gokyuzu.org

Gün Batımı Gezegenleri

Güneş Sistemi’nin en içteki gezegenleri güzel bir şova hazırlanıyor.

30 Mart’taki Venüs – Merkür yakınlaşması. Bu görüntü Japonya – Saitama’da alındı. Telif Hakkı : Mitsuo Muraoka

Bu hafta Merkür, Güneş’in parlamasıyla ortaya çıkıyor ve Venüs’le düz bir hat üzerinde yel alıyor. Hafta sonunda ise, bu iki gezegen birbirinden sadece 3 derece uzaklıkta bulunuyor ve gün batımının koyu mavi alacakaranlığında gökyüzünün göz alıcı çifti oluyorlar.

Bu gezegenleri, en iyi 3 ve 4 Nisan günleri gözleyebilirsiniz. Günün sonunda dışarı çıkın ve batı yönüne bakın.  Alacakaranlıkta ilk önce Venüs parlıyor, ince bulutlarından ardından görülebilecek kadar. Ardından Merkür onu takip ediyor (Haritada gösteriliyor).

4 Nisan Akşamı Batı Ufku

Venüs, gökyüzü gözlemleri için eski bir arkadaş; Merkür de öyle sayılabilir. Güneş’ten itibaren ilk gezegenimiz Merkür, çoğu zaman Güneş ışığına maruz kalıyor. Ancak bu tarihlerde onu gözlemek kolay olacak ve Venüs’le gerçekleştirdiği bu güzel buluşma 2011 Kasım ayına kadar görülemeyecek.

O zamana kadar da Merkür’ü gözlemek için iyi bir şansa sahibiz.

NASA’nın Messenger uzay aracı ise, Merkür yolunda ilerliyor ve 2011 Mart ayında gezegenin yörüngesine yerleşen ilk uzay aracı olacak. Bu görev boyunca Messenger, gezegenin yüksek çözünürlükteki görüntülerini yayınlayacak.

Messenger ile 2008 ve 2009 yıllarında yapılan üç uçuşta da daha önce görülmemiş görüntüler elde edilmişti.

Örneğin; Merkür, gezegenin yörünge hareketi ile eşzamanlı Güneş’in etrafında uzanan, uzun ve kuyrukluyıldız benzeri bir kuyruğa sahiptir. Bu kuyruk, Merkür’ün oluşumu sırasında ortaya çıkmıştır. Atom ve moleküller güneş radyasyonu, güneş rüzgarı bombardımanı ve atmosfere giren göktaşlarının gaz haline gelmesiyle gezegenin yüzeyine ulaşıyor ve bu sırada Merkür’ün ince atmosferinin (ekzosfer) maddeleri oluşuyor. Araştırmacılar, bunun tüm Güneş Sistemi’ndeki en aktif ekzosfer olduğunu söylüyorlar.

Görüntüde Merkür’ün kuyruğu. Telif Hakkı : Uzay Fiziği Merkezi, Boston Üniversitesi

Messenger ayrıca Merkür’ün manyetik alanının hala canlı olduğunu buldu. Bu da muhtemelen gezegenimizdeki manyetik dinamoya benzeyen Merkür’ün içindeki aktif bir dinamo sayesinde oluşuyor. Acımasız güneş rüzgarlarıyla mücadele eden Merkür’ün manyetosferi, Dünya’daki kutup ışıklarına enerji veren ve Güneş’teki güneş patlamalarını tetikleyen aynı fiziksel süreçten geçmektedir. Merkür muhtemelen Messenger yörüngeye oturduğunda keşfedilmesi beklenen bir jeomanyetik aktiviteye de sahip.

Merkür’ün dev Caloris Havzası’nın renklendirilmiş bir görüntüsü. Havzanın kenarındaki turuncu bölgeler muhtemelen yanardağ delikleri. Bu görüntü, Messenger’ın 14 Ocak 2008’deki uçuşu sorasında alındı. (Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Bilim / Amerikan Bilimsel İlerleme Derneği (Science / AAAS)

Merkür, çukurlaşmış yüzeyine rağmen ilginçtir. Dev Caloris Havzası, neredeyse Güneş Sistemi’ndeki diğer tüm kraterlerin yanında cüce kalır ve yüzeyi hafif ama güzel renklerle boyayan yanardağ delikleri ile çevrilidir. Yüksek uçurumlar ise geçmişteki büzülmelere cevap olarak “büzülmüş bir gezegen”in bir hikayesini anlatmaktadır. Ve gezegenin tüm yüzeyindeki kraterlere Picasso ve Rembrandt gibi isimler verilmiştir.

Merkür kesinlikle bakmaya değer. Gün batımından sonra şov başlıyor!

Kaynak : Science@NASA

Ay-Ülker Yakınlaşması

20 Mart 2010, cumartesi günü Güneş, Dünya’nın üzerinden çekildiğinde Dünya gündüz ile eşit bir geceye girecek. Bu duruma ekinoks ya da gün dönümü deniyor.
Ay - Ülker Yakınlaşması
Stellarium programıyla 20 Mart 2010 günü gün batarken batı ufkunun durumu.
Gündönümünde Güneş ışınları ekvatora tam dik gelir ve bir yarımkürede bahar başlarken diğerinde güz başlar. Bu zamanlarda gece ve gündüz süreleri birbirine eşittir. Aynı gün bir gökyüzü olayı var. Gökyüzü kararır kararmaz batı ufkuna bakarsanız hilal evresinden yavaş yavaş çıkan Ay’ı görebilirsiniz. Yanında da Ülker Açık Yıldız Kümesi (Pleiades, Yedi Kızkardeşler) olacak. Amerika kıtasında bu yakınlaşma bir örtülemeye dönüşecek ve Ay, Ülker’in sönük birkaç yıldızını örtecek. (Ama ne yazık ki bu örtülme ülkemizden gözlenemeyecek.) Bu örtülme 2023’e kadarki en iyi Ay – Ülker yakınlaşması olarak belirtiliyor. Ülker, 440 ışık yılı uzaklıkta genç yıldızlardan oluşan bir küme. Yıldızlararası gaz bulutundan meydana gelmiş olan bu kümenin oluşumu günümüzden 100 milyon yıl öncesine uzanıyor. Astronomiye göre bu tarih oldukça az. Dünya’nın yaşı ise bu zamanın 50 katı. Ülker’in oluşumundan daha önce Dünya’ya dinozorlar hâkimdi. Ülker’in yalnız 9 yıldızı çıplak gözle görünür durumda. Yedi kızkardeşler olarak da bilinen küme şu yıldızlarla ünlüdür: Sterope, Merope, Electra, Maia, Taygete, Celaeno, Alcyone. Mitolojiye göre bunlar Yunan Tanrısı Atlas ve Pleione’in kızları. Bunlar birlikte ufak bir cezve şekli oluşturur. Ay - Ülker Yakınlaşması  
Stellarium programıyla Ülker Açık Yıldız Kümesi Gözlemcilere ilk başta Ay’ın kraterlerine, dağlarına bakmaları tavsiye edilir. Unutulmamalıdır ki şu aralar etkin olan ‘da Vinci’ parlaması yardımıyla Ay’ın karanlık tarafını da görmeniz mümkün. Daha sonra da rahatlıkla fark edilen Ülker’e bakılması tavsiye edilir. İlgili Bağlantılar: Açık Yıldız Kümesi (Açık Yıldız Kümesi hakkında bilgi) İncecik Bir Hilal (‘da Vinci’ Parlaması hakkında bilgi) Ay-Ülker-Merkür Kavuşumu (‘da Vinci’ Parlaması hakkında bilgi) Kaynak : Science@NASA

Burçlar Işığı’nın Gizemi Çözüldü

Önümüzdeki akşamlar, Kuzey Kutup’taki gözlemciler açısından, Burçlar Işığı olarak bilinen ve gece gökyüzünde görülen parlaklığı gözlemek için oldukça iyi bir zaman. Esrarengiz ve tanımlaması zor bu parlama, akşam alacakaranlıktan sonra görülür ve yeterince karanlık koşullarda belli belirsiz ışık konisi şeklinde tutulum çemberi boyunca takip edilebilir.
2009 Eylül ayında Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) Şili’deki La Silla Gözlemevi’nden alınan bu görüntüde, Burçlar Işığı kusursuz bir şekilde yükselmekte. Telif Hakkı : ESO / Y. Beletsky
Burçlar Işığı, güneş ışığının İç Güneş Sistemi boyunca sürüklenmiş olan sayısız küçük toz parçacıklarından dağılması ile oluşur. Yıllar boyunca da bilim insanları bu olguyu açıklamaya çalışmışlardır. 1990’ların ortalarında teorisyenler, bu parlamanın tutulum çemberi boyunca çok parlak olduğunu ve böyle olmasında asteroitlerin büyük rol oynadığını düşünmüşlerdir. Ancak son zamanlarda bunun, kuyrukluyıldızların bıraktığı tozlardan oluştuğunu fark etmişlerdir. Geçen yıl, David Nesvorný (Güneybatı Araştırma Enstitüsü) önderliğindeki dinamik alanında çalışan 5 bilim insanından oluşan takım, dinamiğin ilkelerinden yola çıkarak Burçlar Işığı’nın kökenini bulmaya karar verdiler. Asteroit çarpışmaları, Oort Bulutu’nda düzensiz bir yörüngeye yerleşmiş kuyrukluyıldızlar ve özellikle yörüngeleri Jüpiter tarafından yönlendirilen ve 20 yıldan daha az olan kuyrukluyıldızlardan açığa çıkan tozlarla hangi olayların gerçekleştiğini görmek için bir model yaptılar. Daha sonra, yaptıkları model Burçlar Işığı’nın görünüşü ile eşleşene kadar çeşitli düzenlemeler yaptılar. Ancak bu; modelin, güneş ışığının güçlü bir şekilde dağıldığı Dünya’nın yörüngesindeki parçacıklardan ileri gelen bu görünür parlamayla eşleşebilmesi için yeterli değildi. Model aynı zamanda Dünya’nın yörüngesi dışında uzanan tozun yoğunluğu ve büyüklüğüne de uymak zorundaydı. Başlangıçta, Nesvorný (tutulum çemberi boyunca uzanan parlamanın tepe noktasını eşleştirmek için) asteroitlerden ve (parlamanın dikey genişliğini açıklamak için) Oort Bulutu’ndaki kuyrukluyıldızlardan yayılan tozları toplayarak iyi bir uyum yakalayacağını düşünmüştü. Fakat model çok farklı bir cevap vermişti: hemen hemen tüm toz, Oort Bulutu’ndaki kuyrukluyıldızların küçük bir katkısıyla birlikte kısa-devirli kuyrukluyıldızlardan gelmeliydi.  Yüzde 10’undan daha azı Asteroit Kuşağı’ndan gelebilirdi. Jüpiter’in yörüngelerini yönlendirdiği bu kuyrukluyıldızlar, sadece yörüngeleri arasındaki tozları serpmezler; aynı zamanda ömürleri boyunca defalarca kalıntılar püskürtürler. Yani kuyrukyıldızlardan yayılan tozlar mükemmele yakın bir uyum sağlarken, asteroitlerden yayılan tozlar gerçekle çok az uyuşuyor. Nesvorný ve ekibi, Burçlar Işığı’nda 20 trilyon ton ağırlığında toz olması ve Dünya’ya da her yıl 100.000 ton ağırlığında madde düşmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ekibin ayrıntılı analizleri, Güneş Sistemi’nin kuyrukluyıldızlarla dolup taştığı milyarlarca yıl öncesinde ne gibi bir durumun söz konusu olduğunu da göz önünde bulunduyor. O zamanlar ise Burçlar Işığı şimdikinden yüzlerce hatta binlerce kat dahaparlak olabilir. Bu durumda;  gökyüzündeki “doğal” ışık kirliliği ile yıldızlara bakmaya çalışmayı bir hayal edin… zodiacal lightBilgisayar ile oluşturulan ve asteroitlerden elde edilen tozlarla yaratılan bir model (üst grafikte düz çizgi), enlemesine gözlenen dağılımla (kesik çizgi) çok az uyuşuyor. Öte yandan, bu parlamaya neden olan toz neredeyse tamamen kısa-devirli kuyrukluyıldızlardan (alt grafikte düz çizgi) elde edilmiş olmalıydı. Gri çubuklar Samayolu’ndaki etkileşimleri gösterir. Telif Hakkı : D. Nesvorný & Ekibi       Kaynak : Sky & Telescope

Çıplak Gözle Vesta

Bugün (17 Şubat 2010) bir asteroit çıplak gözle bile görülebilecek bir duruma gelmiş olacak: Vesta.   Asteroit Kuşağı’ndaki en büyük ikinci asteroit olan Vesta’nın,  bu duruma gelmesinin nedeni ise Dünya’ya doğru ilerlemesi değil, yörüngesinin Dünya’ya en yakın konumu (yaklaşık 211980000 km) ve Dünya’ya göre karşı konumda bulunması. Dawn Uzay Aracı’nın gelecekte ziyaret edeceği Vesta, bugün Dünya’ya göre Güneş’in tam karşısında yer alacak ve parlaklıklığı ise 6.1 kadir olacak. Bu parlaklık, şartlar uygun olursa (gökyüzü açık ve temiz, etraf ise karanlık) gökyüzünde çıplak gözle görülebilecek bir değerde. Üstelik Vesta’nın yerini bulması da çok kolay. Aslan Takımyıldızı’nda Algieba yıldızının yakınlarında bulunuyor.

Vesta’nın bu kadar parlak görünmesinin bir başka nedeni de çoğu asteroitin aksine yüzeyi açık renkli.

Vesta Asteroiti.

Telif Hakkı: NASA/ESA/U of Md./STSci/Cornell/SWRI/UCLA

İlgili Bağlantılar:

  • 2010’da Vesta (Vesta hakkında daha fazla bilgi)

Güneş’in Yeni Lekeleri

NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi – National Oceanic and Atmospheric Administration) numaralandırmadan önce bugünkü (06 Şubat 2010) Güneş resminde 2 tane leke göze çarpıyor. SOHO’dan (Solar and Heliospheric Observatory) alınan resimde bir çift leke Güneş’in kuzey yarım küresinde büyümeye başladığı görülüyor.

Güneş ve 3 lekesi. (Sağ taraftaki ‘Leke 1043’)

Telif Hakkı: SOHO / MDI

Bu çift ve ‘Leke 1043’ Dünya’dan görülen leke sayısını üçe çıkarmış bulunuyor. Bu olay en son 2008 yılının Mayıs ayında meydana gelmişti. Güneş yavaş yavaş, ‘Güneş Döngüsü 24’ ün minimum evresinden çıkarken, güneş teleskopu olan gözlemciler bu lekeleri sakın kaçırmasınlar.

İlgili Bağlantılar:

  • Güneş Gözlemi
  • Güneş Döngüsü 24

Yıldız-Oluşumu Partisi Sona Erdi

Evrenin her tarafında gökadalar, yıldız oluşumlarıyla pırıl pırıl parlamaktadırlar. Fakat yakın, küçük bir sarmal gökada için bu parti hemen hemen sona erdi. Gökbilimciler, neredeyse uyumuş olan NGC 2976’nın dış bölgelerindeki yıldız oluşumu faaliyetlerini fark ettiklerinde şaşkınlığa uğradılar çünkü milyonlarca yıl önce bu faaliyetler durmuştu. Ve parti, gökadanın iç bölgesinde bir araya toplanmış birkaç inatçı katılımcıyla sınırlı kaldı.

Yıldız - Oluşumu Partisi Sona Erdi
Telif Hakkı: NASA, ESA ve J. Dalcanton ve B. Williams (Washington Üniversitesi – Seattle)

Bilim insanlarının yaptığı açıklama, bir grup çok ağır gökadayla gerçekleşen büyük bir etkileşimin NGC 2976’daki yıldız oluşumlarını tetiklediğini söylüyor. Şimdi ise bu yıldız oluşumu sona eriyor. NASA’nın Hubble Uzay Teleskopu’ndan alınan görüntüler, gökadadaki yıldız oluşumunun, bir miktar gaz dışarı yayılırken ve geri kalan kısmı da merkezine doğru çökerken, sona ermeye başladığını gösteriyor. Yakıt için gerekli gaz tükenirken, gökadanın büyük bir kısmı da uykuya dalıyor. Gökbilimciler, gökadalar arasındaki çarpışmaların bir gökadanın çekirdeğine doğru ‘gaz tüneli’ oluşturabileceğini düşünüyorlar ve Hubble’ın gözlemlerinin bu olguya açıklık getirdiğini düşünüyorlar. Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden, Araştırmalar için Gelişmiş Kamera ile Yakın Gökada Bilgi Hazinesi (ACS Nearby Galaxy Survey Treasury (ANGST) ) programının Hubble çalışmasını yöneten Benjamin Williams. “Gökadayı çok ilginç bir zamanında izliyoruz. 500 milyon yıl sonra parti bitmiş olacak.” diyor Williams.
NGC 2976 tipik bir sarmal gökada gibi görünmüyor. Yıldız oluşumlarının gerçekleştiği bir diske sahip, ancak açık bir sarmal şekli yok. Sahip olduğu gaz, merkezinde yoğunlaşmış, fakat yıldızların merkezî bir uzantısı yok. Gökada, Büyük Ayı (Ursa Major) Takımyıldızı’nın yaklaşık 12 milyon ışık yılı uzaklığındaki M81 gökadalar grubu kenarında bulunuyor. “Gökada esrarengiz bir görünüme sahip çünkü yaklaşık bir milyar yıl önce M81 grubuyla olan etkileşim, küçük sarmal bir yapının bulunduğu yerde, geri kalan gazı gökadanın merkezine doğru sıkıştırırken, gökadanın dış bölgelerinden bir miktar gazın yayılmasına yol açtı.” diyor Williams. Merkeze doğru ilerleyen gaz tsunamisi, görece kolsuz diskin içinde yaklaşık 500 milyon yıldır yıldız oluşumunu tetikliyor. Aynı zamanda, gökadanın dış bölgelerindeki yıldız oluşumu sona ermiştir çünkü gaz tükenmiştir. Şimdi, yeni yıldızlar hayata atılırken içteki diskte bulunan gazlar tükenmektedir ve yıldız-oluşum alanı merkezin çevresinde 5.000 ışık yılı genişliğindeki bir alana doğru daralmaktadır. “Bu süreç sırasında bir noktada, bu gökadanın iç bölgesindeki gaz yoğunluğu bugünkünden yaklaşık 5 kat daha yüksekti.” diye açıklıyor Washington Üniversitesi’nden ANGST ekibinin lideri Julianne Dalcanton. “Gaz olağanüstü bir hızla ortadan kaybolmuştu ve şimdi gökada sakinleşiyor gibi görünüyor.” diyor Dalcanton. Gökbilimciler, Hubble’ın keskin görüşü sayesinde bu yıldız oluşumu hikâyesindeki parçaları bir araya getirdi. Gökadanın Dünya’ya görece yakın uzaklığı, Hubble’ın Araştırmalar için Gelişmiş Kamerası’nın binlerce bağımsız yıldızın yüzlercesini analiz etmesine izin verdi. Bu yıldızları inceleyerek, gökbilimciler onların oluşumları hakkında bilgi veren renklerini ve parlaklıklarını belirledi. Gökbilimciler Hubble’ın sonuçlarını radyo teleskoplarıyla yapılan gözlemlerden oluşan ve gökada genelinde mevcut hidrojen dağılımını gösteren bir haritayla birleştirdi. Bu harita, New Mexico şehrindeki Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi’nin Çok Geniş Dizisi (National Radio Astronomy Observatory, Very Large Array) ile HI Yakın Gökada Araştırması’nın (The HI Nearby Galaxy Survey ) bir parçasıdır. Elde edilen verileri analiz ederek, Williams ve ekibi, gökadanın geniş alanını kapsayan yıldız oluşumu tarihini yeniden yapılandırdı. “Bu tip bir gözlem Hubble için benzersizdir. Eğer bağımsız yıldızları ayırt etmek zorunda kalmasaydık, bu gökadanın ‘tuhaf’ olduğunu bilebilirdik, fakat gökadanın içindeki yıldızsal doğum alanının merkeze doğru büzülmesine neden olan önemli bir gaz düzenlemesinin kanıtlarını ortaya çıkaramazdık.”  diyor Williams.

Gökbilimciler, aynı ‘gaz – tüneli’ mekanizmasının, daha büyük komşu gökadalarla etkileşim halinde olan diğer cüce gökadalarının merkez bölgelerindeki yıldız yağmurlarını tetikleyebileceğini tahmin ediyorlar. Williams; ayrıntılı olarak bu sürecin etkilerini araştırmanın, gökadalardaki bağımsız yıldızların evrimlerinin doğru bir resmini oluşturmak için onları incelemeye olanak sunduğunu da belirtti. Kaynak: ScienceDaily

Kuyrukluyıldızımsı Cisim

6 Ocak 2010’da keşfedilen garip kuyrukluyıldız benzeri nesne, iki asteroit arasındaki bir çarpışmanın ürünü olabilir. New Mexico şehrindeki Lincoln Yakın-Dünya Asteroid Araştıma Merkezi’nde (Lincoln Near-Earth Asteoid Research (LINEAR)) yapılan bir araştırmada asteroit kuşağındaki P/2010 A olarak adlandırılan ve normal bir asteroit gibi bir ışık lekesinin aksine bir kuyrukluyıldız gibi kuyruğa sahip, donuk görünen bir nesne belirlendi. Fakat kuyrukluyıldızlar normalde asteroit kuşağında bulunmazlar ve bu cismin yörüngesi de bir kuyrukluyıldızınkinden çok farklı. Asteroit Kuşağı Güneş Sistemi’nin oluşumundan arta kalan, büyük kayaların ilk çarpışmalarından kalanlar gibi yıkıntılardan oluşur.  Gökbilimciler bu cismi getirebilecek bir çarpışmaya daha önce tanık olmamışlardı.

Kuyrukluyıldızımsı Cisim

Kitt Peak, Arizona’da Dr. Robert McMillan tarafından çekilmiş bir P/2010D resmi. Telif Hakkı: Spacewatch/U of Arizona
1996’da keşfedilen kuyrukluyıldız P/1996 N2 gibi başka kuyrukluyıldız-asteroit melez tipinde nesneler görülmüştü; fakat gökbilimciler bu son tuhaf nesneyi yakından inceliyor ve Dünya’dan yaklaşık 250 milyon mil uzaklıkta uzayın derinliklerinde iki asteroitin arasındaki bu çarpışmanın en güzel açıklama olduğuna inanıyorlar. Eğer doğru düşünüyorlarsa, bunun büyük kütleli uzay kayaları arasında görülen ilk yüksek hızda çarpışma olduğu teyit edilecek. Sky And Telescope raporlarına göre kuyrukluyıldız uzmanları Hubble ve Spitzer uzay teleskoplarındaki bu garip gidişatı gözlemlemeyi umuyorlar. Henüz yeşil ışık yakılmamasına karşın, eğer bu gerçekleşecek olursa gözlem gelecek birkaç gün içerisinde yapılabilir.

İlgili Bağlantılar: A Strange “Comet” Among the Asteroids (Sky & Telescope’da yayınlanan bir makale) Kaynak: Universe Today

2010’da Vesta

Bugünlerde, akşamları geç saatlerde, ilkbaharın habercisi Aslan (Leo) Takım Yıldızı, gökyüzünün doğusundan yükselecek.  Aslan Takım Yıldızı’nda yer alan Orak (Sickle) yıldız kümesinin içinde (Aslan’nın başını oluşturan üç yıldız) ve çevresinde çok önemli bir asteroid gizleniyor: 4 Vesta. Vesta en büyük asteroid olmamasına rağmen, karşı konumda olduğu zamanlarda çok parlak olabiliyor. Onun eşsiz yüzeyi, asteroid kuşağındaki birçok üyesine göre daha açık renklere sahip.



2 Şubat 2010 tarihinde saat 23.00’da Stellarium programıyla Aslan Takımyıldızı ve Vesta’nın görünümü. 17 Şubat’ta Aslan Takımyıldızı’nın gama yıldızı Algeiba’nın yakınından geçecek olan Vesta, dürbünlü gözlemciler için çok iyi bir hedef.
2010'da Vesta

Vesta’nın İzleyeceği Yol.
Telif Hakkı: Sky & Telescope
Vesta, 6.1 kadir parlaklığında olduğu 17-18 Şubat akşamında karşı konumuna ulaşıyor (Bu tarih haritada gösterilen gerileme hareketinin orta noktasına denk gelir). Haritayı kullanarak, Vesta’nın hareketini kolayca takip edebilirsiniz. Vesta, 20 Aralık tarihinde Aslan Takım Yıldızı’nın iyice yükseldiği saat olan 23.00’da parlaklığı 7.4 kadirdi. 1 Ocak’ta ise 7.2 kadirdi. 1 Şubat’ta 6.4 kadir, 1 Mart’ta 6.8 kadir, 1 Mayıs’ta 7.3 kadir ve 1 Haziran’da tekrar 7.7 kadir parlaklığında olacaktır. Bu da dürbünle görülebileceği anlamına gelir. Dürbünle gözlem yaptığınızda günden güne, teleskopla ise saatten saate yer değiştirdiğini görebilirsiniz. O günlerde Vesta  kuzey-doğu yönünde iki saatten daha az bir süre içinde 1 açısal dakika hareket edecek. Kaynak: Sky & Telescope

Güneş Tutulması

15 Ocak 2010 Cumartesi günü bir Güneş tutulması gerçekleşecek. Ay’ın gölgesi, Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nden başlayıp 4 saat içince Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Uganda, Kenya, Somali, Hint Okyanusu ve Maldiv Adaları’nın bir bölümü, Sri Lanka ve Hindistan’ın güney ucu, Bengal Körfezi, Bangladeş, Myanmar’ı ve son olarak Çin’i geçerek Sarı Deniz’e ulaşacak. Gölgenin geçtiği yerlerde halkalı Güneş tutulması gözlenebilecek.
Güneş Tutulması

31 Mayıs 2003’te gerçekleşen parçalı Güneş tutulmasının görünüşü. 15 Ocak’taki tutulma sırasında da buna benzer bir görüntü ortaya çıkacak. Fotoğraf: Tunç Tezel
Halkalı Güneş tutulması sırasında Ay, sözü geçen yerlerden bakıldığında Güneş’in tam önünden geçecek. Ancak 15 Ocak’ta Ay’ın görünen büyüklüğü Güneş’ten daha küçük olacağından, tutulmanın ortasında Güneş, Ay’ın çevresinde ışıklı bir halka biçiminde görünecek. 15 Ocak’taki güneş tutulması sırasında Ay, elips şeksindeki yörüngesi üzerinde Dünya’ya en uzak konumunda bulunacağı için olabildiğince küçük görünecek. Aynı zamanda Dünya’nın da yörüngesi üzerinde Güneş’e en yakın konumundan 3 Ocak günü geçmiş olması nedeniyle ortalamadan %1.5 büyük görünüyor. Bu nedenle halkalı tutulma en büyük evresinden geçeceği Hint Okyanusu’nda 11 dakika 8 saniye sürecek. Hatta, 23 Aralık 3043’e tarihine kadarki en uzun halkalı Güneş tutulması olacak. Ayrıca Afrika’nın batı ucu dışında tamamı, güneydoğu Avrupa ve Asya’da bu Güneş tutulmasının parçalı evreleri görülebilecek.

Güneş Tutulması

15 Ocak 2010 halkalı Güneş tutulmasının izlenebileceği yerler.   Parçalı Güneş tutulması, yaklaşık 07:30 – 09:00 saatleri arasında Türkiye’den de gözlenebilecek. İzmit-Antalya hattının batısında Güneş doğarken tutulma başlamış olacak. Bu Güneş tutulması sırasında Ay, Türkiye’de gözlem yapılan yere göre saat 08:10 – 08:30 gibi, Güneş’in %12’si ile 20’si kadarını kapatmış olacak. Tutulmanın oranı Güney Ege ve Batı Akdeniz’de %20’ye kadar ulaşırken, Doğu Karadeniz’de %12’lerde kalacak. ———————————-
Dikkat: Bu Güneş tutulması, kesinlikle Güneş’in zararlı ışınlarını geçirmeyen bir Güneş filtresi kullanılarak gözlenmelidir. Doğarken ve batarken bile Güneş’e uzun süre bakmak göz sağlığı için tehlikelidir. Güneş’e uzun süre bakmak, acı hissi uyandırmaksızın kalıcı göz hasarı, hatta körlüğe yol açar.
———————————- Bundan sonraki ilk tutulma 11 Temmuz 2010 Pazar günü güney Pasifik Okyanusu’nda gözlenebilecek tam Güneş tutulması. Bu tutulma Türkiye’den görülemeyecek. Bundan sonra ülkemizden görülebilecek ilk Güneş tutulması ise 4 Ocak 2011 Salı günü gerçekleşecek parçalı tutulma olacak.

Güneş Lekesi 1039

Güneş Lekesi 1039, amatör gözlemcilere çok güzel bir gösteri sunuyor. 31 Aralık 2009 tarihinde çekilen bu fotoğraf Güneş Lekesi 1039’un ne kadar etkin olduğunu gözler önüne seriyor. Çekilen görüntüde siyah lekelerin etrafındaki manyetik akılar rahatça görülebilir.  
2009 yılının bıraktığı Güneş etkinliğini 2010 yılının da sürdürüleceği düşünülüyor. Aralık ayının 22 günü ‘lekeli’ geçti. Eğer tahminler doğruysa Şubat 2011’a kadar ‘lekesiz’ bir gün olmayacak demektir. Son iki yıl boyunca Güneş lekeleri konusunda fazla bir şey öğrenemedik ama bundan sonra bir çok şey öğrenmeye başlayabiliriz. 

Güneş Lekeli Gün Sayısı

Uzay Havası Tahmin Merkezi’nin (Space Weather Prediction Center) ve NOAA’nın (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi – National Oceanic and Atmospheric Administration) çizdiği grafik. Not: Leke için Güneş’e çıplak gözle bakmak çok tehlikeli.  Sakın denemeyin. Bunun için sitemizde hergün sağ tarafta yayınlanan Güneş fotoğraflarına bakabilirsiniz. Kaynak: Space Weather