gokyuzu.org

‘Geceleyin Gökküre’:Işık Kirliliğine Dikkat Çekiyor

Dünya nüfusunun yarısının artık şehirlerde yaşamaya başlamasıyla, birçok kent sakini, eskide kalan (ve belki de bir daha hiç göremeyeceğimiz) o hayret verici karanlık gökyüzünü hiç görememişlerdir. Işık kirliliğinin neden olduğu bu kayıp; güvenlik, enerji tasarrufu, maliyet, sağlık gibi diğer günlük hayatımızdaki cepheler için de bir sorun oluştururken, vahşi yaşam üzerinde de etkileri vardır. Fakat ışık kirliliği ciddi ve giderek büyüyen küresel bir sorun haline gelse bile, yerel düzeylerde ele alınarak kolayca üstesinden gelebileceğiniz çevresel sorunlardan bir tanesidir.

A map of the united states with red dots

Description automatically generated

2006’daki etkinlikte 4.600 ölçüm toplandı. Bu yıl 3 -16 Mart arası düzenlenecek etkinlikte daha fazla veri toplanması bekleniyor. Telif Hakkı : Globe at Night

Ve işte size bir şans! 3 Mart’tan 16 Mart’a kadar gökyüzünün parlaklığını ölçmek için (ve herkes ile birlikte tüm dünyada) davetlisiniz. Bu çok basit ve eğlenceli bir iş: ilk önce kademeli olarak daha sönük yıldızlarla birlikte basit yıldız haritalarıyla Avcı (Orion) Takımyıldızı’nın görünüşünü eşleştirin. Daha sonra konum, gün ve saat de dahil olmak üzere ölçümlerinizi çevrimiçi olarak gönderin.
Bu hızlı ve kolay gözlem ile, her yıl düzenlenen ve ışık kirliliği sorununa dikkat çeken bu iki haftalık etkinliğe, ‘karanlık gökyüzü’ne önem veren diğer gözlemcilerle birlikte siz de katılmış olacaksınız. Etkinlik boyunca tüm ölçümler gönderildikten sonra, projenin organizatörleri dünya çapında ışık kirliliğini gösteren bir harita sunacak. Son dört yılda düzenlenen etkinlikler boyunca 100’den fazla ülkeden gönüllüler 35.000 ölçüm göndererek katkıda bulunmuştur. Bu etkinliğe katılımlardaki en güzel örnek; Hindistan’da, geçen sene yapılan  bölgesel çaptaki büyük katkılar olmuştur. Bir bölge okulundan binlerce öğrenci evlerinin arka bahçelerinden Avcı Takımyıldızı’nı gözlediler ve bu çocukların gönderdiği ölçümler 2009 yılı etkinliğinde toplanan verilerin %20’sini oluşturuyor. Ancak bununla da kalmayıp, kendi verileri ile bölgelerinin üç boyutlu modelinin oluşturarak ne kadar ışık kirliliği olduğunu gösterdiler. 35.000 lego bloklarını 6 kat dizmeye başlayarak (ne kadar dizilirse o kadar karanlık), gökyüzünü ideal bir gökyüzünden 9 kat daha fazla parlak göstermek için 12.000 bloğu çıkardılar. Öğrenciler, bulgularını yerel liderlerine sundular ve çabalarından dolayı onurlandırıldılar. Bu etkinlik, şehirlerdeki karanlık gökyüzüne sahip bölgelerin ve ışık kirliliğinin arttığı alanların belirlenmesine yardım edecek. Gökyüzünün parlaklığını ölçmek ve bu bilgileri göndermek sadece birkaç dakika sürecek. Etkinlik ve ışık kirliliği konusunda hazırlanan on dakikalık ses kaydını dinleyebilirsiniz.
Daha fazla bilgi için projenin sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kaynak : Sky And Telescope

Astronotlar Evrene Yeni Bir Pencere Açtı

İşte beklediğimiz an: Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yeni Cupola’nın (Kubbe) pencerelerinin açılışı.
“Cupola Pencereleri Sahara Çölü’ne doğru açıldı. Olağanüstü !!” (UUİ’den astronot Soichi Noguchi)

“Tahmin edildiği gibi, yedi pencereden alınan görüntü muhteşemdi. Çevresindeki diğer pencereleri de açtığımızda, tüm yerküreyi kapsayan bir görüntü sunacak. ” şeklinde duygularını belirtiyor UUİ komutanı Jeff Williams. 27 milyon dolar değerindeki  bu pencere, daha önce fırlatma sırasında koruma amaçlı kaplamaları ve civataları çıkaran  Nick Patrick ve Bob Behnken tarafından STS – 130 görevi gereğince üçüncü ve son uzay yürüyüşünde açıldı. Sonra içeriden, görüntüyü test etmek amacıyla her yedi kepenk aralandı.
Daha sonra, tüm kepenkler tam bir görüntü sağlamak için aynı anda açıldı. “Bundan sonra uzay İstasyonu’nun aynı olacağını düşünmüyorum.” Diyor UUİ ile telsiz bağlantı kuran Görev Kontrol. UUİ üzerindeki yeni Cupola’nın kepenkleri açılmış durumda. Telif Hakkı: NASA TV
Bu yeni gözlem aracı, UUİ içindeki astronotların tamamen bilgisayara bağımlı kalmaları yerine, uzay istasyonu üzerindeki CanadArm2 ile neler yaptıklarını doğrudan görme fırsatı sunmasının yanı sıra astronotların benzeri görülmemiş Dünya ve uzay görüntüleri elde etmelerini de sağlayacak. Cupola, istasyonun en alt noktasına, yeni Tranquility aracının (son uzay mekiği ile uzay istasyonuna gönderilen  380 milyon değerindeki araç) Dünya’ya bakan kısmına, eklendi. İtalyan Uzay Ajansı tarafından oluşturulan Cupola 1.5 metre uzunluğunda ve yaklaşık 3 metre yüksekliğinde. Altı dikdörtgen pencere, ortadaki büyük yuvarlak bir pencere ile birlikte kubbeyi çevreliyor. Görev yöneticileri geçen hafta bir basın toplantısında; 4 bölmeden oluşan erimiş silis pencereleri mikrometeroit saldırılarından korumak için çoğu zaman kepenkli kalacağını söyledi. Merkezdeki büyük pencerenin kepenkinin daha sık açık kalmasına izin verilebilir çünkü uzaydaki enkazlarla karşı karşıya kalma ihtimali çok az. Kaynak: Universetoday

Ve SDO Fırlatıldı

9 Şubat 2010’da göreve başlaması planlanan Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) fırlatılması rüzgar nedeniyle ertelenmişti. Uzay aracı, dün (11 Şubat 2010) TSİ 07.23’te Kennedy Uzay Merkezi’ndeki (Kennedy Space Center) Centaur fırlatma rampasından uzaya fırlatıldı. Fırlatılmadan 16 dakika sonra motorlar sustu ve SDO yörüngeye oturdu.

SDO’nun uzaya fırlatılması büyük bir sabırsızlıkla bekleniyordu. Bünyesinde barındırdığı aletler nedeniyle Güneş’ten paha biçilemez bilgiler toplaması öngörülüyor. Sadece 0.75 saniyede bir çekeceği yüksek çözünürlükte fotoğraflar bile uzay aracında bir günde 1 TB’lık (1TB = 1024 GB) bilgi toplanmasını sağlayacak.

SDO’nun Kennedy Uzay Merkezi’nden kalkışı.

Telif Hakkı: NASA

İlgili Bağlantılar:

  • SDO ve Değişken Güneş 

SDO ve Değişken Güneş

Son zamanlarda, alışılmadık bir fikir bilim adamlarınca destekleniyor. Özellikle iklimbilimcilerin düşüncelerine zıt olan bu fikir, eski öğretilere de karşı çıkıyor. Washington D.C.’de NASA Merkezi’nden Lika Guhathakurta açıklıyor: “Güneş, aslında bir değişken yıldız.” İnsan gözünün algıları yüzünden Güneş gözlemcilere hep aynı görünür. Modern teleskoplar ve uzay araçları ise Güneş’teki bu değişikliği keşfetti.


Güneş’in ve Dünya’nın manyetik alanlarını gösteren temsili bir resim Telif Hakkı: NASA

Güneş patlamaları milyarlarca atom bombasının gücüyle patlar. Mıknatıslanmış olan gaz bulutları (Koronal Kütle Atımları – Coronal Mass Ejection (CME)) da Güneş’in yüzeyinde delikler açar ve deliklerden hızı 1.5 milyon km/s ulaşan güneş rüzgarları oluşur. Tüm bu olaylar sadece bir günde oluşabilir.
Araştırmacıların hala araştırdıkları değişik aktiviteler yüzyıllar içinde değişik periyotlarda azalır ve artar. En ünlü aktivite 11 yıl periyotlu Güneş Döngüsü. “Bu döngü aslında tam olarak 11 yıl değil. Periyodun uzunluğu 9 yıl ile 12 yıl arasında değişiyor. Üstelik bazı döngülerin çok sert (birçok güneş lekesi ve güneş ışıması), bazılarının ise nispeten daha yumuşak olduğu ise ayrı bir gerçek. 17. yüzyılda meydana gelen ‘Maunder Minimum’ adı verilen periyotta ise bu döngü 70 yıl boyunca durdu ve kimse bunu anlayamadı”diyor Guhathakurta. Döngünün beklenmedik olayları için geçmişe yolculuk yapmak gerekli değil, şu anda bile, kimsenin tahmin etmediği bir şekilde Güneş, döngünün minimum evresinden çıkıyor. “2008-2009 yıllarında olan minimum evre bizi çok şaşırttı. Bu da bizim Güneş Aktivitesi konusunda ne kadar yol almamız gerektiğini gösteriyor.” diyor Marshall Uzay Uçuş Üssü’nden Güneş lekesi uzmanı David Hathaway. Bu aslında çok büyük bir sorun. Yaşamı yüksek teknolojiye bağlı olan modern insan, Güneş aktivitesinden büyük hasar görebilir. Enerji nakil hatları, GPS navigasyon sistemleri, hava ulaşımı, ekonomik servisler, radyo iletişimi gibi gereksinimlerin hepsi Güneş aktivitesinden fazlasıyla etkilenebilir. Ulusal Bilim Akademisi’nin (National Academy of Sciences) 2008’deki araştırmasına göre büyük bir Güneş fırtınası, Katrina Kasırgası’ndan 20 kat daha fazla ekonomik zarara neden olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri
Güçlü bir Güneş fırtınasının yol açabileceği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki olası yerler.

“Güneş değişkenliğini anlamak son derece önemli.” diyor Washington D.C. ‘deki Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan (Naval Research Lab – NRL) uzay araştırmacısı Judith Lean. “Çünkü modern yaşamamız tamamen buna bağlı.” Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (Solar Dynamics Observatory – SDO) 9 Şubat 2010’da Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden (Kennedy Space Center) fırlatılması kararlaştırıldı. SDO, diğer Güneş gözlemi araçlarına göre Güneş’i çok daha hızlı, derin ve detaylı inceleyecek.

  
SDO, bunun gibi aktif Güneş lekelerin fotoğrafını çekecek.

Guhathakurta, SDO’nun bir devrim niteliğinde olduğunu belirtiyor. Herşeyden önce SDO yüksek hızlı fotoğraflama özelliğine sahip. Atmosferik Görüntü Düzenleyicisi (Atmospheric Imaging Assembly – AIA) adındaki multi dalga boylu bir seri teleskop kullanılarak Güneş’in her 10 saniyede bir, IMAX kalitesinde resimleri çekilecek. Önceki gözlemevleri ise bu işlemi en iyi ihtimalle 5 dakikada bir yapabiliyordu. Üstelik çekilen resimlerin çözünürlüğü de oldukça düşüktü. Araştırmacılar, 19. yüzyılda keşfedilen yüksek hızlı fotoğraflama tekniği ile çok hızlı gelişen bilim dallarına bakarak Güneş fiziğinin de yakın zamanda aynı sıçramayı yapmasını bekliyorlar. SDO sadece Güneş’in dışına bakmayacak. SDO, bünyesinde bulunan Heliosismik Manyetik Görüntüleyici’si (Helioseismic Magnetic Imager – HMI) Güneş’in içinde bulunan ‘dinamo’suna da bakabilecek. Güneş dinamosu, Güneş’in karışık manyetik alanı oluşturan yoğun plazma akımlarının ağlarından meydana gelir. Döngüdeki dengesizliklerden kütle atımlarına kadar tüm Güneş aktivitesinden sorumlu kısım burasıdır.
     

Greeenbelt, Maryland’deki Goddard Uzay Uçuş Üssü’nden (Goddard Space Flight Center) Dean Pesnell şöyle diyor: “Güneş fiziğinde, bu yıldızın dinamosunu anlamak son derece önemli. HMI ile hedefimize ulaşacağız.” Dinamo, 225000 kilometrelik bir sıcak gazın altında bulunuyor. SDO ise bu duvarı sismoloji ile aşmayı düşünüyor. Yerbilimcilerin depremlerin yarattığı dalgaları kullanarak yer kabuğunu incelemeleri gibi güneş fizikçileri de Güneş’te meydana gelen ‘kaynama’dan çıkan dalgaları kullanarak Güneş’in iç kısımlarını inceleyebiliyorlar. Pesnell, olayı ultrason aleti ile hamile bir kadının karnındaki bebeği inceleme olayına benzetiyor: “Bebeği derinin altından görebiliyoruz.” EK BİLGİ Gökbilimciler uzun bir süre Güneş’in sürekli ‘sabit’ olduğunu düşündüğü için ‘Güneş değişmezi’ (solar constant) tanımlamışlardır. Tanıma göre güneş değişmezi, Dünya atmosferinin üst kısmında metrekarede toplanan toplam güneş enerjisi. Bütün dalga boylarından ışık bu değişmeze katkı sağlıyor: radyo, görünür, morötesi, kızılötesi ışık vb. Yaklaşık değeri ise 1361 W/m2. Bulutlar, atmosferik emme ve diğer faktörler Dünya yüzeyinden ölçüm yapmayı zorlaştırdığı için, NASA uzaya bu ölçümü yapacak araçlar göndermiştir. Her yıl, VIRGO, ACRIM ve SORCE gibi uzay araçları milyonda 10 hata payıyla ölçümlerini almaktalar. Ama bu değişmez, yavaş yavaş değişmeye başladı. Amerika Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuarı’ndan Judith Lean şöyle diyor: “Güneş değişmezi aslında kendiyle çelişen bir kelime. Uzay araçlarından alınan bilgilere göre Güneş’ten kaynaklanan olaylar yüzünden bu değişken büyük bir oranda değişmekte.”


6 yıl boyunca SORCE görevi sırasında alınan veriler, Güneş’ten gelen enerjinin azaldığını gösteriyor. (Video için tıklayınız.)

Güneş Döngüsü’nün maksimum zamanlarında Güneş, minimum zamanlara göre % 0.1 daha parlak. 1361 W/m2’deki % 0.1lik değişim yaklaşık 1.4 W/m2 ‘e karşılık geliyor. Dünya’nın küreselliğini ve yansıtma özelliği de düşünülürse bu sayı metrekarede 0.24 Watt’a kadar düşüyor. “Tüm bu artışı toplarsanız çok büyük bir enerjiye sahip olursunuz. Bunun gibi bir enerji iklimi ve hava durumunu değiştirebilecek nitelikte.” diyor Lean. SDO, sadece morötesi dalga boylu ışığa karşı hassas olduğundan bu alet direk olarak Güneş’ten alınan enerjiyi hesaplayamayacak. Bu enerjiyi hesaplamak için tüm ışıkların tayfını çıkarmak gerekiyor. Ama SDO ve diğer araçlardan gelecek bilgiler bu konuya yeni bir bakış açısı getirebilir. Belki yeni tezatlıklar bile ortaya çıkabilir. SDO, Güneş’in en fazla değişkenlik gösterdiği uç morötesi (Extreme Ultraviolet – EUV) dalga boyunda Güneş’i gözleyecek. Uç morötesi dalga boylarındaki fotonlar, güneş yanığına neden olan morötesi dalga boyundaki fotonlara göre daha enerjik. Dünya atmosferi bu tip dalga boylarını emdiği için Güneş’in öldürücü bir etkisi yok. Uzayda ise EUV yayılımları tespit edilmesi en kolay ve değişkenliğin en kolay fark edilebildiği dalga boyları. “Eğer insan gözü EUV dalga boylarını görebilseydi hiç kimse Güneş’in değişken bir yıldız olduğundan kuşkusu kalmayacaktı.” diyor Boulder’deki Colorado Üniversitesi’nden Tom Woods. Güneş ışıması sırasında EUV yayılımı saniyede çok değişkenlik gösterebilir. (saniyede 100’ün katlarından 1000’in katlarına çıkabilir) EUV fotonlarının bu artışı Dünya’nın üst atmosferinde şişmeye neden olur ve alçak yörünge uyduları atmosferdeki şişmeden ötürü sürtünmeye maruz kalır. Aynı zamanda, EUV ışınımları atomları ve molekülleri de parçalayarak üst atmosferde iyonlardan oluşan ve radyo dalgalarını engelleyen bir tabaka yaratır. Judith Lean, EUV’nin, deniz seviyesinden 100 kilometre üstündeki atmosferden tüm doğayı etkilediğini söylüyor. Woods da onun bu görüşünü savunuyor: “EUV nerede, etkileşim orada.” Bu da neden Wood ve meslektaşlarının SDO’ya uç mor ötesi ışığa hassas Uç Morötesi Dalga Boyu Değişkenlik Cihazı (Extreme Ultraviolet Variability Experiment – EVE) adında bir alet yerleştirdiğini açıklıyor. EVE Güneş’i her an izleyecek ve şu ana kadarki en iyi zaman çözünürlüğünü (10 saniye) ve yüksek tayfsal çözünürlüğü (0.1 nm) verecek. Wood’a göre bu da önceki görevlere göre çok önemli bir gelişme. Aynı zamanda, EVE’den Güneş’in ne kadar hızlı değiştiğini, göstermesini bekliyorlar. Önümüzdeki 5 yıl boyunca Güneş Dinamikleri Gözlemevi, EVE, AIA, HMI adındaki cihazları kullanarak Güneş’i inceleyecek.  

SDO ve Değişken Güneş
Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin cihazları. Telif Hakkı: Casey Reed

İlgili Bağlantılar: SDO (Solar Dynamics Observatory (SDO) Uzay Aracı’nın  sitesi) Youtube (SDO videoları) Güneş Döngüsü 24 (Güneş Döngüsü 24 ve Maunder Minimum hakkında bilgi) Kaynak: Science@NASA

Phoenix’in Yaşam Mücadelesi

18 Ocak’la birlikte, NASA’nın Mars yörüngesinde dolaşan Odyssey Uzay Aracı’nın, 2008 Kasım’da Mars’ın kutup bölgesindeki 5 aylık çalışmasını tamamlayan Mars yüzey aracı Phoenix’in yaydığı radyo dalgalarını, imkânsız gibi görünse de dinleyebileceği düşünülüyor.

Süper Dünya

Phoenix Uzay Aracının bulunduğu yer. Üstte ve ortada işaretli alanlar Phoenix’in ısı kalkanları. Alttaki alan ise uzay aracını gösteriyor. Telif Hakkı: NASA/JPL-Caltech/ Arizona Üniversitesi    
Güneş enerjili Mars yüzey aracı, Güneş ışınlarının mevsimsel düşüşü çalışmalarını engellemeden önce, 3 aylık ana görevinden 2 ay daha uzun bir süre boyunca çalıştı. O zamandan beri Phoenix’in bulunduğu bölge sonbahar, kış ve ilkbahar geçirdi. Yüzey aracının donanımı, Mars’ın kutuplarındaki aşırı sıcaklığa ve soğuğa karşı tasarlanmamıştı. Son derece kötü bir durumda olan Phoenix’in, bilgisayarındaki talimatları takip edebileceği düşünülüyor. Eğer güneş panelleri pozitif enerji dengesi kurabilecek kadar elektrik üretebilirse, Dünya’yla yeniden iletişime geçebilmek için Mars’ın yörüngesinde dolanan herhangi bir araca ulaşmayı periyodik olarak deneyecek. Her iletişim girişimi sırasında, araç dönüşümlü olarak her iki telsizini ve her iki antenini de kullanacak. Odyssey, bu ay üst üste 3 gün sürecek dinleme ile Şubat ve Mart’taki daha uzun iki dinleme boyunca, Phoenix’in çalışma alanının üstünden günde yaklaşık 10 kez geçecek. “Phoenix’in kurtulacağını sanmıyoruz, bu yüzden ondan sinyal almayı da ummuyoruz. Phoenix radyo dalgalarını iletiyorsa, Odyssey duyacaktır.” diyor NASA’nın Pasadena, Kaliforniya’daki Jet İtki Laboratuarı’nda çalışan Mars Keşif programında baş telekomünikasyon şefi Chad Edwards. ”Odyssey’le yararlı olabilecek temas girişimlerinde bulunmaya çalışacağız çünkü, Phoenix’ten herhangi bir sinyal alamazsak, aracın aktif olmadığından da emin olacağız.” diye sözlerine ekliyor Edwards. Ufkun üzerinde her gün yaklaşık 17 saat kalan Güneş ile birlikte Phoenix’in bulunduğu bölgedeki güneşli alan miktarı şu an, araçla son iletişimin kurulduğu 2 Kasım 2008 ile aynı. Dinleme girişimleri, aracın en yüksek enlemi dolayısıyla, Güneş tüm 1 Mars günü içinde ufkun üzerinde kalıncaya kadar sürecek. Daha sonraki Şubat ve Mart’taki denemeler süresince, Odyssey, Phoenix’in duyabileceği radyo dalgaları gönderecek. Eğer Odyssey, Phoenix’ten herhangi bir sinyal alırsa, Phoenix’e bilgi edinmek için kilitlenecek. Öncelikli görev Phoenix’in kaybetmediği yeteneklerinin ne olduğunu ve NASA’nın daha sonraki adımlar için karar alırken dikkate alacağı bilgileri tespit etmek. Kaynak: NASA

En Küçük İkinci Gezegen Bulundu

Gezegen avcıları, Dünya’nın sadece 4 katı ağırlığında (ki bu da onu ikinci en küçük Güneş-ötesi gezegen yapar) Güneş Sistemi dışında bir gezegen keşfetti.  Gökbilimciler, Havai’deki Keck Gözlemevi’ndeki 10 metrelik Keck I Teleskopu’nu kullanarak yaklaşık 4.15 Dünya kütlesindeki ‘HD156668b’yi buldular. Dünya’dan yaklaşık 80 ışık yılı uzaklıkta Herkül Yıldız Takımı’nda yer alan bu gezegen,  yıldızının etrafında dört günden fazla bir sürede dönüşünü tamamlıyor. Bu keşif,  genişleyen ‘Süper-Dünya’lar listesine de eklenmiştir.

A view of a canyon with the sun setting

AI-generated content may be incorrect.

Sanatçının gözünden yıldızının etrafında dönen ‘Süper Dünya’ Telif Hakkı: ESO/L. Calcada  
‘Bu oldukça önemli bir keşif’ diyen Berkeley- Kaliforniya Üniversitesi’nden Andrew Howard,  bu keşfin, çok daha küçük gezegenler bulabileceklerini gösterdiğini belirtti. Araştırmacılar, dairesel hız veya yalpalama yöntemini kullanarak, Keck Gözlemevi’nin Yüksek Çözünürlüklü Ölçekli Tayfçizer ile (High Resolution Echelle Spectrograph), bileşen dalga boylarındaki ışıkları topladılar ve renklerine ayırdılar. Gezegen yörüngesinde dolanırken yıldızın arka tarafına geldiğinde;  gezegenin yerçekimi, yıldızın tayfını kırmızı dalga boyuna doğru değiştiren bir kuvvet uyguladı. Gezegen yıldızın ön tarafına geçtiğinde ise, yıldıza diğer yöne doğru bir kuvvet uygular ve yıldızın tayfı maviye doğru değişti. Bu renk değişimleri gökbilimcilere gezegenin kütlesi ve yörüngesi hakkında bilgiler verdi. Yıldızların etrafında dönmekte olan neredeyse 400 gezegen de bu teknikle keşfedildi.  Ancak bu gezegenlerin büyük bir çoğunluğu büyük kütleli cisimlerdi. Gökbilimcilerin uzun bir süredir daha düşük kütleli gezegenler keşfetmek istediğini fakat bunun bir hayli zor olduğunu söyleyen Howard, bu yeni buluşun, sadece bir gezegen keşfi olmadığını, aynı zamanda gezegen ve gezegen sistemlerin nasıl oluştuğunu ve geliştiğini çözmelerini sağlayacağını belirtti. Gökbilimciler yüzlerce büyük kütleli gezegenin keşfi sayesinde gezegenlerin oluşumu ve evrimi hakkında bilgi sahibiler. Ancak, “Birçok önemli bilgi var, henüz biz bilmiyoruz. Bilmemiz gereken küçük kütleli gezegenlerin (‘Süper-Dünya’lar gibi) nasıl oluştuğu ve göç ettiğidir. ETA – Earth Araştırması’nın amacı (fikir babası Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’nden Geoff Marcy) amacı bu ‘süper-Dünya’ları bulmak.” Howard, şimdiye kadar Dünya kütlesine yakın iki gezegenin bulunduğunu ve daha başka gezegenlerin de bulunacağını belirtti. Bu araştırmada çalışan diğer bilim insanları ise Yale Üniversitesi’nden Debra Fischer, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden John Johnson ve Penn Devlet Üniversitesi’nden Jason Wright. Bu keşif Washington’da düzenlenen 215.  Amerikan Astronomi Derneği’nin toplantısında duyuruldu. İlgili Bağlantılar: Keck Gözlemevi (Keşifin yapıldığı gözlemevi) Kaynak: Universe Today

WISE’ın İlk Görüntüsü

WISE (Geniş-Alan Kızılötesi Araştırma Kâşifi – Wide-Field Infrared Survey Explorer)  Uzay Aracının proje yöneticisi Bill Inace, 215. Amerikan Astronomi Derneği’nin toplantısında  ‘Pek çok açıdan, bir teleskobun en önemli anı ilk görüntüdür ve ‘WISE’ ulaştırdığı ilk görüntüyü sizlerle paylaşabilmekten dolayı çok mutluyuz’ dedi.

A person in a white suit working on a machine

AI-generated content may be incorrect.

WISE’dan alınan ilk görüntü. Telif Hakkı: NASA/JPL-Caltech/UCLA Bu fotoğraf, dolunaydan üç kat daha büyük bir alanı kaplamaktadır. Fotoğrafın sol üst tarafında bir yıldızlararası toz bulutu ve tam ortada parlak bir nesne olarak  yaşlı bir soğuk dev ‘V 482 Carina’ görülüyor. Bu görüntü WISE’ın standart 8.8 saniyelik bir pozlamasıyla alındı. Sonuçta, WISE 10 ay içinde, araçları soğuk tutan donmuş hidrojenin buharlaşıp yok olmasından önce, bütün gökyüzünü incelemek için milyonlarca görüntü elde edecek.
Bu poz, WISE’ın dört dalga boyu bandından 3 kızılötesi ışığı gösteriyor: sırasıyla 3.4, 4.6 ve 12 mikron karşılığına gelen mavi, yeşil ve kırmızı. WISE, asteroid, çökmüş yıldızlar, güçlü gökadalar, ve ışık yayamayacak kadar soğuk ya da Proxima Centauri’den Dünya’ya daha yakın olma potansiyeline sahip kahverengi cüceler gibi milyonlarca saklı nesneyi araştıracak. Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Irace ve David Leisawitz yaklaşık bir ay içinde bilim ekibinin, ilk araştırmadan alınan görüntüleri yayınlayacağını söyledi. Uzun bir süredir, Dünya’daki astronomi topluluklarının bunu beklediğini, tüm verilere 2011 Nisan ayından itibaren 2012 Mart ayına kadar herkesin ulaşabileceğini söyledi. Ayrıca bu verilerle her bir nesnenin görüntüsünü kapsayan bir atlas oluştuğunu da belirtti. Leisawitz, muhteşem ve şaşırtıcı WISE’ın COBE uzay aracındaki kızılötesi aygıtlardan yüz kat daha iyi açısal çözünürlük sağlandığını söyledi. Bu görüntünün kesinlikle bir mühendislik ürünü olduğunu açıklayan Irace, aldıkları 6 görüntüden, içlerinde en güzel olanın bu olduğunu söyledi. Bu görüntüyü alırken belirli bir noktaya odaklanmadıklarını, ve bu hızda böyle bir görüntü alabileceklerini hiç düşünmediklerini, bundan dolayı da rastgele bir görüntü elde ettiklerini söyledi. Bilim ekibi, uzay aracının 10 aylık ana misyonu takip eden 3 ay daha faliyet göstereceğine inandıklarını ve devam etmek için de NASA’ya ödenek sağlamaları konusunda önerge sundular. Kaynak: Universe Today

Yeni Bir Süper Dünya Keşfedildi

Gökbilimciler Yeni Dünyalar Peşinde

Telif Hakkı: CfA

Gökbilimciler,  Dünya’dan 40 ışık yılı uzaklıkta bulunan kırmızı cüce bir yıldızın etrafında hareket eden ‘süper dünya’ bir gezegen keşfettiklerini açıkladılar. En az keşif kadar önemli olan bir diğer haber ise keşfi yapan teleskopların, bugün amatörlerin kullandığı teleskoplardan büyüklük olarak çok farklı olmaması. Her ne kadar gökbilimciler keşfedilen gezegenin dünya benzeri bir yaşam için çok sıcak olduğunu belirtseler de yer teleskoplarının hala işlevlerini koruduklarını göstermesi açısından keşif  heyecan verici. 

Kütlesi, Dünya kütlesinin 1 ila 10 katı arasında olan gezegenlere ‘süper dünya’ gezegenler denilmektedir. Yeni keşfedilen ve GJ1214b ismi verilen gezegen de yaklaşık olarak 6.5 dünya kütlesinde olması nedeniyle bir “süper dünya”dır. Etrafında döndüğü, ev sahibi yıldız  GJ1214 ise kırmızı, M sınıfı bir yıldız ve Güneş’in beşte biri büyüklüğünde. Yüzey sıcaklığı ise yaklaşık 2700°C derece olup Güneş’in parlaklığının yalnızca binde üçü parlaklıktadır.

GJ1214b, yıldızının etrafındaki bir dönüşünü ortalama 2 milyon kilometre uzaklıkta, yaklaşık 38 saatte tamamlar. Gökbilimciler, yaptıkları hesaplarda gezegenin yüzey sıcaklığını yaklaşık olarak 200 °C derece olarak ölçmüşler. Fırın kadar sıcak bir yer olsa da yıldızına bu kadar yakın dönen benzer gezegenlerden çok daha soğuk bir gezegen GJ1214b. Bu durumu da gökbilimciler GJ1214b’nin yıldızının oldukça küçük ve sönük bir yıldız olmasına bağlıyorlar.

GJ1214b’nin yıldızının önünden sık sık geçiş yapması gökbilimcilerin hem onu keşfedebilmelerine hem de hakkında ölçümler yapabilmelerine olanak vermiş. Yapılan ölçümler yarı çapını Dünya’nın yarı çapının yaklaşık olarak 2.7 katı kadar olduğunu göstermiş ve onu bugüne kadar keşfedilen en küçük geçiş (yani yıldızının önünden geçen) gezegenlerinden biri yapmıştır (diğeri için bkz: CoRoT-7-b). Yoğunluk hesapları da göstermiştir ki GJ1214b’nin dörtte üçü su ve öteki buzlardan, dörtte biri ise kayadan meydana gelmektedir. Ayrıca gezegenin gazdan bir atmosfere sahip olduğu yönünde de önemli kanıtlar elde edilmiş.

“Yüksek yüzey sıcaklığına rağmen, sulak bir dünya gibi duruyor.” diyor gezegeni veriler içerisinde ilk tespit eden Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nde çalışan yüksek lisans öğrencisi Zachory Berta. “Bilinen bütün Güneşdışı gezegenlerden daha küçük, daha soğuk ve Dünya’ya en çok benzeyen…” diyor ve ekliyor Berta; gezegende bulunması muhtemel su, Buz 7 (deniz seviyesindeki atmosfer basıncının 20000 katı daha büyük basınçta eriyen kristalimsi bir buz formu) gibi çok olağan dışı formlarda bulunabilir.

Gökbilimciler yeni gezegeni MEarth Projesi kapsamında yapılan çalışmalar sırasında keşfettiler. Proje kapsamında, 8 tane  aynı tip 16 inçlik (40 cm) optik teleskopla daha önceden belirlenmiş 2000 tane kırmızı dev yıldızın incelenmesi hedefleniyor. Bu yıldızların etrafında var olması muhtemel  gezegenler tespit edilmeye çalışılacak. Projede kullanılan her teleskop Bisque Paramount yazılımı ve Apogee Alta U42 CCD çip taşıyan kameralarla güçlendirilmiş.

“Bu süper dünya tipi gezegeni küçük bir yer teleskobuyla bulduğumuza göre, benzer bir teleskoba sahip ve iyi bir CCD kamerası olan herkes benzer keşifler yapabilir. Bundan böyle öğrenciler de bu konuda çalışmalar yapabilir ve bu gezegenleri onlar da inceleyebilirler!” diyor Harvard Astrofizik Merkezi’nde çalışan MEarth Projesi’nin fikir babası ve yöneticisi David Charbonneau.

MEart Projesi ile bilim insanları parlaklıkları düzenli olarak değişim gösteren “değişen yıldızlar” üzerinde çalışıyorlar. Yıldızların parlaklıklarının azalmasına neden olanın, önlerinden geçen bir gezegen ise bunu fark etmek amaçlanıyor. Böyle bir mini tutulma sırasında, gezegen yıldızın ışığının bir kısmının geçmesine engel olmakta ve onun az da olsa bir miktar sönük görünmesine neden olmaktadır. Yaratıcı ve yenilikçi veri işleme teknikleri ile gökbilimciler bu parlaklık değişimine bir gezegenin sebep olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Çünkü bu tip bir parlaklık değişimini yalnızca gezegeni olan yıldızlarda değil, birbirileri etrafında dönen çift yıldızlarda da görülmektedir.

NASA’nın Kepler görevi de Güneş benzeri yıldızların önünden geçen Dünya benzeri gezegenleri tespit etmeyi amaçlayan yakın bir strateji üzerine kurulu. Fakat Güneş benzeri bir yıldızın önünden geçen Dünya benzeri bir gezegenin neden olabileceği parlaklık azalması sadece onbinde bir gibi çok küçük bir  değişime denk gelmektedir. Bu tip yüksek  duyarlılık isteyen ölçümler yalnızca Uzay’dan; yani Uzay’a gönderilen Kepler benzeri uydular vasıtası ile yapılabilmektedir.

Gökbilimciler, GJ1214b’nin hesaplanmış yarı çapını teorik modellerle karşılaştırdıklarında, gözlenmiş yarı çapın teorik yarı çaptan daha büyük olduğunu fark etmişler. Gezegenin saf sudan oluştuğunu varsayan modellemelerde bile sonuç aynı çıkmış. Bu durum gezegenin katı yüzeyinden başka, yıldızın ışığının geçmesine engel olan başka birşeyin  daha varlığına işaret etmektedir: Atmosfere!

Araştırma ekibi diyor ki; eğer gezegen bir atmosfere sahipse, bu gazlar bizim bildiğimiz temel formlardaki gazlar gibi olmayabilirler. Çünkü gezegenin etrafında döndüğü yıldızın yüksek sıcaklığı bu tip gazları atmosferin dışına çoktan buharlaştırmış, dolyaısıyla orjinal atmosfer çoktan kaybolmuş olabilir.

Gökbilimciler için bundan sonraki ilk adım doğrudan atmosferi tespit edip bileşenlerini analiz etmek olacak. Bu noktada gökbilimcilerin imdadına NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu gibi uzay teleskopları yetişiyor. GJ1214b Dünya’dan sadece 40 ışık yılı uzaklıkta ve uzaydaki gözlerimizin görüş alanı içerisinde.

“Bu gezegen Dünya’ya çok yakın. Hubble Uzay Teleskobu gezegenin atmosferini tespit edip, hangi elementlerden meydana geldiğini bizlere gösterebilmeli…” diyor Charbonneau. “Bizim bildiğimiz tür bir yaşamı desteklemiyor olsa bile; bu gezegen, atmosferinin varlığı kesinleşmiş ilk süper dünya olacak.”

WISE Uzayın Derinliklerine Doğru

NASA’nın WISE (Geniş-Alan Kızılötesi Araştırma Kâşifi) uzay teleskobu bugün TSİ 16:09’da Kaliforniya’daki Vanderberg Hava Kuvvetleri Üssü’nden DELTA II roketiyle birlikte başarıyla fırlatıldı. WISE uzay teleskobu kutupsal yörüngede hareket edecek ve dokuz ayda gökyüzünün tamamını bir buçuk kez taramış olacak. Görev boyunca WISE evrenin saklı cisimlerini ortaya çıkaracak. Bunlara sönük yıldızlar, karanlık asteroidler ve en parlak gökadalar da dahil.

Gezegen Oluşumlarını Araştıran SOFIA

Her zaman, roket bilimi için bir rokete ihtiyacınız olmayabilir. Bazen büyük bir uçak da aynı işi görür mesela bir 17 tonluk 2.75 metrelik SOFIA adı verilen teleskopa sahip bir Boeing 747.

SOFIA (Stratosferic Observatory for Infrared Astronomy – Kızılötesi Gökbilim için Stratosfer Gözlemevi) evreni 45000 yükseklikte stratosferden geçerken gözlüyor. Gelecek yıl hizmete girecek olan SOFIA, dünyanın en büyük ‘uçan’ teleskopu olacak.

NASA’nın SOFIA kızılötesi gözlemevi, Dryden Uçuş Operasyonu Binası, California (Dryden Aircraft Operations Facility) üstünde uçarken.

Telif Hakkı: NASA / Jim ROSS

“SOFIA bazı önemli bilimsel olayları açığa kavuşturmak için hazırlandı.” diyor proje araştırmacısı Pamela Marcum. “Mesela, SOFIA bize gezegenlerin nasıl oluştuğunu ya da Güneş Sistemi’nin nereden geldiğini anlamamıza yardım edecek.”
Gezgin bir gözlemevi olduğundan, SOFIA’nın limitleri yok. SOFIA, Dünya’nın her yerinden görünmeyen herhangi bir ilginç olayı (mesela tutulmaları) gözlemleyebilirken, karadaki çoğu gözlemevi bu gösteriyi ‘yanlış konumdan’ dolayı kaçıracak. SOFIA, daha geniş bir gözlem alanı için gözlemlerini su buharının oluşturduğu katmanın ilerisinde yapacak.

Sağda: SOFIA’nın bulunduğu uçak. Solda: SOFIA [1][2]

Telif Hakkı: Tom Tschida

Galaksimiz Samanyolu gezegen sistemleri ile dolu olduğu halde gökbilimciler bunların tam olarak nasıl oluştuğunu anlayabilmiş değil. Nedeni de sıradan teleskopların gezegenlerin oluşun yeri olan devasa, yoğun toz ve gaz yığınının arkasını görememeleri. Kızılötesi ışığı kullanarak SOFIA, bu sırrı aralayabilir ve araştırmacılara moleküllerden nasıl dünyalar oluştuğunu gösterebilir.

“SOFIA, gezegenleri, yeni yıldızların etrafındaki su buharının buza dönüştüğü ‘gezegensel bu sınırı (planetary snowline)’ adı verilen sınırda izleyecek.”diyor Marcum. “Çünkü buralarda gaz devlerinin (Satürn, Jüpiter gibi gazdan oluşmuş devasa gezegenler) oluştuğu düşünüyoruz. En büyük kütleli gezegenler bu sınır etrafı oluşuyor çünkü buradaki koşullar kayaların birleşip gezegen oluşturması için ideal. (Yapışkan kar tanelerinin birleştirilip kar topu yapılması gibi)”

“Önce yeterince büyük bir çekirdek oluşuyor. Yerçekim kuvveti yeterince güçlü olunca hidrojen ya da helyum gazları yüzeye ‘yapışıyor’. Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerde bu çekirdek büyümeye devam ederken, bu kütleye sahip olmayan çekirdekler ise kayalık gezegenleri oluşturuyor.”

Sanatçının gözünden gezegenlerin oluştuğu gezegen öncesi disk.

Telif Hakkı: NASA/JPL-Caltech

“Gezegen öncesi diskteki oksijen, karbon ve karbondioksit gibi basit yapıların nerede oluştuğunu SOFIA belirleyecek.” Bu maddelerin nerede oluştuğunu tespit ederek bunların nasıl birleştiğini anlamak mümkün olacaktır.

Teleskopun en iyi özelliklerinden birisi de diğer kızılötesi teleskopları tamamlaması. 20 yıllık ömrü boyunca, diğer teleskopların uzunca inceleyemediği yerleri inceleyip araştırabilir. Mesela, WISE ilgi çeken bir şey bulduğunda SOFIA bunu uzunca bir süre incelerken, WISE da gökyüzünü taramaya devam eder.

“WISE, kızılötesi dalga boyunda tüm gökyüzünü tarayarak istatistiksel bilgiler için dizayn edilmiştir. Ama SOFIA’nın bu iş için vakti olacak.”

İnsan gözünün göremediği sıcakkanlı bir köpekten ve soğukkanlı kertenkeleden çıkan kızılötesi ışınlar.

Telif Hakkı: NASA

SOFIA, Hershel Uzay Teleskopu’nun üç boyutlu araştırmalarından ve James Webb Uzay Teleskopu’nun yakından uzağa kızılötesi araştırmalarından çıkan sonuçları kullanacak.

Marcum’un konu hakkında yorumu şöyle: “Herschel Uzay Teleskopu, 3 yıllık soğutucu sıvısını bitirince, SOFIA, uzak kızılötesi ile milimetrik kızılötesi aralığında çalışan tek teleskop olacak. Bu aralık, en az keşfedilmiş aralık. SOFIA, James Webb Uzay Teleskopu ile aynı aralıkta çalışacak olsa da SOFIA biraz daha geliştirilmiş bir teknolojiye sahip olacak. SOFIA, Jess Webb Uzay Teleskopu ile Herschel Uzay Teleskopu’nun çalışma alanlarının dışında kalan boşluğu dolduracak. “

Tüm teleskoplar gibi onarıma ihtiyacı olacak olan SOFIA’nın da bu ihtiyacı çabucak giderilebilecek. Halbuki uzaydaki teleskopların onarımı oldukça güç.

İlgili Bağlantılar:

Kaynak: Science@NASA