gokyuzu.org

Karanlık Madde’nin İlk Keşifçilerinden: Vera Rubin (1928-2016)

Karanlık madde, bugün fizik dünyasında neredeyse herkes için kabul gören bir kuramdır. İlk olarak 1930’lu yılların başında birkaç astrofizikçi tarafından öne sürülmüş olsa da o yıllarda pek ciddiye alınmamıştır. Seneler sonra, 1970’te ABD’li bir astronom olan Vera Rubin karanlık maddeye dair en güçlü gözlemsel kanıta ulaşmıştır ve karanlık maddenin ilk kaşiflerinden biri olmuştur. Bu yazımızda, geçtiğimiz ay 25 Aralık’ta kaybettiğimiz değerli ve saygıdeğer bilim insanı Vera Rubin’den bahsetme gereği hissettik.

Vera Rubin 23 Temmuz 1928’de Philadelphia, Pennsylvania’da dünyaya geldi. 10 yaşından beri yıldızlara, gökyüzüne ve astronomiye olan ilgisi ve hayranlığı, onu ilerde lisansını Vassar Üniversitesi’nde astronomi dalında tamamladığı günlere götürecekti. 1948’de astronomi lisansını bitirdikten sonra kocasıyla tanışacağı yer olan Cornell Üniversitesi’nin Fizik Bölümü’ne, yüksek lisansa kabul edilen Rubin, orada Philip Morrison, Richard Feynman ve Hans Bethe gibi önemli fizikçilerle tanışma fırsatı yakaladı. 1954’te galaksilerin gruplar halinde olduğunu öne süren doktora tezini tamamlamadan önce, Rubin 1951’de yüksek lisansını bitirdi ve master tezinde Hubble Teleskobu gözlemlerini kullanarak galaksilerin hareketlerindeki sapmaları araştırdı. Mezun olduktan sonra Junior College’da ders vermeye ve doktorasını yaptığı Georgetown Üniversitesi’nde araştırma asistanı olarak çalışmaya başladı. 1962’de aynı üniversitede doçent oldu ve 1965’te Palomar Gözlemevi’ni ve araçlarını kullanan ilk kadın oldu.

1970’lerde meslektaşı Kent Ford ile birlikte galaksi hareketlerini araştırdı. Beraber yakın galaksilerin hareketlerini, eğrilerini ve rotasyonlarını gözlemlediler ve kabul görmeyen galaksi kümeleri üzerinde çalışmaya başladılar. İlerleyen zamanlarda bu çalışmalar Rubin-Ford etkisi olarak anılmaya başlandı ve yoğun tartışmalara konu oldu. Bu tartışmalardan uzaklaşmak isteyen Rubin dikkatini sarmal galaksilerin dönüşüne çevirdi. Andromeda Galaksisi’ni inceledi ve diğer galaksilerin de Andromeda gibi hızlı bir şekilde, dağılmadan hareket ettiğini keşfetti. Rubin bunun, galaksileri bir arada tutan kuvvetin göremediğimiz ve yıldızlardan daha kuvvetli bir kütle çekimine sahip olan  bir madde olduğuna işaret ettiğini gösterdi. Kent Ford ile yaptıkları incelemeler, araştırmalar ve gözlemler doğrultusunda, galaksi dönüş probleminin ve gerçek açısal momentum ile gözlemsel açısal momentum tahminleri arasındaki tutarsızlığın karanlık maddenin varlığını teyit ettiği sonucuna vardılar.

Karanlık madde evrenin nasıl genişlediğinin açıklanması için gerekli olan “evrenin kayıp kütlesiydi”. Karanlık madde kavram olarak ilk 1930’larda Jan Hendrik Oort ve Fritz Zwicky gibi fizikçiler tarafından ortaya atılmış ve 1970’lerde Vera Rubin ve arkadaşlarının çalışmalarıyla, varlığına dair o zamanki en güçlü kanıta ulaşılmıştı; ne var ki bilim dünyasında uzun yıllar boyunca ne Oort ve Zwicky’nin ne de Rubin’nin karanlık maddenin varlığına ilişkin teorileri kabul görmedi, ta ki 2006’da 150 milyon yıl önce iki gökada kümesinin çarpışmasını içeren ve daha somut kanıtlar barındıran bir gözleme kadar.

Rubin’in çalışmaları yalnızca astronomi ve diğer bilim dallarıyla sınırlı değildi, aynı zamanda diğer kadınların da bu alanlarda çalışması için çabaladı ve yorulmaz bir savunucu oldu. Kadınların erkekler kadar sık bilim yapamamasına verdiği tepkiyi şu sözleriyle dile getiriyor:“Hepimizin bilim yapmak için izne ihtiyacı var, ancak tarihte kök salmış nedenlerden dolayı bu izin kadınlara değil erkeklere daha sık veriliyor.”

Vera Rubin, yaşadığı süre boyunca araştırmaları ve çalışmalarıyla bilime ışık tutmuş değerli bir bilim insanıydı. O zamanlar kadınların bilim gibi birçok alanda çalışması neredeyse imkansızken Rubin, kararlılıkla okumayı ve çalışmayı sürdürmeyi başarmış ve o dönemde kadınların çalışma hakları için yoğun çaba harcamıştı.

88 yaşında hayata veda eden değerli bilim kadını Vera Rubin, kayda değer çalışmaları, insanlığı ve vaziyet niteliğindeki şu sözüyle daima aklımızda yer edinecektir:

“Ün geçicidir, benim rakamlarım bana adımdan çok daha fazlasını ifade eder. Eğer bundan yıllar sonra astronomlar hala benim verilerimi kullanıyor olurlarsa, bu bana yapılabilinecek en büyük iltifat olacaktır.’’ 

Kaynaklar:

http://www.astronomy.com/news/2016/12/pioneering-physicist-vera-rubin-dies-at-age-88

http://www.amnh.org/explore/resource-collections/cosmic-horizons/profile-vera-rubin-and-dark-matter/

Yazan: Tuğba Uçar

Engin Arık: Bir Bilim Kadınının Hayatı

Ülkemizi CERN ile tanıştıran, Türkiye’nin CERN’e üye olması için büyük mücadeleler veren, hayatını bilime adamış büyük bir bilim insanıydı Engin Arık. Biz de bu yazımızda size, Engin Arık ve onun bilim dolu hayatından bahsedeceğiz.

14 Ekim 1948’de İstanbul’da doğan Arık, 1965 yılında Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdi. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi’nden matematik ve fizik diplomasını aldı ve 2 yıl boyunca aynı okulun Kuramsal Fizik Kürsüsü’nde öğrenci asistanı olarak çalıştı. Pittsburgh Üniviersitesi’nden 1971 yılında master (M.Sc.), 1976 yılında ise doktorasını (PhD) aldı. Doktora çalışmasının ana temasını değişik elementler üzerinde ”hyperon demeti” yollanarak gözlenen rezonanslar oluşturuyordu. 1976-1979 yılları arasında doktora sonrası araştırmacı olarak Londra Üniversitesi ve Rutherford Laboratuvarları’nda hidrojen hedef üzerine yollanan pion demeti ile ”exotic delta” oluşumlarını inceleyen deneylerde yer aldı. 1979’da Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde Fizik Bölümü’ne girdi. Deneysel yüksek enerji fiziği alanında yaptığı çalışmalarla 1981 yılında doçent ünvanını aldı. 1983 yılında Control Data Corporation’da iki yıl çalışmak üzere üniversiteyi terk etti. 1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne döndü ve 3 yıl sonra 1988’de profesör oldu. 1990’dan sonra CERN’deki ATLAS ve CAST deneylerine katılan Arık, Türkiye’nin CERN’e gözlemci üye olmasını sağladı ve burada çalışan Türk bilim insanlarına liderlik yaptı. 1997’den 2000 yılına kadar Viyana’da Birleşmiş Milletler’in bir kuruluşu olan  Comprehensive Test Ban Treaty Organization’da radionuclide görevlisi olarak çalıştı. Aynı zamanda Türk Ulusal Hızlandırıcı Projesi’nin yürütücülüğünü de yapmıştır.

Sadece yüksek enerji fiziği alanında ki çalışmalarıyla kalmayan Arık, Türkiye’de önemli rezervleri bulunan Toryum maddesinin, enerji sorununa temiz ve ekonomik bir çözüm olabileceği ve olması gerektiği yönünde ki görüşleriyle ve çalışmalarıyla tanındı. Bu doğrultuda Türkiye’nin Toryum ile elektrik enerjisi üretebilme olanağına kavuştuğunda trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağının sahibi olacağını öne sürdü.

Boğaziçi Üniversitesi’nde kendisiyle aynı bölümde çalışan Metin Arık ile evli ve iki çocuk sahibi olan Arık, 30 Kasım 2007 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’ndeki bir fizik konferansına katılmak üzere ekibiyle birlikte bindiği uçağın düşmesi* nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bilim uğruna yaptığı çalışmalarının peşindeyken talihsiz bir şekilde hayata veda eden Engin Arık, bir nevi Türkiye’nin Marie Curie’si olmuştur.

Çalışmalarıyla ve hayatıyla bizlere ilham veren bu büyük bilim insanını ve onunla birlikte kazada hayata veda eden herkesi saygıyla anıyoruz.

Yazan: İlkcan Erdem

Cumhuriyetin Bilim İnsanı: Cavid Erginsoy

Amatör Astronomi Topluluğu olarak yaptığımız bir çok etkinliği, çok erken yaşta hayata gözlerini yuman ışık dolu bilim insanı Cavid Erginsoy’un adıyla anılan seminer salonunda yapıyoruz. Bu yazımızda da, Modern Türkiye’nin yetiştirdiği aydınlardan biri olan değerli bilim insanı Cavid Erginsoy’un hayatından bahsedeceğiz.

20 Mayıs 1924’te Ankara’da doğuyor Erginsoy. Babası, ailenin geri kalanıyla beraber, İtalya’nın jandarma sistemini öğrenmesi için İtalya’ya gönderiliyor. Henüz 5 yaşındayken İtalyanca ve Türkçe okuyup yazabiliyor Erginsoy. Ortaöğretim ve lise hayatını ise, kütüphanesinin içinde saatler geçirdiği Galatasaray Lisesi’nde tamamlıyor. Aynı kütüphanede, yıllarca sürecek bir arkadaşlığın temelleri de atılıyor. İleride meslektaşı olacak Feza Gürsey ile o kütüphanenin duvarları arasında tanışıyor.

Lise eğitiminin ardından, pek de uzun süre kalmayacağı İstanbul Üniversitesi Elektrik Bölümü’ne giriyor. 1.5 dönem sonra, devletin karşıladığı yurtdışı eğitim burslarının sınavlarına giriyor. Başvurduğu hemen her üniversiteden kabul edilse de, o İngiltere’yi tercih ediyor. Savaş dönemi İngilteresi’nde, başarılarla dolu bir akademik hayata da ilk adımlarını atmış oluyor.

1944 yılında başlayıp, 1946 yılında bitiriyor İngiltere’deki eğitimini. Dönemin en popüler çalışma alanlarından biri olan yarı iletkenler, Erginsoy’u da etkilemiş olacak ki, doktorasını fizik üzerine yapıyor.

Savaş döneminde, yeterli hocanın ve uygun programın olmadığı koşullarda, kuantum mekaniği öğrenmeye çalışıyor. Kitaplardan öğrenmeye çalışıyor. Arkadaşı Feza Gürsey’in endişelerine rağmen çalışma odasına kapanıyor ve aylarca çalışıyor. Aylarca yoğun çalışmanın ardından, adını katı hal fiziği kitaplarına yazdıracak bir çalışmaya imza atıyor.

Savaş dönemi ve savaş sonrasının zorluklarına rağmen, bilimsel  ve kültürel olanaklarından fazlasıyla yararlanıyor Erginsoy. Bir çok bilim insanı gibi o da sanata düşkündür.Klasik müzik çalmayı seven Erginsoy, edebiyata da düşkünlüğü ile biliniyor.  Bir çok yabancı eserin Türkçe’ye çevrilmesini, bir çok Türkçe eserin de farklı dillere çevrilmesini sağlıyor.

Türkiye’ye döndüğünde bilimsel çalışmalarına biraz ara verip ülkesinin eksikliklerine kafa yoran Erginsoy, ülkenin enerji problemleri ile ilgilenmeye başlıyor.

Ülkesinde de duyarlı bir sanat meraklısı olarak günlerini geçiren Erginsoy, sanat dernekleri kuruyor ve birçok etkinliğe katılıyor, etkinlik düzenliyor . Bülent Ecevit’in de aralarında bulunduğu “Helikon” isimli dernekte sanatsal aktiviteler düzenliyor ve bu dernek çok uzun süreler başarıyla etkinlikler düzenliyor.

Nükleer enerjinin evrensel yükselişi, Erginsoy’un da ilgisini çekmişti. Atom enerjisini ülkeye getirmek için pratik çalışmalar yapılmalıydı. Ülkenin bu alandaki eksikliklerini gidermek adına, Erginsoy öncülüğünde Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi kuruluyor.

1957-1958 yıllarında Ülkemizi, Nato Bilim Komisyonu’nda temsil ediyor. Akılcı bilim politikaları üretmek  üzere çalışmalar yapan Erginsoy, gelişmekte olan ülkelere bilim politikası danışmanlığı yapıyor ve sadece ülkemize değil, bir çok ülkeye bu konuda katkılar sağlıyor.

Saf bilimden uzaklaşmanın üzüntüsünü içinde yaşayan Erginsoy, New York’a taşınıyor ve çalışmalarına biraz da burada devam ediyor. New York’ta çalıştığı araştırma merkezinde, daha önce hiç bir yabancı araştırmacıya verilmeyen ömür boyu üyelik, Erginsoy’a veriliyor.

Yurtdışında geçirdiği günlerde, yurt özlemiyle Anadolu’da bir bilim rönesansını hayal ediyor Erginsoy… Ülke özlemi ve ülkesini ileriye taşıma isteği, artık onu yurt dışında tutamamaya başlıyor ve ülkesine dönüş yapıyor.

“Bilim geliştikçe deney imkanları arttı. Artık bilmek eskisi gibi inanmak, öyle farz etmek, tartışmalarla yıkılmayacak bir düşünce yapısı kurmak değil! Doğrudan doğruya, deneylerle fiziksel olayları ayırmak ve sonuçları; rakamlara, matematiğe ve diğer deney sonuçlarına uygun olarak anlamak demek.”
Cavid Erginsoy

Ülkeye döndüğünde önce Tübitak Bilim Kurulu üyeliğine seçiliyor. Ardından da yalnızca birkaç aylık çalışma yapabileceği ODTÜ’de öğretim görevlisi oluyor. ODTÜ’de geçirdiği bu kısa sürede bile, bir çok değerli bilim insanının idolü olarak onların akademik hayatına ışık oluyor. Aydınlattığı yarınlar, modern Türk Cumhuriyeti’nin en önemli  temel dayanağını, ‘Bilimsel Düşünce’yi temel alıyor.

1967 yılında, Cahit Arf’ın ve Erdal İnönü’nün  bulunduğu bir yemekte, kalp krizi sonucu hayata veda eden Erginsoy’un mirası, biz yıldız çocukları oldukça, sonsuza dek onurla ve gururla yaşatılacak.

Yazan: Ege Can Karanfil

Margaret Hamilton; NASA’nın Yazılım Mühendisi

Artık önümüze bir bilgisayar aldığımız zaman oturduğumuz yerden, yazılım sayesinde elektronik aygıtları kontrol edebiliyoruz.  Elektronik aygıtların birbirleriyle haberleşebilmesini ve uyumunu sağlayarak görevlerini ya da kullanılabilirliklerini geliştirmeye yarayan makine komutları olan yazılım bankalardaki müşterilerin para hesaplarını tutan programlardan, robotlara, hatta ve hatta uzay mekiklerinde dahi kullanılmaktadır.  Bugünün teknolojisine bakıldığında kulağa çok da ütopik gelmeyen ve günümüzde birçok insanın herhangi bir yazılım dili bildiği 2016 yılından 1969 yılına Apollo projesine gidelim. Bu yazımızda tarihin en önemli yazılım başarılarından birine ve bu başarının sahibine değinelim.

Yazımızın başkahramanı olan Margaret Heafield Hamilton yazılım mühendisi, bilgisayar bilimci ve sistem mühendisidir. Daha yazılımdan doğru düzgün söz edilmeyen 1960lı yılların sonunda Hamilton, henüz 31 yaşında iken NASA’da Apollo 11 Ay görevi için 145,000 satır assembly kodunu hem tasarlamış, hem yazmış, hem de yazan ekibi yönetmiş. Bu muazzam başarı ile yetinmemiş; asenkron işletim, hata toleranslı sistemler, yazılım test otomasyonu ve öncelikli işlem kuyrukları konularında tarihin ilk modellerini geliştirmiştir.

Apollo projesinin en büyük başarısı olan Apollo 11’in yazılımını ise yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Evet o gördüğünüz kağıt dizisi Hamilton’ın Apollo 11 için eliyle yazmış olduğu  bilgisayar ve hata kodları.

Apollo 11 aracının Ay yüzeyine inmesine dakikalar kalmıştı ve iniş sırasında radar sisteminin gönderdiği veriler bilgisayar işlemcilerinin aşırı yüklenmesinden kaynaklı sistem alarmı vermiştir -iniş sırasında çalışmasına gerek olmayan bu sistemi daha sonradan anlaşıldığı üzere çalışanlar hatayla devreye sokmuşlardır-. Böyle bir sorun karşısında Apollo 11 Ay yüzeyine iniş yapamayacaktı ve mürettabatımız Ay’da yürüyemeyecek böylece Ay’a ilk ayak basan insanlar başkaları olacaktı. Hamilton’ın uçuş aracındaki yazılıma eklediği bir hata ayıklama programı sayesinde, bu hatayı kısa sürede fark ederek birincil öneme sahip görevlere öncelik verip, diğerlerini göz ardı etmeyi başarmıştır (override teknolojisi).

Hamilton’ın ödülleri arasında; Augusta Ada Lovelace Ödülü, NASA tarihinin bir bireye verilen en büyük miktar olan (37.200$) NASA Sıradışı Uzay Çalışması Ödülü, Earlham Koleji Sıradışı Mezun Ödüller’i bulunmaktadır.
2016 yılında en ünlü, kadın NASA çalışanlarının legolarının sergilendiği LEGO Ideas’da adına özel lego sergilendi.

Nihayetinde bugün ABD başkanı Barack Obama tarafından sanat, televizyon, spor  ve bilim dünyasından 21 kişiye Özgürlük Madalyası verildi. Bu 21 kişi arasında’da yazılım dünyasının efsane kadını Margaret Hamilton’da bulunmaktadır.

(Arkadaki Bill Gates’e S.A :D)

Margaret Hamilton’a bilim ve yazılım dünyasına kattığı her şey için teşekkür ederiz… Astronomiyle kalın…

KAYNAKÇA:

Erdağ, H. (2016, June 20). Yazılım Mühendisliğini Bulan Kadın Margaret Hamilton. Retrieved November 23, 2016, from http://www.handanerdag.com/yazilim-muhendisligini-bulan-kadin-margaret-hamilton/

AA (2016, November 18). Obama’dan ünlülere Özgürlük Madalyası. Retrieved November 23, 2016, from http://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/obamadan-unlulere-ozgurluk-madalyasi,y0B3h80LEk28911_YtX2QQ/iIjkg4yM20-GOQHPqMuh_w

Yazan: Aylin Açıkgöz