
Sistemimize hayat veren yıldıza en yakın, en küçük ve en ihtişamlı görünen gezegenlerden biri olan; tanrıların habercisi, Merkür. Bizleri büyülemek için herhangi bir yardımcı araca (teleskop) ihtiyaç duymayan Merkür’ün bu özelliği onun birçok kültürün mitolojik ve astrolojik hikayelerinde aktif olarak rol almasını sağladı. Fakat buna rağmen kendisi, sistemimizde en az bilgi sahibi olduğumuz gezegenlerden biridir. Merkür’ün yörüngesi de Venüs gezegenine benzediğinden (ikisinin de yörüngesi Dünya ile Güneş arasındadır) kendisini hem gündüz hem de akşam vaktinde gözlemleyebiliyoruz. Geceleri ise sahneyi başka gezegenler ve Samanyolu süslüyor. Ay ve Venüs gibi Merkür’ün de çeşitli evreleri vardır.
Boyut, Kütle ve Yörünge:
Yaklaşık olarak 2440 kilometre çap ile sistemdeki en küçük gezegen (on bir sene öncesinde Plüton idi) olan Merkür, Ganymede ve Titan adındaki doğal uydulardan daha da küçük olsa dahi yuvamızdan sonra en yoğun gezegen olma ünvanına sahiptir. Merkür’ün dışmerkezlik (gezegenlerin yörüngelerinin eliptikliği) durumu diğer gezegenlerden biraz farklı durumdadır. Dışmerkezliği, Merkür’ün yıldızımıza olan uzaklığının 46 ila 70 milyon kilometre arasında değişim göstermesine sebep olmaktadır. Ve Merkür’ün Güneş etrafındaki bir tam dönüşü yaklaşık olarak 88 Dünya günü sürer.
Yapısı ve Yüzey Özellikleri:
Kayasal gezegenlerin tamamının içeriğinde olan metal ve silikat maddeleri Merkür gezegeninde de vardır. Gezegenin %70’lik kısmı metallerden, kalan %30’luk kısmı ise silikat materyallerinden oluşmuştur. Her ne kadar diğer gezegenleri yapılan detaylı gözlemler henüz Merkür için yapılamamış olsa da bilim insanları, gezegenin boyutunu ve yoğunluğunu göz önünde bulundurarak sahip olduğu çekirdeğinin gezegenin tamamının %42’lik kısmını kapladığını düşünüyor. Çekirdeğinin üst katmanında erimiş demir, demirin etrafı ise beş yüz ila yedi yüz kilometre yer yer değişkenlik gösteren silikat içerikli materyaller ile kaplanmış durumda. En dış katmanının kalınlığı ise yüz ila üç yüz kilometre arasında değişiklik gösteriyor. Gezegenin yüzeyinde genişliği yüzlerce kilometreyi bulan bazı büzüşük yükseltiler de bulunuyor. Bu yükseltilerin Merkür’ün çekirdeğinin ve kabuğunun soğuduğu zamanda oluştuğu ve yer kabuğunun katılaştığı zamanda büzüşük hale geldiği düşünülüyor. Merkür çekirdeğinin sistemdeki diğer gezegenlere kıyasla bünyesinde çok fazla demir maddesi bulundurduğu düşünülüyor. Bunu açıklamak için bilim insanları ortaya fazlaca teori atmış durumda fakat henüz herhangi biri doğrulanmış değil, doğrulanmaları için gezegende daha detaylı araştırmaların yapılması gerekiyor. Gezegenin yüzeyinde asteroid çarpmaları ve lav akışı sonucunda oluşmuş çukurlar vardır. Bunun yanında Merkür’ün oldukça geniş ovalara sahip oluşu ise kendisinin milyarlarca yıl boyunca jeolojik açıdan oldukça pasif kaldığını gösteriyor.
Atmosferi ve Sıcaklığı:
Bir atmosfer oluşturabilmek için oldukça küçük ve sıcak olan Merkür’ün; hidrojen, helyum, oksijen, sodyum, kalsiyum, potasyum ve su buharından oluşan oldukça hafif ve değişken olan bir ekosferi (yeryüzündeki canlıların yaşam alanı olarak kullandıkları katman) vardır. Var olan ekosferin oluşumunu ise bilim adamları; yıldızımızdan gönderilen çeşitli partiküllerin gezegen tarafından yakalanması, volkanik aktiviteler ve mikrometeroid çarpışmaları sonucu gezegenin yörüngesine giren parçacıklar ile açıklayabiliyor. Gezegenin canlı bir atmosferi olmadığından Güneş tarafından gelen sıcaklığı koruma adına yapabileceği herhangi bir şey yoktur. Bu nedenledir ki, gezegende gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farkı oldukça yüksektir. Güneş’e dönük olan yüzü 427 °C iken Güneş görmeyen yüzü -173 °C olabilmektedir. Sıcaklığındaki bu dengesizliklere rağmen gezegende buz halindeki su ve organik moleküllerin varlığı kanıtlanmış durumdadır. Gezegenin kutuplarında bulunan derin kraterler Güneş ışığına direkt olarak maruz kalmadığından ve o bölgelerin sıcaklığı gezegenin ortalama sıcaklığından daha düşük olduğundan varlıklarını koruyabilmişlerdir.