gokyuzu.org

En Uzak Patlama

Gökbilimcilerden oluşan uluslararası bir grup, NASA’nın Swift uydusunun da yardımıyla, evren 630 milyon yaşındayken (şu andaki yaşının %5’i kadar) ölmüş bir yıldızdan yayılan gama ışınlarını keşfetti. Olaya GRB 090423 adı verildi. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi (Goddard Space Flight Center)’nde çalışan Swift sorumlusu Neil Gehrels’in bu konudaki görüşü şöyle: “Bu inanılmaz keşif bizim en büyük beklentilerimizi bile aştı.”
Patlama TSİ 23 Nisan’da 10.55’te meydana geldi. Dünya’da teleskoplardan da farkedilen patlama için Swift harekete geçirildi. Şili ve Kanarya Adaları’nda bulunan gökbilimciler patlamanın kırmızıya kaymasını ölçtüler. Çıkan sonuç 8.2 idi. Bundan önceki rekor ise eylülde farkedilen bir patlamaya aitti. Değeri de 6.7 idi. 8.2 değeri 13.035 milyar ışık yılını ifade ediyor.  “Bir yıldızın çöküşünü izliyoruz, muhtemelen de bir karadeliğin doğuşunu. Kainatın ilk sistemlerinden biri oluşuyor olabilir.” diyor Pennsylvania State Üniversitesi’nden Derek Fox. Gama ışını patlamaları, evrenin en parlak patlamalarıdır. Genellikle yakıtı biten yıldızlarda meydana gelir. Malzemesini uzaya yollayarak yıldız, bir karadeliğe ya da nötron yıldızına dönüşür. Burada yıldız tarafından püskürtülen ve ısıtılan gazlar, değişik dalga boylarında ışımalar yapar.  Yıllardır, gökbilimciler evrenin ilk gama ışını patlamasını yakalamaya çalıştılar. GRB 090423’nın keşfi, 10-20 arası kırmızıya kayma aralığının olması için bir dönüm noktası oldu. Patlamanın ilk 3 saatinde, Leicester Üniversitesi’nden Nial Tanvir ve meslektaşları, Hawaii’deki Mauna Kea’da bulunan Birleşik Krallık Kızılötesi Teleskopu’nu (United Kingdom Infrared Telescope) kullanarak bir kızılötesi ışın kaynağını keşfettiler.
    Sanatçının gözünden gama ışını patlaması. Animasyon için tıklayın . Telif Hakkı: NASA/Swift/ Cruz deWilde
Aynı zamanda Fox,  Mauna Kea’daki Gemini Kuzey Teleskopu’nu(Gemini North Telescope) kullanarak kızılötesi görüntüler elde etmeye çalıştı. Kaynak, yüksek dalga boyundaki resimlerde gözükürken 1 mikron dalga boyundaki resimlerde gözükmediği farkedildi. Bu da kaynağın 13 milyar ışık yılı uzaklıkta olduğunu gösterdi. Fox’un buluşu, Dünya’da duyulduğunda Milan-Bicocca Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı Kanarya Adaları’ndaki Galileo Ulusal Teleskopu (Galileo National Telescope) ile kırmızıya kayma değerini 8.2 buldu. Bu da Tanvir’in Avrupa Güney Gözlemevi’nde bulduğu değerle aynı. İlgili bağlantılar: Swift (Swift Uzay Aracı’nın internet adresi) Gama ışını patlamaları (daha fazla bilgi için) Animasyonlar (Animasyonlar)   Kaynak: Science@NASA

Güneş Hareketlendi

NASA’nın STEREO uyduları Güneş’in göremediğimiz taraflarını gözlemleme imkanına sahip. Bu uydulardan bir tanesi (STEREO-B) Güneş’in doğu tarafında büyük denebilecek bir taçsal kütle atımı (CME) gözlemledi. Bunun sonucunda da Güneş’te büyük bir leke oluşması bekleniyor.
Sample Image
Güneş lekeleri kutuplara yakın yerlerde ortaya çıkar ve Güneş Devri’nin sonlarına doğru ekvator bölgelerde ortaya çıkmaya başlarlar. Yeni oluşan lekenin Güneş’in yüksek enlemlerinde yer alması onun Güneş Devri 24’ün bir mensubu olduğunu gösteriyor.

Güneş Sistemi Dışında İki Gezegen

Dünya’dan 6 parsek (1 parsek=3.26 ışık yılı) uzaklıkta bulunan bir yıldız sistemi gezegensel iki rekoru elinde bulunduruyor: En hafif Güneş Sistemi dışı gezegen ve sıvı su bulundurabilecek gezegen varlığı.

İsviçre Cenevre Gözlemevi’nden Michel Mayor, buluşlarını 21 Nisan’da Hertfordshire, İngiltere’de düzenlenen Astronomi ve Uzay Bilimleri Avrupa Haftası’nda açıkladı. Her iki buluş da Dünya benzeri gezegen arayan gökbilimcileri etkiledi.

Yeni bulunan Gliese 581e adı verilen hafif gezegen, Gliese 581 yıldız sisteminde bulunan 4. gezegen. Yıldızına çok yakın olduğu için yüzeyinin çok sıcak olmasına rağmen, Dünya’nın 1.5 katı bir kütleye sahip olduğu düşünülüyor. 

Aynı zamanda 2007’de keşfedilen başka bir gezegen olan Gliese 581d’nin yıldızının etrafında yaşanılabilir (yüzeyinde sıvı suyu barındırabilecek) bir yörüngede döndüğü açıklandı.

Mayor’un takımı, La Silla, Şili’de bulunan Yüksek Kesinlikli Işınsal Hızla Gezegen Arama Projesi (High Accuracy Radial velocity Planetary Search project – HARPS) aletiyle gözlemler yapıyor. Bu alet, çevresinde dönen gezegenlerin yıldıza yarattığı yalpalamaları ölçebiliyor. Bu değişimler küçük olmasına rağmen yıldızın tayfını değiştirebilecek düzeyde.

Pennslyvania State Üniversite’nde yaşanılabilir bölgeler uzmanı Jim Kastings, bu yolla bu kadar hafif bir gezegenin keşfedilmesinin heyecan verici olduğunu düşünüyor.

Şubatta, gezegenin Isı Yayma, Devir ve Gezegensel Geçişi (Convection, Rotation and Planetary Transits – CoRoT) görevinin ölçtüğü en kısa yarıçapı Dünya’nın 1.7’si kadar. 

Bu görev, yıldızlarının önünden geçen gezegenlerin sadece yarıçapını ölçebiliyor. Mayor da ise sadece kütle ölçümü var. Ama Gliese 581e’nin yıldızının önünden geçmesini sabırsızlıkla bekliyor.

Gliese 581d yaşanılabilir bölgede. Üst tarafta Güneş Sistemi gezegenleri görünüyor. 

Telif Hakkı:ESO

Yüksek Kesinlikli Işınsal Hızla Gezegen Arama Projesi’nde yapılan gözlemler, aynı zamanda Dünya’nın 7 kat fazla kütleye sahip Gliese 581d’nin de yörüngesini kesinleştirmeye yardım etti. Önceden bir periyodunun 60 ile 80 gün arasında olduğu düşünülürken şimdi 66.8 gün olduğu kesinleşti.

Almanya’da bulunan Potsdam Enstitüsü’nde görevli Güneş Sistemi dışı gezegen araştırmacısı Werner von Bloh’a göre Gliese 581d yaşanılabilir bir bölgede bulunuyor.  

Gliese 581d, Güneş’e göre sönük olan yıldızından üzerinde katı yüzey bulundurabilecek kadar uzakta bulunuyor. Mayor’a göre yüzeyinde okyanuslar bulunma ihtimali var.

Ama Kastings uyarıyor: “Bu gezegen üzerinde yaşam barındırma olasılığı en yüksek gezegen. Fakat, ölçümlere göre kütlesi en az Dünya’nın 7 katı. Eğer 10 katından büyük çıkarsa Neptün ve Uranüs gibi katı bir yüzeyden yoksun olabilir.”

Kaynak: nature.com

Güneş Fırtınalarının Şaşırtıcı Şekli

Araştırmacılar, ikiz STEREO (Solar Terrestrial Relations Observatory – Güneş Dünya İlişkileri Uydusu) uzay aracından aldıkları bilgiye göre korona kütle atımları (CME – Coronal Mass Ejections) olarak bilinen Güneş fırtınalarının bir çeşit kruvasana benzediğini farketti. Bu yeni ‘kruvasan modeli’nin basitliğinin uzay havası (space weather) tahminini geliştireceği umuluyor. Korona Kütle Atımı
Bir sanatçının gözünden kruvasan şeklindeki korona kütle atımı Telif Hakkı: NASA
“Artık bir korona kütle atımının ne zaman gerçekleşeceğini 3 saat farkla tahmin edebiliyoruz.” diyor araştırmalara yardım eden Deniz Araştırmaları Laboratuarı’ndan (Naval Research Lab) Angelos Vourlidas. “Bu, eski metotlara göre 4 kat daha fazla gelişim demek.” Korona kütle atımları, milyarlarca ton sıcak manyetize olmuş gazın patlayarak Güneş’ten saatte 1.5 milyon milyon km hıza ulaşan püskürmelerle dışarı atımıdır. Dünya’ya ulaştığında ise jeomanyetik fırtınalara, uydu arızalanmalarına, auroralara ve elektrik kesintilerine yol açan korona kütle atımlarının hızı ve doğrultusu, uzay havasının tahmininde çok kritik bir değere sahip. “Bu çok önemli bir gelişme.” diyor Washington DC’de bulunan NASA genel merkezinde STEREO program görevlisi Lika Guhathakurta. “Uzaktan kütle atımları çok karmaşık ve çok çeşitli gözüküyor. Ama son yapılan gözlemlerle o kadar da çeşitli ve karmaşık olmadığı ortaya çıktı. Şu ana kadar incelenen 40’dan fazla korona kütle atımının çoğu aynı biçimdeydi: kruvasan.” Şu ana kadar binlerce korona kütle atımı NASA ve ESA uzay araçları tarafından gözlemlendi ama şekilleri tam olarak bilinemedi. Nedeni ise gözlemlerin belli bir noktadan yapılıyor olmasıydı. STEREO görevinin avantajı ise sayıları. Güneş’i aralarına alan ikiz STEREO uzay araçları yıldızı ters istikametten görüntülediler. Geniş açılı kameraya sahip araçlar, korona kütle atımlarını Güneş’ten Dünya’ya ulaşana kadar izledi.

“Korona kütle atımının kruvasan şeklinde olmasının nedeni ise bükülmüş manyetik alanlar.” diyor Vourlidas. Olayı daha iyi anlamak isteyenler için de şöyle diyor: “Sabit uzunluktaki bir ipi iki elinize alın ve ters tarafa doğru ortada kalın bir düğüm oluşana kadar burkun. Bu, korona kütle atımı nasıl başladığını gösteriyor. Güneş manyetizmasının bu ipi çevirdiğini düşünün. Burkulmada toplanan enerji belli bir sınırı aşınca patlıyor. Ortası kalın, kenarlar da ince olduğu için görüntü kruvasan şeklinde oluyor.”

Kütle atımlarının sadece şekli değil, aynı zamanda içeriği de önemli. Ne kadar plazma taşıyor? Manyetik alanının şiddeti ve dağılımı ne? Bir korona kütle atımı olduğunda oluşan hasar şekle bağlı olduğu kadar yukarda bahsedilen etkenlere de bağlı.

Ağustos 2009’da atılması planlanan Güneş Dinamikleri Gözlemevi (Solar Dynamics Observatory) ve hala proje aşamasında olan ve Güneş fırtınalarına girmesi planlanan Güneş Sondası + (Solar Probe +) ile bu sırlar aralanana kadar STEREO araçları 7 gün 24 saat görev başında olacaklar. 

Kaynak: Science@NASA

Theia’yı Arayan STEREO Araçları

NASA’nın ikiz STEREO (Solar Terrestrial Relations Observatory – Güneş Dünya İlişkileri Uydusu) uzay araçları, bir zamanlar Dünya’ya çok da uzak olmayan Güneş merkezli bir yörüngede dolanan eski bir gezegeni bulmak için uzayın gizemli bir kısmına giriş yaptılar. Eğer bu bölgede bir şey bulunabilirse büyük bir bilmece de çözülmüş olacak: Ay’ın kaynağı.

“Gezegenin ismi Theia” diyor Goddard Uzay Uçuş Merkezi  (Goddard Space Flight Center) STEREO proje görevlisi Mike Kaiser. “Bu sadece kuramsal bir dünya. Biz şu ana kadar bu gezegeni gözlemleyemedik ama bazı araştırmacılar 4.5 milyar yıl önce bu gezegenin Dünya ile çarpışıp Ay’ı oluşturduğunu düşünüyor.”

‘Theia Kuramı’, Princeton kuramcılarından Edward Belbruno ve Richard Gott’un parlak bir fikri. Bu fikrin çıkışı ise popüler Büyük Çarpışma Teorisi (Great Impact Theory). Çoğu gökbilimci, Güneş Sistemi’nin oluşumu sırasında Dünya ile çarpışan Mars büyüklüğündeki daha tam gezegen olamamış gök cisminin olduğuna inanıyor. Bu çarpışmadan oluşan enkaz, ki bu enkaz her iki gök cisminden de madde taşıyor, Dünya etrafında dönmeye başlıyor ve Ay’ı oluşturuyor. Bu senaryo, Ay’ın çekirdeğinin büyüklüğünü, yoğunluğunu ve Ay taşlarının izotopik birleşimini inceleyen ay jeolojisinin çoğu görüşünü destekler nitelikte.

Bu iyi bir kuram ama gene de akılları karıştıran bir soru daha var: Bu tam oluşamamış gezegen nereden geldi?

Belbruno ve Gott, bu gezegenin bir Güneş – Dünya Lagrange noktalarından geldiğini düşünüyor.

Dünya – Güneş Lagrange noktalarında Güneş ve Dünya çekim kuvvetleri birleşerek bir nevi yerçekimsel kuyu yaratır. Bu noktalarda daha fazla gök cismi bulunabilir. 18. yüzyılda matematikçi Josef Lagrange Güneş – Dünya sisteminde bu kuyu özelliğine sahip 5 nokta olduğunu belirtti: L1, L2, L3, L4 ve L5.

Güneş Sistemi gençken, bu noktalar gezeginimsiler, yani gezegeni oluşturan göktaşı büyüklüğünde kütleler tarafından istila edilmişti. Belbruno ve Gott, L4 ve L5 Lagrange noktalarında toplanan gezegenimsilerin Theia’yı oluşturduğunu düşünüyor.

“Eğer Theia, yeteri kadar maddenin birleşmesini sağlayan kuvvetlerin oluşabildiği L4 ve L5 noktalarında oluştuysa bilgisayar modellemelerine göre Theia Ay’ı üretebilecek kadar büyümüş olabilir” diyor Kaiser. “Daha sonra Venüs gibi yerçekimi artan gezegenlerin etkisiyle Dünya ile çarpışmış olabilir.”

Bu düşünceye göre Theia yok olmuş olmalı. Ama Theia’dan ayrılan bazı parçacıklar halen L4 ve L5’de duruyor olabilir.    

“STEREO araçları, uzayın bu bölgelerine girdiler. Burası da Theia’nın göktaşı büyüklüğündeki artıklarını incelemek için çok iyi bir yer.” diyor Kaiser. 

Bu artıklara ‘Theiasteroid’ deniyor.

Astronomlar Theiasteroidlare önceden teleskopla baktılar ama 1 km çaplı cisimler hariç hiç bir şey bulunamadı. STEREO araçları bu cisimleri çok daha yakından inceleyebilecek.

 “Araştırma aslında geçen ay başladı. İlk resimlere göre bir kaç bilinen göktaşı ve yeni bulunan Itagaki Kuyrukluyıldızı belirlendi ama Theiastereoidler’den bir iz yok.”

Kaiser sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Theiasteroid avlamak, STEREO uzay arçlarının birinci görevi değil. STEREO görevinin asıl amacı Güneş gözlemi. İki uzay aracı Güneş’e göre karşı tarafa geçince 3 boyutlu Güneş aktivitesini gözlemleyebileceğiz. Sadece L4 ve L5 alanlarından geçiyoruz.” 

“Hiç birşey bulanamayabilir. Ama bir çok göktaşı keşfedilirse bu göktaşlarını analiz eden bir görev düşünülebilir. Eğer göktaşlarının Dünya ve Ay yapısında olduğu bulunursa, Belbruno ve Gott’un iddiası güçlenir.”

Lagrange noktaları 50 milyon km genişliğinde alanlar olduğundan araştırma aylarca sürecek. Şu anda bu alanın dış yüzeyinde yer alan araçların iç tarafa ulaşması ise 2009 yılının Eylül veya Ekim aylarını bulacak.

Bu görevde kamuoyundan da yardım bekleniyor. STEREO araçlarından gönderilen fotoğraflarda eğer yıldızlara göre hareket eden bir ışık kaynağı görünürse bir Theiasteroid bulunmuş olabilir.

İlgili Bağlantılar:

Kaynak: Science@NASA

Gagarin Efsanesi

İnsanoğlunun uzaya çıkışının üzerinden tam 48 yıl geçti. Rus kozmonotu Yuri Gagarin, 12 Nisan 1961‘de uzaya çıkan ilk insan olma onuruna ulaşmıştı.

Rusya ve bütün Dünya, Yuri Gagarin’in bundan 48 yıl önce uzaya gitmesini kutlamalarla anıyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve uzay çalışmalarındaki gerilemeye rağmen, uzaya giden ilk insan Gagarin’in başarısı Rus halkının anılarında yaşıyor. Bu olağanüstü adımın üzerinden bunca zaman geçtikten sonra Rusya’da ‘Gagarin kültü’ yeniden doğuyor. Gençler arasında Gagarin modası yayılıyor.

1961’de Gagarin uzaya çıkarken 7 yaşında olan ve o günü dün gibi hatırladığını söyleyen kozmonot Pavel Vinogradov şöyle konuşuyor: “Gagarin’in uzaya çıkışı tam bir çılgınlıktı o zamanlar. İnsanlar o gece uyuyamamıştı.” 4 yıl önce Rus uzay istasyonu MİR’e giden Vinogradov, “Gagarin benim gözümde ilahtı. O zamanlar, onun başarısını tekrarlayabileceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. 1968’de öldüğünü duyduğumda, çok yakınımı yitirmiş gibi üzüldüğümü anımsıyorum” diye konuştu.

Gagarin’in uzaya gittiğinin açıklanması, bütün ülkede olağanüstü sevinç ve heyecan dalgası yaratmış, herkes bu olayla gururlanmıştı. Birçok film ve şarkı Gagarin’e adanmış, başkent Moskova’da devasa bir Gagarin anıtı yapılmıştı. Uzay adamının resimleri bütün gazete bayilerini süslüyor, şoförler onun resimlerini araçlarının camlarına yapıştırıyordu. Bütün Rus çocukları kozmonot olmayı düşlüyordu. 

Sovyet rejiminin yıkılması ve eski yönetimin adamlarının gözden düşmesine rağmen, “yıldızlara değen” adamın anısı unutulmadı. İlk tarihsel uçuşun üzerinden 48 yıl geçmesine karşın, Gagarin kültü bugünkü Rus toplumunda yeniden canlanıyor.

Birçok rock ya da tekno müzik grubu, Gagarin ile ondan önce uzaya gönderilen hayvanlar için şarkılar söylüyor. Elektronik müzik yapan bir grup, Gagarin’in sesini müziklerinde kullanıyor.

      
ÖLÜMÜ HALA SIR

Gagarin, uzaya gittikten 7 yıl sonra gizemli bir uçak kazasında öldü. 27 Mart 1968’de ünlü kozmonotun eğitim uçuşu sırasında öldüğü kaza, aradan bunca yıl geçmesine rağmen aydınlatılamadı. Moskova yakınlarında meydana gelen kazayı soruşturmakla görevlendirilen komisyon, KGB komplosundan uzaylılara kadar bütün olasılıkları değerlendirdi, ancak kazayı aydınlatamadı.

Soruşturma komisyonu kazayı açıklayacak kanıt bulamadı ve “Gagarin’in Mig-25 tipi jetiyle bir hava balonuna çarpmış olabileceği”ne hükmetti.

Ay Teknolojisi

Apollo programı sırasında Ay’a inen Ay Gezinti Modülü (Lunar Excursion Module)’nü kontrol eden bilgisayar sadece 4 KB RAM’e ve 74 KB sabit sürücüye sahipti. Astronotların giydiği uzay giysisi ise alüminyum folyonun sadece 2 katı kalınlıktaydı.

 Apollo 12 astronotu Alan Bean Ay’da, 1969. Telif Hakkı: Charles Conrad, Apollo 12, NASA

Apollo için bu teknoloji yeterliydi ama 2020 yılında Ay’a insan göndermeyi planlayan NASA donanımını geliştirmek zorunda.

Astronotlar, Ay yüzeyinde aylarca kalıp, keşfetme işini biraz daha ileri götürmek istedikleri için bazı yeniliklerin yapılması gerekiyor: Yardımcı robotlar, kamyon büyüklüğündeki Ay araçları, şişirilebilir yaşam alanları gibi. NASA’nın Keşfetme Teknolojisini Geliştirme Programı (Exploration Technology Development Program – ETDP) yöneticisi Frank Peri şöyle diyor: “Eğer Ay yüzeyinde uzun süre kalacaksak Ay şartlarına dayanıklı araçlar geliştirmek zorundayız.” Apollo döneminde robot yardımcılar sadece bilim kurgu dünyasında gerçekti. Eğer astronotlar ağır bir aleti taşımak isteselerdi, bunu kendilerinin yapması gerekirdi. Eğer bir krateri incelemek isterlerse, ilk gözlem için bir robot gönderemiyorlardı. ETDP yarı otomatik robotlar tasarlayarak astronotlara yardım etmeyi planlıyor.  Örümceğe benzer, 6 bacaklı ATHLETE adı verilen robot, ağır yükler için astronotlara yardım edecek. “Bir nevi kamyon, eşyaları koyuyorsunuz, istediğiniz yere götürüyorsunuz.” diyor Frank Peri. NASA Jet Motorları Geliştirme Laboratuarı (Jet Propulsion Laboratory) tarafından yapılan prototipin her bacağında tekerlek var. Böylece kaldırılacak eşyanın altına girebilir ve istenilen yere götürebilir. Üstelik bir ya da birden fazla bacağın yerine matkap gibi yararlı aletler de takılabiliyor.
ATHLETE
ATHLETE
ATHLETE, ETDP tarafından geliştirilen daha küçük robotlarla birlikte, astronotların sesleri ve jestleri hakkında bilgi toplayabilecek kadar merkezi işlem birimine sahip olacak. Aynı zamanda uzaktan kontrol de edilebilecek. Ama 4 KB RAM bu iş için yeterli değil. Astronotlar Ay yüzeyinde gezinti yapmak istediklerinde eski Apollo aracından daha iyi bir araca ihtiyaçları olacak. “Eğer bir videoda astronotların Ay yüzeyinde Apollo aracıyla gittiğini görmüşseniz muhtemelen yolculuğun ne kadar zor olduğunu tahmin etmişsinizdir.” diye yorumluyor Peri. Eğer bu araç bir bebek arabasına benzetilirse, yeni araç bir arazi aracı olacaktır. Araç, uzun gezintilerde astronotların uyuyabilmesi bir yere sahip olacak ve kabarcık biçimindeki pencereden astronotların Ay yüzeyine inmeden araştırma yapabilmelerini sağlayacak. Dışarı çıkılmak istenildiğinde ise uzay giysileri direk kabine bağlı olduğu için giymek çok kolay olacaktır. Ayrıca bu yeni uzay giysileri, Ay tozuna Apollo’da kullanılanlardan çok daha dayanıklı. Peri’nin bu konu hakkındaki düşüncesi şöyle: “Apollo elbiseleri üç gün içinde değersiz birer çöp oluyordu. Ama bu yeni giysiler sert koşullarda aylarca ve hatta yıllarca dayanabilecek.”

Astronotlar, üsse geri döndüklerinde, hava, su, yiyecek ve zararlı radyasyondan korunmak için kalkanlara sahip bir eve ihtiyaçları olacak. Apollo aracının ince tabakası astronotları yeterince uzun süre koruyamıyordu. Ayrıca gelecekte, görevlerini tamamlamak için, daha büyük enerji sistemleri, yaşam destek üniteleri, yaşanacak ve çalışacak yerlere ihtiyaç duyulacak.

EDTP, şişirilebilir yaşam alanı ve onu Ay yüzeyinden koruyacak teknikler üzerine çalışıyor. İçerdekileri radyasyondan iyi koruyabilmesi için alanın etrafının regolit ile kaplanması düşünülüyor. 

Aslında tüm bu planlanan donanımı başka bir hedef için de düşünüyorlar: MARS

Kaynak: Science@NASA  

Mars Araçlarının Yeni Görevi

Ocak 2004’te NASA, Spirit ve Opportunity adında ikiz robotları Mars’a göndermişti. İkizler, 3 aylık görevleri sırasında su ve olası yaşamı araştırdı. Ama bu dinamik ikili, aradan 5 yıl geçmesine rağmen araştırma işini başarıyla ilerleterek Mars’ı keşfetmeye başladı. Active Image   Opportunity Uzay Aracı Telif Hakkı: NASA/APOD Mars Araştırmaları Araç Görevi (Mars Exploration Rover Mission) baş araştırmacısı Steve Squyres şöyle diyor: “Spirit ve Opportunity, bize yeni bir alanın gelişmesinde yardımcı oldular: Robotik Alan Bilimi (Robotic Field Science). Onlar bize mühendis ve bilimadamlarından oluşan bir takımın uzak bir gezegendeki robot araçların yürütülmesi için nasıl organize olmaları gerektiğini öğrettiler.
5 yılda araçlardan alınan bilgiler, geçmişte Mars’ın su anki kadar kuru ve soğuk olmadığını gösteriyor. Yani bir zamanlar, Mars’ta bir yaşam formu oluşmuş olabilir. Mars Keşfetme Görevi (Mars Exploration Mission) takım üyeleri, milyarlarca kilometre uzaklıktaki araçların manevraları sırasında oluşabilecek tehlikeleri öğrenmiş bulunuyorlar. “Şu ana kadar kum tepelerini ve taşları nasıl aşacağımızı ve en önemlisi onlardan nasıl kaçınmamız gerektiğini öğrendik. 5 yılımızı yeni ve daha gelişmiş haritalar çizerek ve görevler için yazılım yazarak harcadık. Bütün bunlar, gelecekte uzaya gönderilecek araçlara yardımcı olacak.” diyor Squyres. İkizlerin çalışmaya devam edeceğini düşünen umutlu planlamacılar, gelecek görevleri planlamaya başladılar bile. Ama gene de onlar da uzay araçlarının onları yarı yolda bırakabileceğini biliyorlar. Zaten iki robotta da hasar var. 2006 yılında Spirit, tekerini sıkıştırdıktan sonra sadece arkaya doğru gidebilirken Opportunity de bir elektrik kablosunun kopması yüzünden robot kolunu kısıtlı bir şekilde kullanabiliyor. İkizlere planlanan program şu: Squyres’e göre ‘şanslı araç’ Opportunity şu anda bulunduğu Endeavor Krateri’nin (20 km çapında, 100 lerce metre derinliğinde) dipine inmeye çalışacak.  “5 yıllık yaşlı aracımızı şu ana kadar ilerlediği mesafe kadar daha yürütmek zorundayız. Dipe varmamız yaklaşık 2 yılımızı alacak. (Normal bir günde Opportunity 100 metre ilerleyebiliyor) Kraterde ne kadar derine inilirse Mars’ın tarihi hakkında o kadar çok şey öğrenilir” diyor Squyres. Active Image   Opportunity’nin tekerlek izleri Telif Hakkı: NASA Baş araştırmacı vekili Ray Arvidson bu konuya çok özen gösteriyor: “Endeavor çok ilgi çekici bir hedef. Çünkü, Endeavor Krateri, Opportunity’nin ulaşmış olduğu diğer kraterlerden farklı yapıda taş tiplerine sahip. Kayalar, milyarlarca yıl önce Mars’ın yüzeyinde asit göllerinin olduğunun kanıtı.” “Spirit bizim için yürütmesi zor bir araç. Bulunduğu yerde fazla rüzgar olmadığı için güneş panellerinin üstündeki toz kalkmıyor ve araç Güneş’ten çok fazla yararlanamıyor. Ayrıca Spirit’in arazisindeki taşlar ve gevşek kum, Spirit’i çok zorluyor. Tabi ki her şeyden önce Spirit’i arka arka sürmek zorundayız.” diyor Squyres. “Ama Spirit’in indiği arazinin ufak bir bölgesinde çok büyük bir jeolojik çeşitlilik var.”
Spirit, 250 metre mesafedeki ‘Von Braun’ adındaki düz bir kayaya doğru yavaş yavaş yol alıyor. Ama bu yolculuk bir kaç ay sürecek. Sonrasında ise 30 metre çapındaki volkanik bir kratere ulaşmaya çalışacak. (Bu tip bir yerde hidrotermal aktivite olabileceği düşünülüyor)  “Spirit, su yüklü bir volkanik patlamadan çıkan kayayı inceleyebilecek donanıma sahip. Bu tür arazilerde yaşam oluşmuş olabilir.” “Spirit’in kışı geçirdiği ‘Home Plate’ adındaki düzlük, erozyona uğramış bir yapı olduğundan orada bulunan jeolojik katmanları görebileceğiz. ‘Von Braun’ ve komşusu ‘Goddard’ yapılarının da aynı yapıda olduğuna inanıyoruz” Mars Araştırma Takımı, robotların sorunlara rağmen bütün bu hedeflere ulaşacağını düşünüyor. Kaynak: science.nasa.gov

Ares’in Süper Paraşüt Sistemi

NASA ve Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri test pilotları yaklaşık 25 ton ağırlıktaki bir ‘sahte’ roket hızlandırıcısını Arizona Çölü’ne düşürdüler ve parçalara ayrılmadan önce onu durdurdular.

28 Şubat 2009 tarihindeki Ares Süper Paraşütünün test aşaması 

Telif Hakkı: NASA

Tüm bunlar NASA’nın Ay’a dönüş planının bir parçasıydı.

“NASA’nın yeni Ares Ay roketi, her bir görevden sonra tamir edilebilecek bir yenilenebilir hızlandırıcı rokete sahip olacak.” diyor Marshall Uzay Uçuş Merkezi’nden James Burnom. “Roket yere düşüp parçalanmadan önce roketi yakalamak için bizim süper güvenilir bir paraşüt sistemine ihtiyacımız var.”

 Testin başlangıcı Telif Hakkı: NASA

Dryden Uçuş Araştırmaları Merkezi’nden Kaptan pilot Frank Batteas, NASA önderliğindeki gruba süper paraşütü 28 şubatta test ederlerken yardım etti ve olayı şöyle özetledi:

“Biz yaklaşık 7.5 km yükseklikte 325 km/s hızla giderken şu ana kadar taşınmış en ağır savaş başlıklarından biri olan ve  25 tonluk hızlandırıcı roketi temsil eden C-17 ‘yi düşürdük. Böyle bir testin başarılı olması için bir sürü şeyin doğru yapılması gerekir. Aralarında NASA, Hava Kuvvetleri, ordu, Boeing’in de bulunduğu grup olayları uçağın içinden ve dışından planladı ve uyguladı.”

Burnom’un yorumlaması ise şöyleydi: “Burada sadece planma önemli değil, aynı zamanda uçak pilotunun yeteneği ve tecrübesi de çok önemlidir. Hava Kuvvetleri bize çok iyi ellerde olduğumuzu gösterdi. Battea, C-17 için ilk test pilotlarından biriydi ve kendisi uçurduğu uçağın 3000 saatlik uçuş süresinin 1000 saatinde pilot kabinindeydi. Bu yüzden uçağı çok iyi biliyor. Bu olağanüstü destek için Hava Kuvvetleri’ni tebrik ediyoruz. Artık uçaklar ya da pilotlar için endişelenmemize gerek yok.” 

Testin bitiş anı Telif Hakkı: NASA

Paraşüt sistemi 3 kısımdan oluşuyor: Asıl paraşütü çıkartan ufak bir paraşüt, asıl paraşüt ve 3 ana paraşüt. Bütün bu paraşütler teste tabi tutuluyor.

Asıl işi, Ares I’in atılmış hızlandırıcı roketini yavaşlatmak ve denize inene kadar görev yapan 3 ana paraşüt açılmadan önce roketi dikey olarak yönlendirmek olan asıl paraşütün çapı 20 metre.

Asıl paraşüt 25 tonluk ağır yükünü yeteri kadar yavaşlatarak testi geçti. 

“Çelik füzede, ağırlığın doğru ayarlanması için delikler açıldı.” diyor Edwars Hava Kuvvetleri Üssü, California’da bulunan Hava Kuvvetleri Uçuş Test Merkezi’nde görevli C-17 görev sistemleri mühendisi Franz Ravelo. “Bu füzeyi gelecek 35, 38.5, 42.5 ve 45 tonluk Ares testlerinde kullanmak için yeniden hazırlayacağız.”

28 şubat günü hiç bir sorun olmadan füze atıldı.

“Testin yapılması planlanan günde, 7.5 km yükseklikte, rüzgarın 130 km/s hızla esmesi nedeniyle ufak bir kayma oldu.” diyor Batteas.

Sözlerini Batteas şöyle sonlandırıyor: “Dev gibi bir yükün Dünya’ya düşerken içinden çıkan paraşütlerin onu yavaşlatması gerçekten çok tatmin edici. Her testte gelecek testlerin güvenilirliği için yeni şeyler öğreniyoruz. Ve bu da bizi Ay’a daha da yakınlaştırıyor.”  

 Kaynak: science.nasa.gov

Uzay Temizliği

Dünya’nın çevresinde dolanan uzay çöpleri

Avrupa Uzay Ajansı yörüngedeki uydu sayısının fazlalığı ve uzay atıklarının artması nedeniyle, gelecekte olası çarpışmaların engellenmesi ve başka herhangi bir sorunun meydana gelmemesi için bunların gözlemlenerek kontrol altında tutulduğu yeni bir “uzay temizliği” programı oluşturdu. 

64 milyon $ lık bu program, uzaydaki yaklaşık 13.000 uydu ve insan yapımı nesneyi kayıt altında tutarak,  yerdeki biliminsanlarının bu nesneler hakkında sahip oldukları verilerin çoğaltılmasını amaçlamaktadır.Program ocakta başlatıldı.10 şubatta meydana gelen 2 uydunun çarpışması sonucu oluşan uzay artıkları yörüngedeki varlıklarıyla önümüzdeki 10.000 yıl boyunca diğer uyduları tehdit eder durumdalar.Avrupa Uzay Ajansı Uzay Enkazı uzmanı Keufler ise şöyle bir açıklamada bulundu: “Son kaza bize şunu gösterdi ki, gelecekteki olası kazaları engelleyebilmek için daha çok veriye ihtiyacımız var.”

Çarpışma Sibirya’nın  800km kadar yukarısında gerçekleşti. Biri Rusya tarafından askeri iletişim için kullanılan fakat artk etkinliğini tamamlamış bir uydu diğeri ise Amerikan yapımı çalışır durumdaki bir iridium uydusuydu. 

Programdaki önemli bir nokta ise  bu programda NASA ve Roscosmos(Rusya Federal Uzay Ajansı) dahil değişik ülkelere ait bir çok uzay ajanslarının birlikte yer alıyor olması.Keufler programın içeriğini şu şekilde özetliyor.”Uluslararası standartlarda kurulması planlanan bu sistem enkazın tanımlanmasını, izlenmesini ve eğer gerekliyse olası bir çarpışmayı önlemek için enkazın taşınmasını gerektirmektedir.”Amerikan ve Rus yetkilileri ise ticari girişimlere ait uyduların yörüngede enkazlar arasında rastgele bir hızda bulunmalarından ötürü kendilerini suçlu görmeleri gerektiğini düşünüyorlar.

Henüz hiçkimse  çarpışmanın ne kadar büyük çapta bir enkaz yarattığı konusunda bir fikre sahip değil.Rus Askeri Uzay Kuvvetleri Başkanı Alexander Yakushin’e göre ise çarpışma enkazı, dünya yörüngesinde 500-1300 km lik bir alana yayılmış durumda.

Uzay enkazı uzmanları önümüzdeki haftalarda olası çarpışmaları engellemek için Viyana’da yapılacak olan bir seminerde bir araya gelecekler. (Avrupa Uzay Ajansı, 5. Avrupa Konferansı, Uzay Enkazı) 

“Uzayda daha fazla bilgiye sahip olmalıyız” diyen Keufler açıklamalarına şu şekilde devam ediyor:”Uzay enkazı hakkında elde bulunan bugünkü ölçüler yeterli değil.Uzmanların uyarılarına rağmen NASA ‘da Avrupa Uzay Ajansı’da gerçekleşen çarpışmayı tahmin edebilirlerdi.Uzay enkazıyla ilgili bu sorun benzersiz bir özellik göstermekte.Bu nedenle de birlikte çalışmalıyız.Bu sorunu çözmek istiyorsak güçlerimizi birleştirmeli ve birlikte hareket etmeliyiz.”

Bu yıl içinde Avrupalı ajanslar uzaya geniş kapsamlı bir araştırma için 2 yeni teleskop göndermeyi planlıyor.