gokyuzu.org

Hubble’dan Bir Keşif Daha

Hubble’ın çektiği bu görünür ışıktaki fotoğrafta yeni keşfedilen gezegen, Fomalhaut b’nin hareketi görülüyor.
Nasa’nın Hubble Uzay Teleskop’u ilk defa başka bir yıldızın etrafında dönen bir gezegeni görünür ışıkta gözlemledi. En fazla Jupiter’in 3 katı büyüklüğünde tahmin edilen gezegen Formalhaut b olarak adlandırıldı çünkü gökyüzünün güney semalarında görünen parlak yıldız Fomalhaut’un etrafında dönüyor.

NASA’nın IRAS(Kızılötesi Gökbilim Uydusu)1980’de etrafını çevreleyen bir toz bulutunun keşfedilmesinden beri Fomalhaut gezegen avcılığı için bir numaralı hedef haline gelmişti.

2004 yılında Hubble’ın Gelişmiş Kamerasındaki Yüksek Çözünürlük Kamerası’nın koronagrafı Fomalhaut’un etrafındaki bölgenin ilk fotoğrafını çekmişti.(Not: Koronagraf yıldızın parlak ışığını kapatıp etrafındaki nesneleri görmeye yarayan bir alettir. Bundan bir tane de SOHO uydusunda vardır. Bu aygıt sayesinde Güneş ışığında altında bile Güneş’in yakınındaki yıldızları, gezegenleri, kuyrukluyıldızları gözlemleyebiliriz). Bu fotoğraf gezgenin etrafındaki 35 milyar km genişliğindeki protogezgensel kalıntıyı açıkça gösterdi.

Bu kalıntı tıpkı  Güneş sisteminin etrafını çevreleyen ve  buz parçalarından Plüton gibi cüce gezegenlerini kapsayan Kuiper kuşağına benziyor.

Hubble gökbilimcilerinden Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden Paul Kalas ve ekibi 2005 yılında yıldızın ve gezegenin arasındaki kalıntının gezegensel bir etkiden dolayı şekillendiğini ortaya koydular.

Hubble şimdi kalıntının 2.8 milyar km içerisindeki gezgenin fotoğrafını çekti. Sonuçlar Science dergisinin 14 Kasım sayısında yayımlandı.

“Hubble gözlemlerimiz gerçekten mükemmel. Fomalhaut b yıldızdan bir molyen kez daha sönük. Bu programa 2001 yılında başladık ve çalışmalarımız en sonunda sonuç verdi” diyor Kalas.

Hubble’ın Gelişmiş Kamerası’ndaki koronografın 21 ay arayla yaptığı gözlemler gösterdiki cisim yıldızın etrafındaki bir yol üzerinde gidiyor. Bu da gösteriyorki cisim yıldıza kütle çekimsel olarak bağlı. Gezegen yıldızdan 15 milyar km kadar yani Satürn’ün Güneş’e olan uzaklığının 10 katı kadar uzakta.

Gezegen üç Jüpiter kütlesindeki bir cisim için tahmin edilenden daha parlak çıktı. Bir olasılık gezegenin Satürn gibi ışığı yansıtan buz ve toz halkasına sahip olduğunu gösteriyor.  Halka ayları oluşturacak şekilde yoğunlaşmış da olabilir. Halka’nın tahmin edilen boyutu Jüpiter’in etrafındaki bölge ve onun dört büyük uydusuyla karşılaştırılabilir.

Kalas ve ekibi ilk olarak 2004’te Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanarak gezegenin etrafındaki beklenmeyen halkayı keşfettiler. O zamanlarda yıldızın etrafındaki bir kaç parlak cismi gezegen adayı olarak işaretlemişlerdi. 2006’daki ikinci bir resim ise 2004’te görünen parlak nesnelerin yer değiştirdiğini gösterdi. İki resim arasındaki yer değiştirme miktarı Kepler’in gezegen kanunlarına göre yörüngesinin periyodunun 872 yıl olduğunu gösteriyor.

Gelecekteki araştırmalar gezegenin kızılötesi dalgaboyundaki fotoğraflara yönelik olacak. Bu sayede gezegenin atmosferinde su bulutlarını olup olmadığı gözlenecek. Bu bize yeni doğmuş sayılan -100 milyon yıllık- gezgenin evrimi ile ilgili ipuçları verecek.
2013’te fırlatılması düşünülen NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu, Fomalhaut’un yakın ve orta kızılötesi dalga boyunda koronografik gözlemler yapabilmesine olanak sağlıyacak. Webb,  sistemdeki diğer gezegenleri saptama ve daha iç kesimlerde bir asteroit kuşağı olup olmadığını inceleme kabiliyetine sahip olacak.

Hubble Uzay Teleskopu’nun sayfası için tıklayın.

SCIENCE@NASA

STS-126: UUİ’ye 27. Sefer

undefined  
Uluslararası Uzay İstasyonu’nun ilk modülü bundan 10 yıl önce 20 Kasım 1998’de uzaya taşınmıştı.
STS-126’nın 15 günlük görevi planlara göre 15 Kasım’da başlıyor.
Endeavour uzay mekiği kalkış için Kennedy Uzay Merkezinde hazır bulunmakta.  Fırlatma 15 Kasım cumartesi günü TSİ 02:55’te gerçekleşecek. Hava tahminleri muhteşem bir gece kalkışı için %60′ lık bir şans öngörüyor. Fırlatmadan sonra, Endeavour Uluslararası Uzay İstasyonu(UUİ) ile buluşacak ve  yaklaşık 6 ton ağırlğındaki kargoyu UUİ’ye taşıyacak. Kargo UUİ’deki astronotların sayısının 3’ten 6’ya yükseltilmesi için tuvalet, yatak ve diğer gerekli malzemeleri içeriyor. Kalkış başırılı olduğu takdirde Endeavour ve UUİ’nin ikili uçuşlarını Türkiye semalarından geçerken gözlemleyebilirsiniz. NASA

Phoenix Ölüm Döşeğinde

Dün gece Mars’ta, Phoenix’in bulunduğu kutup bölgesindeki sıcaklık -95oC ‘e kadardüştü. Araç bu soğukluğa dayancak ısıtıcılarla donatıldı fakat bir problem var. Kış yaklaşıyor ve güneş panelleri yeterince güç sağlayamıyor. Dün NASA resmi bir açıklama yaptı: Phoenix’in sayılı günleri kaldı.

Görev yöneticileri güç toplamak için Phoenix’in sistemlerinden bazılarını devre dışı bırakmaya başladılar. İlk olarak Phoenix’İn robotik kolunu sıcak tutan ıstıcılar dün devre dışı bırakıldı. Bunu yapmaları günde 250 watt-saat enerji kazancı sağladı fakat öte yandan robotik kol devre dışı kaldı.

Bir kaç hafta içinde görevi mümkün olduğu kadar uzatmak için 3 ısıtıcı daha devre dışı bırakılacak. Phoenix’in çiftli kamerasını açık tutmak önceliğe sahip ve kameranın ısıtıcısı kapanacak en sondan ikinci ısıtıcı. En son kapatılacak ıstıcı ise Phoenix’in çekirdeğini ve bataryalarını ısıtan iki ıstıcıdan biri. ” O noktadan sonra Phoenix Mars’ın merhametine kalmış” diyor görev yöneticisi Chris Lewicki.

SPACEWEATHER.COM

Elveda Jules Verne

Jules Verne’nin NASA’ya ait DC-8 uçağındaki bilimadamları tarafından yanarken çekilmiş fotoğrafı.

Telif Hakkı: ESA

Pazartesi günü öğlen saatlerinde Jules Verne kargo taşıyıcısı son yolculuğuna uğurlandı. Jules Verne, Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlenen tarihteki ilk robotik araç olma özelliğini taşıyor. Araç hiç bir insan yardımı olmadan uzaktan kumandayla kenetlendi.

UUİ’ye 2 tonluk erzak taşıyan araç UUİ’den ayrıldıktan sonra da uzay istasyonunun çöplerini kendisiyle beraber götürdü. Jules Verne kontrollü bir şekilde atmosfere girerek büyük bir alev topu şeklinde yanarak tarihe karıştı.

Mars’ta Su Bulundu Peki ya Ay?

Ay’da milyonlarca yıldır Güneş ışığı almayan bölgeler vardır. Karanlık kutup kraterleri o kadar derindir ki Güneş ışığının ulaşması mümkün değildir. Ve bu tür bölgelerde araştırmacılar çok değerli bir hazinenin olduğuna inanıyorlar.

NASA bunlardan birini aydınlatmak üzere.

2009’un Mayıs – Ağustos ayları arasında, fırlatma tarihlerine bağlı, NASA’nın LCROSS(Lunar CRater Observation and Sensing Satellite-Ay Krateri Gözlem ve Algılama Uydusu) uydusunun destek roketi 9000km/saat hızla bu ışık görmemiş derin kraterlerden birine çarpacak. Çarpışmanın etkisi yaklaşık 1000 kilogramlık TNT ‘ye eşdeğer bir patlamaya neden olacak (6.5 milyar jul). Bu patlama gökbilimcilerin umduğu Ay suyunu içinde bulunduran kalıntıları gün ışığına çıkaracak.

Hazine suyun ta kendisi. NASA 2020’den itibaren Ay’a insan göndermeyi planlıyor ve hatta orada bir üs kurmayı da. Su Ay’da yaşayan ve çalışan astronotlar için paha biçilemez bir kaynak olacak. Sadece içmek için değil su yiyecek olmak üzere bitki yetiştirmek için kullanılabilir veya içeriğindeki hidrojen roket yakıtı olarak ve oksijen de solunumu sağlamak için büyük katkı sağlayabilir. Hatta astronotları uzaydaki ışınım(radyasyon)dan korumak için bile kullanılabilir.

LCROSS’un görev yöneticilerinden Anthony Colaprete “ Eğer LCROSS’un destek roketi Ay yüzeyindeki %0.5 su taşıyan bir kratere düşerse, su havaya kalkan tozun içinden tespit edilebilir.” diyor .

LCROSS görevinin diğer yarısını oluşturan robotik uydu patlamayı gözlemleyecek ve  4 dakika içerisinde kendisini Ay’a çakacak.Ay’ın büyük bir kısmı tabi ki kuru toz. Ay yüzeyindeki sıcaklık oynaması 300o kadar ve Ay yüzeyi suya düşmanca davranıyor fakat suyun donmuş olarak bulunabilmesini sağlayan soğuk karanlık yerler de mevcut. Ay kutuplarında Güneş ufka çok yakın olduğu için Güneş ışınlarının ulaşamadığı derin kraterler sürekli gölgede bulunabiliyor. Koyu karanlık olan bu bölgelerde sıcaklık mutlak sıfırın üzerindeki 40o Kelvin civarında (-233o Celcius) geziniyor, suyun hayatta kalması için yeterince soğuk.

“ Suyun orada olduğuna dair ümit verici kanıtlar var” diyor Colaprete. Clementine adlı bir Ay uydusu 1994’de bu kraterlerde suya varlığını saptadı fakat, 199’daki Ay Madencisi(Lunar Prospector) de, fakat veriler yeterince tatmin edici değildi.

İşte LCROSS burada devreye giriyor. Patlamanın etkisiyle açığa çıkan su Güneş ışığı altında buharlaşabilir. Güneş’ten gelen mororötesi ışınlar H2O moleküllerini H ve OH’a ayırabilir. Görev yöneticileri LCROSS’un algılayıcılarının kızılötesine yakın dalga boyunda suyun parmak izlerini algılayabileceklerini ve OH tarafından yayımlanan 308 nanometre uzunluğundaki dalga boyunu tespit edebileceklerini umuyorlar.

Şu anda Colaprete’nin ekibi çeşitli karanlık kraterler arasından çarpışma için en uygun bölgeleri seçiyor. “ Birinci ve en önemli ölçüt patlama alanı ortaya çıkan madde konusunda verimli olmalı” ve devam ediyor Coloprete. “Eğer ortaya çıkan maddeyi günışığına çıkarmazsak buzdağına çarpsak bile fark etmez çünkü alabilemeyeceğiz.” Örneğin patlama alanı yüksek bir krater duvarına yakınsa ortaya çıkan madde duvarı tırmanmak ve gölgeden kurtulup günışığına çıkmak için daha fazla yol kat etmeli. Eğer patlatıcı karanlık bir kraterin dibindeki dik bir çıkıntıya çarparsa günışığına çıkmak yerine etrafa saçılacaktır. Bu yüzden iyi bir alan birazcık düz olmalı-15o den daha az eğimli- ve patlamanın etkisini azaltacak sert kayalardan yoksun yumuşak bir yüzeye sahip olmalı.

Coalprete Ay’ın kuzey kutbundaki Peary kraterinin batısındaki isimsiz 17 km çaplı kraterin bu iş için en uygun alanlardan biri olduğunu söylüyor. Coalprete “Patlama için en uygun tarihleri seçeceğiz ve bu tarihlere uyan en uygun kraterleri deneyeceğiz” diyor.

Patlamanın kendisi krater duvarı tarafından örtüleceği için görülemeyecek fakat gökbilimciler patlamanın etkisiyle havaya kalkan tozu bekliyor olacak. Yayılarak ilerleyen toz konisi Ay yüzeyinin üzerinde yaklaşık 6 km kadar yükselecek ve 40 km kadar her yöne saçılacak.Güneş ışığı altında parlayan kalıntı 6. veya 8. kadirden yıldız gibi parlayacak- çıplak gözle görmesi imkansız fakat küçük teleskoplar için iyi bir hedef.

Colaprete’in ekibi patlamayı Ay Havai’de gökyüzünde yükselmiş vaziyette iken zamanlayacak. LCROSS ekibi orada patlanın etkisiyle ortaya çıkan maddeyi çok güçlü Kızılötesi Teleskop Tesisi(Infrared Telescope Facility) ile gözlemleyecek fakat A.B.D.’in batısındaki ve Japonya’daki gökbilimcilerde patlamayı çok dakik olan patlama zamanına göre gözlemleyebilecek. “Bu uluslararası bir olaya dönüşüyor. Herkes patlamayı gözlemlemek için gözlerini test ediyor olacak” diyor Colaprete.

SCIENCE@NASA

Çeviri: ODTÜ-AAT

Kütle Çekimsel Mercek Karanlık Maddeye Odaklandı

Karanlık madde karanlık enerji gibi gökbilimcilerin açıklık getiremediği konulardan biri. Evrenin çoğunluğu karanlık maddeden oluşuyor ve bu maddenin ne olduğu henüz bilinemiyor. Yalnızca dolaylı olarak saptanabiliyor   SKY&TELESCOPEActive Image 
Hubble’ın kütle çekimsel mercek resmi. Mavi yay Einstein halkası olarak bilinen, arkadaki nesnenin öndeki eliptik gökada tarafından kırılarak oluşmuş görüntüsü. A. Bolton (UH/IfA) / SLACS / NASA / ESA

Uluslar arası gökbilimcilerden oluşan bir grup, karanlık maddeyi tekrar gündeme getiren bir araştırma yayınladı. Gökadaları ölçmek için kullanılan yen bir yöntemle araştırmacılar orta kütleliden yüksek kütlelilere kadar olan eliptik gökadaların kütle-parlaklık ilişkisini keşfettiler. Hubble Uzay Teleskopu’nun Gelişmiş Araştırma Kamerası(Advanced Camera for Survey-ACS) ve Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması’nın (Sloan Digital Sky Survey) bilgileriyle 70 gökadaüzerindeki çalışmalar gösteriyor ki eliptik gökadalarda parlaklık arttıkça büyüklüğü çok daha fazla artıyor. Bu uyumsuzluk büyük gökadalardaki karanlık maddenin düzenli maddeye göre daha üstün olma ihtimalini artırıyor.

 Bilim adamları normal olarak uzaktaki eliptik gökadaların kütlelerini, boyutlarına ve içerdiği yıldızların hızlarına göre kestirebiliyorlar diyor Adam Boltan (Havai Üniversitesi). Bu miktarlarla ve birazcık matematikle dinamik kütleyi(gerçek kütle değil fakat ona bağlı) hesaplayabiliyorlar.

Gökbilimciler mercek resimlerini gökadaların uzaklılarını ölçmek kadar yakındaki gökadanın kütlesini ölçmek içinde kullanır. Gerçek kütle ölçümleri daha önceki dinamik ölçümlerle birleştirilince dinamik ve gerçek kütlenin ilişkisinin kütle ve parlaklık ilişkisi kadar değişmediği görülür.Böylece yüksek kütle – ışık oranı doğru cevap gibi gözüküyor.

 Tartışma henüz daha bitmedi diye uyarıyor Bolton. Sonuçlar fazladan kütlenin ne olduğunu açıklamıyor. Bu karanlık maddenin normal maddeye oranının daha fazla olduğunu gösterir. Yıldızların kendisi de yüksek kütle-ışık oranına sahip olabilir.

 “Oy birliği yıldız nüfusunu modelleme ve gökada evriminin  benzetimi karanlık-madde izahını destekleyecek gibi gözüküyor,” diyor Bolton. “Fakat bütün ‘kranlık madde’ kuramına itiraz edilecek olursa yıldızlar arası – kütle etkisi daha makul gözüküyor.”

 Grup gökadaların merkezinden daha uzağa bakınca kütle yoğunluğundaki azalmanın ışık yoğunluğundaki azalmadan daha yavaş olduğunu gördü diye ekliyor Bolton. Bu yavaş azalma görünmeyen bir maddeyi gerektiriyor. Diğer öngörüleri – yıldızların kütle-parlaklık oranın gökadadaki pozisyona göre farklı olduğu – Bolton imkansız buluyor.

Sonuçlar mercek kullanma metodunun uygulanabilirliğini kanıtlıyor diyerek son noktayı koyuyor Bolton. 

Perklorat Mars’ta Yaşam Olasılığını Etkiler mi?

NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir.           Sky&TelescopeActive Image 
NASA
  NASA’nın Phoenix Mars aracı Mars toprağında kimyasal olarak çabuk tepkime veren bir madde keşfetti. Bu madde daha önce var olduğuna inanılan  Mars’taki yaşam olasılığını azaltabilir Bilim adamları geçenlerde Mars’ın kuzey kutbundaki toprağın Dünya’daki asparagus yeşil fasulye ve şalgam gibi bahçe bitkilerinin yetiştiği türden olduğunu bildirmişlerdi fakat ikinci laboratuar testinin ön sonuçlarında çabuk oksitlenen bir madde olan perklorat bulundu ki bu karmakarışık bir çevre yaratabilir. İlk testler “Dünya bezeri toprak olduğunu gösterdi. Daha sonraki testler ise toprak kimyasının Dünya benzeri olmayan maddeler içerdiğini açığa çıkardı,” diyor Arizona Üniversitesinden Peter Smith. Dünya’da, perklorat doğal ve insan yapımı olarak bulunuyor, bazen toprakta ve sualtında da görülüyor. Bu madde katı roket yakıtlarının başlıca bileşenini oluşturuyor ve havaifişekler ve diğer patlayıcılarda da bulunabiliyor. Perklorat’ın Mars’ta nasıl oluştuğu ve ne miktarda bulunduğu henüz bir açıklığa kavuşmadı. NASA maddenin fırlatma öncesi kirlilikle birlikte oraya gidip gitmediğini araştırıyor. Phoenix, düzeltici roketleri çalıştırmak ve kızıl gezegene inmek için hidrazin denen başka bir madde kullanmıştı. Phoenix perklorat tuzunu kimyasal bir deneyim sayesinde tespit etti. Araç Dünya’dan getirdiği suyu çay bardağı boyutundaki deney şişesinde tuzla karıştırdı ve biraz çalkaladı. Deney şişesinin içerisindeki iki düzine algılayıcı toprağın pH’ını ve içerdiği mineralleri  tespit etti. İlk test toprağın birazcık alkalin olduğunu gösterdi. Toprağın içerdiği magnezyum, sodyum, potasyum ve klorit gibi maddeler yaşam için zorunludur. İkinci test ise yüksek reaktiflik özelliği taşıyan perkloratı buldu. Bilim adamları sonuçlarını onaylamayı istiyorlar çünkü Phoenix’in fırınlama ve koklama özelliğine sahip başka bir aygıtı perklorata dair hiçbir ize rastlamadı. Brown Üniversitesi’nde jeolog olarak görev yapan John Mustard –kendisinin görevde hiçbir rolü yok- Mars toprağının yaşamı destekleyecek potansiyelinin olup olmadığıyla ilgili yargıların, tüm verilerin ulaşmasına kadar ertelenmesi gerektiğini söylüyor. Fakat ilk bakışta, “reaktif bir madde. Genelde yaşam için göz önünde tutulduğu söylenen bir madde değildir,” diyor Mustard. En son toprak incelemeleri NASA’nın üç aylık Phoenix görevini beş hafta daha uzatmasından hemen sonra gelmişti. Üç ayaklı araç Mars’a indiğinden beri, başta Mars’ın kuzey bölgesinde su bulunduğunu onaylamasıyla birlikte bilim adamlarını çok etkilemişti. Aracın ana görevi iniş bölgesinin, yaşamın gelişmesi için uygun olup olmadığı hakkında araştırma yapmak

Karanlık Enerjinin Maskesini Düşürmek

 Gökbilimciler evrenin ivmeyle genişlemesini sağlayan karanlık enerjiyi bulma yolunda muhteşem bir adım daha attı. Havai Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı karanlık enerjinin evrenin en büyük yapılarını doğrudan nasıl etkilediklerini gözlemledi. Eğer onaylanırsa bu keşif, kendilerini 10 yılı aşkın zamandır çileden çıkartan bir fenomene daha yakın hale getirecek.         SCIENCEActive Image 
 Gökbilimciler karanlık enerjinin kanıtını süperkümelerde olduğu kadar (kırmızı çemberler) süpeboşluklarda  (mavi çemberler) da buldu. Telif hakkı: B. Granett/M. Neyrinck/I. Szapudi
    Gökbilimciler evrenin ivmeyle genişlemesini sağlayan karanlık enerjiyi bulma yolunda muhteşem bir adım daha attı. Havai Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı karanlık enerjinin evrenin en büyük yapılarını doğrudan nasıl etkilediklerini gözlemledi. Eğer onaylanırsa bu keşif, kendilerini 10 yılı aşkın zamandır çileden çıkartan bir fenomene daha yakın hale getirecek. 1990’ların ortasında araştırmacılardan oluşan uluslararası bir grup yavaşlayarak genişleyen evreni ölçmek için girişimde bulundular. Araştırmacılar uzak gökadalardaki üzerinde çokça çalışılan süpernova türlerinin parlaklıklarını dikkatlice ölçmeye karar verdiler. Çünkü bu süpernovalardan her birinin parlaklığı hemen hemen eşit olmalıydı. Araştırmacılar ev sahibi gökadaların uzaklıklarını ve hızını hesaplayabiliyorlardı. Fakat 1998 itibariyle grup beklenmedik bir sonuçla karşılaştı: Evrenin genişleme hızı azalmıyordu, aksine evren hızlanarak genişleniyordu. Daha sonra bu bilinmeyen etkiye karanlık enerji adı verildi. O zamandan beri araştırmacılar evrenin %76 olarak görünen kütle-enerji dengesini oluşturan bu garip kuvveti saptamak için çabalıyorlar. Yeni çalışmayı yönetmek için gökbilimci Istvan Szapudi, önceden tamamlanmış evrenin iki geniş ölçekli gözlemlerini birleştirdi: büyük patlamanın en son ölen üyelerini temsil eden Kozmik Mikrodalga Arkaplanı (CMB) ve milyonlarca gökadanın resimlerini oluşturan Sloan Dijital Gökyüzü  Gözlemi. Şu anki kuram karanlık enerjinin, yarım milyar ışık yılı genişliğindeki süperkümelerden geçerken yavaşça CMB ışınımını ısıttığını öngörüyor. Karşıt olarak karanlık enerji evrenin süperboşluklar olarak bilinen evrenin büyük boşuklarından geçen mikrodalga ışınımını soğutuyor. Çalışma “türünün bu zamana kadar yapılanlarının en iyisi” diyor Baltimore, Maryland’deki Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsündeki Adam Rieses. Riess’ın takımı, Havai’li takım tarafından kullanılan metodla karanlık enerji üzerine ilk kağıtlarını yayınlamıştı fakat ne kuvvetin kendisi hala tespit edilebildi  ne de kuramların hangisinin karanlık enerjiyi daha iyi tanımladığı konusunda yardım edebildi- eğer boş uzayın doğurduğu vakum enerjisi yada zamanla değişen bir nevi “cevher” enerji olduğu konusunda. “Hala elimizde kozmik bir gizem var” diyor Riess.

LCROSS Fırlatma Öncesi Testlerini Başarı İle Tamamladı

  Ay Krater Gözlemci ve Algılayıcı Uydusu (LCROSS) Ay yüzey araştırmaları için heyecan verici bir proje.Geçtiğimiz haftalarda Phoenix’in Mars’da suyu keşfinin ardından artık insanoğlu ilgisini diğer , içerisinde su kaynakları bulundurabilecek ,  kayaç gezegen ve uydulara yönlendiriyor. Eğer Ay yüzeyinde ki kraterler içerisine saklanmış donmuş su kaynakları bulunabilirse 2020 yılında Ay’a yapılması planlanan insanlı uçuş için çok yararlı olabilir.. Active Image 
 LCROSS’un temsili resmi
         LCROSS bu yılın sonlarına doğru yörünge aracı (Lunar Reconnaissance Orbiter) ile  bir Atlas-5 roketi üzerine bağlanacak.Atlas-5 roketinin fırlatılmasından önce LCROSS görev alacağı proje için en zor testlerini tamamladı ; ki görevi Ay yüzeyine çakılması ile son bulacak
  LCROSS’un seyahati boyunca karşılaşacağı aşırı derecede büyük ısı değişimlerine karşı koyabileceğinden emin olmak için mühendisler Kaliforniya’da bulunan Northrop Grumman tesislerinde şiddetli ısı dönüşümü olan odalarda testleri gerçekleştirdiler.Bu ısı testlerinden öncede , bu ayın başlarında , ısı vakum testleri de başarı ile tamamlandı.Isı testlerinde araç 13,5 gün 110 ˚C ve yine 13,5 gün  -40˚C ısıya sahip ortamlarda tutuldu.Bu ölçüler ayın döngü süresi ve ısısı ile birebirdir.Aracın bilimsel aygıtları ise geçtiğimiz Ocak ayında eklendi.    2009 yılında LCROSS  Ay yörüngesinde olacak ve çarpışma sonucunda Ay yüzeyinde iki adet toz bulutu oluşturacak.Hedef ise Ay’ın kutup bölgesine yakın bir yerde bulunan ve sürekli bir gölgesi olan krater olacak.Ayrıca bu bölge su buzunun oluşabileceği ve bulunabileceği en iyi bölge , eğer tarih boyunca bir şekilde oluşmuş ise.    Atlas-5 roketinin üst kısmı (eğer roketi yere paralel olarak düşünürsek en uç kısmı) LCROSS uydusunu Ay’a taşıyacak ve Ay etrafındaki uçuşunu gerçekleştirecek.Aracı Ay’a taşıyan roketin üst kısmı LCROSS’u takip edeceği yörüngesine yerleştirmek için önce kendisi belirlenen yörüngeyi izleyecek ve ardından LCROSS ile taşıyıcısının birbirinden ayrılma işlemi başlayacak.Taşıyıcı LCROSS’dan ayrıldıktan sonra Ay yüzeyine doğru kamikaze dalışını gerçekleştirecek.Taşıyıcı Ay yüzeyine çarptıktan sonra gaz ve toz bulutları yüzeyden yükselmeye başlayacak ve LCROSS’un yörünge mesafesine kadar ulaşacak böylece LCROSS üzerinde bulunan bilimsel aygıtları ile toz ve gazların analizini gerçekleştirecek.Bilgiler ise Dünya da bulunan merkeze hemen yollanacak ve LCROSS’un sadece bir kez analiz yapma fırsatı olacak , çünkü LCROSS kendiside Ay yüzeyine doğru ikinci ve son çarpışmayı gerçekleştirmek üzere yola çıkacak.İkinci çarpışmanın ardından ise gözlemler Dünya’da bulunan merkez tarafından gerçekleştirilecek.   Kaynak :    http://www.universetoday.com  http://lcross.arc.nasa.gov/   Haber tarihi : 26 Haziran 2008 Çeviri          : ODTÜ AAT

Mars’ta Su Bulundu

Doksan günlük görevinin üçüncü haftasında Phoenix, yaklaşık iki haftadır tartışılan fotoğraftaki maddenin  buz mu tuz mu olduğu tartışmasını bir sonuca  bağladı(bknz. Mars’ta Buz).                     SpaceWeather.com  Active Image 
 Phoenix’in farklı zamanlarda çektiği bu iki fotoğrafta da görüldüğü gibi beyaz maddenin bir kısmı buharlaşmış. Bu, maddenin tuz olamayacağının bir kanıtı. NASA
 Bilimadamları en sonunda Phoenix’in çektiği fotoğrafta görünen  gizemli beyaz maddenin buz olup olmadığı konusundaki soruya bir açıklık getirdi. Dört günlük güneş banyosunun ardından beyaz maddenin süblimleştiği ya da başka bir deyişle sıvı halden gaz hale geçtiği belirlendi. Bu suyun Mars’ta nasıl davrandığının bir göstergesi. Mars’taki atmosfer basıncı çok düşük(Dünya’dakinin %1i kadar). Atmosfer suyun sıvı halde bulunmasına nadiren izin veriyor. Geriye iki seçenek kalıyor: katı ve gaz.Bazı okuyucular soruyor bunun donmuş karbondioksit(kuru buz) değil de su olduğunu nerden anlıyoruz? Cevap:Phoenix’in indiği alan kuru buzun bulunmasına el vermesi için çok sıcak.Ortalama sıcaklık-70Fo, kuru buzun bulunması için gereken sıcaklık ise -109o den daha düşük. Mars’ta su bulma Phoenix’in en önemli görevlerinden bir tanesiydi. Sıvı halde bulunmak H2O için sorun olsada belki de zaman zaman toprağın altında sıvılaşabilir ve bu da mikroorganizmalar için yaşam ortamı hazırlamış olabilir.