gokyuzu.org

Phobos’un Sırları Açığa Çıkıyor

Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın Mars Express uzay aracının 12 uçuşu ile birlikte Mars’ın uydularından Phobos’un en derin sırlarının açığa çıkarılması planlanıyor. Geçen haftaki Phobos’a en yakın (76 kilometre) geçişin de aralarında bulunduğu bu uçuşların altısı tamamlandı.
Bu renklendirilmiş görüntüde, 9 kilometrelik Stickney krateri Mars’ın uydusu Phobos’un yüzeyinde bir çöküntüye neden olmuştur. Resmi büyültmek için tıklayınız . Telif Hakkı : NASA / JPL – Caltech / Arizona Üniversitesi

Bu uçuşlar, uydunun yüzeyi boyunca dağılmış olan maddeleri gözler önüne sererken, uydunun çekim kuvvetini de daha önce hiç olmadığı kadar derinlemesine araştıracak. Aynı zamanda Mars Yeraltı ve İyonosfer Sondajı için Gelişmiş Radar (MARSIS), muhtemelen büyük mağaralarla delik deşik olmuş ovaların altındaki yapıları araştıracak.
Yerçekimi ile ilgili veriler, Rusya’nın 2011 ya da 2012’de başlatılması planlanan Phobos – Grunt görevinde uzay aracının yüzeye inmeden önceki manevraları için oldukça verimli olacak. Phobos’un yeni görüntüleri de yolda. “Şimdiye kadar alınan görüntüler, uydunun ‘gece’ olduğu taraftan alındı. “ diyor Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın projedeki bilim insanlarından Olivier Witasse. “Bu hafta, kamera ve spektrometrelerle birlikte günışığının olduğu taraftan geçiş yapacağız.” Diye sözlerine ekliyor. Bu, ‘uydunun gezegenin yörüngesine nasıl geldiği bilinmeyen kayalardan oluştuğu’ görüşünü test edecek. Ne yazık ki, 90 metre yüksekliğine sahip ‘monolit (tek parça taş)’ olarak adlandırılan bir kaya ise Mars Express’in bu uçuş serisi boyunca görülemeyecek. 1999 yılında NASA’nın Mars Küresel Araştırmacı (Mars Global Surveyor) sondası ile alınan görüntülerde belirlenen bu monolit, bir krater oluşumu sırasında Phobos’un iç katmanlarından yüzeyine atılmış bir parça olabilir. Kaynak : New Scientist

Dinozoları Öldüren Göktaşı

Bilimadamları yıllardır, 65 milyon yıl önce dinozorların neden soylarının tükendiğini düşünüyor. Düzenlenen bir panelde 41 uluslararası uzman bir araya gelip şu görüşü resmiyete dönüştürdüler: ‘Dinozorların soylarının tükenmesinin nedeni 15 km çapında dev bir göktaşının Chicxulubi, Meksika’da Dünya’ya çarpmasıdır.’

Dinozorları Öldüren Göktaşı
Ortaya atılan bir sürü kuramın incelenmesinden sonra bu görüş önem kazandı. Bu kuramı destekleyen de kraterde bulunan korunmuş yapı. Bilgisayar modellemeleri, çarpışmada ne kadar kayanın buharlaştığını veya ne kadarının yerden koparıldığını gösteriyor. Gruba öncülük eden Dr. Penny Barton şöyle diyor: “Bizim işimiz, çarpışmadan sonra meydana gelen muazzam olayların birkaç dakikasını görselleştirmek. Göktaşının bir ucu Dünya’ya çarparken diğer ucu hala üst atmosferdeydi ve bu ucu Dünya’nın atmosferinde bir delik açıyordu.” Bu tarihten kalan kaya katmanlarından yola çıkılarak, Kretase Paleojen Tükenmesi’nin (Crataceous-Paleogene extinction) Dünya tarihindeki çarpışmaya en önemli jeolojik kanıt olduğu ortaya çıktı. Çarpışma, dinozorların kitle halinde tükenmesinin (mass extinction) nedeni olarak görülse de bazı bilim adamları buna, Meksika Körfezi’ndeki mikro fosillere bakarak karşı çıkıyorlar ve bu çarpışmanın yok oluşun birinci nedeni olarak gösterilemeyeceğini savunuyorlardı. Bu zamanlarda Hindistan’ın Deccan volkanik yapısını oluşturan volkanizmanın bu yok oluşa neden olduğu düşünülüyordu. Ama panelde, bilgisayar modellemeleri çarpışma kuramını destekledi. Çarpışma modellemesi, çarpışmadan sonra ortaya çıkan korkunç şok dalgalarını, ani sıcaklık değişimini ve tsunami denilen büyük dalgalarını da gözler önüne serdi. Çarpışmadan ortaya atmosferdeki çıkan toz, kül ve gaz ise Dünya’yı soğuttu. Düşük ışık seviyesi ve okyanus asitleşmesi (ocean acidification)  ise fotosentez yapan bitkileri ve ona bağlı yaşayan türlerin soyunu tüketti. Göktaşının Hiroşima’ya atılan atom bombasından bir milyon daha fazla enerjiyle Dünya’ya çarptığı düşünülüyor. Çarpışma, birçok parçayı atmosfere yüksek hızla fırlattı. Bu da beraberinde birçok türün soyunun tükendiği küresel kışı (global winter) getirdi.     Cambridge Üniversitesi’nden Barton sözlerine şöyle devam etti: “Göktaşı, 2 dakika içinde 30 km derinliğinde ve 100 km çapında bir krater oluşturdu. Bunun arkasından gelen karanlık ve küresel kış, bilinen canlı türlerinin %70’nin soyunu kuruttu. O zamanlar fare büyüklüğünde olan memeliler, dinozorlardan daha çabuk duruma ayak uydurup daha çabuk adaptasyon geçirdiler. Böylece Dünya’nın baskın türü memeliler oldu.” İlgili Bağlantılar: University of Cambridge (Haberi veren site) Kraterler (Kraterler hakkında bilgi) Kaynak: Universe Today

GOES-P Fırlatıldı

Florida’daki Cape Canaveral Hava Kuvvetleri Üssü’nden TSİ 5 Mart 2010 01.57’te GOES-P (Geostationary Operational Environmental Satellite – Yersabit İşlevsel Çevre Uydusu) Delta IV yardımıyla uzaya fırlatıldı.


GOES-P uydusu fırlatılırken.
Telif Hakkı:Alan Walters
NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi – National Oceanic and Atmospheric Administration) ile NASA işbirliği ile tasarlanan bu uydu, fırtına gözlemek ve hava koşullarını gözlemlemek için uzaya önceden fırlatılmış uyduların sonuncusu. 35888 km yükseklikte yer ile sabitlenebilmesi 10 günü bulacak. Yörüngeye oturduğunda ise ismi GOES-15 olacak. 5 ay boyunca uydudaki tüm aletler kontrol edilecek ve aletlerin ayarları tamamlanacak. NOAA’nın çalışan 2 GOES uydusu daha var: doğuda GOES-12 ile batıda GOES-11. İlgili Bağlantılar: Alan Walters (Alan Walters’ın sitesi) GOES (GOES Projesi’nin sitesi) Kaynak: Universe Today

Kozmoloji Semineri

10 Mart 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Kozmoloji Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Gökhan Karagöz verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin ikinci seminerine bekliyoruz.

‘Geceleyin Gökküre’:Işık Kirliliğine Dikkat Çekiyor

Dünya nüfusunun yarısının artık şehirlerde yaşamaya başlamasıyla, birçok kent sakini, eskide kalan (ve belki de bir daha hiç göremeyeceğimiz) o hayret verici karanlık gökyüzünü hiç görememişlerdir. Işık kirliliğinin neden olduğu bu kayıp; güvenlik, enerji tasarrufu, maliyet, sağlık gibi diğer günlük hayatımızdaki cepheler için de bir sorun oluştururken, vahşi yaşam üzerinde de etkileri vardır. Fakat ışık kirliliği ciddi ve giderek büyüyen küresel bir sorun haline gelse bile, yerel düzeylerde ele alınarak kolayca üstesinden gelebileceğiniz çevresel sorunlardan bir tanesidir.

A map of the united states with red dots

Description automatically generated

2006’daki etkinlikte 4.600 ölçüm toplandı. Bu yıl 3 -16 Mart arası düzenlenecek etkinlikte daha fazla veri toplanması bekleniyor. Telif Hakkı : Globe at Night

Ve işte size bir şans! 3 Mart’tan 16 Mart’a kadar gökyüzünün parlaklığını ölçmek için (ve herkes ile birlikte tüm dünyada) davetlisiniz. Bu çok basit ve eğlenceli bir iş: ilk önce kademeli olarak daha sönük yıldızlarla birlikte basit yıldız haritalarıyla Avcı (Orion) Takımyıldızı’nın görünüşünü eşleştirin. Daha sonra konum, gün ve saat de dahil olmak üzere ölçümlerinizi çevrimiçi olarak gönderin.
Bu hızlı ve kolay gözlem ile, her yıl düzenlenen ve ışık kirliliği sorununa dikkat çeken bu iki haftalık etkinliğe, ‘karanlık gökyüzü’ne önem veren diğer gözlemcilerle birlikte siz de katılmış olacaksınız. Etkinlik boyunca tüm ölçümler gönderildikten sonra, projenin organizatörleri dünya çapında ışık kirliliğini gösteren bir harita sunacak. Son dört yılda düzenlenen etkinlikler boyunca 100’den fazla ülkeden gönüllüler 35.000 ölçüm göndererek katkıda bulunmuştur. Bu etkinliğe katılımlardaki en güzel örnek; Hindistan’da, geçen sene yapılan  bölgesel çaptaki büyük katkılar olmuştur. Bir bölge okulundan binlerce öğrenci evlerinin arka bahçelerinden Avcı Takımyıldızı’nı gözlediler ve bu çocukların gönderdiği ölçümler 2009 yılı etkinliğinde toplanan verilerin %20’sini oluşturuyor. Ancak bununla da kalmayıp, kendi verileri ile bölgelerinin üç boyutlu modelinin oluşturarak ne kadar ışık kirliliği olduğunu gösterdiler. 35.000 lego bloklarını 6 kat dizmeye başlayarak (ne kadar dizilirse o kadar karanlık), gökyüzünü ideal bir gökyüzünden 9 kat daha fazla parlak göstermek için 12.000 bloğu çıkardılar. Öğrenciler, bulgularını yerel liderlerine sundular ve çabalarından dolayı onurlandırıldılar. Bu etkinlik, şehirlerdeki karanlık gökyüzüne sahip bölgelerin ve ışık kirliliğinin arttığı alanların belirlenmesine yardım edecek. Gökyüzünün parlaklığını ölçmek ve bu bilgileri göndermek sadece birkaç dakika sürecek. Etkinlik ve ışık kirliliği konusunda hazırlanan on dakikalık ses kaydını dinleyebilirsiniz.
Daha fazla bilgi için projenin sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kaynak : Sky And Telescope

Astronotlar Evrene Yeni Bir Pencere Açtı

İşte beklediğimiz an: Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yeni Cupola’nın (Kubbe) pencerelerinin açılışı.
“Cupola Pencereleri Sahara Çölü’ne doğru açıldı. Olağanüstü !!” (UUİ’den astronot Soichi Noguchi)

“Tahmin edildiği gibi, yedi pencereden alınan görüntü muhteşemdi. Çevresindeki diğer pencereleri de açtığımızda, tüm yerküreyi kapsayan bir görüntü sunacak. ” şeklinde duygularını belirtiyor UUİ komutanı Jeff Williams. 27 milyon dolar değerindeki  bu pencere, daha önce fırlatma sırasında koruma amaçlı kaplamaları ve civataları çıkaran  Nick Patrick ve Bob Behnken tarafından STS – 130 görevi gereğince üçüncü ve son uzay yürüyüşünde açıldı. Sonra içeriden, görüntüyü test etmek amacıyla her yedi kepenk aralandı.
Daha sonra, tüm kepenkler tam bir görüntü sağlamak için aynı anda açıldı. “Bundan sonra uzay İstasyonu’nun aynı olacağını düşünmüyorum.” Diyor UUİ ile telsiz bağlantı kuran Görev Kontrol. UUİ üzerindeki yeni Cupola’nın kepenkleri açılmış durumda. Telif Hakkı: NASA TV
Bu yeni gözlem aracı, UUİ içindeki astronotların tamamen bilgisayara bağımlı kalmaları yerine, uzay istasyonu üzerindeki CanadArm2 ile neler yaptıklarını doğrudan görme fırsatı sunmasının yanı sıra astronotların benzeri görülmemiş Dünya ve uzay görüntüleri elde etmelerini de sağlayacak. Cupola, istasyonun en alt noktasına, yeni Tranquility aracının (son uzay mekiği ile uzay istasyonuna gönderilen  380 milyon değerindeki araç) Dünya’ya bakan kısmına, eklendi. İtalyan Uzay Ajansı tarafından oluşturulan Cupola 1.5 metre uzunluğunda ve yaklaşık 3 metre yüksekliğinde. Altı dikdörtgen pencere, ortadaki büyük yuvarlak bir pencere ile birlikte kubbeyi çevreliyor. Görev yöneticileri geçen hafta bir basın toplantısında; 4 bölmeden oluşan erimiş silis pencereleri mikrometeroit saldırılarından korumak için çoğu zaman kepenkli kalacağını söyledi. Merkezdeki büyük pencerenin kepenkinin daha sık açık kalmasına izin verilebilir çünkü uzaydaki enkazlarla karşı karşıya kalma ihtimali çok az. Kaynak: Universetoday

Çıplak Gözle Vesta

Bugün (17 Şubat 2010) bir asteroit çıplak gözle bile görülebilecek bir duruma gelmiş olacak: Vesta.   Asteroit Kuşağı’ndaki en büyük ikinci asteroit olan Vesta’nın,  bu duruma gelmesinin nedeni ise Dünya’ya doğru ilerlemesi değil, yörüngesinin Dünya’ya en yakın konumu (yaklaşık 211980000 km) ve Dünya’ya göre karşı konumda bulunması. Dawn Uzay Aracı’nın gelecekte ziyaret edeceği Vesta, bugün Dünya’ya göre Güneş’in tam karşısında yer alacak ve parlaklıklığı ise 6.1 kadir olacak. Bu parlaklık, şartlar uygun olursa (gökyüzü açık ve temiz, etraf ise karanlık) gökyüzünde çıplak gözle görülebilecek bir değerde. Üstelik Vesta’nın yerini bulması da çok kolay. Aslan Takımyıldızı’nda Algieba yıldızının yakınlarında bulunuyor.

Vesta’nın bu kadar parlak görünmesinin bir başka nedeni de çoğu asteroitin aksine yüzeyi açık renkli.

Vesta Asteroiti.

Telif Hakkı: NASA/ESA/U of Md./STSci/Cornell/SWRI/UCLA

İlgili Bağlantılar:

  • 2010’da Vesta (Vesta hakkında daha fazla bilgi)

Ve SDO Fırlatıldı

9 Şubat 2010’da göreve başlaması planlanan Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) fırlatılması rüzgar nedeniyle ertelenmişti. Uzay aracı, dün (11 Şubat 2010) TSİ 07.23’te Kennedy Uzay Merkezi’ndeki (Kennedy Space Center) Centaur fırlatma rampasından uzaya fırlatıldı. Fırlatılmadan 16 dakika sonra motorlar sustu ve SDO yörüngeye oturdu.

SDO’nun uzaya fırlatılması büyük bir sabırsızlıkla bekleniyordu. Bünyesinde barındırdığı aletler nedeniyle Güneş’ten paha biçilemez bilgiler toplaması öngörülüyor. Sadece 0.75 saniyede bir çekeceği yüksek çözünürlükte fotoğraflar bile uzay aracında bir günde 1 TB’lık (1TB = 1024 GB) bilgi toplanmasını sağlayacak.

SDO’nun Kennedy Uzay Merkezi’nden kalkışı.

Telif Hakkı: NASA

İlgili Bağlantılar:

  • SDO ve Değişken Güneş 

Güneş Işıması Kategorileri

Güneş ışımaları (ya da patlamaları), dalgaboyları 1 ile 8 Angstrom (A) (10-10 m) x-ışını parlaklarına göre üç sınıfa ayrılır:

X-sınıfı ışımalar: Bu kategorideki ışımalar çok büyüktür. En şiddetli ışımalardır. Tüm Dünya’da radyo kesintilerine ve uzun süren manyetik fırtınalara neden olabilirler. Dünya’nın çevresindeki uydulara da zarar verebilirler.

M-sınıfı ışımalar: Orta-şiddetteki ışımalar. Radyoda ufak çaplı kesintiler olabilir.

C-sınıfı ışımalar: Dünya’da etkileri çok az fark edilen ışımalardır.

B-sınıfı ışımalar: Etkileri Dünya’dan farkedilmeyen ışımlardır.

Tüm bu ışımalar da kendi arasında 9 sınıfa ayrılır. X1, X2 ya da M1, M9 diye. M9, M kategorisi içindeki en şiddetli patlamalar olup M1 ise M kategorisi içindeki etkileri en az hissedilen patlamalardır. 1989 yılından beri ölçülebilmiş en şiddetli patlama 14 Temmuz 2000 tarihinde meydana gelmiş ve Voyager I ve Voyager II tarafından gözlenmiş X6 sınıfındaki patlamadır. Bu olaya ‘Bastille Day Event’ adı verilmiştir.

KategoriX-ışını Akısı – I (W/m2)
BI < 10-6
C10-6 < I <10-5
M10-5 < I <10-4
XI > 10-4

İlgili Bağlantılar: Bastile Day Event

Kaynak: Space Weather

SDO ve Değişken Güneş

Son zamanlarda, alışılmadık bir fikir bilim adamlarınca destekleniyor. Özellikle iklimbilimcilerin düşüncelerine zıt olan bu fikir, eski öğretilere de karşı çıkıyor. Washington D.C.’de NASA Merkezi’nden Lika Guhathakurta açıklıyor: “Güneş, aslında bir değişken yıldız.” İnsan gözünün algıları yüzünden Güneş gözlemcilere hep aynı görünür. Modern teleskoplar ve uzay araçları ise Güneş’teki bu değişikliği keşfetti.


Güneş’in ve Dünya’nın manyetik alanlarını gösteren temsili bir resim Telif Hakkı: NASA

Güneş patlamaları milyarlarca atom bombasının gücüyle patlar. Mıknatıslanmış olan gaz bulutları (Koronal Kütle Atımları – Coronal Mass Ejection (CME)) da Güneş’in yüzeyinde delikler açar ve deliklerden hızı 1.5 milyon km/s ulaşan güneş rüzgarları oluşur. Tüm bu olaylar sadece bir günde oluşabilir.
Araştırmacıların hala araştırdıkları değişik aktiviteler yüzyıllar içinde değişik periyotlarda azalır ve artar. En ünlü aktivite 11 yıl periyotlu Güneş Döngüsü. “Bu döngü aslında tam olarak 11 yıl değil. Periyodun uzunluğu 9 yıl ile 12 yıl arasında değişiyor. Üstelik bazı döngülerin çok sert (birçok güneş lekesi ve güneş ışıması), bazılarının ise nispeten daha yumuşak olduğu ise ayrı bir gerçek. 17. yüzyılda meydana gelen ‘Maunder Minimum’ adı verilen periyotta ise bu döngü 70 yıl boyunca durdu ve kimse bunu anlayamadı”diyor Guhathakurta. Döngünün beklenmedik olayları için geçmişe yolculuk yapmak gerekli değil, şu anda bile, kimsenin tahmin etmediği bir şekilde Güneş, döngünün minimum evresinden çıkıyor. “2008-2009 yıllarında olan minimum evre bizi çok şaşırttı. Bu da bizim Güneş Aktivitesi konusunda ne kadar yol almamız gerektiğini gösteriyor.” diyor Marshall Uzay Uçuş Üssü’nden Güneş lekesi uzmanı David Hathaway. Bu aslında çok büyük bir sorun. Yaşamı yüksek teknolojiye bağlı olan modern insan, Güneş aktivitesinden büyük hasar görebilir. Enerji nakil hatları, GPS navigasyon sistemleri, hava ulaşımı, ekonomik servisler, radyo iletişimi gibi gereksinimlerin hepsi Güneş aktivitesinden fazlasıyla etkilenebilir. Ulusal Bilim Akademisi’nin (National Academy of Sciences) 2008’deki araştırmasına göre büyük bir Güneş fırtınası, Katrina Kasırgası’ndan 20 kat daha fazla ekonomik zarara neden olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri
Güçlü bir Güneş fırtınasının yol açabileceği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki olası yerler.

“Güneş değişkenliğini anlamak son derece önemli.” diyor Washington D.C. ‘deki Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan (Naval Research Lab – NRL) uzay araştırmacısı Judith Lean. “Çünkü modern yaşamamız tamamen buna bağlı.” Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) 9 Şubat 2010’da Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden (Kennedy Space Center) fırlatılması kararlaştırıldı. SDO, diğer Güneş gözlemi araçlarına göre Güneş’i çok daha hızlı, derin ve detaylı inceleyecek.

  
SDO, bunun gibi aktif Güneş lekelerin fotoğrafını çekecek.

Guhathakurta, SDO’nun bir devrim niteliğinde olduğunu belirtiyor. Herşeyden önce SDO yüksek hızlı fotoğraflama özelliğine sahip. Atmosferik Görüntü Düzenleyicisi (Atmospheric Imaging Assembly – AIA) adındaki multi dalga boylu bir seri teleskop kullanılarak Güneş’in her 10 saniyede bir, IMAX kalitesinde resimleri çekilecek. Önceki gözlemevleri ise bu işlemi en iyi ihtimalle 5 dakikada bir yapabiliyordu. Üstelik çekilen resimlerin çözünürlüğü de oldukça düşüktü. Araştırmacılar, 19. yüzyılda keşfedilen yüksek hızlı fotoğraflama tekniği ile çok hızlı gelişen bilim dallarına bakarak Güneş fiziğinin de yakın zamanda aynı sıçramayı yapmasını bekliyorlar. SDO sadece Güneş’in dışına bakmayacak. SDO, bünyesinde bulunan Heliosismik Manyetik Görüntüleyici’si (Helioseismic Magnetic Imager – HMI) Güneş’in içinde bulunan ‘dinamo’suna da bakabilecek. Güneş dinamosu, Güneş’in karışık manyetik alanı oluşturan yoğun plazma akımlarının ağlarından meydana gelir. Döngüdeki dengesizliklerden kütle atımlarına kadar tüm Güneş aktivitesinden sorumlu kısım burasıdır.
     

Greeenbelt, Maryland’deki Goddard Uzay Uçuş Üssü’nden (Goddard Space Flight Center) Dean Pesnell şöyle diyor: “Güneş fiziğinde, bu yıldızın dinamosunu anlamak son derece önemli. HMI ile hedefimize ulaşacağız.” Dinamo, 225000 kilometrelik bir sıcak gazın altında bulunuyor. SDO ise bu duvarı sismoloji ile aşmayı düşünüyor. Yerbilimcilerin depremlerin yarattığı dalgaları kullanarak yer kabuğunu incelemeleri gibi güneş fizikçileri de Güneş’te meydana gelen ‘kaynama’dan çıkan dalgaları kullanarak Güneş’in iç kısımlarını inceleyebiliyorlar. Pesnell, olayı ultrason aleti ile hamile bir kadının karnındaki bebeği inceleme olayına benzetiyor: “Bebeği derinin altından görebiliyoruz.” EK BİLGİ Gökbilimciler uzun bir süre Güneş’in sürekli ‘sabit’ olduğunu düşündüğü için ‘Güneş değişmezi’ (solar constant) tanımlamışlardır. Tanıma göre güneş değişmezi, Dünya atmosferinin üst kısmında metrekarede toplanan toplam güneş enerjisi. Bütün dalga boylarından ışık bu değişmeze katkı sağlıyor: radyo, görünür, morötesi, kızılötesi ışık vb. Yaklaşık değeri ise 1361 W/m2. Bulutlar, atmosferik emme ve diğer faktörler Dünya yüzeyinden ölçüm yapmayı zorlaştırdığı için, NASA uzaya bu ölçümü yapacak araçlar göndermiştir. Her yıl, VIRGO, ACRIM ve SORCE gibi uzay araçları milyonda 10 hata payıyla ölçümlerini almaktalar. Ama bu değişmez, yavaş yavaş değişmeye başladı. Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan Judith Lean şöyle diyor: “Güneş değişmezi aslında kendiyle çelişen bir kelime. Uzay araçlarından alınan bilgilere göre Güneş’ten kaynaklanan olaylar yüzünden bu değişken büyük bir oranda değişmekte.”


6 yıl boyunca SORCE görevi sırasında alınan veriler, Güneş’ten gelen enerjinin azaldığını gösteriyor. (Video için tıklayınız.)

Güneş Döngüsü’nün maksimum zamanlarında Güneş, minimum zamanlara göre % 0.1 daha parlak. 1361 W/m2’deki % 0.1lik değişim yaklaşık 1.4 W/m2 ‘e karşılık geliyor. Dünya’nın küreselliğini ve yansıtma özelliği de düşünülürse bu sayı metrekarede 0.24 Watt’a kadar düşüyor. “Tüm bu artışı toplarsanız çok büyük bir enerjiye sahip olursunuz. Bunun gibi bir enerji iklimi ve hava durumunu değiştirebilecek nitelikte.” diyor Lean. SDO, sadece morötesi dalga boylu ışığa karşı hassas olduğundan bu alet direk olarak Güneş’ten alınan enerjiyi hesaplayamayacak. Bu enerjiyi hesaplamak için tüm ışıkların tayfını çıkarmak gerekiyor. Ama SDO ve diğer araçlardan gelecek bilgiler bu konuya yeni bir bakış açısı getirebilir. Belki yeni tezatlıklar bile ortaya çıkabilir. SDO, Güneş’in en fazla değişkenlik gösterdiği uç morötesi (Extreme Ultraviolet – EUV) dalga boyunda Güneş’i gözleyecek. Uç morötesi dalga boylarındaki fotonlar, güneş yanığına neden olan morötesi dalga boyundaki fotonlara göre daha enerjik. Dünya atmosferi bu tip dalga boylarını emdiği için Güneş’in öldürücü bir etkisi yok. Uzayda ise EUV yayılımları tespit edilmesi en kolay ve değişkenliğin en kolay fark edilebildiği dalga boyları. “Eğer insan gözü EUV dalga boylarını görebilseydi hiç kimse Güneş’in değişken bir yıldız olduğundan kuşkusu kalmayacaktı.” diyor Boulder’deki Colorado Üniversitesi’nden Tom Woods. Güneş ışıması sırasında EUV yayılımı saniyede çok değişkenlik gösterebilir. (saniyede 100’ün katlarından 1000’in katlarına çıkabilir) EUV fotonlarının bu artışı Dünya’nın üst atmosferinde şişmeye neden olur ve alçak yörünge uyduları atmosferdeki şişmeden ötürü sürtünmeye maruz kalır. Aynı zamanda, EUV ışınımları atomları ve molekülleri de parçalayarak üst atmosferde iyonlardan oluşan ve radyo dalgalarını engelleyen bir tabaka yaratır. Judith Lean, EUV’nin, deniz seviyesinden 100 kilometre üstündeki atmosferden tüm doğayı etkilediğini söylüyor. Woods da onun bu görüşünü savunuyor: “EUV nerede, etkileşim orada.” Bu da neden Wood ve meslektaşlarının SDO’ya uç mor ötesi ışığa hassas Uç Morötesi Dalga Boyu Değişkenlik Cihazı (Extreme Ultraviolet Variability Experiment – EVE) adında bir alet yerleştirdiğini açıklıyor. EVE Güneş’i her an izleyecek ve şu ana kadarki en iyi zaman çözünürlüğünü (10 saniye) ve yüksek tayfsal çözünürlüğü (0.1 nm) verecek. Wood’a göre bu da önceki görevlere göre çok önemli bir gelişme. Aynı zamanda, EVE’den Güneş’in ne kadar hızlı değiştiğini, göstermesini bekliyorlar. Önümüzdeki 5 yıl boyunca Güneş Dinamikleri Gözlemevi, EVE, AIA, HMI adındaki cihazları kullanarak Güneş’i inceleyecek.  

SDO ve Değişken Güneş
Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin cihazları. Telif Hakkı: Casey Reed

İlgili Bağlantılar: SDO (Solar Dynamics Observatory (SDO) Uzay Aracı’nın  sitesi) Youtube (SDO videoları) Güneş Döngüsü 24 (Güneş Döngüsü 24 ve Maunder Minimum hakkında bilgi) Kaynak: Science@NASA