
Yaklaşık 2 yıl önce kendini yenileyip internet ortamında Türkçe içerikli astronomi kaynağı sunan web sayfamız, bugün 500.000. ziyaretçisini konuk etti.
Yaklaşık 2 yıl önce kendini yenileyip internet ortamında Türkçe içerikli astronomi kaynağı sunan web sayfamız, bugün 500.000. ziyaretçisini konuk etti.
Atlantis ve UUİ ayrıldıktan hemen sonra.
Fotoğraf: Pawel Warchal-Polonya
Uzay mekiği Endeavour, bugün saat Tsi 16:47’de Uluslararası Uzay İstasyonu‘ndan (UUİ) ayrıldı. Gökyüzünün bu iki parlak cismi ,Endevaour’un 30 Kasım’da Kennedy Uzay Merkezi’ne inmesine kadar ikili uçuşlar yapacak. İkili her gün birbirinden daha uzakta görülecek. Bu az rastlanır ikili uçuşların geçiş tarihleri hakkında bilgi almak ve onları gözlemek isterseniz forumumuzu ziyaret etmeniz yeterli.
Haftalık seminerlerimizde bu hafta Mitoloji seminerimi var. Seminer ODTÜ Fizik Bölümü 3. Kat Cavid ErginsoySeminer Salonun’da 20 Kasım Perşembe günü saat 18:00 da olacaktır. Seminer katılmak isteyen herkese açıktır.
Ve Karşınızda Beta Pic b
Beta Pictoris ve Beta Pictrois b ‘nin kızilötesinde çekilmiş fotoğrafları.Yıldız Beta Pictrois merkezde yer alıyor.Koyu renk diskin üst solunda yer alan nokta ise Beta Pic b. Resmin üst sağında bulunan çember ise sembolik olarak Satürn’ün Güneş’e olan uzaklığını temsil ediyor.
Geçtiğimiz haftalarda Fomalhaut b’ nin gözlemlenmesinin ardından bu sefer de bir başka Güneş Sitemi ötesi gezegen olan ve yıldızı Beta Pictoris’in yörüngesinde bulunan Beta Pic b gözlemlendi.
Grenoble Üniversitesi’nden Anne-Marie Langrange ‘in rehberliğindeki Fransız astronomlar Avrupa Güney Yarımküre Astronomik Araştırmalar Organizasyonu dahilindeki 8,2 metre çapındaki teleskopu kullanarak yeni gezegeni gözlemlemeyi başardılar
Nokta halinde gözlemlenen gezegen, yıldızı Beta Pictoris’ ten 1000 kat daha az parlaklıkta.Yıldızın bu göz kamaştırıcı parlaklığından dolayı yeni gezegen oldukça zor ayırt edilebildi.Beta Pictoris’ in çıplak gözle görülebilen parlaklığı ise 4 kadirdir ve yıldız, Canopus’ un güneyinde yer almaktadır.
Beta Pic b yıldızdan 8 AB uzaklıktadır.Bu mesafe aşağı yukarı Satürn’ün Güneş’ e olan uzaklığı kadardır.Bu da gezegenin, önceki haftalarda bulunan Fomalhaut b ‘nin yıldızı Fomalhaut’ a olan uzaklığına göre Beta Pictrois’ e daha yakın olduğunu gösteriyor.
Kaynak: Sky & Telecope
(Sanatçının gözünden Dünya’nın yüksek atmosferine giren kozmik ışınlar.
Telif Hakkı: Simon Swordy, Chicago Üniversitesi)
Uluslararası bir araştırma ekibi Dünya’yı bombardıman eden gereğinden çok fazla miktarda yüksek enerjili elektronlar keşfetti. Bu kozmik ışınların kaynağı ise henüz bilinmiyor. Fakat bilimadamları ışınların kaynağının Güneş sistemine çok yakın olduğunu ve muhtemelen karanlık maddeden oluştuğunu düşünüyor.
Uluslararası bir araştırma ekibi Dünya’yı bombardıman eden gereğinden çok fazla miktarda yüksek enerjili elektronlar keşfetti. Bu kozmik ışınların kaynağı ise henüz bilinmiyor. Fakat bilimadamları ışınların kaynağının Güneş sistemine çok yakın olduğunu ve muhtemelen karanlık maddeden oluştuğunu düşünüyor. Sonuçlar Nature dergisinin 20 Kasım sayısında yayımlandı.
Louisiana Eyaleti Üniversitesi’nden John Wefel bunun büyük bir keşif olduğunu söylüyor. ” İlk kez genel gökada arkaplanının dışında farklı bir kaynaktan gelen kozmik ışınları gözlemliyoruz.”
Gökada kozmik ışınları süpernova patlamaları ve diğer şiddetli olaylardan fırlatılan ışık hızına yakın hızlara ivmelendirilmiş atom altı parçacıklardır. Bunlar Güneş Sistemi’ne her yönden giren yüksek enerjili parçacıklardan bir sis oluşturarak Samanyolu’na akın ederler. Kozmik ışınlar genellikle protonlardan ve elektron ve fotonlar tarafından sarmalanmış atom çekirdeklerinden oluşur.
Wefel ve meslektaşları en güçlü v en ilginç kozmik ışınlar üzerinde çalışmak için son sekiz yılını stratosferin Antartika üzerindeki kısmına balonlar yollayarak harcadı. Her seferinde balonların taşıdığı yük NASA tarafından finanse edilmiş ATIC (Advanced Thin İonization Calorimeter-Gelişmiş İnce İyonlaşma Kalorimetresi) adında bir kozmik dedektördü. Ekip ATIC’in her zamanki parçacık karışımını ,proton ve iyonlar, saptayacağını tahmin ediyordu fakat karışımda fazladan bir şeyler vardı; bol miktarda yüksek enerjili elektronlar.
Wefel bunu şuna benzetiyor: Otobanda giderken aile arabaları sedanları, kamyonetleri ve tırları görüyorsunuz fakat aniden bir sürü Lamborghini akın ediyor normal trafiğe. “Yolda giderkenbir sürü yarış arabası görmeyi tahmin edemezsiniz ya da bir sürü yüksek enerjili elektronları.” 2000 ve 2003’teki 5 haftalık balon göndermelerde ATIC enerjileri 300-800 GeV’u bulan 70 fazladan elektron saptadı. Yetmiş elektron size az gelebilir fakat otobandaki yetmiş Lamborghini gibi bu da beklenmedik bir şey.
“Bu kozmik ışınların kaynağı Güneş Sistemi’ne çok yakın olmalı- 1 kiloparsekten uzak olamaz” diyor NASA Marshall Uzay Uçuş Merkezi’nden Jim Adams.
Peki kaynak neden yakın olmalı? Adams açıklıyor. ” Yüksek-enerjili elektronlar gökada içinde hareket ederken hızla enerji kaybederler. Enerji kaybetmeleri şu iki nedenden dolayı gerçekleşir: (1) düşük enerjili fotonlarla çarpıştıklarında, ters Compton saçılımı olarak da adlandırılır, ve (2) enerjilerini gökadanın manyetik alanından dolayı ışımayla kaybetmesi sonucunda.” Bu arada elektron koca bir kiloparsek yol katetti bu nedenle artık “yüksek enerjili” olmaktan çıktı.
Yüksek enerjili elektronlar bu yüzden yerel. Araştırma ekbinin azı üyeleri kaynak bir kaç kiloparsekten daha yakın olabileceğine inanıyor. karşılaştırma olarak Samanyolu gökadası otuz bin parsek genişliğinde. (Bir parsek yaklaşık olarak 3 ışık yılı eder.)
” Maalesef” diyor Wefel, ” kaynağın yerini gökyüzünde saptayamıyoruz.” ATIC gelen parçacıkların yerini ölçebiliyor fakat gelen açıları gök kordinat sistemine dönüştürmek çok zor. Algılayıcı, balon’un sepetinde yer alıyor ve Güney kutbu semalarında dolaşırken türbulanslı burgaçlar (vortex) tarafından savruluyor. İşte olay burda bitiyor. Üstüne üstlük yüksek enerjili elektronlar gökadanın manyetik etkisinden dolayı saptırıyorlar. ” ATIC’in yapabileceği en iyi şey genel bir anizotropi ölçmek- gökyüzünün bir yönüne karşılık diğer yönü.”
Bu belirsizlik bize hayal gücümüzü istediğimiz gibi kullanma olanağı sağlıyor. En düşük ihtimaller yakındaki bir atarcayı veya bir mikro-atarcayı veya bir yıldız kütleli bir karadeliği kapsıyor.Bunların hepsi elektronları bu enerjlere çıkarabilir. Bu gibi kaynakların yakında tespit edilmesi pek zor değil. NASA’nın yeni fırlatılan Fermi Gama Işını Uzay Teleskobu çok kısa bir süre önce gökyüzündeki bu cisimleri aramaya yöneldi.
Daha bir heyecan uyandıran olasılık ise karanlık madde.
“Kalauza-Klein kuramları” adında bir sınıf fiziksel kuramlar var. Bu kuram kütle çekimi ve diğer temel kuvvetleri fazladan boyutlar ekleyerek birleştirmeye çalışıyor. Tanıdık gelen üç boyuta ek olarak, etrafımızdaki uzayda fazladan sekiz boyut daha olabilir. Karanlık maddenin kanıtlanmamış açıklamalarından biri de, karanlık madde parçacıkları fazladan boyutları yok ediyor. Onları kütleçekimlerinden dolayı fark ediyoruz fakat başka yoldan hiç bir şekilde sezemiyoruz.
Peki bu nasıl fazladan kozmik ışın üretiyor? Kalauza-Klein parçacıkları acayip bir özelliğe sahip: onlar aslında kendilerinin karşıt-maddeleri. Bu parçacıklardan ikisi çarpıştıklarında ortaya yüksek enerjili fotonlar ve elektronlar çıkıyor. Elektronlar gizlenen boyutlarda saklanmıyor. Geerçek dünyanın 3 boyutunda maddeleşiyorlar ve ATIC de bunları “kozmik ışınlar” olarak saptıyabiliyor.
“Verilerimiz Güneş Sistemi’nin komşuluğundaki bir karanlık madde yumağı ile açıklanabilir.” diyor Wefel. “Özellikle bir Kalauza-Klein hipotezi yaklaşık 620 Gev kütleli bir parçacığın yok olduğunda gözlemleyebildiğmiz türden enerji tayfında yer alan elektronlar üretebileceğini öne sürüyor.”
Bu olasılığı test etmek çok saçma çünkü karanlık madde yeterince “kara”. Fakat diğer olasılıkları, gama ışınları gibi, saptamak olası çünkü Fermi Uzay Teleskobu bu olasılıkları saptamak için en iyi şansımız.
“Ne olursa olsun, bu çok heyecan verici olacak” diyor Adams.
NASA Bilim Haberleri
NASA gezegenlerarası internet erişimini başarıyla gerçekleştirdi. Yeni geliştirilen sistem İletim Denetimi İletişim Kuralı (Transmission Control Protocol)/Internet İletişim Kuralı (Internet Protocol) kısaca TCP/IP’den farklı bir yöntemle çalşıyor. Yeni sitemin ismi ise DTN(Disruption Tolerant Network- Bozulmaya karşı Hoşgörülü Şebeke). Bu sistem, uzay araçlarıyla internet benzeri bir iletişim kurmamıza olanak sağlıyor. Ayrıca bu sistem hiç bir şekilde Güneş fırtınalarından ve tutulmalardan etkilenmiyor. DTN 32 milyon kilometre uzaklıktaki NASA’ya ait bir bilim uzay aracıyla çalışıyor.
Hiç Uzay İstasyonu Gördünüz mü?
Fotoğraf: Scott Peshia
Resimde görülen parlak nesnelerden sağdaki Ay ve Ay’ın hemen solunda Venüs görülüyor. Üstteki çizgi ise UUİ’nin ta kendisi. Resim uzun pozda çekildiği için UUİ bir çizgi oluşturmuştur.
Uluslararası Uzay İstasyonu artık çok parlak. Uzay mekiği Endeavour 16 Kasım’da yeni ekibi ve yaklaşık 6 tonluk kargoyu iletmek üzere Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ) kenetlendi. Bu haliyle UUİ artık halk arasında Çoban Yıldızı olarak bilinen Venüs’ten bile daha parlak.
NASA’nın beş THEMIS uzay aracı Dünya’nın manyetik alanında tahmin edilenin 10 katı büyüklüğünde bir yarık buldu. Güneş rüzgarları, bu açıklıktan içeri girerek ve manyetosferi yükleyerek çok büyük jeomanyetik fırtınalara yol açabilir. Ama bilim adamlarını şaşırtan bu değil. Onlar daha çok yarığın nasıl oluştuğuyla ilgileniyorlar çünkü bu durum bir çok uzay fiziği hakkındaki düşünceleri çürütüyor.
Bilindiği gibi manyetosfer, Dünya’yı bir balon gibi sarar ve Dünya’yı Güneş rüzgarlarından korur. Şubat 2007’de fırlatılan THEMIS uzay araçlarının asıl görevi buydu. Büyük buluş 3 Haziran 2007’de geldi. Araçtaki sensörler manyetosferin içine giren Güneş rüzgarlarıyla gelen parçacıkları keşfetti.
Açıklık çok büyüktü; öyle ki Dünya’nın kendisinden daha genişti. Saniyede 1027 tane parçacık manyetosferden içeri girdi. Bu rakam olabileceği düşünülen sayının çok üzerindeydi.
Sanatçının gözünden Dünya’nın etrafındaki bölgeyi araştıran THEMIS araçlarından bir tanesi.
Olay az sayıdaki Güneş rüzgarlarının Dünya’ya ulaşmasıyla başladı. Rüzgarlar Dünya’yı sardı ve manyetosferi çatlattı. Bu olaya manyetik yeniden bağlanma (magnetic reconnection) deniyor. Çünkü Dünya’nın kutupsal, karasal ve Güneşsel manyetik çizgileri, Güneş rüzgarları için kanal oluşturdu. Bu kanallar kutuplardan başlayarak dakikalar içinde ekvatora kadar yayıldı, tam bu anda da Dünya’nın yörüngesindeki uzay aracı şu ana kadar kaydedilmiş en yüksek manyetik açılmayı kaydetti.
Telif Hakkı:Jimmy Raeder/UNH
Aslında daha önce de bu tip vakalar görülmüştü ama bu kadar büyüğüne daha önce hiç rastlanmamıştı ve bu oluşan açıklık tüm gün boyunca sürdü.
Uzay fizikçileri, daha önceleri Dünya’nın manyetosferindeki deliğin sadece Güneş’in manyetik alanı güneyden geldiğinde oluştuğunu düşünmüşlerdi. Ama bu olay bunu çürüttü çünkü bu manyetik alan kuzeyden gelmişti.
Bu durum çok şaşırtıcıydı: Nedeni de şuydu: Güneş rüzgarları gezegenimizin manyetik alanının kuzeye doğru olduğu ekvatora baskı yapar. Manyetik alnımız boyunca ilerleyen güneş manyetizması da kuzeye de baskı yapmış olur. Bu kuzeye baskı yapan manyetik alana da Kuzey IMF (Northern IMF) deniyor.
Kuzey IMF’in, manyetik fırtınalarını doğrudan tetikleyecek bir özelliği yoktur ama gene de oluşması için gereken ortamı hazırlarlar. (Ortamı plazma ile yüklerler.) Koronal kütle atımı (Coronal Mass Ejection-CME) olduğu zaman yüklenmiş bir manyetosfer, kutup ışıklarından (aurora) ve elektrik kesilmelerinden sorumludur.
Yıllar da bu konuda çok önemlidir. Çünkü bu yıl “24. Güneş Döngüsü”ne (Solar Cycle 24) giriyor. Nedeni tam anlaşılamasa da çift sayılarda (24 gibi) koronal kütle atımları gerçekten büyük bir yarık açabilir ve uzun zamandır görülmeyen manyetik fırtınalara yol açabilir.
Not: Güneş döngüsü Güneş’in üzerindeki lekelerle ilgilidir. Güneş Döngüsü 24’de de Güneş patlamalar bakımından çok faal olacaktır. Güneş şu anda minimumdadır fakat önümüzdeki yıllarda gittikçe hareketlencektir ve leke sayısı 2012’de maksimuma ulaşacaktır. Bir Güneş döngüsü 11 yıl sürer.
Kaynak: science.nasa.gov
Hubble’ın çektiği bu görünür ışıktaki fotoğrafta yeni keşfedilen gezegen, Fomalhaut b’nin hareketi görülüyor. |
Nasa’nın Hubble Uzay Teleskop’u ilk defa başka bir yıldızın etrafında dönen bir gezegeni görünür ışıkta gözlemledi. En fazla Jupiter’in 3 katı büyüklüğünde tahmin edilen gezegen Formalhaut b olarak adlandırıldı çünkü gökyüzünün güney semalarında görünen parlak yıldız Fomalhaut’un etrafında dönüyor. |
NASA’nın IRAS(Kızılötesi Gökbilim Uydusu)1980’de etrafını çevreleyen bir toz bulutunun keşfedilmesinden beri Fomalhaut gezegen avcılığı için bir numaralı hedef haline gelmişti.
2004 yılında Hubble’ın Gelişmiş Kamerasındaki Yüksek Çözünürlük Kamerası’nın koronagrafı Fomalhaut’un etrafındaki bölgenin ilk fotoğrafını çekmişti.(Not: Koronagraf yıldızın parlak ışığını kapatıp etrafındaki nesneleri görmeye yarayan bir alettir. Bundan bir tane de SOHO uydusunda vardır. Bu aygıt sayesinde Güneş ışığında altında bile Güneş’in yakınındaki yıldızları, gezegenleri, kuyrukluyıldızları gözlemleyebiliriz). Bu fotoğraf gezgenin etrafındaki 35 milyar km genişliğindeki protogezgensel kalıntıyı açıkça gösterdi.
Bu kalıntı tıpkı Güneş sisteminin etrafını çevreleyen ve buz parçalarından Plüton gibi cüce gezegenlerini kapsayan Kuiper kuşağına benziyor.
Hubble gökbilimcilerinden Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden Paul Kalas ve ekibi 2005 yılında yıldızın ve gezegenin arasındaki kalıntının gezegensel bir etkiden dolayı şekillendiğini ortaya koydular.
Hubble şimdi kalıntının 2.8 milyar km içerisindeki gezgenin fotoğrafını çekti. Sonuçlar Science dergisinin 14 Kasım sayısında yayımlandı.
“Hubble gözlemlerimiz gerçekten mükemmel. Fomalhaut b yıldızdan bir molyen kez daha sönük. Bu programa 2001 yılında başladık ve çalışmalarımız en sonunda sonuç verdi” diyor Kalas.
Hubble’ın Gelişmiş Kamerası’ndaki koronografın 21 ay arayla yaptığı gözlemler gösterdiki cisim yıldızın etrafındaki bir yol üzerinde gidiyor. Bu da gösteriyorki cisim yıldıza kütle çekimsel olarak bağlı. Gezegen yıldızdan 15 milyar km kadar yani Satürn’ün Güneş’e olan uzaklığının 10 katı kadar uzakta.
Gezegen üç Jüpiter kütlesindeki bir cisim için tahmin edilenden daha parlak çıktı. Bir olasılık gezegenin Satürn gibi ışığı yansıtan buz ve toz halkasına sahip olduğunu gösteriyor. Halka ayları oluşturacak şekilde yoğunlaşmış da olabilir. Halka’nın tahmin edilen boyutu Jüpiter’in etrafındaki bölge ve onun dört büyük uydusuyla karşılaştırılabilir.
Kalas ve ekibi ilk olarak 2004’te Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanarak gezegenin etrafındaki beklenmeyen halkayı keşfettiler. O zamanlarda yıldızın etrafındaki bir kaç parlak cismi gezegen adayı olarak işaretlemişlerdi. 2006’daki ikinci bir resim ise 2004’te görünen parlak nesnelerin yer değiştirdiğini gösterdi. İki resim arasındaki yer değiştirme miktarı Kepler’in gezegen kanunlarına göre yörüngesinin periyodunun 872 yıl olduğunu gösteriyor.
Gelecekteki araştırmalar gezegenin kızılötesi dalgaboyundaki fotoğraflara yönelik olacak. Bu sayede gezegenin atmosferinde su bulutlarını olup olmadığı gözlenecek. Bu bize yeni doğmuş sayılan -100 milyon yıllık- gezgenin evrimi ile ilgili ipuçları verecek.
2013’te fırlatılması düşünülen NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu, Fomalhaut’un yakın ve orta kızılötesi dalga boyunda koronografik gözlemler yapabilmesine olanak sağlıyacak. Webb, sistemdeki diğer gezegenleri saptama ve daha iç kesimlerde bir asteroit kuşağı olup olmadığını inceleme kabiliyetine sahip olacak.
Hubble Uzay Teleskopu’nun sayfası için tıklayın.
SCIENCE@NASA
Uluslararası Uzay İstasyonu’nun ilk modülü bundan 10 yıl önce 20 Kasım 1998’de uzaya taşınmıştı. STS-126’nın 15 günlük görevi planlara göre 15 Kasım’da başlıyor. |
Endeavour uzay mekiği kalkış için Kennedy Uzay Merkezinde hazır bulunmakta. Fırlatma 15 Kasım cumartesi günü TSİ 02:55’te gerçekleşecek. Hava tahminleri muhteşem bir gece kalkışı için %60′ lık bir şans öngörüyor. Fırlatmadan sonra, Endeavour Uluslararası Uzay İstasyonu(UUİ) ile buluşacak ve yaklaşık 6 ton ağırlğındaki kargoyu UUİ’ye taşıyacak. Kargo UUİ’deki astronotların sayısının 3’ten 6’ya yükseltilmesi için tuvalet, yatak ve diğer gerekli malzemeleri içeriyor. Kalkış başırılı olduğu takdirde Endeavour ve UUİ’nin ikili uçuşlarını Türkiye semalarından geçerken gözlemleyebilirsiniz. NASA |