gokyuzu.org

Şubat Ayı JWST Fotoğrafı

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan şubat ayının, Ayın James Webb Uzay Teleskobu Fotoğrafı, NGC 2283 adlı sarmal galaksiyi bizlere gösteriyor. Bu galaksi, Canis Major (Büyük Avcı) takımyıldızında yer almakta ve yaklaşık 45 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır. Barred (çubuklu) sarmal galaksi olarak sınıflandırılan NGC 2283’ün merkezi çubuğu, gevşekçe sarılmış sarmal kollarla çevrilidir.

Bu yeni görüntü, Webb’in Yakın Kızılötesi Kamera (NIRCam) ve Orta Kızılötesi Enstrümanı (MIRI) gözünden NGC 2283’ü gösteriyor. Webb, bu görüntü için gerekli veriyi toplamak amacıyla NGC 2283’ü sadece 10 dakika inceledi; gerekli verileri ise farklı dört yakın kızılötesi filtreyle çekilen anlık görüntülerden oluşturdu. Bu filtreler, NGC 2283’ün parlayan yıldız popülasyonunun emisyonunu ve genç yıldızlar tarafından ısıtılan hidrojen gazı bulutlarının ışığını gözler önüne sermektedir. Ayrıca, poliaromatik hidrokarbonlar (PAH’lar) olarak bilinen kirli moleküller de NIRCam tarafından taranan dalga boyu aralığında ışık yaymaktadır. Bu görüntüde, belirgin difraksiyon örüntüleriyle dikkat çeken büyük, parlak yıldızlar, NGC 2283 ile aramızda bulunan, kendi galaksimizin birer sakinleridir.

Webb’in NGC 2283’ün yeni görüntüleri, yakınlardaki yıldız oluşturan galaksilerde; yıldızlar, gaz ve toz arasındaki bağlantıları anlamaya yönelik gözlem programı (#3707) çerçevesinde toplanmıştır. NGC 2283, Webb tarafından bu program için incelenen 55 yerel galaksiden yalnızca birisidir. Bu programda araştırılan tüm galaksiler, tek tek yıldız kümelerini ve gaz bulutlarını görünür kılacak kadar yakın ve devasa yıldız oluşturan galaksilerdir.

Bu yıldız kümeleri ve gaz bulutları, galaksinin zarif sarmal kollarını öne çıkaracak biçimde tamamen ortada sergilenmektedir. Genç yıldızlar tarafından aydınlatılan yoğun gaz düğümleri, NGC 2283’te aktif yıldız oluşumunun bir kanıtıdır ve soğuk hidrojen gazını, parlayan yıldızlara dönüştürmektedir.

Aktif yıldız oluşumu gösteren galaksiler, sıklıkla çekirdek çöküşü süpernovaları adı verilen muazzam yıldız patlamalarına ev sahipliği yaparlar. Tam olarak iki yıl önce, 28 Ocak 2023’te, NGC 2283’te SN 2023AXU adı verilen bir süpernova keşfedildi. SN 2023AXU, Tip II süpernovası olarak bilinen türde bir süpernova ve bu tür Güneş’ten en az sekiz kat daha büyük bir yıldızın çekirdeğinin çökmesi ve ardından yıldızın dış katmanlarının geri sıçraması ve patlamasıyla meydana geliyor.

Yıldız oluşumu süreci gazı yeni yıldızlara dönüştürürken, süpernovalar bu döngüyü tamamlar. Bir süpernovanın patlaması, gazı yüzlerce ışık yılı uzağa savurabilir ki bu olay da oksijen ve sodyum gibi elementlerin yıldız oluşum bulutlarını zenginleştirmesini sağlar. Zamanla, süpernova ile zenginleşmiş gaz, yeni nesil yıldızlara dahil olur böylece galaksilerdeki gaz ve yıldız yaşam döngüsünü devam ettirir.

Metnin aslını ESA üzerinden aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

https://esawebb.org/images/potm2502a

Mart 2025’te Gökyüzü

1 Mart 2025 22.00, 15 Mart 2025 21.00, 30 Mart 2025 20.00 tarihlerinde ortalama gökyüzü görüntüsü. (Stellarium)

Oldukça soğuk geçen bir şubat ayının ardından havaların yavaş yavaş ısınmasıyla gözlemlere akın edecek gökbilim meraklılarını neler bekliyor?

1 Mart 2025 22.00, 15 Mart 2025 21.00, 30 Mart 2025 20.00 tarihlerinde gökyüzü. (Stellarium)

Güneybatı yönünde seyir zevki oldukça yüksek olan kış altıgenine Mars ve Jüpiter’in eşlik etmesiyle izlemeye doyulamayacak bir gökyüzü gözlemlenebilecek.

1 Mart 2025 19.30’da gökyüzü

Kış boyunca oldukça geç vakitlerde battığına şahit olduğumuz Venüs, Mart ayı boyunca daha erken batarak gözlemlenmesi gitgide zor bir hale gelecek. Uzun bir süre yakalaması şu günlerde olduğu kadar kolay olmayacak batı ufku üzerindeki Venüs’ü gözlemlemenizi tavsiye ediyoruz.

Asterizm

Takımyıldızlar ile sıklıkla karıştırılan asterizm*, aynı takımyıldızlar gibi çıplak gözle görülebilen yıldız şekilleridir. Genellikle asterizmi oluşturan yıldızlar arasında herhangi bir fiziksel bağlılık yok iken; aralarında oldukça uzak mesafeler vardır. Büyük Kepçenin, Büyük Ayı takımyıldızının bir parçası olması gibi bir takımyıldızının içinde bulunabilirken; Yaz Üçgeni gibi farklı takımyıldızlarının parçası olan yıldızlar tarafından oluşturulabilir.

YAZ ÜÇGENİ:

Kuzey göksel yarımkürede bulunan bir asterizmdir. Kuzey yarımküreden yaz aylarında görünebilir durumdayken, güney yarımkürede kış aylarında ters bir biçimde görülebilir. Yaz Üçgeni Vega, Deneb ve Altair yıldızlarından oluşur ve bu yıldızlar sırası ile Çalgı, Kuğu ve Kartal takımyıldızlarında bulunur. Her biri bulunduğu takımyıldızındaki en parlak yıldızdır. En parlakları olan Vega Yaz Üçgeni’nin tepesinde bulunur. Güneş’ten yaklaşık 50 kat daha parlak ve Güneş’e 25.3 ışık yılı uzaklıktadır. Aynı zamanda gökyüzündeki en parlak 5. yıldızdır. Yaz Üçgeni’nin 2. parlak yıldızı olan Altair ise gökyüzündeki en parlak 12. yıldız olup Güneş’ten 16.7 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır. Vega’nın sağ alt tarafında görülebilmektedir. Parlaklık sıralamasında son sırada olan Deneb ise gökyüzünde en parlak 19. yıldızdır. Güneş’ten uzaklığı hakkında hala kesin bir kabul olmamakla birlikte en çok kabul gören görüş yaklaşık 1500 ışık yılı uzaklıkta bulunduğu görüşüdür. Vega’nın hemen sol altında bulunmaktadır.

KIŞ ÜÇGENİ:

Hayali bir eşkenar üçgen şeklinde olan bu asterizm, kış aylarında kuzey yarımküreden, yaz aylarında ise güney yarımküreden görülebilir durumdadır. Kış Üçgeni Betelgeuse, Sirius ve Procyon yıldızlarından oluşur ve bu yıldızlar sırası ile Avcı, Büyük Köpek ve Küçük Köpek takımyıldızlarında bulunur. Avcı takımyıldızının sağ omzunda bulunan Betelgeuse, Güneş’ten 650 ışık yılı uzaklıkta olup gökyüzünün en parlak 9. yıldızıdır. Gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius ise Kış Üçgeninin güney ucunda bulunmaktadır. Beyaz renkli bu yıldız Güneş’in 2 katı kütleye sahip olup 8.6 ışık yılı uzaklıktadır. Son olarak ise Procyon gökyüzündeki en parlak 8. Yıldız olarak bilinmektedir. 1.5 Güneş kütlesinde olan Procyon 11.4 ışık yılı uzaktadır.

KIŞ ALTIGENİ:

Kış Üçgeni’nin iki üyesi Sirius ve Procyon’unda içinde bulunduğu Kış Altıgeni adından da anlaşılabileceği üzerine Rigel, Aldebaran, Capella ve Pollux yıldızlarının da bir parçası olduğu altıgen bir şekildir. Bu yıldızlar sırası ile Avcı, Boğa, Arabacı ve ikizler takımyıldızlarında bulunur. Aralık ve mart aylarında Kuzey yarımküreden görülebilmekte iken şubat ve mart ayları arasında güney yarımküreden de görülebilir olmaktadır.

BAHAR ÜÇGENİ:

Çoban, Başak ve Aslan takımyıldızlarını birbirine bağlayan Bahar Üçgeni her biri bulundukları takımyıldızınız en parlak yıldızı olan Arcturus, Spica ve Regulus’tan oluşur. Mart ve mayıs ayları arasında kuzey yarımkürede görünür durumdadır.

BÜYÜK ELMAS:

Virgo’nun Elması olarak da bilinen bu asterizm Canes Venatici takımyıldızında bulunan Cor Caroli ikili yıldız sisteminin Bahar Üçgeni ile birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Gökyüzünde oldukça büyük bir alan kaplayan Büyük Elmas, Büyük Kepçe’den bile daha büyük olması ile dikkat çekmektedir. Bahar aylarında Kuzey yarımküreden görülebilmektedir. 

BÜYÜK KEPÇE:

Gökyüzünde en kolay tanınabilen şekillerden biri olan Büyük Kepçe, Büyük Ayı takımyıldızının 7 parlak yıldızı Alkaid, Mizar, Alioth, Megrez, Phecda, Dubhe ve Merak  tarafından oluşmaktadır. 7 yıldızın 4’ü gövdeyi oluştururken 3’ü tutacağı oluşturmaktadır. Asterizmin en parlak yıldızı olan Alioth aynı zamanda gökyüzündeki en parlak 31. Yıldızdır. Bir çok kültür tarafından tanınmakta olan bu asterizm pulluk ve büyük vagon gibi adlarla da anılabilmektedir. Ayrıca farklı kültürlerde bir çok farklı hikayeye konu olmuştur. Örneğin, bir Arap hikayesinde 4 yıldızın oluşturduğu gövde bir tabutu temsil ederken, tutacak ise yas tutan insanları temsil etmektedir. Bazı Amerikan yerlileri ise gövdeyi bir ayı olarak ve tutacaktaki 3 yıldızı bu ayıyı takip eden yavrular veya avcılar olarak düşünmektedir.

AVCININ KEMERİ:

Altinak, Almila ve Mintaka yıldızlarından oluşan bu sistem aynı zamanda 3 Krallar ve 3 Kız Kardeşler olarak da bilinmektedir. Avcının Kemeri ismini ise üç yıldızın Avcının kıyafetinde duran bir kemeri oluşturuyormuş gibi durmasından almıştır. Avcı takımyıldızını bulmada çok büyük kolaylık sağlayan bu asterism, Kuzey yarımkürede kış aylarında gözlemlenebilir iken güney yarımkürede yaz aylarında görülebilir duruma gelmektedir. Özellikle Ocak ayında 21.00 saatlerinde görünürlüğü en yüksek seviyeye gelmektedir. Kemerin sağ tarafında bir üçlü yıldız sistemi olan Altinak bulunmaktadır. Sistemin ana yıldızı olan Altinak çap olarak Güneş’ten 20 kat daha büyük olup 1260 ışık yılı uzaklıktadır. Bir üstdev olan Alnilam gökyüzündeki en parlak 29. Yıldızdır ve Avcının Kemerinin ortasında görülebilmektedir. Güneş’ten yaklaşık 2000 ışık yılı uzaklıktadır. Son olarak kemerin sol tarafında ise Mintaka çoklu yıldız sistemi vardır. Bu sistemi oluşturan yıldızların yaşları hala belirsizliğini korumaktadır.

PEGASUS’UN BÜYÜK KARESİ:

Yaz aylarında kuzey yarımküreden görülebilir durumda olan bu asterizm Pegasus takımyıldızından Markab, Scheat, Algenib ve Andromeda takımyıldızından Alpheratz yıldızının birleşimiyle oluşmuştur. Hepsi 2. Dereceden olan bu yıldızlar benzer parlaklıklara sahiptir. En parlakları ise 97 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alpheratz yıldızıdır. Büyük Kare Pegasus’un gövdesini temsil etmektedir.

ELBİSE ASKISI:

Elbise Askısı ya da Brocchi’nin Kümesi olarak anılan bu küçük asterism Tilki Takımyıldızında bulunmaktadır. 5 ile 7 Derece arası  10 tane yıldızdan oluşturmaktadır. Düz bir çizgi üzerinde gibi görünen 6 yıldız ve kancayı oluşturan 4 yıldız elbise askısı görüntüsünü oluşturur.

KEMBLE’İN ÇAĞLAYANI:

Zürafa takımyıldızında bulunan bu şekil birbiri ile bağlantısı bulunmayan  bir çok yıldız tarafından oluşmuştur. 5 ile 10 derece arası 20 tane yıldızın olduğu şeklin sonunda ise NGC 1502 açık kümesi görülebilmektedir. Bu asterizm, 7×35’lik dürbünü ile gökyüzünü tararken farkeden keşiş ve amatör astronom Lucian Kemble’nin ardından isimlendirilmiştir. Kemble bu şekli “ Kuzeybatıdan NGC 1502 açık kümesine yuvarlanan bir soluk yıldız çağlayanı” olarak bahsetmiştir.

NAPOLYON’UN ŞAPKASI:

Bazı kaynaklar tarafından Picot 1 olarak da bilinen bu asterizm Fransız astronom Fulbert Picot tarafından keşfedilmiştir. 9 ile 10 derece arası 7 yıldızdan oluşur ve Çoban takımyıldızında bulunur.

Kaynakça

http://astronomy.swin.edu.au/cosmos/A/Asterism

https://en.wikipedia.org/wiki/Asterism_(astronomy)

https://en.wikipedia.org/wiki/Winter_Hexagon

https://en.wikipedia.org/wiki/Big_Dipper

https://en.wikipedia.org/wiki/Orion%27s_Belt

https://en.wikipedia.org/wiki/Brocchi%27s_Cluster

https://en.wikipedia.org/wiki/Kemble%27s_Cascade

https://www.astronomyhouston.org/newsletters/guidestar/asterisms-napoleons-hat-picot-1

Orion’s Belt

https://www.constellation-guide.com/winter-hexagon

https://www.constellation-guide.com/great-diamond

https://www.constellation-guide.com/big-dipper

https://www.constellation-guide.com/great-square-of-pegasus

https://earthsky.org/favorite-star-patterns/the-coathanger-a-binocular-star-hop-adventure

Yazan: Muhammet Tekin

Güneş’in Önünden Bir Merkür Geçti!

11 Kasım tarihinde transit adını verdiğimiz Merkür Geçişi gerçekleşti. Gözleme fırsatı buldu iseniz Güneş’in yüzeyinde sanki küçük bir noktanın ilerleyişi karşısında sizler de hayran olmuşsunuzdur. En azından öyle tahmin ediyorum.  Aslında kısa süre önce, 2016 yılında da gerçekleşen bu olaya bir daha 2032 yılında denk geleceğiz. E tabi ki Merkür ve Dünya’nın yörüngeleri örtüşmediği ve Merkür’ün iç gezegen olmasından kaynaklı Güneş’in önünden tın tın tın ilerleyişini görebilirsiniz.

NASA’nın Günün Gökbilim Görüntüsü (APOD) sitesinden (linke tıklayarak ulaşabilirsiniz) aldığım aşağıdaki fotoğraf, 10 Kasım 2019 tarihinde paylaşılmış ve Belçika’da çekilmiş. 7 Mayıs 2003 tarihindeki Merkür geçişine ait olan fotoğraf, 15 dakika arayla 23 pozlamadan oluşmaktadır. Zaten bu geçiş 5 saat sürmüştü. Fotoğrafta sağ tarafta görünen siyahlıklar ise Güneş lekeleri.

Gelelim 11 Kasım’da gerçekleşen geçişe. NASA’nın APOD sitesinde 13 Kasım tarihinde yayınlanan aşağıdaki büyüleyici görseli inceleyelim. Ortasında gördüğünüz küçük, siyah noktamız aslında Merkür. Yüksek çözünürlüklü teleskopik fotoğraf, 61 renklendirilmiş net video karesinden oluşmuştur. Üzerinde düzensiz bir şekilde bulunan, fotosferik konveksiyon* ile enerji ileten hücremsi yapıları görebilirsiniz. E tabi bu karmaşada Merkür’ün silüeti göz önüne çıkıyor. Bu manzarayı sadece Merkür ile değil diğer bir iç gezegen olan Venüs ile de gözleyebiliriz. Güneş’in 200 kat küçük yarıçapına sahip bu silüeti ise 21.yüzyılda 14 kez gözlemleme fırsatı bulurken, bunlardan dördüncüsünü Pazartesi günü gözledik. Bir sonraki için 13 Kasım 2032’de görüşmek dileğiyle. Gökyüzünüz açık olsun !

Fotosferik Konveksiyon: Fotosfer, yıldızların ışık saçan tabakalarına verilen isimdir. Konveksiyon ise bir ısı(enerji) iletim yoludur. Yıldızlarda konveksiyon ve radyasyon bölgesi gibi enerji iletim bölgeleri bulunur, fotosferik konveksiyon denilen olayda ise enerji konveksiyonel olarak aktarılır ve yıldızların ışık saçmasına sebep olan fotonlar üretilir.

Yazan: Aylin Açıkgöz

Kütleçekimsel Dalgaların Bize Armağanı: Çarpışan Nötron Yıldızları

Dünya genelindeki bilim insanları ilk kez 130 milyon ışık yılı uzaklığındaki iki nötron yıldızının çarpışmasını fotoğraflamayı başardı. Bu olay “GW170817” olarak adlandırıldı.

Ve bunun tamamı, olayı saptayan ve gözlemevlerini nereyi incelemeleri gerektiği ile ilgili uyaran kütle çekimsel dalga astronomisi sayesinde oldu. Böylelikle bunu, ilk eş zamanlı optiksel ve kütleçekimsel dalga gözlemi olarak ilkler listesine ekleyebiliriz.

Parti verebilir miyiz? Hadi verelim!

Şakayı bir yana bırakırsak, bu gerçekten muhteşem bir şey. Daha önce hiçbir zaman kütleçekimsel dalgaların nereden geldiğini ya da bu dalgaların sebep olduğu olayları saptayamamıştık. Ve bu, tüm zamanların yalnızca beşinci kütleçekimsel buluşu.

Önceki dört buluş, bir büyük kara delik oluşturmak için bir araya gelen ikili kara delik sistemlerindeki çarpışmadan (ya da birleşmeden) elde edilmişti. Onları göremememizin iki ana sebebi vardı.

Bunlardan ilki, bu yılın başlarına kadar sadece iki saptayıcımızın olmasıydı –LIGO’nun (Lazer İnterferometre Kütle Çekim Dalga Gözlemevi) Louisiana, Livingston’daki ve Washington, Hanford’daki interferometreleri (çatışma ölçeği). Bu da ilk üç olayın gökyüzünün sadece çok geniş bir kısmında saptanabileceği anlamına geliyordu.

Üçüncü bir saptayıcının eklenmesi, ki bu da İtalya’daki Virgo’nun interferometresi, daha birkaç hafta önceki dördüncü kütleçekimsel dalga olayında lokasyon kesinliğini 10 civarında bir faktör olarak geliştirdi.

Diğer sebep ise kara deliklerin doğaları gereği görünmez olmalarıydı. Kara delikler bütün ışığı emdiklerinden onların varlığını yalnızca etraflarındaki uzaydaki değişimlere bakarak anlayabiliriz. Öte yandan, nötron yıldızları oldukça görülebilirdir haliyle aralarındaki çarpışma heyecanla beklenen bir şeydi.

Bu bir dizi yeni gözlemi yapmak için 70 civarında yeryüzü ve uzaya bağlı gözlemevi, merceksel galaksi NGC 4993’ün hemen bitişiğindeki Su yılanı takımyıldızını araştıran Virgo ve LIGO’ya katıldı.

İlk saptayıcı 17 Ağustos’ta EDT saat dilimine göre 08.41’de ötmeye başladı.

Sonrasında, yaklaşık 1.7 saniye sonra  iki uzaya dayalı gözlemevi, NASA’nın Fermi Gama Işını Uzay Teleskobu ve ESA’nın Uluslararası Gama Işını Astrofizik Laboratuvarı, gökyüzünün aynı alanından yoğun bir gama ışını patlaması –evrendeki en parlak ve en enerjik olayları- algıladı.

“Cırıltı” da farklıydı tabi. Bunlar ses verisine dönüştürülen şeylerdir ve kara delik çarpışmaları için sadece saniyenin kesirleri kadar sürerler. GW170817’de cırıltı 100 saniye civarında sürdü.

Bu bir tesadüf değildi ve dünya genelindeki astronomlar teleskoplarını Suyılanı’ya yöneltmek için çılgınca atıldılar.

LIGO’nun sözcüsü David Shoemaker ,“Bize hemen öyle göründü ki, kaynağın görmeyi umduğumuz bir diğer kaynak olan nötron yıldızları olması olasıydı ve Dünya’ya göreceğimizin sinyallerini veriyordu.” dedi.

Nötron yıldızları, bir süper kütleli yıldızın yaşam döngüsünün sonunda meydana gelebilecek şeylerden biridir.

Çekirdek, protonları ve elektronları nötron ve nötrinolara sıkıştırarak çöker. Nötrinolar kaçar fakat nötronlar sadece 10-20 kilometre arasında (6-12 mil) bir çapta çekirdeğin içine inanılmaz derecede yoğun olarak doluşurlar.

Eğer çekirdeğin ağırlığı üç yıldız kütlesinden daha azsa, bu yoğunluğun baskısı nötron yıldızını destekler. Eğer çekirdek daha büyükse, çekirdek bir karadeliğin içine çöker.

GW170817’deki iki nötron yıldızı yaklaşık 1.1 ve 1.6 yıldız kütlesi arasındaydı ve hızlandıkça etraflarındaki uzay zamanını çarpıtarak ve evrene dalgacıklar göndererek yaklaşık 300 kilometrelik mesafeden daralan sarmal bir şekilde birbirlerini yörüngelerine alıyorlardı.

Onları gözlemlediğimiz uzaklıktan bakıldığında son çarpışma aşırı derecede parlaktı, gama ışınlarından yoğun bir “ateş topu” yayıyordu. Bunu aşağıdaki videoda görebilirsiniz. Büyük parlak nokta, NGC 4993 galaksisinin merkezinde. Hemen yukarısına ve soluna bakın, GW170817’yi görebilirsiniz.

Kesinlikle inanılmaz değil mi? Bu iki nötron yıldızının arasındaki çarpışma Güneş’ten çok da büyük değil ve 130 milyon ışık yılı uzaklıktaki bu olayı bizzat kendi gözlerinizle görüyorsunuz.

Fakat durum gittikçe iyi bir hal alıyor. Gama ışını patlamasından bahsettiğimizi hatırlıyor musunuz?

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nin Fermi Projesi’nin bilim kadını Julie McEnery, “On yıllardır kısa gama ışını patlamalarının gücünü nötron yıldızı birleşmelerinden aldığından şüpheleniyorduk.” dedi.

“Şimdi bu olay için LIGO ve Virgo’dan gelen inanılmaz veri ile cevaba sahibiz. Kütleçekimsel dalgalar bize birleşen objelerin nötron yıldızlarıyla tutarlı kütleleri olduğunu ve gama ışınlarının ışıltısı da bize objelerin büyük olasılıkla karadelikler olmadığını çünkü bir karadelik çarpışmasının ışık yaymasının beklenmediğini söylüyor.”

Ve bütün bunlar bir kez daha Einstein’ın haklı olduğunu kanıtlıyor.

”Bu… kütleçekimsel dalgaların ışık hızıyla neredeyse aynı hızda -10.000 trilyonda birlik bir farklılıkta- olduğunu gösterip,  Einstein’ın 1915’teki öngörüsünü destekliyor.” diyor Melbourne Üniversitesi’nden Andrew Melatos.

Önümüzdeki haftalar ve aylarda da gözlemevleri kilonova hakkında daha fazla şey keşfetmek için çarpışmanın gözlemlerini yapmaya devam edecek. Ki bu da çarpışmadan geriye kalan maddeler hala parlıyorken ve uzaya püskürmeye devam ediyorken gerçekleşecek.

Dünya genelindeki gözlemevleri ve enstitüler aynı zamanda bu olay hakkında raporlar yayınlıyor olacaklar. Bu olayın daha keşfedilmeyi bekleyen birçok yönü var.

Shoemaker, “Nötron yıldızları ve ürettikleri salınımlar hakkındaki derin çalışmaların detaylandırılmış modellerinden alınan bilgiye göre, genel izafiyet gibi daha temel fizik konuları için bu olay son derece zengin bir kaynak.” dedi.

“Bu bizlere bir şeyler bahşetmeye devam edecek olan bir hediye.”

Daha fazlasını aşağıdaki Veritasium videosunda bulabilirsiniz:

LIGO-Virgo sonuçları “Physical Review Letters” gazetesinde yayınlandı.

Kaynak: Science Alert 

Çeviri: Elif Hazal Bilmiş

Cassini’nin Ardından…

Yıllardan 2000 olmalı, eğer öyleyse 8 yaşındayım. Ankara’da teyzemlere gelmişiz, akşam sıkılmayayım diye elime eski Bilim ve Teknik dergileri tutuşturuluyor. Bir köşeye çöküp dergilerin resimlerine, yazıların ilgi çekici kısımlarına gömülüyorum. Cassini denen bir uzay aracının ta Satürn’e gönderildiğini işte o zaman öğreniyorum, 1997’de fırlatılışından 3 yıl sonra.

Yazının biri* ilgimi o kadar çekiyor ki yazıyı baştan sona okuyorum. “Büyük kaşiflerin sonuncusu” diyor yazı, ama nasıl şaşkın bir kaşifse Cassini Satürn’e değil Venüs’e doğru fırlatılmış! Çünkü sebebini tam anlayamadığım bir şekilde (“kütleçekim desteği” diye bir yöntem) Cassini önce Venüs’e, sonra uzayda dolanıp gene Venüs’e gidip, oradan Dünya’ya dönüp Satürn’e öyle varacakmış… “Öyle zaman kaybı değil mi, düz gitse daha kolay olmaz mı?” diyorum içimden, ama değilmiş işte! Satürn Güneş’e çok uzakta olduğu için (tam 1,4 milyar kilometre!) aygıtları plütonyum denen radyoaktif bir madde ile çalışacakmış, ama hem fırlatılırken hem de 1999’da Dünya’ya yeniden uğradığında bir aksilik çıkıp uzay aracı patlarsa atmosfere dağılacak o madde bizim için zararlı olabilirmiş. İnsanlar bir sürü eylem yapmışlar ama neyse ki roket fırlatılırken bir şey olmamış. Huygens denen küçük bir uzay aracı da Cassini ile birlikte gidiyormuş, Satürn’e vardıklarında Huygens Titan’a, şu atmosferi olan büyük uyduya inecekmiş. Ama yazıdaki tabloya bakınca bir “of” çekiyorum, çünkü tarihler çok uzak… Cassini daha Jüpiter’e bile varmamış, Satürn’e varmasına ise 4 koca yıl varmış. Görevinin tamamlanması için verdikleri yıl ise 2008. Yeni “milenyum”un heyecanını daha üzerinden atamamış benim için 2008 bana inanılmaz uzak bir tarih gibi geliyor. Evdekiler sesim çıkmıyor diye memnun, ben ise dergiler bitince heyecanlı bir şekilde kafa ütülemeye geri dönüyorum.

Cassini’nin kafamı karıştıran tuhaf rotası

Açıklı koyulu bölgeleriyle İapetus

Hakikaten de Cassini, 2004’te sağ salim Satürn’e varıyor, “Ben daha küçükken biliyordum Cassini’yi, ehe ehe” diyorum içimden. Yakın çekim fotoğraflar yavaştan Dünya’ya ulaşmaya başlıyor. Ertesi yıl, Huygens bir ilki gerçekleştirerek uzaklardaki soğuk ve yabancı bir dünyaya, Titan’a yumuşak iniş yapıyor. Hemen her ay, yeni birkaç fotoğrafla veya yeni bir keşifle kendinden bahsettiriyor Cassini. Henüz hızlı bir internetim veya düzgün bir İngilizcem yok ama haberleri o zamanlar yutarcasına okuduğum Bilim ve Teknik’ten takip ediyorum. Dünya’ya ulaşan fotoğraflardan açıkça görünüyor ki Satürn ihtişamlı halkalarıyla olduğu kadar birbirinden ilginç uydularıyla da eşsiz bir hedef: Kalın metan atmosferi ve metan gölleriyle Güneş Sistemi’ndeki hiçbir yere benzemeyen Titan, koca bir kraterle ısırılmış bir elmayı—ya da bilenler için Yıldız Savaşları’ndaki Ölüm Yıldızı’nı—andıran Mimas, yin-yang gibi bir yarısı kar gibi beyaz, öbür yarısı kömür gibi kara olan İapetus, uzaya su fışkırtan gayzerlere sahip süngerimsi bir buz topuna benzeyen Enceladus… Gerçi 1980 ve 1981’de Satürn’e uğrayıp yollarına devam eden Voyager 1 ve 2 uyduları sayesinde elimizde halihazırda birçok bilgi vardı ama 30 yıl ileri bir teknolojiyle Satürn’ü incelemek, ve bunu yıllarca Satürn’ü turlayan bir uzay aracıyla yapmak ufkumuzu misli misli genişletiyor…

Birçok uzay görevinde olduğu gibi, sorunsuz çalışmaya devam eden Cassini’nin görevi 4 yıldan 13 yıla kadar uzatılıyor, ilkokula başladığım yıl fırlatılan Cassini ise yüksek lisansa devam ederken bile hiç mızmızlanmadan Satürn’ün etrafında turlamaya, uyduların yanından geçip etrafın fotoğraflarını çekmeye devam ediyor, ta ki 2017’nin eylülüne kadar.

Cassini’nin çektiği son fotoğraflardan biri…

Cassini daha uzun süre çalışabilirdi kuşkusuz, fakat her ne kadar faydalı veriler gönderse de 90’ların teknolojisine sahip bir uzay aracını Dünya’dan kontrol etmek çok kolay değil. Cassini zaten ilk planlanan görev süresinin üç katı kadar çalıştı, kaldı ki Cassini’nin enerji kaynağı olan plütonyum bloklar, zaman geçtikçe daha az enerji ürettiği için eninde sonunda Cassini bir gün sessizliğe gömülecekti. Bu yüzden Cassini ekibi, son günlerinin daha da faydalı olması için Cassini’yi Satürn ile halkalarının arasındaki boşluğa akrobatik dalışlar yapan kozmik bir cambaza dönüştürdü. Cassini’nin bu son görevi tehlikeliydi kuşkusuz, ama son günlerini yaşayan bu kozmik cambaz daha fazla fedakarlığı alçakgönüllülükle kabul etti (Neyse ki Cassini, kendisine verilen görevlere burun kıvırabilecek şekilde programlanmamıştı!)… Böylece geçtiğimiz aralıktan beri Cassini, Satürn’e hiçbir uzay aracının olmadığı kadar yaklaşarak, kah Satürn’ün yüksek dozajlı radyasyonuna maruz kalarak, kah halkaların tozlu ve tehlikeli boşlukları arasından geçerek Satürn’ün atmosferi, yüksek bulutları ve halkaları hakkında eşsiz bilgiler topladı. Fırlatılışından 19 yıl, 335 gün sonra, 15 Eylül 2017’de ise Cassini, Satürn’ün eşsiz uydularını “kirletme” riskini ortadan kaldırmak adına Satürn’ün kucağına doğru son bir dalış yaptı. Satürn’ün gittikçe kalınlaşan atmosfer katmanlarına hızla girerken son sinyallerini gönderdi ve yıllardır incelediği gezegenle bütünleşerek sonsuza dek sessizliğe gömüldü…

Cassini, Satürn’ün etrafında dolandığı 13 yıl boyunca merak ettiğimiz birçok gizemi çözüp birçok yeni keşfin yapılmasını sağladı, bir o kadar da yeni sorunun tomurcuklanmasına önayak oldu. Planlanması, montajı, fırlatılması, uzayda turlamasıyla bu yazıyı okuyan birçok genç beyinden daha uzun bir geçmişe sahip Cassini’nin kaybı, uzay aracına yıllarını veren Cassini ekibi kadar dünyanın dört bir yanındaki gökbilim meraklılarını da buruk bir hüzne boğdu. Ne de olsa Cassini değerli bir uzay aracı olduğu kadar birçoğumuzun hayatının önemli bir kısmını dolduran bir simge, uzayda dolanan bir dosttu…

Not: NASA’nın Cassini için hazırladığı İngilizce e-kitaba buradan göz atabilirsiniz (PDF ve e-kitap formatları mevcut).

* Sunay, Çağlar. “Büyük Kaşiflerin Sonuncusu Cassini”. Bilim Teknik. Sayı 360 (Kasım 1997). Sayfa 32-39.

Yazan: Çağatay Kerem Dönmez

NASA Sizi Gezegen Keşfine Çağırıyor!

NASA sizleri Güneş Sistemi’mizde ve yıldızlararası uzayda keşfedilmemiş dünyaları bulmaya davet ediyor! Backyard Worlds: Planet 9 (Arka Bahçedeki Dünyalar: Gezegen 9) adındaki internet sitesi sizlere NASA’nın Geniş Alan Kızılötesi Araştırma Kaşifi (WISE) uydusu tarafından çekilmiş görsellerle oluşturulan kısa filmleri incelemenize olanak sağlıyor. Bu kısa filmler, dereceli olarak hareket eden cisimleri ön plana çıkarıyor.

Backyard Worlds: Planet 9 sitesi NASA, Berkeley Üniversitesi, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi, Arizona Eyalet Üniversitesi, Baltimore Uzay Teleskobu Enstitüsü ve Zooniverse bilim insanları, yazılım geliştiricileri, online eğitimcileri ile proje geliştiricileri tarafından yürütülen ortak bir çalışma.

WISE verileri Neptün’ün yörüngesi dışında kalan, ta yıldızlararası uzayda bulunan kahverengi cüce gezegenler gibi daha uzak objeleri bile gösterebilir. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde çalışan astrofizikçi Marc Kuchner, “Neptün ile en yakın yıldız olan Proxima Centauri’nin arasında yaklaşık 4 ışık yılı mesafe var ve bu aradaki geniş alanın çoğu keşfedilmemiş bir şekilde duruyor, çünkü bu bölgelere çok az ışık geliyor. Büyük cisimleri bile zar zor bulabiliyorken diğer küçük cisimleri bulmak neredeyse imkansız hale geliyor. WISE görselleri sayesinde gözden kaçırdığımız objeleri görme şansımız olabilir,” açıklamasında bulunuyor.

Bu internet sitesi sayesinde Dünya’nın dört bir yanındaki insanlar milyonlarca kısa film arasında cisimlerin yıllar içinde nasıl hareket ettiğini gözlemleyebilecekler. Katılımcılar tarafından işaretlenen noktalar profesyonel astronomlardan oluşan bir bilim ekibi tarafından incelenecek ve herhangi bir keşif durumunda katılımcıların da adları bu keşifte yer alabilecek.

WISE’ın verilerinden oluşturulan kısa videolara bakarak bir sonraki gezegen keşfini siz yapabilirsiniz!

California Berkeley Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacısı, aynı zamanda takım üyesi ve WISE görsellerinde uzmanlaşmış olan bilim insanı olan Aaron Meisner site hakkında, “Backyard Worlds: Planet 9 sitesinde yüzyılda bir gerçekleşebilecek bir olayın potansiyeli var. Bu site sayesinde herhangi bir vatandaş bilimsel bir keşif yapabilecek,” diyor.

Astronomiyle amatör olarak ilgilenen insanların da keşifler yapmasına o kadar da yabancı değiliz aslında. Mesela amatör olarak astronomiyle ilgilenen, günlük hayatta bir öğretmen olan Hollandalı Hanny van Arkel 2007 yılında, internette herkese açık olarak yayınlanan bir araştırma projesinin verilerini incelerken tuhaf, yeşil bir obje keşfetti.

IC 2497 gökadasının hemen önünde, Dünya’ya yaklaşık 650 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan bu yeşil nesnenin büyük ihtimalle bir cüce galaksi olduğu ve bu galakside yer alan toz bulutlarının, arka plandaki IC 2497 gökadasının merkezinde 100.000 yıl önce oluşmuş bir kuasarın ışığını yansıtıyor olabileceği düşünülüyor.

17 Haziran 2010 tarihinde bir grup araştırmacı bu cismin oluşumu hakkında bir hipotez daha öne sürdü. Bu hipoteze göre yansıyan yeşil ışığın muhtemel iki kaynağı var: IC 2497 merkezindeki bir süper kütleli karadelik ve IC 2497 çevresindeki gaz bulutları ile karadelikten yayılan enerjinin etkileşimi sonucu oluşan ışık.

Bu yeşil bulutun ne olduğu tam olarak açığa kavuşturulamasa da kendi adını bu cisme vermeyi başardı: Hanny’s Voorwerp (Hanny’nin Nesnesi).

Hanny von Arkel ve daha nice amatör astronom önemli keşiflerde bulundu; hem de büyük imkanlara, kocaman teleskoplara sahip olmadan. Bu site sayesinde işimiz bir adım daha kolaylaştı, evde bilgisayar başında bile keşif yapmak mümkün hale geldi. Hanny von Arkel’in ve bu yeni sitenin sizi umutlandırdığını umuyorum yıldız çocukları; bir sonraki keşfi yapan amatör astronom neden siz olmayasınız?

Unutmayın ki daima bir yerlerde inanılmaz bir şey keşfedilmeyi bekliyor olacak.

Kaynakça:

http://www.science20.com/news_articles/hannys_voorwerp_one_strangest_space_objects_space_gets_hubble_treatment-75191

https://apod.nasa.gov/apod/ap110210.html

https://en.wikipedia.org/wiki/Hanny’s_Voorwerp

http://www.space.com/35721-find-planet-nine-citizen-science-project.html

https://phys.org/news/2017-02-nasa-funded-website-nearby-worlds.html

Yazan: Deniz Gamze Sanal

Görmek İnanmaktır

Bundan 13 yıl önce, 2004’te Erboğa Takımyıldızı’nda 2M1207 yıldızının yörüngesinde bulunan 2M1207b Ötegezegeni’nin keşfiyle Güneş Sistemi’nin dışındaki gezegenlerin(ötegezegenler) yıldızlarına olan küçük etkileri gözlemlenerek(transit fotometri) dolaylı yöntemler ile değil; direkt olarak da gözlemlenebildiği bir çağa girmiş bulunuyoruz.

Resim-1: 2M1207b gezegeninin (kırmızı) 2M1207 yıldızı (mavi) ile birlikte kızılötesi fotoğrafı.

Gezegenler yıldızlar gibi birer ışık kaynağı değildirler ve ancak kendi üstlerine gelen ışığı yansıtabilirler bu sebeple ve yıldızlara göre çok daha küçük cisimler olmalarından dolayı onlardan gelen ışık yıldızın parıltısı içinde kaybolup gider ve ayırt edilemez hale gelir. Dolayısıyla genel olarak gezegenleri ayırt edebilmek oldukça zordur. Ancak yıldız sistemi bize yaklaştıkça ve söz konusu gezegenin boyutu ile kendi yıldızıyla olan mesafesi arttıkça gözlem yapmak nispeten daha kolay olmaktadır. Bir cismi direkt olarak görebilmek dolaylı olarak görmekten çok daha tatmin edici olduğu için gözlem açısından apayrı bakış açıları kazandırmasının yanı sıra bu teknik bilim insanlarına gözlenen gezegen hakkında oldukça değerli bilgiler elde edebilme imkanı sunuyor. Ancak bu avantajların yanı sıra bu tekniğin dezavantajı sadece belli koşullar altında işleyebiliyor olmasıdır ve bu da haliyle büyük ölçekli çalışmalarda sınırlayıcı bir faktör haline geliyor.

2004 yılından bugüne kadar direkt gözlem tekniğiyle 20’den fazla ötegezegen keşfedilmiştir. Bunlar arasında en çok dikkat çekenler, keşfedilen ilk 10 gezegenin içerisinde olmalarıyla beraber aynı yıldız sisteminde bulunan tek ötegezegenler olma niteliği taşıyan HR 8799 b, c, d, e gezegenleridir.

İlk üç gezegen (b, c, d) 2008 yılında Herzberg Astrofizik Enstitüsü’nden Christian Marois ve ekibi tarafından (Bu üç gezegen 1998 yılında Hubble Uzay Teleskobu’nun NICMOS cihazı tarafından fotoğraflanmıştı ancak sadece daha sonra keşfedilen bir ek işlem sayesinde görülebilir oldukları için o tarihte açıklanmamıştı);  dördüncü gezegen ise (yıldıza en yakın konumda, yaklaşık 15 Astronomik Birim uzaklıkta) aynı ekip tarafından 2010 yılında Hawaii’deki Keck ve Gemini teleskopları yardımı ile keşfedildi.

Resim-2: Hubble tarafından çekilen fotoğrafta HR8799 yıldızı ve işlem gördükten sonra görünen gezegenleri.

Bu dört gezegenin hepsi gaz devi olmakla beraber kütleleri 7 ile 10 Jüpiter Kütlesi arasında, boyutları ise Jüpiter’in 1.2 ile 1.3 katı arasında değişmektedir yani birbirlerine oldukça benzemektedirler. Kütlelerinin oldukça büyük olmasından ötürü bu gezegenlerin birbirlerine olan mesafeleri de oldukça büyük, ayrıca sistemin stabil olup olmadığı da bilinmiyor yani yıllar sonra bu gezegenlerden biri diğerinin yanından ayrılıp bir “kaçak gezegen” olabilir.

Resim-3: Yetişkin bir insandan daha küçük boyutlu bir teleskobun, bir ötegezegenin direkt olarak fotoğraflanmasında ilk kez kullanılması özelliğini taşıyan ve HR8799 yıldızı ile beraber 3 gezegenini gösteren bir fotoğraf.

Bu gaz devlerinin yörüngesinde bulunduğu yıldız Pegasus Takımyıldızı’nda, bize 129 ışık yılı mesafede bulunan ve ~30 milyon yaşındaki yani nispeten genç bir yıldız olan HR 8799 yıldızıdır. Bu yıldız 1.5 Güneş Kütlesi’ne sahiptir ve parlaklığı Güneş’in 4.9 katıdır. Ayrıca bu yıldız tesadüfi olarak 1995 yılında ilk ötegezegenin keşfedildiği 51 Pegasi yıldızına oldukça yakındır.

Berkeley NExSS (Nexus for Exoplanet System Science) grubunun lideri James Graham’a göre bu sistemin oldukça ilginç ve kimisi bizim Güneş Sistemi’mize benzer bazı özellikleri var. Bunlardan bir tanesi gezegenlerin yörünge periyotlarının birbirlerine 1:2:4:8 sayıları ile orantılı olmasıdır, tıpkı Jüpiter’in Galilei uydularında olduğu gibi. (1:2:4 sırası ile Io, Europa ve Ganymede için geçerlidir ancak Callisto için böyle bir durum yoktur.)

Yine aynı gruptan (Berkeley NExSS) bir yüksek lisans öğrencisi olan Jason Wang yörünge rezonansı adı verilen bu olaydan ilham alarak 7 yıllık bir süre boyunca gezegenlerin dansını gösteren bir video hazırlama çalışması yürütmüş. Böyle bir video hazırlayabilmek için bu gezegenleri keşfeden isim olan Christian Marois Hawaii’deki 10 metrelik Keck teleskobundan alınan 7 yıllık veriyi 7 film karesi haline getirdi. Daha sonra Jason Wang’ın Beta Pictoris b gezegeni için yaptığı benzer bir projede kullanılan algoritma ile bu 7 kare 100 kareden oluşan akıcı bir video haline getirildi. “Motion Interpolation” adı verilen bu yöntemle gözlemler arasındaki zaman farkından dolayı görünen boşluklar gezegenin katettiği yol tahmin edilerek kapatılıyor böylece gezegenin 1 ay boyunca katettiği yolun bir yerden bir yere atlıyormuş gibi görünmesini engelliyor. 7 yıl gibi bir süre boyunca gözlem yapılmasına rağmen gezegenlerin yıldıza yakından uzağa doğru sırayla 49 yıl, 112 yıl, 225 yıl ve 450 yıl gibi oldukça uzun yörüngesel periyotları olduğu için videoda yörüngelerin ancak küçük bir kısmı görülebiliyor.

Resim-4: HR 8779 yıldızı ve dört gezegeni. Resmin ortasındaki siyah kısım gözlem esnasında yıldızın kendi ışığını kapatarak gezegenlerin görülebilmesini sağlıyor.

Bu kadar uzaktaki gökcisimlerinin bir nokta olarak bile olsa direkt olarak gözlemlenebildiğini bilmek oldukça etkileyici görünüyor. Şu an için sadece bir hayal bile olsa belki ileride gelişen gözlem teknikleri sayesinde ötegezegenlerdeki bulutları, denizleri bile görebiliriz.

Kaynaklar:

https://en.wikipedia.org/wiki/Methods_of_detecting_exoplanets#Direct_imaging

http://www.planetary.org/explore/space-topics/exoplanets/direct-imaging.html

https://en.wikipedia.org/wiki/Fomalhaut_b#cite_note-Kalas2008-2

https://en.wikipedia.org/wiki/2M1207b#Discovery_and_identification

http://www.manyworlds.space

https://phys.org/news/2017-01-four-planet-imaged-motion.html

https://arxiv.org/abs/0902.3247https://en.wikipedia.org/wiki/HR_8799

Yazan: Alper Karasuer