gokyuzu.org

İstifleme Metodu ve Süpernovalar

Önceden, çeşitli antik süpernovaları (biri 11 milyar diğeri de 11.4 milyar yıl önce patlamış) farketmiş olan California Üniversitesi’nden Jeff Cooke ve ekibinin 9 Haziran günü ‘Nature’ dergisinde yayınlanan makalesine göre, 8 milyar yaşında yeni bir süpernova daha keşfetti. Bunu da gökyüzü fotoğrafçılarının sıkça kullandığı ‘istifleme’ (stacking) metodu ile buldu.

Sanatçının gözünden bir yıldız, süpernova oluşturmadan önce dışarı attığı gaz kütleleri.

Telif Hakkı: NASA / Swift / Skyworks Digital / Dana Berry

İlk önce gözlemciler Kanada, Fransa ve Hawaii’deki teleskoplarla çekilmiş resimlerdeki uzakta bulunan gökadaları tespit ediyor.  Sonra da bu gökadaların değişik zamanlarda çekilmiş fotoğrafları birleştiriliyor ve fotoğraflar karşılaştırılıyor. 

Eğer gökadanın herhangi bir yerinde olağandışı bir parlama farkedilirse bir süpernovanın oluştuğu anlaşılıyor ve kırmızıya kayma değerleri ölçülüyor. Bu da yaşı hakkında bilgi veriyor.  

Jeff Cooke’un farkettiği süpernovalar 2.Tip süpernovalardan. Yani Güneş’in kütlesinin 50 ile 100 katı arasında değişen yıldızların oluştuğu süpernovalar. Bu yıldızlar patlamadan önce kütlelerinin büyük kısmını dışarı atarlar ve patlarken büyük miktarda mor ötesi ışın yayarlar. 

Şu aralar gökbilimciler bir 2. Tip süpernova için tetikteler. Eta Carinae adındaki yıldız (yaklaşık 7500 – 8000 ışık yılı uzaklıkta) kütlesinin çoğunu uzaya fırlattığı için böyle bir süpernova oluşturmaya aday.

Ayrıca bu yıldız oldukça değişken bir yıldız. 1843’te oluşturduğu bir parlama sayesinde bir saniyeliğine de olsa Güneş’ten sonra en parlak yıldız olan ve Büyük Köpek Takımyıldızı’nda bulunan Sirius kadar parladı. Uzun bir süre 8 kadirde kalırken 1998 – 1999 yıllarında parlaklığı %100 arttı. 

İlgili Bağlantılar:

  • Nature (Jeff Cooke’un Nature dergisindeki makalesi) 

Kaynak: Sky & Telescope

Nadir Güneş Lekelerinin Nedeni

Güneş, bilindiği gibi, aktiflik bakımından minimum seviyede ve 2 yıldan beri şaşırtıcı bir biçimde Güneş lekelerine rastlamak çok zor. İlk defa Güneş fizikçileri, bunun nedenini anlayabilmiş olabilir.

Colorado’daki Amerikan Astronomi Derneği’nin (American Astronomical Society) basın toplantısında, araştırmacılara, Güneş’in içindeki püskürme akımının (jet stream) normalden daha yavaş bir biçimde yıldızın iç bölgelerinden geçtiğini ve bu durumun Güneş lekelerinin eksikliğine yol açtığı duyruldu.

Güneş’in iç yüzeyinin heliosismik haritası. Kırmızı – sarı eğri bantlar püskürme akımlarını gösteriyor. Siyah bölgeler ise Güneş lekeleri aktivitesini belirtiyor. Akım 22o‘ye ulaşınca lekeler oluşmaya başlıyor.  

Tuscon, Arizona’daki Amerikan Ulusal Gözlemevi’nden (National Solar Observatory) Rachel Howe ve Frank Hill, Güneş yüzeyinin 7000 km altındaki püskürme akımlarını belirlemek için “helioseismology” denilen bir teknik uyguladılar. 

11 yılda bir Güneş kutuplarına yakın yerlerde yeni püskürme akımları üretir. Akımlar yavaş yavaş kutuplardan ekvatora doğru hareket eder ve kritik enleme yani 22o‘e ulaşınca yeni Güneş lekeleri oluşmaya başlar.

Howe ve Hill, gelecek lekeleri oluşturacak olan akımların 10o‘lik bir yayı ancak 3 yılda aşabildiklerini farkettiler. Önceki Güneş döngüsündeki akımlar aynı yolu 2 yılda alabilmişlerdi.

Ama sonunda akımlar, Güneş aktivitesinin yıllar sonra yeniden başlayacağının habercisi olan kritik enleme ulaştı. 

Şu andaki Güneş aktivitesinin düşük olması araştırmacılara, 17 yüzyılda meydana gelen “Maunder Minimum”un tekrar yaşanabileceğini düşündürttü. Ama yeni sonuç Güneş aktivitesinin yeniden başlayacağını gösterdiği için bu tip kuramları çürüttü. 

Akımlar Güneş yüzeyini altında olduğu için direk olarak gözükmüyor. Hill ve Howe bu saklı akımları yakalamak için “helioseismology”i kullandı. Güneş’in içinde hareket eden kütleler, yüzeyde dalgalar oluşturuyor. “P dalgaları” denilen dalgalar tüm iç yüzeyi titreştiriyor ve Güneş’in büyük bir çan gibi sallanmasına neden oluyor. Bu titreşimleri inceleyerek içerde olan akımları farketmek mümkün. Aynı tip teknikler Dünya’nın iç yüzeyinin incelenemesi için jeolojistler tarafından da kullanılıyor.

Böyle bir olayda, araştırmacılar SOHO (The Solar and Heliospheric Observatory – Güneş ve Heliospheric Gözlemevi) ve GONG’dan (Global Oscillation Network Group – Küresel Salınım Ağ Grubu) gelen bilgileri kullanıyor. GONG, Güneş’teki titreşimleri Dünya’nın çeşitli yerlerinde gözlemleyen bir ağ grubu. SOHO ise aynı işlemi uzaydan yapıyor. 

Her ne kadar Güneş lekelerinin akımlara bağlı olduğu bilinse de nedeni tam olarak belli değil.     

Bir sanatçının gözünden SDO 

Telif Hakkı: NASA 

NASA tüm bu gizemleri çözmek için bu yıl sonunda SDO’yu (Solar Dynamics Observatory – Güneş Dinamikleri Gözlemevi) fırlatmayı düşünüyor. SDO gelişmiş heliosismik sensörlere sahip olduğundan Güneş’in içinde tam olarak ne olup bittiğini açıklayabilir.  

İlgili Bağlantılar:

  • SDO (Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin sitesi)
  • Grafikler (Basın toplantısında gösterilen grafikler)

Kaynak: Science@NASA

Nadir Güneş Lekelerinin Nedeni

Güneş, bilindiği gibi, aktiflik bakımından minimum seviyede ve 2 yıldan beri şaşırtıcı bir biçimde Güneş lekelerine rastlamak çok zor. İlk defa Güneş fizikçileri, bunun nedenini anlayabilmiş olabilir.

Colorado’daki Amerikan Astronomi Derneği’nin (American Astronomical Society) basın toplantısında, araştırmacılara, Güneş’in içindeki püskürme akımının (jet stream) normalden daha yavaş bir biçimde yıldızın iç bölgelerinden geçtiğini ve bu durumun Güneş lekelerinin eksikliğine yol açtığı duyruldu.

Güneş’in iç yüzeyinin heliosismik haritası. Kırmızı – sarı eğri bantlar püskürme akımlarını gösteriyor. Siyah bölgeler ise Güneş lekeleri aktivitesini belirtiyor. Akım 22o‘ye ulaşınca lekeler oluşmaya başlıyor.  

Tuscon, Arizona’daki Amerikan Ulusal Gözlemevi’nden (National Solar Observatory) Rachel Howe ve Frank Hill, Güneş yüzeyinin 7000 km altındaki püskürme akımlarını belirlemek için “helioseismology” denilen bir teknik uyguladılar. 

11 yılda bir Güneş kutuplarına yakın yerlerde yeni püskürme akımları üretir. Akımlar yavaş yavaş kutuplardan ekvatora doğru hareket eder ve kritik enleme yani 22o‘e ulaşınca yeni Güneş lekeleri oluşmaya başlar.

Howe ve Hill, gelecek lekeleri oluşturacak olan akımların 10o‘lik bir yayı ancak 3 yılda aşabildiklerini farkettiler. Önceki Güneş döngüsündeki akımlar aynı yolu 2 yılda alabilmişlerdi.

Ama sonunda akımlar, Güneş aktivitesinin yıllar sonra yeniden başlayacağının habercisi olan kritik enleme ulaştı. 

Şu andaki Güneş aktivitesinin düşük olması araştırmacılara, 17 yüzyılda meydana gelen “Maunder Minimum”un tekrar yaşanabileceğini düşündürttü. Ama yeni sonuç Güneş aktivitesinin yeniden başlayacağını gösterdiği için bu tip kuramları çürüttü. 

Akımlar Güneş yüzeyini altında olduğu için direk olarak gözükmüyor. Hill ve Howe bu saklı akımları yakalamak için “helioseismology”i kullandı. Güneş’in içinde hareket eden kütleler, yüzeyde dalgalar oluşturuyor. “P dalgaları” denilen dalgalar tüm iç yüzeyi titreştiriyor ve Güneş’in büyük bir çan gibi sallanmasına neden oluyor. Bu titreşimleri inceleyerek içerde olan akımları farketmek mümkün. Aynı tip teknikler Dünya’nın iç yüzeyinin incelenemesi için jeolojistler tarafından da kullanılıyor.

Böyle bir olayda, araştırmacılar SOHO (The Solar and Heliospheric Observatory – Güneş ve Heliospheric Gözlemevi) ve GONG’dan (Global Oscillation Network Group – Küresel Salınım Ağ Grubu) gelen bilgileri kullanıyor. GONG, Güneş’teki titreşimleri Dünya’nın çeşitli yerlerinde gözlemleyen bir ağ grubu. SOHO ise aynı işlemi uzaydan yapıyor. 

Her ne kadar Güneş lekelerinin akımlara bağlı olduğu bilinse de nedeni tam olarak belli değil.     

Bir sanatçının gözünden SDO 

Telif Hakkı: NASA 

NASA tüm bu gizemleri çözmek için bu yıl sonunda SDO’yu (Solar Dynamics Observatory – Güneş Dinamikleri Gözlemevi) fırlatmayı düşünüyor. SDO gelişmiş heliosismik sensörlere sahip olduğundan Güneş’in içinde tam olarak ne olup bittiğini açıklayabilir.  

İlgili Bağlantılar:

  • SDO (Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin sitesi)
  • Grafikler (Basın toplantısında gösterilen grafikler)

Kaynak: Science@NASA

Güneş Döngüsü 24

Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi (UOAOD – National Oceanic and Atmospheric Administration – NOAA)’nin başını çektiği ve NASA’nın sponsor olduğu uluslararası bir panelde yeni Güneş Döngüsü 24 için çeşitli tahminler yapıldı. Ortak görüş Güneş Döngüsü 24’ün maksimumunun ortalama bir değerden daha az bir sayıyla lekeyle geçeceği. 

Aralık 2008’deki UOAOD’nin GOES-13 Uydusu’nun gözlemlediği Güneş Işıması.

Oturum başkanı UOAOD Uzay Havası Tahmini Merkezi’nden (Space Weather Prediction Center) Doug Biesecker’e göre eğer tahminleri doğruysa Güneş Döngüsü 24, maksimumda sadece 90 lekeye sahip olacak. Bu sayıya göre, 1928 yılından beri en düşük seviyeli döngü olacak. 1928 yılında Güneş Döngüsü 16 maksimumu 78 lekeyle geçmişti.

Ama bu tür bir döngüyü güçsüz demek pek doğru değil gene de. 

Bu tür bir döngünün yaratabileceği çok şiddetli uzay havası olayları olabilir. 1859 yılında meydana gelen ve “Carrington Olayı” denilen jeomanyetik fırtına, 2013 yılında beklenen Güneş Döngüsü 24 ile aynı seviyede başka bir döngüde meydana geldi. Güneş ışımalarını inceleyen Richard Carrington’a göre bu fırtına sırasında, kablolar elektriklendi, telgraf ofislerinde yangın çıktı ve hatta oluşan Kuzey Işıkları yani auroralar altında insanlar çok rahat bir biçimde kitabını okuyabildi.

Güneş Döngüsü 23’ün gözlemlenen ve Güneş Döngüsü 24’ün beklenen Güneş Lekeleri sayıları.

Telif Hakkı: UOAOD / Uzay Havası Tahmini Merkezi 

Bu tür bir fırtınanın günümüzde yaratabileceği hasarlar çok büyük. Son araştırmalara göre böyle bir hasarın maliyeti 1-2 trilyon dolar kadar. Katrina Kasırgası’nın maliyeti ise 80 – 125 milyar dolar kadardı.

Güneş Döngüleri yaklaşık 11 yıl periyotludur. Maksimumları ise çok düşük ya da çok yüksek olabilir. Bazı zamanlarda ise minimumlar çok uzun sürebilir. 17. yüzyılda yaklaşık 70 yıl süren Maunder Minimumu buna bir örnek.    

1610’dan 2008’e kadar ortalama yıllık Güneş Lekesi sayısı. Araştırmacılar, Güneş Döngüsü 24’ün, kırmızı okla işaretlenen 1928 yılında meydana gelen döngüye benzeyeceğini düşünüyor.

Telif Hakkı: NASA / MSFC 

Şu anda Güneş Döngüsü, geçen yüzyılın en düşük konumunda. 2008 ve 2009 yılında ölçülen Güneş rüzgarlar seviyesi ve lekeleri sayısı çok düşüktü.

Buna rağmen, Güneş yavaş yavaş hayat belirtileri göstermeye başladı. Lekelere artık daha sıklıkla rastlanıyor. Yüksek plazma miktarının Güneş yüzeyinde güç kazandığı ve yavaş yavaş Güneş’in ekvatoruna toplandığı gözlemleniyor. Radyo yayılımlarında da bir yükselme farkediliyor. 

Araştırmacılara göre Güneş Döngüsü 24, 2013 Mart’ında en yüksek değerine ulaşacak.  

Kaynak: Science@NASA

Güneş Döngüsü 24

Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosferik Olaylar Dairesi (UOAOD – National Oceanic and Atmospheric Administration – NOAA)’nin başını çektiği ve NASA’nın sponsor olduğu uluslararası bir panelde yeni Güneş Döngüsü 24 için çeşitli tahminler yapıldı. Ortak görüş Güneş Döngüsü 24’ün maksimumunun ortalama bir değerden daha az bir sayıyla lekeyle geçeceği. 

Aralık 2008’deki UOAOD’nin GOES-13 Uydusu’nun gözlemlediği Güneş Işıması.

Oturum başkanı UOAOD Uzay Havası Tahmini Merkezi’nden (Space Weather Prediction Center) Doug Biesecker’e göre eğer tahminleri doğruysa Güneş Döngüsü 24, maksimumda sadece 90 lekeye sahip olacak. Bu sayıya göre, 1928 yılından beri en düşük seviyeli döngü olacak. 1928 yılında Güneş Döngüsü 16 maksimumu 78 lekeyle geçmişti.

Ama bu tür bir döngüyü güçsüz demek pek doğru değil gene de. 

Bu tür bir döngünün yaratabileceği çok şiddetli uzay havası olayları olabilir. 1859 yılında meydana gelen ve “Carrington Olayı” denilen jeomanyetik fırtına, 2013 yılında beklenen Güneş Döngüsü 24 ile aynı seviyede başka bir döngüde meydana geldi. Güneş ışımalarını inceleyen Richard Carrington’a göre bu fırtına sırasında, kablolar elektriklendi, telgraf ofislerinde yangın çıktı ve hatta oluşan Kuzey Işıkları yani auroralar altında insanlar çok rahat bir biçimde kitabını okuyabildi.

Güneş Döngüsü 23’ün gözlemlenen ve Güneş Döngüsü 24’ün beklenen Güneş Lekeleri sayıları.

Telif Hakkı: UOAOD / Uzay Havası Tahmini Merkezi 

Bu tür bir fırtınanın günümüzde yaratabileceği hasarlar çok büyük. Son araştırmalara göre böyle bir hasarın maliyeti 1-2 trilyon dolar kadar. Katrina Kasırgası’nın maliyeti ise 80 – 125 milyar dolar kadardı.

Güneş Döngüleri yaklaşık 11 yıl periyotludur. Maksimumları ise çok düşük ya da çok yüksek olabilir. Bazı zamanlarda ise minimumlar çok uzun sürebilir. 17. yüzyılda yaklaşık 70 yıl süren Maunder Minimumu buna bir örnek.    

1610’dan 2008’e kadar ortalama yıllık Güneş Lekesi sayısı. Araştırmacılar, Güneş Döngüsü 24’ün, kırmızı okla işaretlenen 1928 yılında meydana gelen döngüye benzeyeceğini düşünüyor.

Telif Hakkı: NASA / MSFC 

Şu anda Güneş Döngüsü, geçen yüzyılın en düşük konumunda. 2008 ve 2009 yılında ölçülen Güneş rüzgarlar seviyesi ve lekeleri sayısı çok düşüktü.

Buna rağmen, Güneş yavaş yavaş hayat belirtileri göstermeye başladı. Lekelere artık daha sıklıkla rastlanıyor. Yüksek plazma miktarının Güneş yüzeyinde güç kazandığı ve yavaş yavaş Güneş’in ekvatoruna toplandığı gözlemleniyor. Radyo yayılımlarında da bir yükselme farkediliyor. 

Araştırmacılara göre Güneş Döngüsü 24, 2013 Mart’ında en yüksek değerine ulaşacak.  

Kaynak: Science@NASA

Dünya-Güneş Arası Mesafenin Artışı

Yıllardır gökbilimciler, Güneş ile Dünya arası mesafeyi ölçmeye çalışmışlardır. Milattan önce 3. yüzyılda Yunanlı Aristarkus, Güneş merkezli sistemi ortaya atan ilk kişiydi. Yalnız ona göre Güneş, Ay’dan sadece 20 kat uzaklıktaydı. Halbuki gerçekte 400 kat uzaklıkta.
Güneş ve Dünya
Güneş-Dünya arası mesafe her yıl 15 cm artıyor. Telif Hakkı: NASA
20. yüzyılın sonlarına doğru, bilimadamları mesafeyi tam olarak ölçebildiler. Bu mesafeye “Gökbilim Birimi” (Astronomical Unit) denildi. Uzay araçlarının da yardımıyla mesafe tam olarak 149,597,870.696 km bulundu. Rus bilimadamları Gregoriy A. Krasinsky ve Victor A. Brumberg, 2004 yılında Güneş ve Dünya’nın birbirlerinden az da olsa uzaklaştıklarını keşfettiler: sadece yılda 15 cm. Peki neden 2 gökcismi birbirlerinden uzaklaşıyor? Bununla ilgili bir iddia Güneş’in kütlesinin Güneş rüzgarları ve füzyon tepkimeleri nedeniyle azalması. Bu nedenle de Güneş’in kütle çekim kuvvetinin azalması. Başka bir iddia da evrensel genişleme ve karanlık maddenin etkisi nedeniyle çekim sabiti, G’nin azalması. Ama hiçkimse bunları tatmin edici bir şekilde açıklayamadı. Ama Japonya, Hirosaki Üniversitesi’nden Takaho Miura ve üç meslektaşı bir cevap üstüne çalışıyorlar. Avrupa bilimsel makale dergisi Astronomy & Astrophysics ‘de çıkan makaleye göre Güneş ile Dünya arası mesafenin artmasının nedeni gelgit etkisi. Bu Ay’ı uzaklaştıran nedenin aynısı: Ay’ın etkilediği okyanus suları, Dünya’nın açısal enerjisini Ay’a aktarıyor. Sonuç olarak da her yıl Ay’ın yörüngesi 4 cm genişlerken Dünya’nın dönüş hızı da 0.000017 saniye yavaşlıyor. Miura ve takımı da Dünya’nın kütlesinin az da olsa arttığını ve Güneş üzerinde ufak bir gelgit etkisi yarattığını kabul ettiler. Hesaplarına göre Güneş’in dönüş hızı her yıl 0.00003 saniye azalırken Güneş açısal momentini kaybetmeye başlıyor ve Güneş ile Dünya arası mesafe de büyüyor. Kaynak: NewScientist

Dünya-Güneş Arası Mesafenin Artışı

Yıllardır gökbilimciler, Güneş ile Dünya arası mesafeyi ölçmeye çalışmışlardır. Milattan önce 3. yüzyılda Yunanlı Aristarkus, Güneş merkezli sistemi ortaya atan ilk kişiydi. Yalnız ona göre Güneş, Ay’dan sadece 20 kat uzaklıktaydı. Halbuki gerçekte 400 kat uzaklıkta.
Güneş ve Dünya Güneş-Dünya arası mesafe her yıl 15 cm artıyor. Telif Hakkı: NASA
20. yüzyılın sonlarına doğru, bilimadamları mesafeyi tam olarak ölçebildiler. Bu mesafeye “Gökbilim Birimi” (Astronomical Unit) denildi. Uzay araçlarının da yardımıyla mesafe tam olarak 149,597,870.696 km bulundu. Rus bilimadamları Gregoriy A. Krasinsky ve Victor A. Brumberg, 2004 yılında Güneş ve Dünya’nın birbirlerinden az da olsa uzaklaştıklarını keşfettiler: sadece yılda 15 cm. Peki neden 2 gökcismi birbirlerinden uzaklaşıyor? Bununla ilgili bir iddia Güneş’in kütlesinin Güneş rüzgarları ve füzyon tepkimeleri nedeniyle azalması. Bu nedenle de Güneş’in kütle çekim kuvvetinin azalması. Başka bir iddia da evrensel genişleme ve karanlık maddenin etkisi nedeniyle çekim sabiti, G’nin azalması. Ama hiçkimse bunları tatmin edici bir şekilde açıklayamadı. Ama Japonya, Hirosaki Üniversitesi’nden Takaho Miura ve üç meslektaşı bir cevap üstüne çalışıyorlar. Avrupa bilimsel makale dergisi Astronomy & Astrophysics ‘de çıkan makaleye göre Güneş ile Dünya arası mesafenin artmasının nedeni gelgit etkisi. Bu Ay’ı uzaklaştıran nedenin aynısı: Ay’ın etkilediği okyanus suları, Dünya’nın açısal enerjisini Ay’a aktarıyor. Sonuç olarak da her yıl Ay’ın yörüngesi 4 cm genişlerken Dünya’nın dönüş hızı da 0.000017 saniye yavaşlıyor. Miura ve takımı da Dünya’nın kütlesinin az da olsa arttığını ve Güneş üzerinde ufak bir gelgit etkisi yarattığını kabul ettiler. Hesaplarına göre Güneş’in dönüş hızı her yıl 0.00003 saniye azalırken Güneş açısal momentini kaybetmeye başlıyor ve Güneş ile Dünya arası mesafe de büyüyor. Kaynak: NewScientist

Spirit İçin Zor Dönem

Mars araçlarından Spirit son bir kaç haftadır hareket edemiyor. Bunun sebebi ise altındaki toprak yığını veya bir kaya, ama ne olduğu tam olarak belli değil. Aracın altında tam olarak bilinemeyen bir şey var ve aracın gitmesine izin vermiyor, altında bir toprak yığını veya bir kaya parçası olduğu düşünülüyor. Araç aynı zamanda terim yerindeyse “yarı beline kadar toza batmış vaziyette.” 
  Bunu belirlemek için aracın robotik kol üzerindeki fotoğraf makinası kullanılıyor ama robotik kolun kullanım amacı bu olmadığı için çeşitli testler yapılıyor. Robotik kolun üzerindeki fotoğraf makinesin amacı mikroskobik boyutlarda toprak ve kayaları incelemek. Fakat ilk testler, robotun ikizi olan Opportunity üzerinde yapıldı ve gayet iyi sonuçlar alındı. (Opportunity robotik kol ile kendi alt tarafını fotoğrafladı.) Spirit ilk denemesini salı günü yaptı ve biraz odaklanma sorunu olsa da nesnenin fotoğraflarını çekebildi. Fakat cismin tam olarak ne olduğu hakkında karar vermek, gerçekten aracın alt yüzeyine sürtüyor olup olmadığını belirlemek ve Spirit’i kurtarmak için çeşitli stratejiler üretmek için daha birçok fotoğrafa ihtiyaç var.   Peki, Spirit bu duruma nasıl geldi? Spirit geçtiği toz yığını bölgesinde yavaş yavaş toza battı ve tekerlerin patinaj yapması ile toz havuzuna gömülmeye başladı. Bu yüzden yüzeydeki bu cisim aracın alt yüzeyine dokundu ve ilerlemesini engelliyor.    Spirit zaten bir süredir ön sağ tekerleğini kullanamıyordu, bu olayda sol orta teker de tutukluk yaptı fakat şu an için eski haline dönmüş durumda ve çalışıyor. Bir başka güzel haber de: Mars’ın kendisi Spirit’in bu durumdan kurtulmasına yardımcı oluyor. Mars’taki kuvvetli rüzgarlar aracın güneş panellerini temizledi ve aracın daha çok şarj olup daha fazla güç depolamasına yardımcı oluyor. Araç şu an gücünün %85′ ini kullanabiliyor. Proje yöneticisi John Callas şimdilik iyimserliğini koruyor ve yeteri kadar zamanda ve yeteri kadar tekerleklerin dönmesi sayesinde bu durumdan kurtulabileceklerini düşünüyor.   Spirit'in Tekerlekleri
Spirit’in tekerlekleri toza batmış durumda.  Telif Hakkı: NASA/JPL
Spirit’i bu zor durumdan kurtarmak için mühendisler Mars’taki durumun Dünya’da simülasyonunu yapıp araçların buradaki ikizini kullanarak yeni kurtarma stratejileri geliştirecekler. Eğer geliştirilen operasyon işe yararsa bu durum Spirit için denecek. Fakat bu kurtarma operasyonu için sadece mühendisler çalışmıyor. Bir çok gönüllü de fikirleri ile bu işe destek çıkıyorlar. Bunlardan bir tanesi de 7 yaşındaki Julian. Geliştirdiği proje ise Spirit’in robotik kolunu kullanarak yere dayanması ve kendi kendini kaldırarak itmesi. İlk balışta komik gibi duran bu fikir aslında gerçekten başvurulabilecek çareler arasında. Belki de en son çare ama proje yöneticisinin dediğine göre listede yer alıyor.
İlgili Bağlantılar: Mars Araştırma Görevleri (NASA’nın Mars’taki araştırma araçlarının haberleri verdiği site)
Kaynak: Universe Today  

Spirit İçin Zor Dönem

Mars araçlarından Spirit son bir kaç haftadır hareket edemiyor. Bunun sebebi ise altındaki toprak yığını veya bir kaya, ama ne olduğu tam olarak belli değil. Aracın altında tam olarak bilinemeyen bir şey var ve aracın gitmesine izin vermiyor, altında bir toprak yığını veya bir kaya parçası olduğu düşünülüyor. Araç aynı zamanda terim yerindeyse “yarı beline kadar toza batmış vaziyette.” 
  Bunu belirlemek için aracın robotik kol üzerindeki fotoğraf makinası kullanılıyor ama robotik kolun kullanım amacı bu olmadığı için çeşitli testler yapılıyor. Robotik kolun üzerindeki fotoğraf makinesin amacı mikroskobik boyutlarda toprak ve kayaları incelemek. Fakat ilk testler, robotun ikizi olan Opportunity üzerinde yapıldı ve gayet iyi sonuçlar alındı. (Opportunity robotik kol ile kendi alt tarafını fotoğrafladı.) Spirit ilk denemesini salı günü yaptı ve biraz odaklanma sorunu olsa da nesnenin fotoğraflarını çekebildi. Fakat cismin tam olarak ne olduğu hakkında karar vermek, gerçekten aracın alt yüzeyine sürtüyor olup olmadığını belirlemek ve Spirit’i kurtarmak için çeşitli stratejiler üretmek için daha birçok fotoğrafa ihtiyaç var.   Peki, Spirit bu duruma nasıl geldi? Spirit geçtiği toz yığını bölgesinde yavaş yavaş toza battı ve tekerlerin patinaj yapması ile toz havuzuna gömülmeye başladı. Bu yüzden yüzeydeki bu cisim aracın alt yüzeyine dokundu ve ilerlemesini engelliyor.    Spirit zaten bir süredir ön sağ tekerleğini kullanamıyordu, bu olayda sol orta teker de tutukluk yaptı fakat şu an için eski haline dönmüş durumda ve çalışıyor. Bir başka güzel haber de: Mars’ın kendisi Spirit’in bu durumdan kurtulmasına yardımcı oluyor. Mars’taki kuvvetli rüzgarlar aracın güneş panellerini temizledi ve aracın daha çok şarj olup daha fazla güç depolamasına yardımcı oluyor. Araç şu an gücünün %85′ ini kullanabiliyor. Proje yöneticisi John Callas şimdilik iyimserliğini koruyor ve yeteri kadar zamanda ve yeteri kadar tekerleklerin dönmesi sayesinde bu durumdan kurtulabileceklerini düşünüyor.   Spirit'in Tekerlekleri
Spirit’in tekerlekleri toza batmış durumda.  Telif Hakkı: NASA/JPL

Spirit’i bu zor durumdan kurtarmak için mühendisler Mars’taki durumun Dünya’da simülasyonunu yapıp araçların buradaki ikizini kullanarak yeni kurtarma stratejileri geliştirecekler. Eğer geliştirilen operasyon işe yararsa bu durum Spirit için denecek. Fakat bu kurtarma operasyonu için sadece mühendisler çalışmıyor. Bir çok gönüllü de fikirleri ile bu işe destek çıkıyorlar. Bunlardan bir tanesi de 7 yaşındaki Julian. Geliştirdiği proje ise Spirit’in robotik kolunu kullanarak yere dayanması ve kendi kendini kaldırarak itmesi. İlk balışta komik gibi duran bu fikir aslında gerçekten başvurulabilecek çareler arasında. Belki de en son çare ama proje yöneticisinin dediğine göre listede yer alıyor. İlgili Bağlantılar: Mars Araştırma Görevleri (NASA’nın Mars’taki araştırma araçlarının haberleri verdiği site) Kaynak: Universe Today  

Kuralları Yıkan İkizler

Sosyologlar ve biyologlar, tek bir kökenden gelen tek yumurta ikizlerinin farklılıkları üzerinde araştırmalar yaparken gökbilimciler de, aynı anda, aynı yerde oluşan ikiz ya da çoklu yıldız sistemleri üzerinde çalışıyor. En gözlemlenmeye değer yıldız çiftleri ise tutulum çiftleri (eclipsing binaries). Yıldızlar birbirinin önünden geçtikçe yıldızların çok büyük doğrulukla kütleleri, sıcaklıkları, yüzey parlaklıkları ve fiziksel büyüklükleri ölçülebiliyor.

 Orion Bulutsu’sunda bulunan kahverengi cüce çiftinin konumu.

Telif Hakkı: NASA / JPL / HST / David James

Orion Bulutsu’sunda bulunan 2MASS J05352184-0546085 adı verilen ikiz kahverengi cüce çifti bir tutulum çifti olarak biliniyor.  

Kahverengi cüceler, başarısız yıldız olarak da bilinen gaz devi gezegenlerle yıldızlar arasındaki bir gök cismidir. Oluşma süreçleri yıldızlarla aynıdır. Gaz ve tozları, yerçekimi kuvvetleriyle toplarlar. Ama yıldızlardan farkı, ufak kütleleri nedeniyle,  gerçek bir yıldızdaki gibi hidrojen füzyon tepkimesini ve enerji üretimini başlatabilecek basınca ve sıcaklığa sahip olamamaları.   

Yaklaşık 1 milyon yaşında oldukları tahmin edilen 2MASS J05352184-0546085 cisimlerinin tam olarak soğumadıkları tahmin ediliyor. Vanderbilt Üniversitesi’nden Yilen Gòmez Maqueo Chew  ve meslektaşları iki cismin özelliklerini büyük bir doğrulukla saptayabildi. %2’lik hata payıyla birinin 68 diğerinin ise 38 Jüpiter kütlesinde olduğu belirlendi. Ama kütlelerine oranla çok büyükler. %1’lik hata payıyla biri Güneş’in çapının %69’u, diğeri ise %56’sı. 

Burada kafayı karıştıran durum ise şu: Olması gerekenin tersine, daha büyük ve daha kütleli olan kahverengi cüce diğerinden yaklaşık 450oC daha soğuk. Normalde kabul edilen durum şu: Bir kahverengi cüce ne kadar büyük olursa, o kadar yüksek ısı enerjisi ile yaşamına başlar ve zamanla o kadar yavaş soğur.

Bir sanatçının gözünden 2MASS J05352184-0546085 sistemi.  

Telif Hakkı: NASA / ESA / A. Feild (STScI) 

İnsanların aksine, yıldız çiftlerinin aynı anda doğup doğmadıkları tam olarak bilinemiyor. Vanderbilt Üniversitesi’nden Keivan Stassun’a göre büyük olan cisim 1 milyon yaşından daha yaşlı olmalı. Ancak bu kurama göre büyük olan cismin daha soğuk olduğu açıklanabilir.

Soğuk olmasının yanısıra, büyük cisim oldukça hızlı dönüyor. (Büyük cisim 3.3, küçük cisim 14.1, Güneş de 27 günde kendi çevresinde dönüyor.) Hızlı dönme yüzünden daha güçlü manyetik alana sahip olan cismin yüzeyinde normalden daha soğuk olan yıldız lekeleri bulunuyor. Bu lekeler normalde yüzeyden %10 soğuk olması gerekirken bu cisimde %65 daha soğuk. 

Lekelerin belirlenmesinde konum da çok önemli. Eğer tüm lekeler düzgün bir şekilde dağılmış olsaydı gökbilimciler sadece her dönüşte meydana gelen parlaklık dalgalanmalarını fark edebileceklerdi. Ama lekeler, sürekli Dünya’ya çevrili olan cismin kutbunun etrafında toplandığından lekeler farkedilebildi.  

Kaynak: Sky & Telescope