1 Nisan!
Umarız ki böyle umut verici bir haberi sizlere gerçekten vereceğimiz günler gelir, fakat ne yazık ki o zaman şu an değil. O vakte kadar bizlere de umudumuzu yitirmemek, e biraz da eğlenmek düşüyor.

1 Nisan!
Umarız ki böyle umut verici bir haberi sizlere gerçekten vereceğimiz günler gelir, fakat ne yazık ki o zaman şu an değil. O vakte kadar bizlere de umudumuzu yitirmemek, e biraz da eğlenmek düşüyor.
Uluslararası bir astronomi ekibi, bilinen en yüksek kütleli ve en saf bileşimli kahverengi cüceyi (nükleer füzyon için çok küçük kütleli bir yıldız) keşfettiklerini açıkladı. SDSS J0104+1535 adıyla bilinen bu gök cismi, galaksimizin en dış bölgesine uzanan halelerden birinin içinde yer almaktadır. Bilim insanları bu keşfi “Monthly Notices of the Royal Astronomical Society” isimli dergide yayımladı.
Kahverengi cüceler, yakıtını kullanan yıldızlar ile onların etrafında dönen gezegenlerin ortasında bir boyuttadır. Hidrojeni helyuma dönüştüren nükleer füzyon için çok küçük boyuttadırlar ancak gezegenlerin bir çoğundan da yüksek bir kütleye sahiptirler. Dünya gezegeninden 750 ışık yılı uzaklıkta, Balık Takımyıldızı’nda bulunan SDSS J0104+1535, Güneş’ten 250 kat daha saf bir gaz yapısına sahiptir ve bünyesinde 99.99% hidrojen ve helyum gazı barındırır. Tahmini olarak 10 milyar yıl önce oluştuğu düşünülmektedir. Ayrıca ölçümler göstermektedir ki bu kahverengi cüce yaklaşık olarak Jüpiter’in 90 katı bir kütleye sahiptir. Bu da SDSS J0104+1535‘i bilinen en yüksek kütleli kahverengi cüce yapar. Daha önceden kahverengi cücelerin ilkel gazlardan oluştuğu bilinmiyordu ve bu keşif bize galaksimizin antik geçmişinden gelen bir sürü ”saf” kahverengi cüce olabileceğini gösterdi.
Bu ekibin başında olan, Kanarya Adaları’ndaki Institute of Astrophysics’den Dr.ZengHua Zhang:
”Bu kadar saf içeriğe sahip bir kahverengi cüce görmeyi beklemiyorduk. Bu keşif bizlere daha keşfedilmemiş bir çok şeyin olabileceğini gösteriyor. Dışarıda buna benzer keşfedilmeyi bekleyen gök cisimleri yoksa, bu beni çok şaşırtacaktır.”
SDSS J0104+1535, optik ve yakın-kızılötesi spektrumu yardımıyla L tipi bir ultra-kahverengi cüce olarak sınıflandırıldı. Bu ölçüm Avrupa Güney Gözlemevi’nin Çok Büyük Teleskop’u (European Southern Observatory’s Very Large Telescope) yardımıyla yapıldı. Bu sınıflandırma, yakın zamanda Dr. ZengHua Zhang’in yayımlanan şeması üzerine kuruludur.
Orjinal Makale Kaynağı: Z. H. Zhang et al. Primeval very low-mass stars and brown dwarfs – II. The most metal-poor substellar object, Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (2017). DOI: 10.1093/mnras/stx350
Ayrıca Bakınız: https://phys.org/news/2016-04-brown-dwarfs.html
Çeviri: İlkcan Erdem
Bu yıldız şu ana kadar gördüğümüz yıldızlardan kara deliğe en yakın olanı. Astronomların keşfettiği bu yeni yıldız devasa bir kara deliğin etrafında, Dünya’nın Ay’a olan uzaklığının 2.5 katı uzaklıkta dönüyor. Kara deliğin etrafında bir turunu tamamlaması sadece yarım saat sürüyor. Ay’ın görece küçük Dünya’mız etrafındaki bir turunu 3,683 km/saat hızda 28 günde tamamladığını göz önüne aldığımız zaman yıldızın akıl almaz bir hızda hareket ettiği ortaya çıkıyor.
Bir astronom takımı, teleskoplarla yapılan derin uzay gözlemlerinden elde edilen verileri kullanarak 47 Tuc X9 adı verilen ve bizden 14,800 ışık yılı uzaklıkta bulunan bir yıldız kümesinin içinde olan ikili yıldız sisteminden yayılan X ışınlarını ölçtüler. Yıldız çifti astronomlar için yeni değildi; bu yıldız çifti 1989 yılından beri biliniyordu fakat orada tam olarak neler olduğu daha yeni açıklık kazanmak üzereydi. Araştırmacı Arash Bahramian bu konu hakkında şunu belirtiyor: “ Çok uzun bir süredir X9’un düşük kütleli, Güneş’e benzeyen bir yıldızdan madde çeken bir beyaz cüce olduğu düşünülmüştü.” Bir beyaz cüce başka bir yıldızdan madde çektiği zaman bu sistem “kataklizmik değişen yıldızlar” olarak adlandırılır ama 2015 yılında bunlardan birinin kara delik olduğunun bulunması bu sistemin kataklizmik değişen yıldızlar sistemi olma hipotezine ciddi bir kuşku düşürdü. NASA’nın Chandra Teleskobu’ndan gelen veriler ikili sistemin arasında büyük miktarda oksijenin bulunduğunu açıkça gösterdi ve bu durum genellikle beyaz cücelerle ilişkilendiriliyordu ama beyaz cücenin başka bir yıldızdan madde çekmesi yerine, görülen o ki kara delik bir beyaz cüceden madde çekiyordu.
Beyaz cüceler genellikle bir yıldızın kalıntısı olan, yoğunluğu çok yüksek -Güneş’in kütlesinde ve sadece Dünya’mızın boyutunda olan bir cisim gibi- gök cisimleridir, yani beyaz cücelerin yüzeyinden madde çekmek güçlü bir kütle çekim kuvveti gerektirir. Curtin Üniversitesi’nde ve Uluslararası Radyo Astronomi Araştırma Merkezi’nde çalışan araştırmacı James Miller-Jones, yıldızın on milyonlarca yıldır kütlesinin büyük bir kısmını kara deliğe kaptırdığını ve şimdi geriye kütlesinden çok bir şey kalmadığını düşündüklerini belirtti. Gerçekten heyecan verici olan bu haberin, X ışını yoğunluğundaki değişimlerin beyaz cücenin yörüngesini 28 dakikada tamamlaması gerektiğini göstermesiyle bu beyaz cüceyi şimdiye kadar bilinen en hızlı kataklizmik yıldız yaptı. Miller-Jones aynı zamanda bu keşiften önce buna benzer herhangi bir kara deliğin ve bu kara deliğe en yakın yıldızın MAXI J1659-152 olarak bilinen bir sistem olduğunu ve yıldızın yörüngesini 2-4 saatte tamamladığını bildiklerini belirtti. Eğer benzer kara deliklerin her iki sistemde de benzer kütleleri varsa bu X9’da bulunandan fiziksel olarak 3 kat büyük bir yörüngeyi gösterir. Sonuç olarak X9’daki iki cisim arasındaki uzaklık yaklaşık 1 milyon kilometre ve Dünya’yla Ay arasındaki uzaklığın yaklaşık 2.5 katı. Sayıları kullanırsak yıldızın bu 6.3 milyon kilometrelik yörüngeyi yarım saatte dolaşması bize 12,600,000 km/saat’lik bir hız veriyor ki bu da ışık hızının yüzde biri kadar.
Sydney Üniversitesi’nden Geraint Lewis, The Sydney Morning Herald’dan Marcus Strom’a şöyle bir açıklamada bulundu: “Bu ender kara delikleri keşfetmek çok önemli çünkü onlar sadece devasa yıldızların süpernova patlamaları sonucunda oluştukları sonları değil, aynı zamanda başka yıldızların ölümünden sonra onların tekrardan evrilmesinde rol oynuyor. Bu iki gökcismi yakın zamanda birbirine kavuşamayacakmış gibi görünüyor, en azından beyaz cücenin kara deliğe düşecekmiş gibi görünen bu güzel dansı çok uzun bir süre devam edecek. Aslında bu iki gökcisminin geçmişte birbirine daha da yakın olduğu ortaya çıktı. Kara deliğin, beyaz cücenin yoğun ve güçlü kütle çekiminin üstesinden gelebilmesi için cisimlerin birbirlerine oldukça yakın olması gerekiyor. Zaman içerisinde beyaz cücenin maddesi kara delik tarafından süpürüldükçe, şimdi daha parlak olan beyaz cücemiz birazcık daha geriye gitti.” Araştırmacı Craig Heinke ise bu konu hakkında şunu belirtiyor: “Zamanla o kadar çok madde çekildi ki sonunda beyaz cücenin kütlesi sadece bir gezegenin kütlesi kadar kaldı. Eğer kütlesini kaybetmeye devam ederse beyaz cüce tamamen yok olup gidebilir.” Bu gelecekteki kütle çekim dalgaları araştırmalarında çalışacak bilim insanları için çok güzel bir haber çünkü şu an Lazer İnterferometre Kütle Çekim Dalga Gözlemevi tarafından kullanılan teknoloji X9’dan yayılan zayıf atımları fark edebilmek için yeterli değil, ama bu hala üzerinde çalışılmakta olan bir konu ve belki bir gün bilim bize zayıf kütle çekim atımlarını gözlemleme şansını verecek. Tabii ki o zamana kadar kataklizmik değişen yıldızların çok daha hızlı hareket eden yeni bir kral ve kraliçesi çıkabilir. Bu araştırma “Montly Notices of the Royal Astronomy Society” tarafından yayımlandı ve araştırmanın tamamı arXiv.org’da bulunabilir.
Çeviri: Ege Özkoç