birliği, Neptün’ün ötesindeki Plüton’a benzeyen cüce gezegenlere yeni bir ad vermeyi kararlaştırdı. Uluslararası Gökbilim Birliği yönetim kurulu dünkü toplantısında Uluslararası Gökbilim Birliği Küçük Cisim Terminolojisi Komitesinin(IAU CSBN)  önerisini onayladı.

Plütoidler Güneş’in etrafında dönen kendi yörüngelerini süpürmeyen Neptün’ün ötesindeki küçük küresel cisimler. Plütoidlerin uyduları kütleleri yeterince büyük olsa dahi plütoid değildirler. Şimdiye kadar bilinen iki plütoid, Plüton ve Eris. Bilim ilerledikçe ve yeni keşifler yapıldıkça daha fazla plütoidin bulunması umut ediliyor.

Cüce gezegen Ceres ise   Jüpiter ve Mars arasında bulunan astereoid kuşağı adı verilen yerde yer aldığından plütoid sınıfına girmiyor. Ceres türünün tek örneği, bu yüzden ona ayrıca bir isim verilmesi de düşünülmüyor.

Solda Plüton ve uyduları Charon Hydra ve Nix- Sağda Eris ve uydusu Dysnomia

GLAST Fırlatıldı

 GLAST bugün TSİ 19:05’te Delta II roketinin başarılı bir şekilde kalkışıyla havalandı. GLAST evrenin gizemli dünyasını keşfedecek çok güçlü bir teleskop. Bu teleskop sayesinde bilimadamları evrenin büyük bir bölümünü kaplayan karanlık maddenin nelerden oluştuğu, karadeliklerin nasıl ışık hızına yakın jetler fırlattığı ve gama ışını patlamalarıyla ilgili sorulara açıklık getirmeyi umut ediyorlar.       NASA GLAST (FGST, Fermi) - Gunter's Space Page 
 Fotoğraf:NASA