gokyuzu.org

Dinozoları Öldüren Göktaşı

Bilimadamları yıllardır, 65 milyon yıl önce dinozorların neden soylarının tükendiğini düşünüyor. Düzenlenen bir panelde 41 uluslararası uzman bir araya gelip şu görüşü resmiyete dönüştürdüler: ‘Dinozorların soylarının tükenmesinin nedeni 15 km çapında dev bir göktaşının Chicxulubi, Meksika’da Dünya’ya çarpmasıdır.’

Dinozorları Öldüren Göktaşı
Ortaya atılan bir sürü kuramın incelenmesinden sonra bu görüş önem kazandı. Bu kuramı destekleyen de kraterde bulunan korunmuş yapı. Bilgisayar modellemeleri, çarpışmada ne kadar kayanın buharlaştığını veya ne kadarının yerden koparıldığını gösteriyor. Gruba öncülük eden Dr. Penny Barton şöyle diyor: “Bizim işimiz, çarpışmadan sonra meydana gelen muazzam olayların birkaç dakikasını görselleştirmek. Göktaşının bir ucu Dünya’ya çarparken diğer ucu hala üst atmosferdeydi ve bu ucu Dünya’nın atmosferinde bir delik açıyordu.” Bu tarihten kalan kaya katmanlarından yola çıkılarak, Kretase Paleojen Tükenmesi’nin (Crataceous-Paleogene extinction) Dünya tarihindeki çarpışmaya en önemli jeolojik kanıt olduğu ortaya çıktı. Çarpışma, dinozorların kitle halinde tükenmesinin (mass extinction) nedeni olarak görülse de bazı bilim adamları buna, Meksika Körfezi’ndeki mikro fosillere bakarak karşı çıkıyorlar ve bu çarpışmanın yok oluşun birinci nedeni olarak gösterilemeyeceğini savunuyorlardı. Bu zamanlarda Hindistan’ın Deccan volkanik yapısını oluşturan volkanizmanın bu yok oluşa neden olduğu düşünülüyordu. Ama panelde, bilgisayar modellemeleri çarpışma kuramını destekledi. Çarpışma modellemesi, çarpışmadan sonra ortaya çıkan korkunç şok dalgalarını, ani sıcaklık değişimini ve tsunami denilen büyük dalgalarını da gözler önüne serdi. Çarpışmadan ortaya atmosferdeki çıkan toz, kül ve gaz ise Dünya’yı soğuttu. Düşük ışık seviyesi ve okyanus asitleşmesi (ocean acidification)  ise fotosentez yapan bitkileri ve ona bağlı yaşayan türlerin soyunu tüketti. Göktaşının Hiroşima’ya atılan atom bombasından bir milyon daha fazla enerjiyle Dünya’ya çarptığı düşünülüyor. Çarpışma, birçok parçayı atmosfere yüksek hızla fırlattı. Bu da beraberinde birçok türün soyunun tükendiği küresel kışı (global winter) getirdi.     Cambridge Üniversitesi’nden Barton sözlerine şöyle devam etti: “Göktaşı, 2 dakika içinde 30 km derinliğinde ve 100 km çapında bir krater oluşturdu. Bunun arkasından gelen karanlık ve küresel kış, bilinen canlı türlerinin %70’nin soyunu kuruttu. O zamanlar fare büyüklüğünde olan memeliler, dinozorlardan daha çabuk duruma ayak uydurup daha çabuk adaptasyon geçirdiler. Böylece Dünya’nın baskın türü memeliler oldu.” İlgili Bağlantılar: University of Cambridge (Haberi veren site) Kraterler (Kraterler hakkında bilgi) Kaynak: Universe Today

GOES-P Fırlatıldı

Florida’daki Cape Canaveral Hava Kuvvetleri Üssü’nden TSİ 5 Mart 2010 01.57’te GOES-P (Geostationary Operational Environmental Satellite – Yersabit İşlevsel Çevre Uydusu) Delta IV yardımıyla uzaya fırlatıldı.


GOES-P uydusu fırlatılırken.
Telif Hakkı:Alan Walters
NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi – National Oceanic and Atmospheric Administration) ile NASA işbirliği ile tasarlanan bu uydu, fırtına gözlemek ve hava koşullarını gözlemlemek için uzaya önceden fırlatılmış uyduların sonuncusu. 35888 km yükseklikte yer ile sabitlenebilmesi 10 günü bulacak. Yörüngeye oturduğunda ise ismi GOES-15 olacak. 5 ay boyunca uydudaki tüm aletler kontrol edilecek ve aletlerin ayarları tamamlanacak. NOAA’nın çalışan 2 GOES uydusu daha var: doğuda GOES-12 ile batıda GOES-11. İlgili Bağlantılar: Alan Walters (Alan Walters’ın sitesi) GOES (GOES Projesi’nin sitesi) Kaynak: Universe Today

Kozmoloji Semineri

10 Mart 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Kozmoloji Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Gökhan Karagöz verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin ikinci seminerine bekliyoruz.

‘Geceleyin Gökküre’:Işık Kirliliğine Dikkat Çekiyor

Dünya nüfusunun yarısının artık şehirlerde yaşamaya başlamasıyla, birçok kent sakini, eskide kalan (ve belki de bir daha hiç göremeyeceğimiz) o hayret verici karanlık gökyüzünü hiç görememişlerdir. Işık kirliliğinin neden olduğu bu kayıp; güvenlik, enerji tasarrufu, maliyet, sağlık gibi diğer günlük hayatımızdaki cepheler için de bir sorun oluştururken, vahşi yaşam üzerinde de etkileri vardır. Fakat ışık kirliliği ciddi ve giderek büyüyen küresel bir sorun haline gelse bile, yerel düzeylerde ele alınarak kolayca üstesinden gelebileceğiniz çevresel sorunlardan bir tanesidir.

A map of the united states with red dots

Description automatically generated

2006’daki etkinlikte 4.600 ölçüm toplandı. Bu yıl 3 -16 Mart arası düzenlenecek etkinlikte daha fazla veri toplanması bekleniyor. Telif Hakkı : Globe at Night

Ve işte size bir şans! 3 Mart’tan 16 Mart’a kadar gökyüzünün parlaklığını ölçmek için (ve herkes ile birlikte tüm dünyada) davetlisiniz. Bu çok basit ve eğlenceli bir iş: ilk önce kademeli olarak daha sönük yıldızlarla birlikte basit yıldız haritalarıyla Avcı (Orion) Takımyıldızı’nın görünüşünü eşleştirin. Daha sonra konum, gün ve saat de dahil olmak üzere ölçümlerinizi çevrimiçi olarak gönderin.
Bu hızlı ve kolay gözlem ile, her yıl düzenlenen ve ışık kirliliği sorununa dikkat çeken bu iki haftalık etkinliğe, ‘karanlık gökyüzü’ne önem veren diğer gözlemcilerle birlikte siz de katılmış olacaksınız. Etkinlik boyunca tüm ölçümler gönderildikten sonra, projenin organizatörleri dünya çapında ışık kirliliğini gösteren bir harita sunacak. Son dört yılda düzenlenen etkinlikler boyunca 100’den fazla ülkeden gönüllüler 35.000 ölçüm göndererek katkıda bulunmuştur. Bu etkinliğe katılımlardaki en güzel örnek; Hindistan’da, geçen sene yapılan  bölgesel çaptaki büyük katkılar olmuştur. Bir bölge okulundan binlerce öğrenci evlerinin arka bahçelerinden Avcı Takımyıldızı’nı gözlediler ve bu çocukların gönderdiği ölçümler 2009 yılı etkinliğinde toplanan verilerin %20’sini oluşturuyor. Ancak bununla da kalmayıp, kendi verileri ile bölgelerinin üç boyutlu modelinin oluşturarak ne kadar ışık kirliliği olduğunu gösterdiler. 35.000 lego bloklarını 6 kat dizmeye başlayarak (ne kadar dizilirse o kadar karanlık), gökyüzünü ideal bir gökyüzünden 9 kat daha fazla parlak göstermek için 12.000 bloğu çıkardılar. Öğrenciler, bulgularını yerel liderlerine sundular ve çabalarından dolayı onurlandırıldılar. Bu etkinlik, şehirlerdeki karanlık gökyüzüne sahip bölgelerin ve ışık kirliliğinin arttığı alanların belirlenmesine yardım edecek. Gökyüzünün parlaklığını ölçmek ve bu bilgileri göndermek sadece birkaç dakika sürecek. Etkinlik ve ışık kirliliği konusunda hazırlanan on dakikalık ses kaydını dinleyebilirsiniz.
Daha fazla bilgi için projenin sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kaynak : Sky And Telescope

Astronotlar Evrene Yeni Bir Pencere Açtı

İşte beklediğimiz an: Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yeni Cupola’nın (Kubbe) pencerelerinin açılışı.
“Cupola Pencereleri Sahara Çölü’ne doğru açıldı. Olağanüstü !!” (UUİ’den astronot Soichi Noguchi)

“Tahmin edildiği gibi, yedi pencereden alınan görüntü muhteşemdi. Çevresindeki diğer pencereleri de açtığımızda, tüm yerküreyi kapsayan bir görüntü sunacak. ” şeklinde duygularını belirtiyor UUİ komutanı Jeff Williams. 27 milyon dolar değerindeki  bu pencere, daha önce fırlatma sırasında koruma amaçlı kaplamaları ve civataları çıkaran  Nick Patrick ve Bob Behnken tarafından STS – 130 görevi gereğince üçüncü ve son uzay yürüyüşünde açıldı. Sonra içeriden, görüntüyü test etmek amacıyla her yedi kepenk aralandı.
Daha sonra, tüm kepenkler tam bir görüntü sağlamak için aynı anda açıldı. “Bundan sonra uzay İstasyonu’nun aynı olacağını düşünmüyorum.” Diyor UUİ ile telsiz bağlantı kuran Görev Kontrol. UUİ üzerindeki yeni Cupola’nın kepenkleri açılmış durumda. Telif Hakkı: NASA TV
Bu yeni gözlem aracı, UUİ içindeki astronotların tamamen bilgisayara bağımlı kalmaları yerine, uzay istasyonu üzerindeki CanadArm2 ile neler yaptıklarını doğrudan görme fırsatı sunmasının yanı sıra astronotların benzeri görülmemiş Dünya ve uzay görüntüleri elde etmelerini de sağlayacak. Cupola, istasyonun en alt noktasına, yeni Tranquility aracının (son uzay mekiği ile uzay istasyonuna gönderilen  380 milyon değerindeki araç) Dünya’ya bakan kısmına, eklendi. İtalyan Uzay Ajansı tarafından oluşturulan Cupola 1.5 metre uzunluğunda ve yaklaşık 3 metre yüksekliğinde. Altı dikdörtgen pencere, ortadaki büyük yuvarlak bir pencere ile birlikte kubbeyi çevreliyor. Görev yöneticileri geçen hafta bir basın toplantısında; 4 bölmeden oluşan erimiş silis pencereleri mikrometeroit saldırılarından korumak için çoğu zaman kepenkli kalacağını söyledi. Merkezdeki büyük pencerenin kepenkinin daha sık açık kalmasına izin verilebilir çünkü uzaydaki enkazlarla karşı karşıya kalma ihtimali çok az. Kaynak: Universetoday

Çıplak Gözle Vesta

Bugün (17 Şubat 2010) bir asteroit çıplak gözle bile görülebilecek bir duruma gelmiş olacak: Vesta.   Asteroit Kuşağı’ndaki en büyük ikinci asteroit olan Vesta’nın,  bu duruma gelmesinin nedeni ise Dünya’ya doğru ilerlemesi değil, yörüngesinin Dünya’ya en yakın konumu (yaklaşık 211980000 km) ve Dünya’ya göre karşı konumda bulunması. Dawn Uzay Aracı’nın gelecekte ziyaret edeceği Vesta, bugün Dünya’ya göre Güneş’in tam karşısında yer alacak ve parlaklıklığı ise 6.1 kadir olacak. Bu parlaklık, şartlar uygun olursa (gökyüzü açık ve temiz, etraf ise karanlık) gökyüzünde çıplak gözle görülebilecek bir değerde. Üstelik Vesta’nın yerini bulması da çok kolay. Aslan Takımyıldızı’nda Algieba yıldızının yakınlarında bulunuyor.

Vesta’nın bu kadar parlak görünmesinin bir başka nedeni de çoğu asteroitin aksine yüzeyi açık renkli.

Vesta Asteroiti.

Telif Hakkı: NASA/ESA/U of Md./STSci/Cornell/SWRI/UCLA

İlgili Bağlantılar:

  • 2010’da Vesta (Vesta hakkında daha fazla bilgi)

Ve SDO Fırlatıldı

9 Şubat 2010’da göreve başlaması planlanan Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) fırlatılması rüzgar nedeniyle ertelenmişti. Uzay aracı, dün (11 Şubat 2010) TSİ 07.23’te Kennedy Uzay Merkezi’ndeki (Kennedy Space Center) Centaur fırlatma rampasından uzaya fırlatıldı. Fırlatılmadan 16 dakika sonra motorlar sustu ve SDO yörüngeye oturdu.

SDO’nun uzaya fırlatılması büyük bir sabırsızlıkla bekleniyordu. Bünyesinde barındırdığı aletler nedeniyle Güneş’ten paha biçilemez bilgiler toplaması öngörülüyor. Sadece 0.75 saniyede bir çekeceği yüksek çözünürlükte fotoğraflar bile uzay aracında bir günde 1 TB’lık (1TB = 1024 GB) bilgi toplanmasını sağlayacak.

SDO’nun Kennedy Uzay Merkezi’nden kalkışı.

Telif Hakkı: NASA

İlgili Bağlantılar:

  • SDO ve Değişken Güneş 

SDO ve Değişken Güneş

Son zamanlarda, alışılmadık bir fikir bilim adamlarınca destekleniyor. Özellikle iklimbilimcilerin düşüncelerine zıt olan bu fikir, eski öğretilere de karşı çıkıyor. Washington D.C.’de NASA Merkezi’nden Lika Guhathakurta açıklıyor: “Güneş, aslında bir değişken yıldız.” İnsan gözünün algıları yüzünden Güneş gözlemcilere hep aynı görünür. Modern teleskoplar ve uzay araçları ise Güneş’teki bu değişikliği keşfetti.


Güneş’in ve Dünya’nın manyetik alanlarını gösteren temsili bir resim Telif Hakkı: NASA

Güneş patlamaları milyarlarca atom bombasının gücüyle patlar. Mıknatıslanmış olan gaz bulutları (Koronal Kütle Atımları – Coronal Mass Ejection (CME)) da Güneş’in yüzeyinde delikler açar ve deliklerden hızı 1.5 milyon km/s ulaşan güneş rüzgarları oluşur. Tüm bu olaylar sadece bir günde oluşabilir.
Araştırmacıların hala araştırdıkları değişik aktiviteler yüzyıllar içinde değişik periyotlarda azalır ve artar. En ünlü aktivite 11 yıl periyotlu Güneş Döngüsü. “Bu döngü aslında tam olarak 11 yıl değil. Periyodun uzunluğu 9 yıl ile 12 yıl arasında değişiyor. Üstelik bazı döngülerin çok sert (birçok güneş lekesi ve güneş ışıması), bazılarının ise nispeten daha yumuşak olduğu ise ayrı bir gerçek. 17. yüzyılda meydana gelen ‘Maunder Minimum’ adı verilen periyotta ise bu döngü 70 yıl boyunca durdu ve kimse bunu anlayamadı”diyor Guhathakurta. Döngünün beklenmedik olayları için geçmişe yolculuk yapmak gerekli değil, şu anda bile, kimsenin tahmin etmediği bir şekilde Güneş, döngünün minimum evresinden çıkıyor. “2008-2009 yıllarında olan minimum evre bizi çok şaşırttı. Bu da bizim Güneş Aktivitesi konusunda ne kadar yol almamız gerektiğini gösteriyor.” diyor Marshall Uzay Uçuş Üssü’nden Güneş lekesi uzmanı David Hathaway. Bu aslında çok büyük bir sorun. Yaşamı yüksek teknolojiye bağlı olan modern insan, Güneş aktivitesinden büyük hasar görebilir. Enerji nakil hatları, GPS navigasyon sistemleri, hava ulaşımı, ekonomik servisler, radyo iletişimi gibi gereksinimlerin hepsi Güneş aktivitesinden fazlasıyla etkilenebilir. Ulusal Bilim Akademisi’nin (National Academy of Sciences) 2008’deki araştırmasına göre büyük bir Güneş fırtınası, Katrina Kasırgası’ndan 20 kat daha fazla ekonomik zarara neden olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri
Güçlü bir Güneş fırtınasının yol açabileceği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki olası yerler.

“Güneş değişkenliğini anlamak son derece önemli.” diyor Washington D.C. ‘deki Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan (Naval Research Lab – NRL) uzay araştırmacısı Judith Lean. “Çünkü modern yaşamamız tamamen buna bağlı.” Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) 9 Şubat 2010’da Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden (Kennedy Space Center) fırlatılması kararlaştırıldı. SDO, diğer Güneş gözlemi araçlarına göre Güneş’i çok daha hızlı, derin ve detaylı inceleyecek.

  
SDO, bunun gibi aktif Güneş lekelerin fotoğrafını çekecek.

Guhathakurta, SDO’nun bir devrim niteliğinde olduğunu belirtiyor. Herşeyden önce SDO yüksek hızlı fotoğraflama özelliğine sahip. Atmosferik Görüntü Düzenleyicisi (Atmospheric Imaging Assembly – AIA) adındaki multi dalga boylu bir seri teleskop kullanılarak Güneş’in her 10 saniyede bir, IMAX kalitesinde resimleri çekilecek. Önceki gözlemevleri ise bu işlemi en iyi ihtimalle 5 dakikada bir yapabiliyordu. Üstelik çekilen resimlerin çözünürlüğü de oldukça düşüktü. Araştırmacılar, 19. yüzyılda keşfedilen yüksek hızlı fotoğraflama tekniği ile çok hızlı gelişen bilim dallarına bakarak Güneş fiziğinin de yakın zamanda aynı sıçramayı yapmasını bekliyorlar. SDO sadece Güneş’in dışına bakmayacak. SDO, bünyesinde bulunan Heliosismik Manyetik Görüntüleyici’si (Helioseismic Magnetic Imager – HMI) Güneş’in içinde bulunan ‘dinamo’suna da bakabilecek. Güneş dinamosu, Güneş’in karışık manyetik alanı oluşturan yoğun plazma akımlarının ağlarından meydana gelir. Döngüdeki dengesizliklerden kütle atımlarına kadar tüm Güneş aktivitesinden sorumlu kısım burasıdır.
     

Greeenbelt, Maryland’deki Goddard Uzay Uçuş Üssü’nden (Goddard Space Flight Center) Dean Pesnell şöyle diyor: “Güneş fiziğinde, bu yıldızın dinamosunu anlamak son derece önemli. HMI ile hedefimize ulaşacağız.” Dinamo, 225000 kilometrelik bir sıcak gazın altında bulunuyor. SDO ise bu duvarı sismoloji ile aşmayı düşünüyor. Yerbilimcilerin depremlerin yarattığı dalgaları kullanarak yer kabuğunu incelemeleri gibi güneş fizikçileri de Güneş’te meydana gelen ‘kaynama’dan çıkan dalgaları kullanarak Güneş’in iç kısımlarını inceleyebiliyorlar. Pesnell, olayı ultrason aleti ile hamile bir kadının karnındaki bebeği inceleme olayına benzetiyor: “Bebeği derinin altından görebiliyoruz.” EK BİLGİ Gökbilimciler uzun bir süre Güneş’in sürekli ‘sabit’ olduğunu düşündüğü için ‘Güneş değişmezi’ (solar constant) tanımlamışlardır. Tanıma göre güneş değişmezi, Dünya atmosferinin üst kısmında metrekarede toplanan toplam güneş enerjisi. Bütün dalga boylarından ışık bu değişmeze katkı sağlıyor: radyo, görünür, morötesi, kızılötesi ışık vb. Yaklaşık değeri ise 1361 W/m2. Bulutlar, atmosferik emme ve diğer faktörler Dünya yüzeyinden ölçüm yapmayı zorlaştırdığı için, NASA uzaya bu ölçümü yapacak araçlar göndermiştir. Her yıl, VIRGO, ACRIM ve SORCE gibi uzay araçları milyonda 10 hata payıyla ölçümlerini almaktalar. Ama bu değişmez, yavaş yavaş değişmeye başladı. Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan Judith Lean şöyle diyor: “Güneş değişmezi aslında kendiyle çelişen bir kelime. Uzay araçlarından alınan bilgilere göre Güneş’ten kaynaklanan olaylar yüzünden bu değişken büyük bir oranda değişmekte.”


6 yıl boyunca SORCE görevi sırasında alınan veriler, Güneş’ten gelen enerjinin azaldığını gösteriyor. (Video için tıklayınız.)

Güneş Döngüsü’nün maksimum zamanlarında Güneş, minimum zamanlara göre % 0.1 daha parlak. 1361 W/m2’deki % 0.1lik değişim yaklaşık 1.4 W/m2 ‘e karşılık geliyor. Dünya’nın küreselliğini ve yansıtma özelliği de düşünülürse bu sayı metrekarede 0.24 Watt’a kadar düşüyor. “Tüm bu artışı toplarsanız çok büyük bir enerjiye sahip olursunuz. Bunun gibi bir enerji iklimi ve hava durumunu değiştirebilecek nitelikte.” diyor Lean. SDO, sadece morötesi dalga boylu ışığa karşı hassas olduğundan bu alet direk olarak Güneş’ten alınan enerjiyi hesaplayamayacak. Bu enerjiyi hesaplamak için tüm ışıkların tayfını çıkarmak gerekiyor. Ama SDO ve diğer araçlardan gelecek bilgiler bu konuya yeni bir bakış açısı getirebilir. Belki yeni tezatlıklar bile ortaya çıkabilir. SDO, Güneş’in en fazla değişkenlik gösterdiği uç morötesi (Extreme Ultraviolet – EUV) dalga boyunda Güneş’i gözleyecek. Uç morötesi dalga boylarındaki fotonlar, güneş yanığına neden olan morötesi dalga boyundaki fotonlara göre daha enerjik. Dünya atmosferi bu tip dalga boylarını emdiği için Güneş’in öldürücü bir etkisi yok. Uzayda ise EUV yayılımları tespit edilmesi en kolay ve değişkenliğin en kolay fark edilebildiği dalga boyları. “Eğer insan gözü EUV dalga boylarını görebilseydi hiç kimse Güneş’in değişken bir yıldız olduğundan kuşkusu kalmayacaktı.” diyor Boulder’deki Colorado Üniversitesi’nden Tom Woods. Güneş ışıması sırasında EUV yayılımı saniyede çok değişkenlik gösterebilir. (saniyede 100’ün katlarından 1000’in katlarına çıkabilir) EUV fotonlarının bu artışı Dünya’nın üst atmosferinde şişmeye neden olur ve alçak yörünge uyduları atmosferdeki şişmeden ötürü sürtünmeye maruz kalır. Aynı zamanda, EUV ışınımları atomları ve molekülleri de parçalayarak üst atmosferde iyonlardan oluşan ve radyo dalgalarını engelleyen bir tabaka yaratır. Judith Lean, EUV’nin, deniz seviyesinden 100 kilometre üstündeki atmosferden tüm doğayı etkilediğini söylüyor. Woods da onun bu görüşünü savunuyor: “EUV nerede, etkileşim orada.” Bu da neden Wood ve meslektaşlarının SDO’ya uç mor ötesi ışığa hassas Uç Morötesi Dalga Boyu Değişkenlik Cihazı (Extreme Ultraviolet Variability Experiment – EVE) adında bir alet yerleştirdiğini açıklıyor. EVE Güneş’i her an izleyecek ve şu ana kadarki en iyi zaman çözünürlüğünü (10 saniye) ve yüksek tayfsal çözünürlüğü (0.1 nm) verecek. Wood’a göre bu da önceki görevlere göre çok önemli bir gelişme. Aynı zamanda, EVE’den Güneş’in ne kadar hızlı değiştiğini, göstermesini bekliyorlar. Önümüzdeki 5 yıl boyunca Güneş Dinamikleri Gözlemevi, EVE, AIA, HMI adındaki cihazları kullanarak Güneş’i inceleyecek.  

SDO ve Değişken Güneş
Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin cihazları. Telif Hakkı: Casey Reed

İlgili Bağlantılar: SDO (Solar Dynamics Observatory (SDO) Uzay Aracı’nın  sitesi) Youtube (SDO videoları) Güneş Döngüsü 24 (Güneş Döngüsü 24 ve Maunder Minimum hakkında bilgi) Kaynak: Science@NASA

Güneş’in Yeni Lekeleri

NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi – National Oceanic and Atmospheric Administration) numaralandırmadan önce bugünkü (06 Şubat 2010) Güneş resminde 2 tane leke göze çarpıyor. SOHO’dan (Solar and Heliospheric Observatory) alınan resimde bir çift leke Güneş’in kuzey yarım küresinde büyümeye başladığı görülüyor.

Güneş ve 3 lekesi. (Sağ taraftaki ‘Leke 1043’)

Telif Hakkı: SOHO / MDI

Bu çift ve ‘Leke 1043’ Dünya’dan görülen leke sayısını üçe çıkarmış bulunuyor. Bu olay en son 2008 yılının Mayıs ayında meydana gelmişti. Güneş yavaş yavaş, ‘Güneş Döngüsü 24’ ün minimum evresinden çıkarken, güneş teleskopu olan gözlemciler bu lekeleri sakın kaçırmasınlar.

İlgili Bağlantılar:

  • Güneş Gözlemi
  • Güneş Döngüsü 24

Yıldız-Oluşumu Partisi Sona Erdi

Evrenin her tarafında gökadalar, yıldız oluşumlarıyla pırıl pırıl parlamaktadırlar. Fakat yakın, küçük bir sarmal gökada için bu parti hemen hemen sona erdi. Gökbilimciler, neredeyse uyumuş olan NGC 2976’nın dış bölgelerindeki yıldız oluşumu faaliyetlerini fark ettiklerinde şaşkınlığa uğradılar çünkü milyonlarca yıl önce bu faaliyetler durmuştu. Ve parti, gökadanın iç bölgesinde bir araya toplanmış birkaç inatçı katılımcıyla sınırlı kaldı.

Yıldız - Oluşumu Partisi Sona Erdi
Telif Hakkı: NASA, ESA ve J. Dalcanton ve B. Williams (Washington Üniversitesi – Seattle)

Bilim insanlarının yaptığı açıklama, bir grup çok ağır gökadayla gerçekleşen büyük bir etkileşimin NGC 2976’daki yıldız oluşumlarını tetiklediğini söylüyor. Şimdi ise bu yıldız oluşumu sona eriyor. NASA’nın Hubble Uzay Teleskopu’ndan alınan görüntüler, gökadadaki yıldız oluşumunun, bir miktar gaz dışarı yayılırken ve geri kalan kısmı da merkezine doğru çökerken, sona ermeye başladığını gösteriyor. Yakıt için gerekli gaz tükenirken, gökadanın büyük bir kısmı da uykuya dalıyor. Gökbilimciler, gökadalar arasındaki çarpışmaların bir gökadanın çekirdeğine doğru ‘gaz tüneli’ oluşturabileceğini düşünüyorlar ve Hubble’ın gözlemlerinin bu olguya açıklık getirdiğini düşünüyorlar. Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden, Araştırmalar için Gelişmiş Kamera ile Yakın Gökada Bilgi Hazinesi (ACS Nearby Galaxy Survey Treasury (ANGST) ) programının Hubble çalışmasını yöneten Benjamin Williams. “Gökadayı çok ilginç bir zamanında izliyoruz. 500 milyon yıl sonra parti bitmiş olacak.” diyor Williams.
NGC 2976 tipik bir sarmal gökada gibi görünmüyor. Yıldız oluşumlarının gerçekleştiği bir diske sahip, ancak açık bir sarmal şekli yok. Sahip olduğu gaz, merkezinde yoğunlaşmış, fakat yıldızların merkezî bir uzantısı yok. Gökada, Büyük Ayı (Ursa Major) Takımyıldızı’nın yaklaşık 12 milyon ışık yılı uzaklığındaki M81 gökadalar grubu kenarında bulunuyor. “Gökada esrarengiz bir görünüme sahip çünkü yaklaşık bir milyar yıl önce M81 grubuyla olan etkileşim, küçük sarmal bir yapının bulunduğu yerde, geri kalan gazı gökadanın merkezine doğru sıkıştırırken, gökadanın dış bölgelerinden bir miktar gazın yayılmasına yol açtı.” diyor Williams. Merkeze doğru ilerleyen gaz tsunamisi, görece kolsuz diskin içinde yaklaşık 500 milyon yıldır yıldız oluşumunu tetikliyor. Aynı zamanda, gökadanın dış bölgelerindeki yıldız oluşumu sona ermiştir çünkü gaz tükenmiştir. Şimdi, yeni yıldızlar hayata atılırken içteki diskte bulunan gazlar tükenmektedir ve yıldız-oluşum alanı merkezin çevresinde 5.000 ışık yılı genişliğindeki bir alana doğru daralmaktadır. “Bu süreç sırasında bir noktada, bu gökadanın iç bölgesindeki gaz yoğunluğu bugünkünden yaklaşık 5 kat daha yüksekti.” diye açıklıyor Washington Üniversitesi’nden ANGST ekibinin lideri Julianne Dalcanton. “Gaz olağanüstü bir hızla ortadan kaybolmuştu ve şimdi gökada sakinleşiyor gibi görünüyor.” diyor Dalcanton. Gökbilimciler, Hubble’ın keskin görüşü sayesinde bu yıldız oluşumu hikâyesindeki parçaları bir araya getirdi. Gökadanın Dünya’ya görece yakın uzaklığı, Hubble’ın Araştırmalar için Gelişmiş Kamerası’nın binlerce bağımsız yıldızın yüzlercesini analiz etmesine izin verdi. Bu yıldızları inceleyerek, gökbilimciler onların oluşumları hakkında bilgi veren renklerini ve parlaklıklarını belirledi. Gökbilimciler Hubble’ın sonuçlarını radyo teleskoplarıyla yapılan gözlemlerden oluşan ve gökada genelinde mevcut hidrojen dağılımını gösteren bir haritayla birleştirdi. Bu harita, New Mexico şehrindeki Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi’nin Çok Geniş Dizisi (National Radio Astronomy Observatory, Very Large Array) ile HI Yakın Gökada Araştırması’nın (The HI Nearby Galaxy Survey ) bir parçasıdır. Elde edilen verileri analiz ederek, Williams ve ekibi, gökadanın geniş alanını kapsayan yıldız oluşumu tarihini yeniden yapılandırdı. “Bu tip bir gözlem Hubble için benzersizdir. Eğer bağımsız yıldızları ayırt etmek zorunda kalmasaydık, bu gökadanın ‘tuhaf’ olduğunu bilebilirdik, fakat gökadanın içindeki yıldızsal doğum alanının merkeze doğru büzülmesine neden olan önemli bir gaz düzenlemesinin kanıtlarını ortaya çıkaramazdık.”  diyor Williams.

Gökbilimciler, aynı ‘gaz – tüneli’ mekanizmasının, daha büyük komşu gökadalarla etkileşim halinde olan diğer cüce gökadalarının merkez bölgelerindeki yıldız yağmurlarını tetikleyebileceğini tahmin ediyorlar. Williams; ayrıntılı olarak bu sürecin etkilerini araştırmanın, gökadalardaki bağımsız yıldızların evrimlerinin doğru bir resmini oluşturmak için onları incelemeye olanak sunduğunu da belirtti. Kaynak: ScienceDaily