gokyuzu.org

Asterizm

Takımyıldızlar ile sıklıkla karıştırılan asterizm*, aynı takımyıldızlar gibi çıplak gözle görülebilen yıldız şekilleridir. Genellikle asterizmi oluşturan yıldızlar arasında herhangi bir fiziksel bağlılık yok iken; aralarında oldukça uzak mesafeler vardır. Büyük Kepçenin, Büyük Ayı takımyıldızının bir parçası olması gibi bir takımyıldızının içinde bulunabilirken; Yaz Üçgeni gibi farklı takımyıldızlarının parçası olan yıldızlar tarafından oluşturulabilir.

YAZ ÜÇGENİ:

Kuzey göksel yarımkürede bulunan bir asterizmdir. Kuzey yarımküreden yaz aylarında görünebilir durumdayken, güney yarımkürede kış aylarında ters bir biçimde görülebilir. Yaz Üçgeni Vega, Deneb ve Altair yıldızlarından oluşur ve bu yıldızlar sırası ile Çalgı, Kuğu ve Kartal takımyıldızlarında bulunur. Her biri bulunduğu takımyıldızındaki en parlak yıldızdır. En parlakları olan Vega Yaz Üçgeni’nin tepesinde bulunur. Güneş’ten yaklaşık 50 kat daha parlak ve Güneş’e 25.3 ışık yılı uzaklıktadır. Aynı zamanda gökyüzündeki en parlak 5. yıldızdır. Yaz Üçgeni’nin 2. parlak yıldızı olan Altair ise gökyüzündeki en parlak 12. yıldız olup Güneş’ten 16.7 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır. Vega’nın sağ alt tarafında görülebilmektedir. Parlaklık sıralamasında son sırada olan Deneb ise gökyüzünde en parlak 19. yıldızdır. Güneş’ten uzaklığı hakkında hala kesin bir kabul olmamakla birlikte en çok kabul gören görüş yaklaşık 1500 ışık yılı uzaklıkta bulunduğu görüşüdür. Vega’nın hemen sol altında bulunmaktadır.

KIŞ ÜÇGENİ:

Hayali bir eşkenar üçgen şeklinde olan bu asterizm, kış aylarında kuzey yarımküreden, yaz aylarında ise güney yarımküreden görülebilir durumdadır. Kış Üçgeni Betelgeuse, Sirius ve Procyon yıldızlarından oluşur ve bu yıldızlar sırası ile Avcı, Büyük Köpek ve Küçük Köpek takımyıldızlarında bulunur. Avcı takımyıldızının sağ omzunda bulunan Betelgeuse, Güneş’ten 650 ışık yılı uzaklıkta olup gökyüzünün en parlak 9. yıldızıdır. Gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius ise Kış Üçgeninin güney ucunda bulunmaktadır. Beyaz renkli bu yıldız Güneş’in 2 katı kütleye sahip olup 8.6 ışık yılı uzaklıktadır. Son olarak ise Procyon gökyüzündeki en parlak 8. Yıldız olarak bilinmektedir. 1.5 Güneş kütlesinde olan Procyon 11.4 ışık yılı uzaktadır.

KIŞ ALTIGENİ:

Kış Üçgeni’nin iki üyesi Sirius ve Procyon’unda içinde bulunduğu Kış Altıgeni adından da anlaşılabileceği üzerine Rigel, Aldebaran, Capella ve Pollux yıldızlarının da bir parçası olduğu altıgen bir şekildir. Bu yıldızlar sırası ile Avcı, Boğa, Arabacı ve ikizler takımyıldızlarında bulunur. Aralık ve mart aylarında Kuzey yarımküreden görülebilmekte iken şubat ve mart ayları arasında güney yarımküreden de görülebilir olmaktadır.

BAHAR ÜÇGENİ:

Çoban, Başak ve Aslan takımyıldızlarını birbirine bağlayan Bahar Üçgeni her biri bulundukları takımyıldızınız en parlak yıldızı olan Arcturus, Spica ve Regulus’tan oluşur. Mart ve mayıs ayları arasında kuzey yarımkürede görünür durumdadır.

BÜYÜK ELMAS:

Virgo’nun Elması olarak da bilinen bu asterizm Canes Venatici takımyıldızında bulunan Cor Caroli ikili yıldız sisteminin Bahar Üçgeni ile birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Gökyüzünde oldukça büyük bir alan kaplayan Büyük Elmas, Büyük Kepçe’den bile daha büyük olması ile dikkat çekmektedir. Bahar aylarında Kuzey yarımküreden görülebilmektedir. 

BÜYÜK KEPÇE:

Gökyüzünde en kolay tanınabilen şekillerden biri olan Büyük Kepçe, Büyük Ayı takımyıldızının 7 parlak yıldızı Alkaid, Mizar, Alioth, Megrez, Phecda, Dubhe ve Merak  tarafından oluşmaktadır. 7 yıldızın 4’ü gövdeyi oluştururken 3’ü tutacağı oluşturmaktadır. Asterizmin en parlak yıldızı olan Alioth aynı zamanda gökyüzündeki en parlak 31. Yıldızdır. Bir çok kültür tarafından tanınmakta olan bu asterizm pulluk ve büyük vagon gibi adlarla da anılabilmektedir. Ayrıca farklı kültürlerde bir çok farklı hikayeye konu olmuştur. Örneğin, bir Arap hikayesinde 4 yıldızın oluşturduğu gövde bir tabutu temsil ederken, tutacak ise yas tutan insanları temsil etmektedir. Bazı Amerikan yerlileri ise gövdeyi bir ayı olarak ve tutacaktaki 3 yıldızı bu ayıyı takip eden yavrular veya avcılar olarak düşünmektedir.

AVCININ KEMERİ:

Altinak, Almila ve Mintaka yıldızlarından oluşan bu sistem aynı zamanda 3 Krallar ve 3 Kız Kardeşler olarak da bilinmektedir. Avcının Kemeri ismini ise üç yıldızın Avcının kıyafetinde duran bir kemeri oluşturuyormuş gibi durmasından almıştır. Avcı takımyıldızını bulmada çok büyük kolaylık sağlayan bu asterism, Kuzey yarımkürede kış aylarında gözlemlenebilir iken güney yarımkürede yaz aylarında görülebilir duruma gelmektedir. Özellikle Ocak ayında 21.00 saatlerinde görünürlüğü en yüksek seviyeye gelmektedir. Kemerin sağ tarafında bir üçlü yıldız sistemi olan Altinak bulunmaktadır. Sistemin ana yıldızı olan Altinak çap olarak Güneş’ten 20 kat daha büyük olup 1260 ışık yılı uzaklıktadır. Bir üstdev olan Alnilam gökyüzündeki en parlak 29. Yıldızdır ve Avcının Kemerinin ortasında görülebilmektedir. Güneş’ten yaklaşık 2000 ışık yılı uzaklıktadır. Son olarak kemerin sol tarafında ise Mintaka çoklu yıldız sistemi vardır. Bu sistemi oluşturan yıldızların yaşları hala belirsizliğini korumaktadır.

PEGASUS’UN BÜYÜK KARESİ:

Yaz aylarında kuzey yarımküreden görülebilir durumda olan bu asterizm Pegasus takımyıldızından Markab, Scheat, Algenib ve Andromeda takımyıldızından Alpheratz yıldızının birleşimiyle oluşmuştur. Hepsi 2. Dereceden olan bu yıldızlar benzer parlaklıklara sahiptir. En parlakları ise 97 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alpheratz yıldızıdır. Büyük Kare Pegasus’un gövdesini temsil etmektedir.

ELBİSE ASKISI:

Elbise Askısı ya da Brocchi’nin Kümesi olarak anılan bu küçük asterism Tilki Takımyıldızında bulunmaktadır. 5 ile 7 Derece arası  10 tane yıldızdan oluşturmaktadır. Düz bir çizgi üzerinde gibi görünen 6 yıldız ve kancayı oluşturan 4 yıldız elbise askısı görüntüsünü oluşturur.

KEMBLE’İN ÇAĞLAYANI:

Zürafa takımyıldızında bulunan bu şekil birbiri ile bağlantısı bulunmayan  bir çok yıldız tarafından oluşmuştur. 5 ile 10 derece arası 20 tane yıldızın olduğu şeklin sonunda ise NGC 1502 açık kümesi görülebilmektedir. Bu asterizm, 7×35’lik dürbünü ile gökyüzünü tararken farkeden keşiş ve amatör astronom Lucian Kemble’nin ardından isimlendirilmiştir. Kemble bu şekli “ Kuzeybatıdan NGC 1502 açık kümesine yuvarlanan bir soluk yıldız çağlayanı” olarak bahsetmiştir.

NAPOLYON’UN ŞAPKASI:

Bazı kaynaklar tarafından Picot 1 olarak da bilinen bu asterizm Fransız astronom Fulbert Picot tarafından keşfedilmiştir. 9 ile 10 derece arası 7 yıldızdan oluşur ve Çoban takımyıldızında bulunur.

Kaynakça

http://astronomy.swin.edu.au/cosmos/A/Asterism

https://en.wikipedia.org/wiki/Asterism_(astronomy)

https://en.wikipedia.org/wiki/Winter_Hexagon

https://en.wikipedia.org/wiki/Big_Dipper

https://en.wikipedia.org/wiki/Orion%27s_Belt

https://en.wikipedia.org/wiki/Brocchi%27s_Cluster

https://en.wikipedia.org/wiki/Kemble%27s_Cascade

https://www.astronomyhouston.org/newsletters/guidestar/asterisms-napoleons-hat-picot-1

Orion’s Belt

https://www.constellation-guide.com/winter-hexagon

https://www.constellation-guide.com/great-diamond

https://www.constellation-guide.com/big-dipper

https://www.constellation-guide.com/great-square-of-pegasus

https://earthsky.org/favorite-star-patterns/the-coathanger-a-binocular-star-hop-adventure

Yazan: Muhammet Tekin

Vega: Geçmişin ve Geleceğin Kutup Yıldızı

Vega, Dünya’dan sadece 25 ışık yılı uzaklıkta bulunan parlak bir yıldızdır. Yazları kuzey yarım kürenin göğünde görülür ve ayrıca Lir(Çalgı) Takımyıldızı’nda yer alan Vega, Kartal Takımyıldızı’ndaki Altair ve Kuğu Takımyıldızı’ndaki Deneb ile birlikte yaz üçgeninin köşelerini oluşturan yıldızlardan biridir.

Vega sadece 450 milyon yaşındadır ve bu da onu, 4.6 milyar yaşındaki kendi yıldızımıza göre, genç bir yıldız yapar. Vega hakkında yapılan çalışmalar astronomlara, oluşumlarının erken evrelerinde olan yıldız sistemleri hakkında daha çok bilgi sağlıyor.

Dünya’nın 26.000 yılda bir yaşadığı yörüngesel salınım yüzünden kuzey anlayışımız değişiyor. Bu sebeple, Vega birkaç bin yıl önce bizim kutup yıldızımızdı ve yaklaşık 12.000 yıl sonra tekrardan kutup yıldızımız olacak.

Lir Takımyıldızı’nda Vega.

Vega’nın Yeri

Vega yaz ortalarında kuzey kutup bölgesinde, neredeyse tam tepede yer alır. Gün içinde sadece 7 saat ufkun altında kalan Vega ayrıca yılın her gecesi görülebilir.

Daha güneyde ise Vega ufkun altında daha fazla zaman geçirir; ama Alaska’da, Kuzey Kanada’da ve Avrupa’nın çoğunda hiç batmaz. Vega’nın tam yeri ise şöyledir:

  • Bahar Açısı: 18d 36s 56.3sn.
  • Yükselim: 38 derece 47 dakika 1 saniye.

İlk Gözlemler

Vega’nın mavi-beyaz ışığı çok parlak olduğu için izini antik zamanlara kadar sürmek mümkün; Çinlilerden Polinezyalılara ve Hintlilere kadar. Vega’nın adı ise Arapçadaki “waqi” kelimesinden gelmekte ve “alçalan” ya da “pike yapan” anlamını taşımaktadır.

“Bu isim, o zamanlardaki insanların Lir Takımyıldızı’nı lir kuşu olarak görmektense pike yapan bir akbaba olarak tasvir etmesinden kaynaklanıyor.” diyor Wisegeek sitesinden Michael Anissimov.

Gerek Vega’nın ismi gerekse diğer astronomik katkıları İslam’daki astronominin geleneksel önemini onurlandırıyor, demiş bir araştırmacı. Yıldızları gözlemek, onları takip etmek inananlara namaz vakitlerini ve festival zamanlarını belirlemelerine yardımcı olmalarının yanı sıra kutsal şehir Mekke’yi bulmalarını da sağlıyordu.

“Bu yüzden yüzlerce yıldızın ve takımyıldızının isimleri Arapçadan gelmekte: Altair, Deneb, Vega ve Rigel bunlara örnek olarak verilebilir.” diye yazmış 2013’te Natural dergisinde yayımladığı makalesinde, Şarika Amerikan Üniversitesinde astrofizikçi olan Nidhal Guessoum.

Modern zamanlarda Vega, Güneş haricinde fotoğraflanan ilk yıldızdır. Astronomlar dagerreyotipi tekniğiyle 38 santimetre refraktör kullanarak, 16-17 Temmuz 1850 yılında Harvard Üniversitesi Gözlemevi’nde (Harvard College Observatory) Vega’nın fotoğrafını çekmişlerdir.

Yıldız ayrıca 1872’de spektrografik analizi yapılacak ilk yıldız olarak seçilmiştir. Amatör astronom Henry Draper, Vega’nın ışığını kırarak yıldızı oluşturan elementleri ortaya çıkaran ilk kişi olmuştur.

Son Yıllarda Vega

Vega, Carl Sagan’ın 1985’te yayımladığı Mesaj(Contact) isimli kitabının 1997’de bir Hollywood filmine uyarlanması sonucu popüler kültürde yer edindi. Jodie Foster’ın baş rolü olduğu film, Dünya dışı akıllı yaşamı araştıran bir astronomun Vega’dan yayılan bir sinyali keşfetmesini anlatıyor.

2006 yılında yapılan teleskobik gözlemler ise şunu ortaya çıkardı: Vega o kadar hızlı dönüyor ki kutupları ekvatorundan birkaç bin derece daha sıcak. Kendi etrafındaki bir tam turu 12.5 saatte tamamlayan yıldız, kendi kritik dönme hızının (bir cismin parçalara ayrılmaya başlayacağı hız) %90’ı ile dönmekte.

2013’ün başlarında astronomlar Vega’yı saran bir asteroit kuşağı keşfettiklerini duyurdular, kuşağın içinde kayalık gezegenler olabileceğini de belirterek. Formalhaut’un etrafındakine benzer şekilde iki bölge olduğu düşünülüyor: Buzlu asteroitlerin bulunduğu dış bölge ve daha sıcak uzay taşlarının bulunduğu yıldıza yakın bölge.

Bilim insanları Vega gibi parlak yıldızları,  NASA’nın 2018’de başlayan TESS(Transiting Exoplanet Survey Satellite)görevi ile birlikte incelemekteler. TESS’in ana görevi Güneş sistemi dışındaki gezegenleri aramak olsa da TESS, yıldız çeşitliliğini arttıracak izler için de uğraşacak. TESS’in Vega ve benzeri yıldızları incelemesi bilim insanlarının, yıldız gelişiminin erken evreleri hakkında daha çok bilgi sahibi olmalarını sağlayacak.

Kaynak: https://www.space.com/21719-vega.html

Yazan: Mert Toros

Astronomi Nedir?

İnsanlar uzun zaman boyunca göklere baktı, etraflarındaki evrene bir anlam ve düzen katmak için araştırma yaptılar. Takımyıldızların -gökyüzü üzerine rastgele serpilmiş yıldızların kolayca ayırt edilebilmesi için düşünülen kümeler- hareketi izlenmesi en kolay olanı olsa da tutulmalar ve gezegenlerin hareketi gibi diğer göksel olaylar da tahmin edildi ve belirlendi.

Astronominin Tanımı

Astronomi güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, kuyruklu yıldızlar, gazlar, galaksiler, tozlar ve diğer Dünya dışı cisim ve olgular üzerinde çalışan bilim dalıdır. K-4 öğrencileri için müfredatta NASA astronomiyi basit olarak “yıldız, gezegen ve uzay incelemesi” olarak tanımlar. Astronomi ve astroloji tarihsel olarak ilişkilendirilmiştir, ancak astroloji bir bilim değildir ve artık astronomi ile ilgisi olmadığı kabul edilmektedir.

Aşağıda, astronomi tarihi ve kozmoloji de dahil olmak üzere ilgili çalışma alanlarını tartışacağız.

NGC 7026, bir gezegenimsi bulutsu. Telif: ESA/Hubble & NASA

Tarihsel olarak astronomi, göksel cisimlerin gözlemine yoğunlaşmıştır. Astrofizik de buna yakın bir işle uğraşır. Özetle astrofizik, astronomi fiziğinin çalışmalarını içerir ve uzaydaki nesnelerin hareketi, davranışı ve özelliklerine odaklanır. Bununla birlikte modern astronomi, bu nesnelerin hareketlerinin ve özelliklerinin birçok unsurunu içerir ve bu iki terim günümüzde genellikle birbirleri yerine kullanılır.

Modern astronomlar iki farklı alana eğilim göstermişlerdir: Teorik ve Gözlemsel.

  • Gözlemsel Astronomlar direkt olarak yıldızların, gezegenlerin, galaksilerin vb. üzerinde çalışırlar.
  • Teorik Astronomlar sistemlerin nasıl evrimleşmiş olabileceğini analiz eder ve modellerler.

Diğer bilim alanlarının aksine, astronomlar bir sistemi tamamen doğumundan ölümüne kadar gözlemleyemezler; yıldızların, Dünya’nın ve galaksilerin ömrü milyarlarca yıl sürüyor. Bunun yerine astronomlar, cisimlerin nasıl oluştuklarını, geliştiklerini ve öldüklerini belirlemek için evrimlerinin çeşitli evrelerindeki anlık görüntülere güvenmek zorundalar.   Bu nedenle, teorik ve gözlemsel astronomi bir araya gelme eğilimindedir, çünkü teorik bilim insanları simülasyon oluşturmak için, toplanan bilgileri kullanırken; gözlemler, modellerin onaylanmasının ya da düzeltilmesinin belirlenmesinde görev alır.

Astronomi, bilim insanlarının belirli nesnelerde uzmanlaşmasına izin veren bir dizi alt alanlara ayrılmıştır.

Jüpiter’deki büyük kırmızı leke. Telif: Credit: Christopher Go via NASA

 Gezegensel astronomlar (gezegen bilimciler olarak da adlandırılırlar) gezegenlerin büyümesi, evrimi ve ölümüne odaklanırlar. Birçoğu güneş sistemi içindeki dünyaları incelerken, bazıları da diğer yıldızların etrafındaki gezegenlerin neye benzediğini tahmin etmek için giderek büyüyen kanıtları kullanırlar. University College London’a göre, gezegen bilimi “astronomi, atmosfer bilimi, jeoloji, uzay fiziği, biyoloji ve kimya gibi konuları içeren disiplinler arası bir alandır.”

 Yıldız astronomları gözlerini yıldızlara, karadeliklere, bulutsulara, beyaz cücelere ve yıldız ölümlerinden geriye kalan süpernovalara çevirirler. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles, “Yıldız astronomisinin odak noktası evrende meydana gelen fiziksel ve kimyasal süreçler üzerinedir” diyor.

Güneş’in aktif bölgesi 10030, 15 Temmuz 2002. Telif: Royal Swedish Academy of Sciences

 Güneş astronomları zamanlarını tek bir yıldızın(güneşimizin) analizini yaparak geçirirler. NASA’ya göre “Güneşten gelen ışığın miktarı ve kalitesi, zaman ölçeklerinde milisaniyeden milyarlarca yıla kadar değişiyor.” Bu değişiklikleri anlamak, bilim insanlarının Dünya’nın nasıl etkilendiğini fark etmesine yardımcı olabilir. Güneş ayrıca diğer yıldızların nasıl çalıştığını anlamamıza yardımcı olur çünkü güneş, yüzeyiyle ilgili detayları ortaya çıkarabilecek kadar bize yakın olan tek yıldız.

 Galaktik astronomlar galaksimiz Samanyolu üzerinde çalışırken, ekstragalaktik (Samanyolu’nun dışında olan) astronomlar Samanyolu’nun dışında kalan yıldızların nasıl oluştuğunu, değiştiğini ve öldüğünü saptarlar. Wisconsin-Madison Üniversitesi “Dağılımları, yapısal içerikleri ve içindeki yıldızlarla gaz bulutlarının fiziksel yapıları, sürekli evrilen Gökadamızın tarihi hakkında iz sürmemizi sağlıyor” diyor.

 Kozmologlar evreni bütün olarak ele alırlar. Büyük patlamadaki doğumundan evrimine ve nihai olarak ölümüne kadar… Astronomi, her zaman olmasa da sıklıkla somut, gözlemlenebilir şeyler hakkındayken; kozmoloji ise genellikle evrenin geniş çaplı özelliklerini, sicim teorisi gibi ezoterik, görünmez ve bazen teorik şeyleri, karanlık madde, karanlık enerji ve çoklu evrenler kuramını içerir.

Astronomik gözlemciler, evrendeki nesneleri geniş mesafede incelemek için, elektromanyetik spektrumda farklı dalga boylarına (radyo dalgalarından görünür ışığa, X ışınlarına ve gama ışınlarına) güvenirler. İlk teleskoplar, çıplak gözle ne görülebilecekse, bunun üzerine basit optik çalışmalara odaklandı ve hala birçok teleskop buna devam ediyor.

Ancak ışık dalgaları çok ya da az enerjik hale geldikçe, daha hızlı veya daha yavaş hareket ederler. Farklı dalga boylarını incelemek için farklı teleskoplar gereklidir. Kısa dalga boyuna sahip yüksek enerjili ışınımlar, ultraviyole, X ışını ve gama ışını şeklinde görünürken; daha enerjili olanlar daha uzun dalga boylu kızılötesi ve radyo dalgaları yayar.

 Astrometri (Gök ölçümü) GüneşAy ve gezegenlerin ölçüsü olan, astronominin en eski koludur. Gök cisimlerinin hareketlerinin kesin olarak hesaplanması, diğer alanlardaki astronomların, gezegenlerin ve yıldızların doğuşunu ve evrimini modellemesine ve meteor yağmurları ile kuyruklu yıldızların görüneceği zamanın tahmin edilmesine olanak sağlar. Planetary Society’ye göre, “Astrometri güneşdışı gezegenleri tespit etmek için kullanılan eski bir yöntemdir”, buna rağmen işlemesi zor bir süreçtir.

 İlk astronomlar gökyüzündeki desenleri fark ettiler, hareketlerini izlemek ve tahmin etmek için bunları bir düzene koymaya çalıştılar. Takımyıldızları olarak bilinen bu desenler, geçmişte yaşayan insanların mevsimleri öğrenmelerine yardımcı oldu. Yıldızların ve diğer göksel cisimlerin hareketi, Çin, Mısır, Yunanistan, Mezopotamya ve Hindistan başta olmak üzere dünya çapında takip edildi.

Astronomun tasviri, gece teleskop başında yalnız bir ruh gibi düşünülmüştür. Ancak günümüzdeki en zorlu astronomi, bilgisayarlar ve bilgisayarlardan gelen veri ve görüntüler üzerinde çalışan astronomlar tarafından kontrol edilen uzaktaki teleskoplarla -yeryüzündeki veya gökyüzündeki- yapılır.

Fotoğrafçılığın ve özellikle dijital fotoğrafçılığın gelişinden bu yana astronomlar, sadece bilimsel olarak bilgi veren değil insanları büyüleyen inanılmaz fotoğraflar ortaya çıkardılar.

Astronomlar ve uzay uçuşu programları, kendi görevleri başladığında dışarıdan (Ay ya da ötesi) Dünya’ya bakıp Dünya’nın harika fotoğraflarının çekilmesine katkı sağladılar.

Kaynak:

https://www.space.com/16014-astronomy.html

Yazan: Buğra Güneş

Astroloji Neden Bilim Değildir?

Astroloji Neden Bilim Değildir?

Mağara çağlarından bu yana, insanların ilgisini çeken bir yer olmuştur gökyüzü. Gökyüzünü aydınlatan o hayat kaynağı sarı ışık huzmesi ve bu büyük ışık huzmesinin yokluğunda ortaya çıkan ufak ateş parçaları… İnsanların bu cisimlerin belirli bir kurallar dizisi dâhilinde hareket ettiğini fark etmeleri uzun sürmedi. Bundan dolayı da eski zamanlarda insanlar için gökyüzünü okumak, hayatta kalabilmeleri için oldukça gerekli bir hale geldi çünkü gökyüzündeki hareketlilik, atalarımız için bir nevi takvim niteliğindeydi. Tarımın icat edilmesinden sonra ekimin ve hasatın ne zaman yapılması gerektiğini bu gökyüzü haritası söylüyordu. Güneş ve yıldızlar mevsimleri belirliyor, Ay ise gel-gitleri, birçok hayvanın yaşam evrelerini belirliyordu. Güneş, yıldızlar ve Ay ‘ın insan yaşamı üzeri etkisi olduğuna göre atalarımızın aklına şu soru gelmiş olmalı: “Gökteki öteki cisimler insan yaşamını etkiliyorsa, gezegenlerin etkisi ne olabilir ?”

Astrolojiye girmeden önce takımyıldız kavramını anlatmamız gerekir. Takımyıldızlar, antik çağlarda tanrılar, savaşçılar gibi karakterlerin sahip olduğu mitolojik hikâyelerin adeta tuvalleri idi. İnanılmaz bir hayal günüce sahip bu insanlar, yarattıkları eşsiz mitolojik kültürlerini ve destanlarını gökyüzüne dökmüşlerdi. Öyle ki, bu hikâyelere göre avcı avını hedef alıyor, Pegasus, kanatlanıp gökyüzüne uçuyor ve prenses Andromeda ise hapis düştüğü zindandan kaçıyordu. O zamanlardaki insanlar için gökyüzündeki yıldızlar adeta “noktaları birleştir” oyunu gibiydi. Bu birleştirilmiş noktalar arasında önemli olan birkaç takımyıldız vardır. Bu takımyıldızların özelliği Güneş’in bulunduğu yörünge içinde olmuş olmalarıdır ve bu özellik, Güneş’in hangi mevsimde hangi takımyıldız üzerinde olduğunu belirtmeye olanak sağlar. Antik çağlarda bu yapının yardımı ile “Zodyak Çemberi” adı verilen takvim benzeri bir cetvel yapılmıştı. Bu cetvel, tutulmaları ve gündönümlerini(ekinoks) tahmin etmeye olanak vermekteydi. Astrolojinin ortaya çıkışı, bu takımyıldızların insan hayatını etkileyip etkilemediğini sorgulanması ile ortaya çıkmaya başladı.

Astrolojinin kökenleri Batlamyus adıyla bilinen Claudius Ptolemaus’a kadar iner. Babilliler gökyüzünü 12’ye ayırmış ve bugün aşina olduğumuz burçları ortaya çıkarmışlardır. Carl Sagan Cosmos adlı kitabında Batlamyus’un Tetrabiblos adlı astoloji kitabından bir kaydı aktarmış. Kitapta yazanlara göre Batlamyus gezegenlerin sadece insanların huylarını etkilediğine inanmakla kalmıyor aynı zamanda bedensel özelliklerini de etkilediğinden bahsediyor. Bir teoriye bilimsel diyebilmemiz için deneysel verilerle desteklenebilmesi gerekir. Ancak Astrolojinin ve yıldız fallarının birçok mantıksal soruya cevap veremediği ortada. Mesela,

  • İkizlerin yaşamı… İkizlerin doğumu aynı gezegenin belirli bir yerde oluşuna rastlar. Fakat yaşadıkları hayatlar birbirinden farklıdır.
  • Burçların belirlenmesinde ana rahmine düşme zamanı değil de doğum saati ve günü göz önüne alınır.
  • Çoğu Astrolojik terim, Dünyanın merkezde olduğuna inanıldığı zamandan kalmadır. Güneş Merkezli modellerde anlamlarını yitirirler.
  • Peki ya, Uranüs, Neptün ve Plüton… Antik çağda bu gezegenler gözlemlenemiyordu. Gezegenlerin konumunun, insan davranışı ve olaylar üzerine bir etkisi varsa, o zaman bu gök cisimleri olmadan kurulmuş olan astrolojik denklemler nasıl olur da doğru olabilir?
  • Bahsedilen Güneş yörüngesine Aralık-Ocak ayları içerisinde Yılancı adı verilen bir takımyıldız bulunmakta, bu takımyıldız astrologlar tarafından yok sayılmıştır.
  • Astrologlar tarafından bir burcun etki süresi, Güneş’in arkasında kaldığı süreye göre belirlenmekte, ancak tüm burç takımyıldızları aynı büyüklükte değil. Mesela Akrep Burcunun Güneş arkasında kalma süresi iki ay iken Terazinin yarım aydır. Dolayısıyla her burcun etki süresinin bir ay olması anlamsızdır.

Astrolojiye ve yıldız fallarına olan inancı tersine çevirmek için girişimde bulunan Bart Bok, Lawrence Jerome ve Paul Kurtz 1975 yılında 19‘u Nobel ödüllü alan 192 bilim insanı tarafından imzalanan bir bildiri yayınladılar. Bildiride verilen tepki, biraz da günümüz basın kuruşlarınadır zira günlük gazetelerde hep fallar ve burç yorumları görebilirken nadiren bilim haberleri görebilirsiniz. Tamamen antik çağlara ait uydurma fikirler üzerinden insanlar günümüzde para kazanmaktadır.

Astrolojiye olan inanışta  “Forer (Barnum) Etkisi” de oldukça etkilidir, çünkü genel topluma hitap eden şeyler kişisel de algılanabilmektedir. Aslında bu söylenenler tahmin değil öneri niteliğindedir. Dünyada terazi burcuna sahip milyonlarca insan var. Astrologlar genel yorumlar yapıyorlar ki birçok insana uysun. Bu belirsizlik bilimin çürütülebilirlik özelliğine de ortadan kaldırıp, sözde bilim olduğuna işaret eden bir diğer neden olarak gösterilebilir.

Yıldızlar ve gezgenler bizleri elbette etkilerler, ancak aramızdaki bağ astrologların önerdiğinden çok daha muhteşemdir. Bizler şu anda gökyüzünde gördüğünüz milyarlarca ve milyarlarca yıldıza, etrafımızı saran bir higgs alanıyla, kütleçekimi alanlarıyla bağlıyız ve yaptığımız her ufak hareket, bu cisimlere etki etmekte. Bu açıdan burcunuz size 3 vakte kadar ne olacağını söyleyemez ancak gezegenimizin sonraki zamanlardaki konumu hakkında fikir verebilir.

Kaynaklar:

Cosmos – Carl Sagan

https://www.academia.edu/2813746/Why_astrology_is_a_pseudoscience

Bu yazı, NBeyin Dergisi Şubat 2016 sayısında yayımlanmıştır

Yazarlar

Damla Şahinbaş, ODTÜ Fen Bilimleri Öğretmenliği Bölümü

Özgür Can Özüdoğru, ODTÜ Fizik Bölümü

Uzayda Ateş Nasıl Yanar?

Uzayda Ateş Nasıl Yanar?

Ateş insanlık tarihindeki ilk ve en önemli bilimsel buluşlardan biridir. Binlerce yıl boyunca insanlık tarihinde belirli bir çağı kapatıp diğerini açmıştır. Kimi insanlar onu tanrı ilan etmiş, kimisi de karşı aşiretin yemeklerini çalmak için kullanmıştır. Bu gizemli tepkimenin tam anlamıyla ne olduğunu anlamamız ise, onu kullanmaya başlamamızdan binlerce yıl sonrasına dayanır.

 Ateş, anlaşılması kolay bir şey değildir, çünkü içindeki tepkimeler oldukça karmaşıktır. Ateşin gizemini anlayabilmek için ise maddenin gizemli bir hali olan plazmayı anlamak gerekir. Ancak bu konuda pek şanslı değiliz çünkü bu hala Dünya’da çoğunlukla ateşte rastlamaktayız.. Ayrıca yalnızca sıradan bir mum alevinde bile binlerce farklı kimyasal tepkime meydana gelmekte. Durumu biraz basitleştirirsek aslında gördüğümüz ve bize ısı ile ışık veren tepkime havadaki Hidrokarbonların, belirli bir sürtünme ya da kıvılcım yardımıyla Oksijen ile tepkimeye girerek  ‘i ve suyu açığa çıkartmasıdır. Buna yanma denir. Kozmosun tamamında yanma eyleminin temel gereksinimi Oksijen molekülleridir.

Peki, oksijenin etrafta bulunmadığı ama bizim laboratuarımızda ekleyebileceğimiz suni bir ortamda ateş nasıl olur? Bunun yanıtını Uzay kimyacıları Uluslararası Uzay İstasyonu ISS’de arıyorlar. Yakın zamanda da elde ettikleri sonuçları gösteren bir açıklamada bulundular.

ISS gibi düşük yerçekimli ortamlarda ateşin hareketini araştırmak üzerine FLEX adında bir proje oluşturuldu. Projede yer alan Dr. Forman A. Williams “Elementler alev almadan yanıyorlar, bu cümleyi ilk kurduğumda ben de dediğime inanmamıştım.” diye araştırma sonucunu açıkladı. Normal koşullarda yanan bir alev belirli bir miktar  ve Su oluşturur, bununla birlikte ortaya 1500 ile 2000 K ( yaklaşık 1227 ve 1727 C̊) arasında sıcaklık açığa çıkar. Dolayısıyla bu yanma tepkimesi; birçoğu gibi dışarıya ısıveren, yani ekzotermik, bir tepkimedir.

Uzayda oluşturduğumuz ateşlerde ise kimyasal açıdan Dünya’dakinden bambaşka bir durum gözlemlendi. Uzayda yanan bir ateşte  ve Su açığa çıkmıyor. Yerine CO(Karbon Monoksit) ve Formaldehit( ) adında zehirli bir gaz açığa çıkarıyor. Dünya’da da uzay ortamı gibi izole ortamlarda bu tip alevler üretilmiş, ancak hemen yok olmuşlardı.

Henüz böyle bir sonuçla karşılaşmamızın tam sebebi araştırılırken farkına varıldı ki bu yanma eylemi 500 K (yaklaşık 227 C̊) kadar bir sıcaklık açığa çıkmakta. Elbette bizim günlük hayatımız için bu bile yüksek bir miktar, fakat tepkimenin gerçekleşmsi için gereken ısının yarısı bile değil. Enerjinin ısı yoluyla değil de başka bir yolla dönüştürülüyor olması şu an ISS’deki kimyacıların araştırma konusu.

Araştırma görevlilerinden Dr. Williams ekliyor “Uzaydaki yanma tepkimeleri hakkında daha fazla fikir sahibi olmamız, uzayda yanma tepkimeleri ile oluşturulacak farklı motorlar için bize daha fazla bilgi sağlayacak. Bundan dolayı bu deneylerin ve pratikteki tüm sonuçların yeni bir teoriye filiz vermesi beklenmekte. Bu tür bir deneyi yapmak için ise Uzaydaki en büyük tesis olan ISS mükemmel bir yer.”

Yaşam hakkında elde ettiğimiz bilgiler arttıkça cevaplamak istediğimiz sorular da aynı oranda artıyor. Ancak Richard Feynman’ın dediği gibi “Bilimde henüz açıklayamadığımız soruların olması beni korkuya sürüklemiyor, aksine çocuksu merakımı yeniden tetikleyip daha büyük bir zevk ile araştırmalarıma devam etmemi sağlıyor.”

Şubat 2013, Bilim ve Gelecek Dergisi

Dr. Tony Philips’in “Strange Flames On The ISS” Makalesinden yararlanılmıştır.

Yazan: Özgür Can Özüdoğru