gokyuzu.org

Carl Sagan Anısına: Hayatı ve Contact Film Gösterimi

Carl Sagan 19 yıl önce aramızdan ayrıldı. Bilimi herkesin anlayabileceği bir biçimde gösterebilen, bilimin arkasındaki edebiyatı ortaya çıkaran, yıllarca hatırlanacak belgeseller çekip kitaplar yazan usta astrofizikçiyi anmak için ilk önce Carl Sagan hakkında kısa bir sunum, ardından da Carl Sagan’ın kitabından esinlenilerek çekilen ve bilim kurgu filmleri kültleri arasında yerini alan “Contact (Mesaj)” izleyeceğiz. Gökyüzünü seven herkesi bekleriz, Bol Yıldızlı Geceler!

Etkinliğimiz 24 Aralık Perşembe günü saat 18.00’da Fizik Bölümü 3. katta bulunan Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda yapılacaktır.

ESO İle CERN İş Birliği Anlaşması İmzaladı

ESO(Avrupa Güney Gözlemevi) ve CERN(Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) arasında yapılan iş birliği anlaşması, gelecekte yapılacak ortaklaşa çalışmalara ve bilgi değişimine yapı sağlıyor. Anlaşma bilimsel araştırma, teknoloji, eğitim ve halka açık sosyal etkinlikler gibi birçok alana hitap ediyor.

Telif Hakkı: ESO

Dünya’nın en verimli yer merkezli gözlemevi ESO ile parçacık fiziği araştırmaları için en büyük merkezlerden biri olan CERN arasında hatırı sayılır derecede ilgi alanı örtüşmesi vardır. Bu yeni anlaşma, iki kuruluş arasındaki bilimsel ve eğitim programları gibi uzun dönemli planların stratejik koordinasyonunu sağlayacaktır.

Anlaşma, bir çok alanda en iyi uygulamaların paylaşılmasına olanak sağlıyor ve hizmetlerin, araç gereçlerin ve kaynakların paylaşılmasını teşvik ediyor.

Muhtemel kadro değişimi ile birlikte ortak seminerlerin ve çalıştayların organizasyonu, önerilen iş birliğinin bir başka alanı.

Belirli alanlardaki teknoloji iş birliği, astroparçacık fiziğiyle, parçacık fiziği hızlandırıcıları ve dedektörleri ile ilişkilidir. Diğer umut verici alanlar, opto-mekanik sistemleri, kontrol sistemleri, makine mühendisliği, kalite kontrolleri ve tahribatsız deney, radyasyon dayanıklılığı, elektronik üzerindeki radyasyon etkileri, ekipman güvenilirliği ve ulaşılabilirliği, optik kaplamalar ve optik yüzeylerin temizlenmesi için soğutma teknikleri ve hassas ölçümbilim alanlarıdır. Bilişim teknolojisi alanında bilgi ve en iyi uygulamaların değişimi de öngörülüyor.


Çevirme İşlemi: Seda Baştürk Kaynak: ESO

ŞİMDİLİK GÜNEŞ GÖZLEMİ

Pek değerli Galaksidaş dostlarımız, Şimdilik Derneği ile birlikte Pazar günü saat 14:00’te İzci Parkı’nda çocuklar için Güneş Gözlemi düzenliyoruz. Sevgili çocuklar teleskobumuzla Güneş’teki patlamaları, lekeleri, iplikçikleri net olarak görebilecekler. Bizler, yıldız çocukları olarak, bilgimizi ve gökyüzü sevgimizi aktaracağız. Sizler de gelin hep birlikte Güneş’e bakalım. Tüm çocuklarımızı gözlemimize bekliyoruz.

Etkinlik Bağlantısı:

Kara Deliklerin Manyetik Alanları Tespit Edildi

Birçok insan kara delikleri kendisine fazla yaklaşan her şeyi içine çeken devasa süpürgeler olarak hayal eder. Fakat kara delikler bundan fazlasıdır. Galaksilerin merkezlerinde bulunan yüksek kütleli kara delikler, kendilerine çektikleri objelerin enerjisini yoğun radyasyona çeviren kozmik makinelerdir. Bu radyasyon sayesinde kara delik, etrafındaki tüm yıldızların toplamından daha parlak görünür. Eğer kara delik dönüyorsa o kadar güçlü enerji jetleri üretebilir ki, kara delikten fışkıran bu jetler binlerce ışık yılı uzaklıklara yayılıp bütün bir galaksiyi şekillendirebilirler. Bilim insanları bir süredir bu kozmik makinelerin manyetik alanlar tarafından güçlendiriliyor olabileceğini düşünüyorlardı. Tam da bunun üzerine, astronomlar ilk kez Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde bulunan kara deliğin olay ufkunun dış bölgesinde manyetik alanlar tespit ettiler.

Yapılan araştırmaların sonuçları “Science” dergisinin 4 Aralık 2015 tarihli sayısında yayınlandı.Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi Başyazarı Michael Johnson konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Bu manyetik alanları anlamak çok kritik.Şimdiye kadar olay ufkunun yakınlarındaki manyetik alanları çözebilen olmadı.” Araştırma ekibinin başında olan ve aynı zamanda MIT’ nin Haystack Gözlemevi’nin yönetim kadrosunda bulunan Shep Doeleman ise şöyle ekledi: “Bu manyetik alanların varlığı daha önceden öngörülmüştü fakat bugüne kadar gözlemleyebilen olmamıştı.Çalışmalar sonucu elde ettiğimiz veriler, sağlam bir gözlemsel zemine dayanan ve on yıllar süren teorik bir çalışmanın ürünü.”

Çalışmalar sonucu elde edilen başarıya Event Horizon Teleskopu (EHT) kullanılarak ulaşıldı.(EHT, radyo teleskoplarından oluşan ve Dünya boyutunda dev ve tek bir teleskop görevini gören küresel bir ağdır.) EHT, daha büyük teleskopların daha detaylı bilgi sağlayabilmesiyle 15 mikrosaniyelik açılara kadar ölçümler yapabilecek.( Bir ark-saniye, bir derecenin 3600’de 1’idir. 15 mikro ark-saniye ise açısal olarak bir golf topunun Ay ile kıyaslanmasına denktir.) Bilim dünyası için -kara deliklerin evrenin en yoğun ve en gizemli objeleri olmasından dolayı- böylesi çözümler her daim gizemi çözme yolunda ihtiyaç niteliği taşımıştır. Neden ihtiyaç olduğu konusunda ise verilebilecek en somut örnek bizim galaksimizden: Samanyolu’nun merkezindeki Sagittarius A, Güneş’in 4 milyon katı ağırlıkta olmasına rağmen olay ufku yalnızca 8 milyon mil genişliğindeki bir alanı kapsar ki bu alan, Merkür’ün yörüngesinin kapladığı alandan daha küçüktür. Ayrıca, 25 bin ışık yılı uzaklıkta bulunmasından dolayı 10 mikro ark-saniye gibi inanılmaz küçük bir açıyla gözlemlenir. Neyse ki kara deliğin yoğun yerçekimi ışığı büker ve bu bükülme sayesinde olay ufku 50 mikro ark-saniye açıyla gözlemlenebilecek duruma gelir ki bu EHT’nin kolayca çözümleyebileceği büyüklükte bir açıdır.

EHT ekibi, 1.3 milimetre dalgaboyunda yaptığı gözlemlerle ışığın doğrusal olarak ne kadar polarize olduğunu ölçtü. Güneş ışığı Dünya’da kırılırken doğrusal olarak polarize olurken Sagittarius A’nın durumunda polarize olmuş ışık, manyetik alan çizgilerinin etrafında dönen elektronlar tarafından absorbe edilir.Bu durum manyetik alanın yapısı hakkında doğrudan bilgi verir.

Ekip, kara deliğin etrafındaki bazı bölgelerde bulunan manyetik alanların helezonik bir yapı gösterirken, diğer bölgelerde bulunan alanların çok daha düzenli bir yapıda olduğunu keşfetti.(Bu bölgeler büyük olasılıkla enerji jetlerinin üretildiği yerlerdir.) Aynı zamanda manyetik dalgaların 15 dakika gibi kısa bir zaman boyunca dalgalanmalar yaptığını da ortaya çıkardılar.

Gözlemler üç farklı coğrafi yerdeki astronomik imkanlar kullanılarak yapıldı. (Hawaii’deki The Submilliter Array ve the James Clerk Maxwell Telescop, Bishop/California yakınlarındaki the Combined Array for Research in Millimeter-wave Astronomy (CARMA) , ve Mt.Graham/Arizona’ daki the Submillimeter Telescop.) EHT’nin daha çok veri elde etmesiyle ilk defa bir kara deliğin olay ufkunu doğrudan görüntüleyebilme yolunda çok büyük bir başarı elde edilecek.

Doeleman’ın da ifade ettiği üzere, bu çalışmalardan elde edilen başarıyla beraber EHT ekibi astronominin önde gelen paradokslarından birini çözmeye bir adım daha yakın: Kara delikler neden parlak ?

Hazırlayan: Gamze Yüksel

Kaynak: Physics of Universe

İkizler Meteor Yağmuru ve Ondan Sağ Çıkma Yolları

Sevgili gökyüzü severler, yılın o sevdiğiniz zamanlarından birine daha gelmiş bulunmaktayız. İkizler meteor yağmuru tam hızla gezegenimize yaklaşıyor. Bu göksel şölene hazır mısınız? Tabi ki de hazır değilsiniz. Yani tam olarak hazır değilsiniz. Hazırsanız zaten bu yazıyı niye okuyorsunuz? Gidin ne işiniz varsa onu yapın ve beni yormayın burada. Hazır olmayanlar burada değil mi hala? Tamamdır güzel. Başlayabiliriz. Öncelikle biraz ikizler neymiş ondan bahsedelim. Daha sonra da nasıl sağ çıkacağımıza değineceğiz.

İkizler Meteor Yağmuru Neden Oluşur ve Adını Nereden Alır?

Her yıl dünyamız aralık ayında 3200 Phaethon adlı bir asteroidin yörüngesinden geçer. Her 1.43 yılda bir bu asteroid Güneş’e çok yakın bir mesafeden geçer ve yüksek derecedeki ısı onun parçalanıp ufalanmasını sağlar. İşte yıllık olarak bu zamanlarda da bu parçalar Dünya’nın atmosferinin üst katmanlarına isabet ederek bu meteor yağmurunu oluştururlar.

Peki, adı neden ikizler? Bir meteorun gidiş yönünü geriye doğru takip edin, göreceksiniz ki radyantı Ikizler Takımyıldızına doğru olacaktır. İşte size sorunuzun cevabını buldunuz.

İkizler meteor yağmuru ne zaman olacak?

Zirve zamanları 13-14 Aralık zamanı olması bekleniyor. 12 ve 15 Aralığı da deneyebilirsiniz. Mümkün olduğunca ışık kirliliğinin az olduğu şehir dışı yerlere gitmeniz daha iyi olur. Böylelikle daha çok meteor görebilirsiniz. İzlemek için en iyi zaman nedir? En çok meteoru zirve zamanlarında görebilirsiniz. Fakat gece olmadan pek bir şey görebileceğinizi düşünmeyin. Onun dışında en fazla meteoru saat gece 2 gibi izleyebilirsiniz. Zaten ay da erken batacağı için gökyüzü daha karanlık olacaktır. O yüzden keyfini çıkarın.

En iyi nasıl izlenir?

Şöyle ışık kirliliğinin az olduğu ıssız bir yere gittiniz, güzelce kuruldunuz ve düşünüyorsunuz: Tamam buraya kadar geldik de teleskop falan mı alaydık yanımıza acaba? Öyle bir gözlem aletine falan ihtiyacınız yok, gözünüz gözlem için yeterli. Zaten bu meteorlar aydınlık olduklarından görmülmesi çok kolay, sarımsı bir renkte görünecekler. Her saat başı 50’den fazla meteor görmeniz olası. Şehirden dışarı çıkamadıysanız da telaşlanmayın. Yine bu sayıya yakın miktarda meteor görebilirsiniz ama o kadar iyi gözükmeyebilir.

Nasıl sağ kalınır?

Şimdi sağ kalmak biraz lafın gelişi. Umarım apokaliptik bir senaryo falan düşünmemişsinizdir. Kafanıza meteor falan gelmeyecek. Saçmalamayın lütfen. Benim bahsettiğim sağ kalma soğuktan sağ kalmak. Bir amatör astronomun en büyük üç düşmanı vardır: Bulutlar, ışık kirliliği ve soğuk. Bu muhteşem üçlü ezelden beridir bizle uğraşmayı bırakmadı. Onlardan korunmanın çeşitli yollarını bulduk. Işık kirliliği için kırsal alana gidiyoruz. Bulutlar için bir çözüm bulamadık. O en büyük düşmanımız. Soğuk ise onun sağ kolu ama ona birkaç çözümümüz var.

Düşünün karar verdiniz, gözleme gideceksiniz. Ama dışarısı Alp Dağlarından hallice. Yanınıza neler almalısınız?

1)Mont

2)Şapka, bere, vs.

3)Eldiven

4)Bot

5)Mat

6)İçlik

7)Fener

8)Çakı ( lazım olma ihtimaline karşı)

9)Çadır (geceyi geçirmek istiyorsanız) [Editorun notu: Astronom uyumaz!]

10)Uyku tulumu (ısınma aracı + solucan cosplayi)

11)Yemek ( Aç astronom oynamaz) [Editorun notu: Astronom acıkmaz!]

12) En önemlisi ve de sonuncusu arkadaşlar. ( Güzel bir sohbetsiz gözlemin zevki çıkmaz)

Hazırlayan: Ataberk Teknekaya

Kaynak: Earth Sky

BİLİM İNSANLARI YILDIZ YUTAN BIR KARA DELİĞİN IŞIMASINI GÖZLEMLEDİLER

Johns Hopkins Üniversitesi bilim insanları önderliğindeki uluslararası bir astrofizikçi topluluğu, ilk kez bir yıldızın karadelik tarafından yok edilmesine, neredeyse ışık hızında giden bir miktar maddenin parlayarak fırlamasına ve kara delikten kaçmasına tanık oldu. Hubble çalışanı olan Sjoert van Velzen, Science dergisinde yayımlanan çalışmasında, neredeyse Güneş boyutlarındaki bu yıldızın kalıntılarının alışılmış yolunu izleyerek yer çekiminin etkisiyle büyük kütleli kara deliğin içine doğru kaydığını ve kara delik tarafından emildiğini belirtti. Van Velzen ayrıca ”Bunun gibi olaylar aşırı derecede nadirdir.” dedi. ”Bu olay sayesinde ilk kez, bir yıldızın yıkımının ardından oluşan- jet olarak da adlandırılan- konik fışkırma tamamıyla gözlemlenmiş oldu ve bu olayı başlangıcından beri, aylardır izliyoruz.” dedi.

Kara delikler o kadar yoğundurlar ki, dayanılmaz yer çekimi gücü madde kaçışını engeller, gazlar hatta ışık bile kaçamaz ve onların görünmelerini engelleyerek uzayın yapısında bir boşluk etkisi yapar. Astrofizikçiler kara deliklerin büyük miktarlarda gazdan ya da bu durumdaki gibi bütün bir yıldızdan zorla beslenmesinin, hızlı hareket eden bir jet plazmasının -manyetik alandaki parçacıklar- kara deliğin kenarından-olay ufku-kaçabilmesine olanak sağlayabileceğini tahmin ediyor. Bilim adamları bu çalışmanın bu tahminin doğruluğunu desteklediğini söylüyor. Van Velzen ”Benimkiler dahil olarak, bu jetlere kanıt bulmak için yapılan önceki çalışmalar oyuna geç kaldı.” diyor,ABD,Hollanda ve Büyük Britanya’daki 13 diğer bilim adamının çalışmalarını analiz ve koordine eden van Velzen.

Büyük kütleli kara deliklerin -en büyük kara delikler- en büyük kütleli galaksilerin merkezinde bulunduklarına inanılıyor. Ancak bu tek örnek şu teoriyi yalanlıyor; büyük kütleli kara delik spektrumundaki bu parlak son, yalnızca Güneş’in yaklaşık bir milyon katı kütlesindeki bir kara deliğe ait ancak yine de bir yıldızı yiyecek güce sahip. Bir yıldızın yok oluşuyla ilgili yapılan ilk gözlem Ohio State Üniversite’sinden Hawaii’deki optik bir teleskobu kullanan bir grup tarafından yapılmıştı. Bu grup keşiflerini 2014 Aralıkta Twitter’dan duyurmuştu.

Van Velzen olaya dair yazıyı okuduktan sonra, Büyük Britanya’daki Oxford Üniversitesi’ndeki Rob Fender tarafından yönetilen bir grup astrofizikçiyle iletişime geçti. Bu grup olayı olabildiğince hızlı takip edebilmek için radyo teleskopları kullandılar ve olayı tam zamanında yakalamayı başardılar. Bittiğinde, uluslararası bir takım uydulardan gelen verileri aldı ve x-ray, radyo ve optik sinyalleri toplamış olan yer tabanlı teleskoplardan gelen verileri birleştirerek, olayın çarpıcı bir çok-dalga boylu portresini oluşturdular. Bunun yapılması, konu alınan galaksinin Dünya’dan önceden çalışanların yıldızın yıkımından sonra gelişmekte olan jete bakışından daha yakından bakma olanağı sağlamıştır. Diğerleri en az 3 katı uzaklıkta olan bu galaksi yaklaşık 300 milyon ışık yılı uzaktadır. Bir ışık yılı -9.461 trilyon kilometre- 5.88 trilyon mildir. Uluslararası ekibin ilk adımı kurallara aykırı olan olasılığı değerlendirmekti.Işık, kara delik bir maddeyi emerken oluşan, eskiden oluşmuş geniş dönen bir kütle olan, toplanma diski de denilen bölgeden geliyordu. Bu tuzağa yeni düşmüş bir yıldızın galaksisinden gelen ışık seviyesinin ani yükselmesini onaylıyordu.

Van Velzen ” Bir yıldızın kara delik tarafından imha edilişi çok güzel bir şekilde karmaşık ve anlaşılmaktan çok uzaktadır.” ve ” Bizim gözlemlerimize göre,yıldızın enkazının akışları düzenli oluyor ve jeti daha hızlı hale getiriyor ki bu bu olayların tam bir teorisinin inşası için önemli bir başlangıç.” demiştir. Van Velzen geçen sene doktora tezini büyük kütleli kara deliklerin jetleri üzerine çalıştığı Hollanda’daki Radnoud Üniversitesi’nde yaptı. Tezinin son satırında bu olayları 4 yıl içinde keşfetmeyi umduğunu ifadeetmişti, ancak bu keşfi yapması yalnızca bir kaç ay sonra oldu.

Van Velzen ve ekibi bu şanssız yıldızı radyo sinyalleriyle avlayan tek takım değildi. Harvard Üniversitesi’nden bir grup Yeni Meksika’daki radyo teleskoplarıyla aynı kaynağı gözlemledi ve sonuçları internetten açıkladı. İki grup da Kasım’da Kudüs’te yapılan bir toplantıda sonuçlarını sundu. Bu grupların birbirleriyle yüz yüze ilk tanışmaları olmuştu. ”Tanışma yoğun ve gergindi ama bu kaynak konusundaki fikirlerin takası oldukça verimliydi.” ve ”Hala iyi geçiniyoruz, açıkçası ben rakip grubun lideriyle Lut Gölü’nün kıyısında uzun bir yürüyüşe bile gitmiştim.” dedi ven Velzen.

Çevirme İşlemi: Mina Meşe

Kaynak: Science Daily

BİR GEZEGENİN DOĞUŞU

ASTRONOMLAR YABANCI BİR GEZEGENİN DOĞUŞUNU GÖZLEMLEDİ.

Tarih öncesi çağlardan beri insanlar, güneş sistemimizdeki gezegenlerin nasıl oluştuğu hakkında düşünüp durdular. Günümüzde ise bu soruya yanıt bulmamızda bizi bir adım ileriye götürecek olan, bir gezegenin doğumuna dair deliller astronomlar tarafından duyuruldu.

LkCa 15 b adlı yabancı gezegen 450 ışık yılı uzaktaki bir güneşin yörüngesinde dolanıyor ve görünüşe göre Jüpiter’e benzer bir gezegen olma yolunda ilerliyor.

Stanford’da doktora sonrası araştırmacı olarak çalışan ve aynı zamanda Nature’ın 19 Kasım’daki sayısında bu çalışma hakkında yazanlardan biri olan Kate Follete “Bu henüz oluşmakta olan bir gezegenin ilk kesin tespiti” dedi. Follette’in çalışması, LkCa 15 b’nin çok sıcak hidrojen gazında parlamasının bir dijital resmini ortaya çıkardı. Gezegen oluşumu teorilerinden biri Follette ve arkadaşları tarafından onaylandı.

Bu gözlem, yazıda bir başka yazar olan aynı zamanda Arizona Üniversitesi’nde doktora yapan Steph Sallum’un kendi başına aynı yıldızı gözlemleyerek eldi ettiği verilerle birleştirildi.

Gezegen bir dönüşüm diskinin (ana yıldızın etrafında dönen halkamsı toz ve taş yığını) içinde şekil alıyor. Dönüşüm disklerinin orta kısmındaki açık alanın, gezegenlerin oluşurken yörüngede dönerek yolundaki toz ve taşları temizlemesi nedeniyle oluştuğu düşünülüyor. Astronomlar uzunca bir süre bu boşlukların incelenmesinin öngezegenlerin bulunmasını sağlayacağını düşünüyordu ancak bu bebek gezegenlere bakmak kolay değildi.

Follette ve arkadaşları yeni bir yöntem denediler. Gezegen oluşumunun karakteristik izini arayacak bir görüntüleme cihazı dizayn ettiler. Bir gezegenin kayalık ya da buzlu bir çekirdekten eksiksiz bir gaz devine dönüşmesi işlemi inanılmaz derecede enerjiktir. Hidrojen gazı diskten öngezegenin çekirdeğine doğru düşerken ısınıyor ve bir floresan lamba gibi parlıyor. Böylece Hidrojen-alfa (H-alfa) denilen bir görünür ışık saçıyor. Arizona Üniversitesi’nin Macellan Teleskobunu kullanan Follette, danışmanı Prof. Macintosh ve arkadaşları, LkCa 15 b’den saçılan bu H-alfa ışığına odaklanmayı başardılar.

Follette, “Verileri işlediğimde çok heyecanlandım, ancak tedbirli olmak istedim. İlgi çekici bir şey bulduğumdan emindim, ancak bu alanda sürekli tespit edebildiklerimizin tam sınırında olan objeleri kovalıyoruz. Asıl güzel olan şey ise verileri doğrulamak için yaptığımız bütün testlerden sağlam olarak çıkabilmesi” dedi.

Biliminsanları, bu keşfi yapabilmek için resimleri ev sahibi yıldızın ışığını silecek şekilde işlediler, böylece çok daha sönük olan gezegenin ışığını izole edebildiler. Follette’e göre öngezegen yıldızına çok yakın, ve eğer biraz daha yakın olsaydı yıldızının ışığı yüzünden görünmez olurdu.

“Bir yıldız ile bir öngezegenin arasındaki parlaklık farkı genelde bir ateş böceği ile bir deniz feneri arasındaki parlaklık farkı kadar. Bizim görüş açımızdan gezegen yıldıza çok yakın olduğunda gezegenin ışığını izole etmek çok zor oluyor. Ancak gezegenin en parlak olduğu renge odaklanabildiğimiz için sinyal normalde aradıklarımızdan çok daha güçlüydü.”

Görüntüler, ışığın Dünya’nın atmosferinden geçerken yaşadığı bükülmeyi düzeltmek için adapte olabilen optikler ile keskinleştirildi. Macellan, adapte olabilen optik sistemi arkasında görünür ışık kamerası olan ve H-alfayı resimleyebilen ilk teleskop. Yakın zamandaki biraz yaşlı gezegen 51 Eridani b’nin keşfine öncülük eden Prof. Macintosh’a göre adapte olabilen optiklerle görüntüleme, astronomların gezegenlerin doğum sürecini doldurmalarına olanak sağlıyor.

“51 Eri b henüz ergenliğinde – yaklaşık 20 milyon yaşında – ve çoktan büyümesini tamamlamış ve hala şekillenirken açığa çıkan enerjiyi soğutuyor. Kate’in gezegeni ise hala ısınan ve büyüyen bir bebek” diyor Prof. Macintosh.

Ekip gezegen oluşumunu daha da iyi anlayabilmek ve aynı zamanda dönüşüm diskinde bıraktığı izi görebilmek için LkCa 15 b’yi gözlemlemeye devam edecek. Eğer diskdeki boşluğun sorumlusu bu gezegen ise başka disklerdeki benzer boşluklar da gelişmekte olan gezegenlerin işareti olabilir.

Follette’e göre bu şekildeki çalışmalar, güneş sistemimizin oluşmasını sağlayan mekanizmanın bize özel mi olduğunu yoksa evrene ait mi olduğunu anlama arzusuyla besleniyor ve eninde sonunda gezegenlerin nasıl oluştuğunu daha iyi anlamamızı sağlayacak.

“En temel insan sorularından biri yalnız ya da benzersiz olup olmamamız. Jüpitere benzeyen güneş sistemi dışındaki LkCa 15 b gibi gezegenlere bakmak çok güzel ama aslında teknolojiyi Dünya benzeri gezegenler bulmak için zorluyoruz. Ben, her zaman Voyager’ın Satürn’den geçereken çektiği meşhur “soluk mavi nokta” adlı Dünya resminden ilham aldım. Aynı şeyi başka bir yıldızın etrafındaki bir gezegen için yapmayı çok isteriz. Bu tür çalışmalar bizi bu yönde ileriye götürüyor” diyor Follette.

Çevirme İşlemi: Ertuğrul Gazi Sarı

Kaynak: Astrobiology Magazine

GÜNEŞ GÖZLEMİ

Pek değerli Galaksidaş dostlarımız, Salı günü 13.30 ile 15.00 arasında Matematik Çimleri’nde Güneş Gözlemi yapacağız. Hidrojen-Alfa filtreli teleskobumuzla Güneş’teki patlamaları, lekeleri, iplikçikleri(filament) net olarak görebileceksiniz. Herkesi bekleriz.

Etkinlik Bağlantısı:

SATÜRN VEYA JUPITER 5. BİR GAZ DEVİNİ GÜNEŞ SİSTEMİ’NDEN DIŞARI ATMIŞ OLABİLİR Mİ?

Araştırmacılar, Jupiter’in Güneş Sistemi’ndeki başka bir gezegeni sistemin dışına itmiş olabileceğini düşünüyorlar.

Söz konusu olan durum, gezegenler arası satranç oyunu gibi bir şey.Toronto Üniversitesi astrofizikçileri yaklaşık dört milyar yıl önce Güneş Sistemi’ndeki başka bir gezegenle Jüpiter’in çarpıştığını buldular.

Güneş Sistemi’nin oluşumu sırasında beşinci bir dev gaz gezegeninin varlığı(Jüpiter,Satürn,Uranüs ve Neptün bugün bildiklerimiz) 2011 yılında ortaya atılmıştı.

Peki bu beşinci gezegen Güneş Sistemi’nden dışarıya nasıl çıktı?

Yıllardır bilim insanları, bu gezegeni Satürn’ün ya da Jüpiter’in dışarı çıkardığını düşünüyorlardı.

The Astrophysical Journal’da çıkan araştırmanın baş yazarı olan, Toronto Üniversitesi Astronomi ve Astrofizik bölümünden Ryan Cloutier “Kanıtlarımız Jüpiter’i işaret ediyor.” Açıklamasında bulunuyor.

Gezegenin dışarıya çıkışı, gezegenlerin yaklaşması sonucu objelerden birinin hızlanıp Güneş’in çekiminden kurtulmasıyla gerçekleşmektedir. Fakat geçmişte yapılan ve dev gezegenlerin birini sistemdem çıkarabileceklerini destekleyen daha önceki çalışmalar, böyle şiddetli karşılaşmaların uydular gibi daha küçük cisimler üzerine etkisini göz önünde bulundurmuyordu.

Bu nedenle, Cloutier ve arkadaşları dikkatlerini uydulara ve onların yörüngelerine çevirdiler. Jüpiter ve Satürn çevresindeki düzenli uydulardan Callisto ve Iapetus’un günümüzdeki yörüngelerini bilgisayar simülasyonunda geliştirdiler. Bu sayede, bu uyduların yörüngelerinde oldukları gezegenlerin olası bir dışarı atma olayından sorumlu olmaları durumlarında, uyduların ilk durumdaki yörüngelerinde neden olmuş olabilecekleri değişimleri incelediler.

Scarborough Toronto Üniversitesi’nde Gezegen Bilimleri Merkezi’nden mezun olan Cloutier, “Sonuç olarak; Jüpiter’in, beşinci bir gaz devini dışarı itmiş olabileceğini ve bu sırada Callisto’nun yörüngesinde bir uydu tutmuş olabileceğini keşfettik.” Açıklamasında bulundu ve “Öte yandan, bu zorlu süreci gerçekleştirmek Satürn için gerçekten zor olurdu ve Iapetus’un bugünkü düzenli yörüngesine girmesi mümkün olmayabilirdi. ” Diye ekledi.

Çevirme İşlemi: Nuray Başaran

Kaynak: Science Daily

Mars’ın Uydusu Phobos Yavaş Yavaş Parçalanıyor

Phobos’un yüzeyindeki sıralanmış uzun ve sığ oluklar, eninde sonunda Mars’ın bu uydusunu yok edecek yapısal bir hatanın erken işaretleri olması büyük bir ihtimal.

Mars’ın yüzeyinden yaklaşık 6000 kilometre uzakta, yörüngede bulunan Phobos güneş sistemindeki tüm uydular arasında kendi gezegenine en yakın olan uydudur. Mars’ın yerçekimi Phobos’u her yüzyılda bir 2 metre kendine çekiyor. Bilim insanları 30 ile 50 milyon yıl içerisinde uydunun parçalanmasını bekliyor.

Greenbelt’de ki Nasa Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Terry Hurford “Phobos’un çoktan çökmeye başladığını düşünüyoruz ve bunun ilk işareti bu olukların oluşması” dedi. Hurford ve iş arkadaşlarının buldukları verileri 10 Kasım 2015’deki Amerikan Astronomi Toplumu’nun Marylanddeki yıllık buluşmalarında sundu.

Uzun bir süre Phobos’un oluklarının, Stickney kraterini oluşturan çarpışmanın sonucunda oluştuğu düşünüldü. Bu çarpışma o kadar güçlüydü ki az daha Phobos’u parçalıyordu. Ancak bilim insanları olukların kraterden dışarı doğru yayılmadıklarını, aksine yakınlardaki başka bir odak noktasından yayıldıklarına karar verdi.

Daha yakın bir zamanda araştırmacılar, olukların Mars’tan fırlayan materyallerle olan küçük çarpışmalar sonucu oluştuğu fikrini ortaya attılar. Ancak, Hurford ve iş arkadaşları tarafından yapılan yeni modellemeler, olukların, Phobos gelgitleri tarafından şekil bozukluğuna uğratıldığında oluşan gerilme izlerine benzedikleri görüşünü destekliyor.

Bu gelgitler Mars ve Phobos’un arasındaki yerçekimsel kuvvet tarafından oluşturuluyor. Dünya ve ayımız da aynı şekilde birbirlerini çekerek okyanustaki gelgitlere ve aynı zamanda ikisininde bir küreden çok yumurtamsı bir şekle sahip olmasına neden oluyor.

Oluklar için aynı açıklama onlarca sene önce, Viking uzay aracı Phobos’un resimlerini Dünya’ya gönderdiği zamanda ortaya atılmıştı. Ancak o zaman Phobos’un neredeyse tek parça olduğu düşünülüyordu. Gelgitler hesaplandığında, gerilmelerin o boyutlardaki tek parça bir uyduyu parçalayamayacak kadar zayıf olduğu görülüyordu.

Yeni düşünce ise, Phobos’un içinin yaklaşık olarak 100 metre kalınlığında tozlu regolith ile kaplı ve zar zor bir arada duran bir moloz yığını olabiliceği yönünde.

Arizona Devlet Üniversitesi’nin Dünya ve Uzay Keşfi Okulu’nda Yardımcı Araştırmacı olan Erik Asphaug “Bu sonucun komik tarafı bize Phobos’un hafif yapışkan bir dış katmana sahip olduğunu gösteriyor olması. Bu, mikro yerçekimindeki tozlu materyalleri düşündüğün zaman bir anlam ifade ediyor ancak hiç sezgisel değil ” diyor.

Bu şekildeki bir iç kolayca bozulabilir, çünkü çok az bir güce sahip ve dıştaki katmanı yeniden yerleşmesi için zorluyor. Araştırmacılar Phobos’un dış katmanının elastik olduğunu ve gerilmeleri biriktirdiğini düşünüyor. Ancak bu gerilmelere karşı o kadar zayıf ki, bu gerilmeler onun çökmesine neden oluyor.

Bütün bunlar, Phobos’un yüzeyindeki gelgitlerin yüzeyi parçalamaya yetmekten daha çok gerilmeyi ürettiği anlamına geliyor. Bu model tarafından tahmin edilen parçalanmalar, Phobos’un resimlerinde görülen oluklarla örtüşüyor. Bu açıklama aynı zamanda bazı olukların diğerlerinden genç olmasını da açıklıyor.

Aynı kader, yavaşça içe doğru düşen ve benzer parçalanmış yüzeye sahip olan Neptün’ün uydusu Triton’u da bekliyor. Araştırmacılara göre, bu araştırma aynı zamanda güneş sistemi dışındaki gezegenler içinde geçerli. “ Bunu, uzak gezegenlerde neler olup bittiğini görmek için kullanamayız, fakat bu çalışma o sistemleri anlamamızda bize yardımcı olabilir, çünkü ev sahibi yıldızına doğru düşmekte olan her tür gezegen aynı yöntemle parçalanabilir “ diyor Hurford.

Çevirme İşlemi: Ertuğrul Gazi Sarı

Kaynak: Science Daily