gokyuzu.org

Mars: Pas Tutmuş Bir Savaş Tanrısı

Mars, Güneş’e yakınlık sıralamasında Dünya’dan hemen sonra gelir. Kızıl renginden dolayı  çoğu uygarlığın dikkatini çekmiş ve çoğu uygarlık da ona kendi savaş tanrılarının ismini vermiştir. “Mars” ismini ise Roma mitolojisindeki savaş tanrısı Mars’tan (Antik Yunan’daki adıyla Ares) almıştır. Günümüzdeyse daha çok “Kızıl Gezegen” adıyla bilinir. Aynı zamanda ziyaret etme olasılığımızın en fazla olduğu gezegen gibi görünüyor.

Yörüngesi ve Hareketleri

Mars, kendi etrafındaki dönüşünü yaklaşık olarak 24 saat 37.5 dakikada tamamlar. Ancak bu sırada gezegenin ekseni şiddetli salınımlar yapar çünkü Dünya’nın olduğu gibi büyük bir uydu tarafından dengelenmez. Mars’ın ekvatoru ile ekliptik düzlemi arasında yaklaşık 25.19 derecelik bir açı vardır. Bu da demek oluyor ki Mars da Dünya’daki gibi mevsimlere sahiptir. Mars Güneş etrafındaki yörüngesini 1.88 yılda tamamladığı için mevsimleri Dünya’nın mevsimlerinden yaklaşık olarak iki kat daha uzun sürmektedir. Bununla birlikte bu mevsimler Dünya’nınkinden daha ekstrem koşullarda geçer çünkü Kızıl Gezegen’in Güneş etrafındaki eliptik yörüngesi diğer büyük gezegenlerinkinden daha uzundur. Bu yüzden Mars, Güneş’e en yakın olduğu zamanda güney yarım küresi Güneş’e doğru eğilir ve burada kısa, çok sıcak bir yaz yaşanırken; kuzey yarım kürede kısa, soğuk bir kış yaşanır. Mars, Güneş’ten en uzak olduğu zaman da kuzey yarım küre güneşe doğru eğilir ve burada uzun, ılık bir yaz  yaşanırken; güney yarım küre uzun, soğuk bir kış yaşar.

Yapısı ve Yüzey Şekilleri

Yüzeyindeki paslı, kızıl, demir zengini tozlarla lekeli bir görüntüye sahip olan Mars aslında devasa bir çöldür. Aynı zamanda Mars’ın yüzeyi çok sayıda çarpmadan kaynaklı kraterlerle kaplıdır. Ve bu kraterlerin günümüze kadar şekillerini korumuş olması, yüzeyinin en azından bir bölümünün son derece yaşlı olduğunu gösteriyor. Mars, birbirinden farklı çok sayıda jeolojik yüzey şekline sahiptir. Fakat en dikkat çekici özelliği ise kuzey ve güney yarım küreler arasındaki yükseklik farkıdır. Kuzey yarım küreye ait ortalama yükseklik, güney yarım küredekinden yaklaşık 5 km daha alçaktır. Üstelik kuzey yarımküredeki bu sığ alanlar üzerindeki çarpma krateri sayısı son derece düşüktür. Bu durum, kuzey yarımküre alanlarının daha yakın zamanda şekillendiğine ve dolayısıyla yüzey yaşının güney yarım küreye oranla daha genç olduğunu düşündürmüştür. Kuzey ve güney yarım kürelerde izlenen bu belirgin yükseklik farkını oluşturan nedenler için bazı teoriler öne sürülmüştür.

Mars’ın volkanik bir geçmişi vardır. Bu sahip olduğu devasa boyutlu sönmüş volkanlardan anlaşılabilir. Fakat Mars volkanlarının hiçbiri bugün etkin değildir. Bunlardan en büyüğü Olimpos Dağı’dır. Taban çapı 600 km, eteklerindeki uçurum yüksekliği 6 km, zirvesindeki volkanik krater çapı 70 km ve yüksekliği 24 km olmakla birlikte Olimpos Dağı aynı zamanda Güneş sistemindeki en büyük volkandır.

Mars’ta ekvatora paralel uzanan derin bir çatlağın varlığı görüntülenmiştir. Görüntülenen bu yapı “Marineris Vadileri” olarak adlandırılmıştır. Bu geniş çatlak, magma yükselmesinin kabuk üzerinde oluşturduğu şiddetli gerilme ile meydana gelmiştir. Vadi uzunluğu 4,000 km olup en derin yeri 8 km civarındadır. Bazı yerlerinde genişliği 600 km’yi bulabilmektedir. Mars’ta izlenen bu yüzey şekilleri, mantodaki konveksiyon hareketlerinin kabuğa doğrudan etki etmesiyle oluşmuştur. Mars’ta levha tektoniği hareketleri izlenmemektedir. Bu durum Mars’ın Dünya’ya oranla daha erken soğuyup katılaşmasından kaynaklanır. Dolayısıyla Mars’ın kabuk katmanı, yer kabuğundan daha kalındır ve tek levha gibi davranmaktadır.

Mars’ın çekirdeğininse, Dünya’nın çekirdeğinin yarısı boyutlarında ve kükürt bileşikleriyle zenginleşmiş demirden oluştuğu düşünülmektedir. Fakat çekirdekteki sıcaklığın kükürt bileşiklerini eritebilecek düzeyde olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden akışkan hale gelmiş kükürtlü bileşiklerin elektriksel özellikleri, demirinkinden çok farklıdır ve içinde ivmeli hareketler oluşsa bile, manyetik alanlar doğuracak elektrik akımları üretemez. Dolayısıyla günümüzde Mars’ta genel bir manyetik alan izlenememiştir.

Atmosferi

Mars, çoğunlukla karbondioksit, azot ve argon gazlarından oluşan ince bir atmosfere sahiptir. Mavi ve beyaz arası renklerde görülen az sayıdaki bulutlar ise ufak su ve karbondioksit buz kristallerinden oluşmaktadır. Mars’ın atmosferi de Dünya’nın atmosferinden yaklaşık 100 kat daha yoğundur, ancak yine de hava durumu, bulutlar ve rüzgarları destekleyecek kadar kalındır. Atmosferin yoğunluğu mevsime göre değişir ve kışın hava karbondioksiti donduracak kadar soğuktur.

Mars’taki toz fırtınaları, tüm Kızıl Gezegeni örten ve aylarca süren Güneş sistemindeki en büyük fırtınalardır. Bir teoriye göre toz fırtınalarının Mars’ta bu kadar büyüyebilmesinin sebebi havadaki toz parçacıklarının Güneş ışığını emmesi ve Mars atmosferini ısıtmasıdır. Sıcak hava daha sonra soğuk bölgelere doğru akar ve oluşan rüzgarlar yerden daha fazla toz kaldırdıkça atmosfer daha çok ısınır. Bu da daha fazla rüzgarların daha fazla toz toplamasına yol açar.

Uyduları

Mars’ın, kendisine çok yakın yörüngelerde etrafında dolanan ve belirli bir şekle sahip olmayan iki uydusu bulunmaktadır. Her iki uydunun da yörüngesi, Mars’ın ekvator düzlemine çok yakındır. Her iki uydu da Amerikalı astronom Hall tarafından görülebilmiştir. Hall, uydular mitolojideki savaş tanrısı Mars’ın oğullarının ismini vermiştir. Küçük olanına Deimos (Korku) , büyük olanına ise Phobos (Dehşet) demiştir. Yörüngesi daha küçük ve Mars’a daha yakın olan Phobos, gezegen etrafındaki yörüngesini 7 saat 39 dakikada tamamlamaktadır ve Mars’ın merkezine olan ortalama uzaklığı 9,378 km’dir. Deimos ise, gezegen etrafındaki yörüngesini 30.3 saatte tamamlar ve gezegene ortalama uzaklığı ise 23,460 km’dir. Bu uyduların en dikkat çekici özellikleri, küresel şekilden sapmış ve yüzeylerinin ileri düzeyde çarpma kraterleri ile kaplı olmasıdır. Aynı zamanda her iki uydunun da gezegen ile eş dönmeye sahip oldukları, yani hep aynı yüzlerini Mars’a gösterdikleri anlaşılmıştır.

Gözlenmesi ve araştırılması

Mars her zaman bilinen bir gezegen olmasına rağmen, gezegeni teleskopla izleyen ilk kişi Galileo Galilei oldu. Mars yüzeyinin ilk detaylı gözlemleriyse 1659 yılında Danimarkalı bilim adamı Huygens tarafından yapılmıştır. 1666 da İtalyan astronom Cassini, Huygens’in gözlemlerini daha detaylı bir şekilde gerçekleştirmiş ve Mars’taki buzul kutup başlıklarını ilk kez gözlemleyen kişi olmuştur. Huygens ve Cassini’den yaklaşık 100 yıl sonra, Alman kökenli İngiliz astronom Herschel, Mars’ın dönme ekseninin yörüngesine dik olmadığını fark etmiştir. 1877 yılında ise İtalyan astronom Schiaparelli, Mars yüzeyinde birbirini kesen kırka yakın kanal benzeri düz hatlar gözlediğini söylemiştir. Bu gözlem, bilim insanlarına Mars’ta zeki canlıların bulunduğunu ve yüzeyde ileri düzeyde mühendislik yapıları inşa ettiklerini düşündürmüştür. Ancak 20. yüzyıl başlarında gelişen teknolojiyle beraber Mars yüzeyinde izlenen kanal benzeri yapıların, aslında birbiri ile bağlantısı bulunmayan karanlık lekeler olduğu ve bir göz yanılgısı sonucu kanala benzer hatlar şeklinde görüldüğü anlaşılmıştır. Bitki örtüsü gibi görülen alanların ise sadece daha koyu renkteki yüzey şekilleri olduğu tespit edilmiştir.

Mars’ın yüzeyinin yakın plan görüntüleri, ilk kez 1964 ve 1969 yılları arasında Mars’a yakın geçiş yapan  Mariner 4, 6 ve 7 uzay araçları tarafından çekilmiştir. Daha sonraki yıllarda yörüngeye oturtulan Mariner 9, gezegenin yaklaşık yüzde 80’ini haritalamış ve yüzeyde görüntülediği devasa boyutlu sönmüş volkanlardan Mars’ın volkanik bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmıştır.

NASA’nın 1975 yılında gönderdiği ikiz Viking uzay araçları, Kızıl Gezegen’e başarılı bir şekilde iniş yaparak 1976’da gezegenin yüzeyine dokundular. Viking 1, Mars yüzeyinin ilk yakın çekim fotoğraflarını çekti ancak yaşam için güçlü bir kanıt bulamadı. Mars yüzeyine üçüncü başarılı iniş, 1997’de yüzeye ulaşan Mars Pathfinder aracı ile yapılmıştır. Bu aracın Viking araçlarından en önemli farkı, Sojourner adı verilen gezici bir araca sahip olmasıydı. Dünya’dan gelen komutlarla yönlendirilebilen bu araç, Mars Pathfinder’ın 3 ay boyunca iniş bölgesine yakın değişik alanlarda çeşitli oluşumların analizlerini yapmıştır.

2001 yılında gönderilen Mars Odyssey, Mars yüzeyinin altında büyük miktarda buz hâlinde bulunan su keşfetti, fakat araç daha derini göremediği için yüzeyin altında daha fazla su olup olmadığı belirsizliğini koruyor. 2003 yılındaysa Mars yüzeyinin farklı bölgelerini araştırmak gönderilen Spirit ve Opportunity, suyun bir zamanlar gezegenin yüzeyinde aktığını gösterdi. Daha sonra 2008’de NASA, Mars’ın kuzey ovalarına inip su aramak için başka bir proje olarak Phoenix’i gönderdi.

2011 yılında NASA’nın Mars Bilimi Laboratuvarı görevi kapsamında gönderilen Curiosity, Mars kayalarını inceleyip onları oluşturan jeolojik süreçleri araştırdı. Yapılan bu incelemelerin sonunda Curiosity, yüzeyde karmaşık organik moleküller keşfetti ve atmosferdeki metan konsantrasyonlarındaki mevsimsel dalgalanmaları ortaya çıkardı. Yaşanan bu gelişmelerin üzerine NASA, gezegen etrafına iki yörünge aracı (Mars Reconnaissance Yörünge Aracı ve MAVEN) daha gönderdi. Bu arada Eylül 2014’te Hindistan’ın Mars Yörünge Aracı Mars’ın yörüngesine başarıyla girdi ve Hindistan bunu sağlayan dördüncü ülke oldu. Kasım 2018’deyse NASA, yüzeye InSight adlı bir iniş aracı gönderdi. InSight, bir sonda yardımıyla gezegenin jeolojik aktivitesini gözlemleyecek.

NASA, en son olarak Mars 2020 Keşif Aracı adı verilen Curiosity’nin devamı niteliğinde bir rover misyonu başlatmayı planlıyor. Bu görev kapsamında bu araç, antik yaşam belirtilerini inceleyecek. En son ESA ise, 2020’de fırlatılması planlanan ExoMars Keşif Aracı üzerinde çalışıyor.

Kaynakça:

https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/23894/mod_resource/content/1/A207dersnotu_06.pdf

https://solarsystem.nasa.gov/planets/mars/in-depth

https://www.space.com/47-mars-the-red-planet-fourth-planet-from-the-sun.html

https://www.space.com/13558-historic-mars-missions.html

https://www.nationalgeographic.com/science/space/solar-system/mars

Gezegenler: Etkileyici Görsellerle Güneş Sistemimiz-Maggie Aderin-Pocock

Yazan: Ahmet Arda Pektaş

Curiosty Mars’ta İki Güneş Tutulmasını Gözlemledi

2012 yılında Mars’a inişini gerçekleştiren Curiosity keşif aracı geçtiğimiz birkaç haftadır Mast kamerasında (Mastcam) bulunan ve direkt olarak Güneş’i gözlemlemesine izin veren güneş filtreleri sayesinde Mars’a ait uydular olan Phobos ve Deimos’un sebep olduğu Güneş tutulmalarını kaydederek Dünya’ya bu tutulmaların müthiş fotoğraflarını göndermeyi başardı.

Güneş’in önünden geçen Phobos, 26 Mart 2019 tarihinde görüntülendi. Telif: NASA/JPL-Caltech/MSSS

Yaklaşık 23.5 kilometre genişlikteki Phobos, 26 Mart 2019’da (Curiosity’nin Mars görevinin 2359. Mars günü) fotoğraflanırken; yaklaşık 12.5 kilometre genişlikteki Deimos ise 17 Mart 2019’da (Mars görevinin 2350. Mars günü) fotoğraflandı. Phobos geçişi sırasında Güneş’i tam olarak kaplayamadığı için bu geçiş halkalı tutulma olarak adlandırılabilir. Deimos ise Güneş’in disk büyüklüğüne oranla çok küçük olduğu için bilim adamları Deimos’un yaptığının bir geçiş olduğunu söylüyor.

17 Mart’ta kaydedilen bu görüntüler ise Deimos’un gerçekleştirdiği Güneş geçişini gösteriyor. Telif: NASA/JPL-Caltech/MSSS

İki uydunun Güneş’in önünde geçişinin görüntülenmesine ek olarak ise, Curiosity’nin navigasyon kameralarından (Navcam) birisi 25 Mart 2019 tarihinde Phobos’un gölgesini gözlemlemeyi başardı. Gün batımı sırasında Curiosity’nin üzerine düşen uydunun gölgesi ışığın anlık olarak kararmasına sebep oldu.

Güneş tutulmaları Curiosity ve diğer keşif araçları tarafından daha önceki zamanlarda da görüntülenmiştir. Bu tarz olaylar çok etkileyici olmalarının yanında çok önemli bilimsel amaçlara da hizmet etmektedir. Bu olaylar uyduların Mars etrafındaki yörüngelerinin daha iyi anlaşılması konusunda araştırmacılara yardımcı olmaktadır.

Curiosity keşif aracınının Mast kamerasının eş araştırmacılarından Mark Lemmon (Makaleyi yayımladığı üniversitede artık çalışmamaktadır) 2004 yılından önce Spirit ve Curiosity keşif araçlarının olmadığı zamanlarda Mars’ın uydularının yörüngelerinde daha fazla belirsizlik olduğunu söylemiştir. Bir keşif aracı ilk defa Deimos’un geçişini yakalamaya çalıştığında, uydunun beklenen yerden 40 kilometre uzakta olduğu ortaya çıkmıştır.

Lemmon gözlemler hakkında: ‘’ Yapılan gözlemler zamanla her bir yörüngenin daha ayrıntılı bir şekilde tespit edilmesine yardımcı olur’’ demiştir. Ayrıca uyduların yörüngelerinin Mars, Jüpiter ve hatta Mars’ın uydularının yerçekimsel kuvvetine cevap olarak sürekli değiştiğini belirtmiştir.

Ayrıca bu olaylar Mars’ın anlaşılabilir olmasına yardımcı olmaktadır, Lemmon şunları söylemiştir : ‘’ Tutulmalar, gün batımı, hava olgusu gibi kavramlar Mars’ı sadece kitaplarda ki bir konu olmaktan çıkarıp insanlara daha gerçek kılıyor, hem dışarıda gördükleri dünya gibi hem de farklı bir dünya olarak.’’

Bugüne kadar Spirit, Opportunity veya Curiosity keşif araçlarının herhangi biri tarafından 8 Deimos geçişi ve 40 Phobos geçişi gözlemlenmiştir. İki uydununda yörüngesinde hala belirsizlikler olmasına rağmen bu belirsizlikler Kırmızı Gezegen’in yüzeyinden görüntülenen her tutulma ile daha da azalmaktadır.

Aşağıda bulunan görüntülerde ise Phobos’un bahsedilen gölgesini görebilirsiniz;

Telif: NASA/JPL-Caltech

Kaynakça

https://phys.org/news/2019-04-curiosity-captured-solar-eclipses-mars.html?fbclid=IwAR2BxLRc0MWAubqNaIHbIHtz3dmaU3Xu155fXGMtIHdLsRKpaP4Bf9ADpBk

Yazan: Muhammet Tekin

Mars Gezgini: Curiosity

Mars Bilim Laboratuvarı ve rover merkezi, Curiosity, NASA tarafından yürütülen en hırslı Mars misyonu. Rover, 2012 yılında Mars’ın yaşam için uygun olup olmadığını öğrenmeye yönelik birincil bir görevine başladı. Bir başka amaç da Kızıl Gezegenin çevresi hakkında daha fazla bilgi edinmektir.

Mart 2018’de, Gale Krateri’nden Aeolis Mons’a (Keskin Dağ) ulaşarak dağın katmanlarına gömülmüş jeolojik bilgileri inceleyerek gezegende 2.000 solu (Mars gününü) kutladı. Yol boyunca, geçmiş su ve jeolojik değişimin kapsamlı kanıtlarını da bulmuştur.

SUV kadar büyük

Curousity’yi ön plana çıkaran özelliklerinden biri de onun büyüklüğüdür: Curiosity hemen hemen küçük bir SUV (arazi aracı) boyutundadır. 9 feet 10 inç (3 m) uzunluğunda 9 feet 1 inç (2.8 m) genişliğinde ve yaklaşık 7 feet (2,1 m) yüksekliğindedir. Ağırlığı 900 kilogramdır. Curiosity’nin tekerlekleri 20 inç (50,8 cm) çapındadır.

NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı’ndaki mühendisler, roverı 25 inç (65 cm) yüksekliğe kadar olan engelleri yuvarlamak ve günde yaklaşık 660 feet (200 m) yol kat etmek üzere tasarladı. Rover’ın gücü, plutonyum-238’in radyoaktif bozunumunun ısısından elektrik üreten bir radyoizotop termoelektrik jeneratöründen geliyor.

Araştırma hedefleri

Curiosity’nin NASA’nın Mars araştırma programını desteklemede dört ana hedefi var:

  • Mars’ta hayat olup olmadığını belirlemek.
  • Mars’ın iklimini tanımlamak.
  • Mars’ın jeolojisini tanımlamak.
  • İnsanlı keşif için hazırlamak.

Hedefler birbiriyle yakından bağlantılıdır. Örneğin, Mars’ın mevcut ikliminin anlaşılması, insanların yüzeyini güvenli bir şekilde keşfedip keşfedemeyeceğinin belirlenmesine de yardımcı olacaktır. Mars’ın jeolojisini incelemek, bilim insanlarının Curiousitiy’nin iniş bölgesi yakınlarındaki bölgenin yaşanabilir olup olmadığını daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır. NASA bu büyük hedefleri daha iyi bir şekilde algılamak için, bilim hedeflerini biyolojiden jeolojiye ve gezegensel süreçlere uzanan sekiz küçük hedefe ayırdı.

Bilimin de desteğiyle, Curiousitiy, çevreyi daha iyi incelemek için gemide şunları da içeren bir araç setine sahiptir:

  • Peyzajın veya minerallerin yakın planlarının fotoğraflarını çekebilen kameralar: Direkt Kamera (Mastcam), Mars El Objektifi Görüntüleyici (MAHLI) ve Mars İniş Görüntüleyici (MARDI).
  • Mars yüzeyindeki minerallerin bileşimini daha iyi karakterize etmek için spektrometreler: Alfa Parçacık X-Işını Spektrometresi (APXS), Kimya ve Kamera (ChemCam), Kimya ve Mineraloji X-Işını Kırınımı / X-Işını Floresans Cihazı (CheMin) ve Örnek Analizi Mars (SAM).
  • Radyasyon detektörleri, yüzeydeki radyasyonun ne kadar olduğuna dair bir bilgi edinir ve bu da, orada insanlı keşif yapılıp yapılamayacağını ve mikropların yaşayıp yaşayamayacağını anlamamıza yardımcı olur. Bunlar : Radyasyon Değerlendirme Dedektörü (RAD) ve Nötron Dinamik Albedosu (DAN).
  • Mevcut hava koşullarına bakmak için çevre sensörleri: Rover Çevre İzleme İstasyonu (REMS).
  • Temel olarak iniş sırasında kullanılan atmosferik bir sensör: Mars Bilim Laboratuvarı Giriş ve İniş Cihazı (MEDLI).

Karmaşık bir iniş

Uzay aracı, 26 Kasım 2011’de Florida’daki Cape Canaveral’dan fırlatıldı ve NASA’nın “Yedi Dakika Terörü” olarak adlandırdığı tehlikeli bir inişten sonra 6 Ağustos 2012’de Mars’a ulaştı. Curiosity’nin ağırlığı nedeniyle NASA, geçmişte kullanılan arazi torbalarıyla yuvarlanma yönteminin işe yaramayacağını belirledi. Bunun yerine rover, karaya inmek için son derece karmaşık manevralar dizisinden geçti.

Atmosfere ateşli bir girişten sonra, uzay aracını yavaşlatmak için süpersonik paraşütün devreye girmesi gerekiyordu. NASA yetkilileri, uzay aracının yüzeye çakılmasını engellemek için paraşütün 65.000 libre (29.480 kg) dayanması gerektiğini söyledi.

Paraşüt altında, MSL(Mars Science Laboratory), yüzeyde bir radar sabitlemesi yapmak ve yüksekliğini saptamak üzere altındaki ısı kalkanını çıkarır. Paraşüt, MSL’yi iniş için çok fazla olan 200 mil/saat (322 km/s) hıza kadar yavaşlatabilirdi. Mühendisler, paraşütten kurtulmak için bir yöntem tasarladı ve iniş sürecinin son kısmı için roketleri kullandı.

Yüzeyin yaklaşık 60 feet (18 m) üstünde, MSL’nin “skycrane” konuşlandırıldı. İniş takımı roketin altında 20 ft (6 m) bir urgan kullanarak sallandı. MSL, 2.4 km/s hızda düşüp Gale Kraterindeki yere hafifçe indikten sonra, skycrane bağlantıyı kopardı ve uçtu, yüzeye çarptı. NASA personeli, roverın inişini canlı  izledi. Curiosity’nin güvende olduğuna dair bir onay aldıklarında, mühendisler yumruklarını kaldırım zafer edasıyla zıpladılar. İniş haberleri, gazete ve televizyon gibi geleneksel yayınlar ayrıca Twitter ve Facebook gibi sosyal medya aracılığıyla yayıldı.

Yaşam belirtisi aramak için araçlar 

Roverın, yaşanabilirliği aramak için birkaç aracı vardır. Bunlar arasında, su elementlerinden biri olan hidrojen atomlarıyla karşılaştığında yavaşlayacak olan nötronlar ile yüzeyi bombardıman eden bir deney vardır

Curiosity’nin 2 metrelik kolları yüzeyden numuneler alabilir ve onları içeride pişirebilir,çıkan gazları koklayıp kayaların ve toprakların nasıl oluştuğuna dair ipuçları bulmak için onları analiz eder.

Curiosity’nin Örnek Analiz aracı, eğer organik materyal kanıtı toplarsa, bunu iki kez kontrol edebilir. Curiosity’nin önünde, folyo kaplamasının altında, yapay organik bileşiklerle dolu bir çok seramik bloklar bulunmaktadır. Curiosity, bu blokların her birine delebilir ve bileşimini ölçmek için numuneyi fırına koyabilir.

Geziciyi çevreleyen yüksek çözünürlüklü kameralar, hareket ettikçe resimler çekerek dünyadaki yerlerle karşılaştırılabilecek görseller sağlar. Bu, Curiosity bir dere yatağının kanıtını bulduğunda kullanıldı.

2014 Eylül ayında Curiosity onun bilim hedefine ulaştı, NASA gidişatı gözden geçirdikten kısa bir süre sonra roverın daha az sürüş yapması ve yaşanabilir yerler için daha çok arama yapası gerektiğini söyledi. Artık yokuşta ilerlerken yokuştaki katmanları dikkatle değerlendiriyor. Amaç, Mars ikliminin ıslak bir geçmişten günümüzün kuru ve asidik koşullarına nasıl dönüştüğünü görmektir.

 Yaşam için kanıt: Organik moleküller ve metan

Curiosity’nin baş görevi, Mars’ın yaşam için uygun olup olmadığını tespit etmektir. Canlı formu kendisi bulmak için tasarlanmamış olsa da, rover, çevreye ilişkin bilgileri geri getirebilecek bir dizi araç taşır.

Curiosity, 2013’ün başında Mars’ın geçmişte yaşanabilir koşullara sahip olduğunu gösteren bilgileri gönderdiğinde turnayı gözünden vurdu.

Curiosity’nin Mars’ta bulduğu “yapı taşları” olarak kabul edilen kükürt, azot, hidrojen, oksijen, fosfor ve karbon elementlerini veya yaşamı destekleyebilecek temel unsurları içeren numunelerden alınan toz, yaşamın kendisinin kanıtı olmasa da, buluntu görevinde yer alan bilim adamlarına hala heyecan veriyordu.

NASA’nın Mars Keşif Programı bilim insanı olan Michael Meyer, “Bu görev için temel bir soru, Mars’ın yaşanabilir bir ortamı destekleyip desteklemeyeceğidir.” Dedi. “Elde ettiğimiz bilgilere göre, cevap evet.”

Bilim adamları ayrıca, 2013 sonlarında ve 2014 başlarında Mars’ta metan düzeylerinde, milyarda 7 parça (her zamanki 0,3 ppb’den 0,8 ppb’ye kadar) büyük bir artış saptadılar. Bu kayda değer bir bulguydu, çünkü bazı durumlarda, metan mikrobiyal yaşamın bir göstergesidir. Ancak jeolojik süreçlere de işaret edebilir. 2016 yılında, ekip metan artışının mevsimsel bir olay olmadığını belirledi. Lakin metandaki daha küçük arka plan değişiklikleri mevsimlere bağlı olabilir.

Curiosity, aynı zamanda, Aralık 2014’te açıklandığı gibi, Mars’ta organiklerin ilk kesin tanımlamasını yaptı. Organikler, yaşamın yapı taşları olarak kabul edilir, ancak kimyasal tepkimelerle de yaratılabildikleri için yaşamın varlığına işaret etmezler.

O sıralarda NASA şöyle bir açıklama yaptı:“Ekip, Gale Krateri’nde yaşam olduğunu söyleyemese de, keşif, eski çevrenin, yaşam için bir yapı taşı ve yaşam için bir enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere azaltılmış organik moleküller sunduğunu gösteriyor”.

2015 yılında Lunar ve Gezegen Bilim konferansında yayınlanan ilk sonuçlar, bilim adamlarının Curiosity roverın içinde saklanan Marslı örneklerde karmaşık organik moleküller bulunduğunu, ancak beklenmedik bir yöntem kullanıldığını gösterdi. 2018’de, Curiosity’nin çalışmasına dayanan sonuçlar, Mars’ta yaşamın mümkün olduğuna dair daha fazla kanıt ekledi. Bir çalışma, 3,5 milyar yıllık kayalarda daha fazla organik molekülün keşfini tarif ederken, diğeri atmosferdeki metan konsantrasyonlarının mevsimsel olarak değiştiğini gösterdi. (Mevsimsel değişiklikler, gazın canlı organizmalardan üretildiği anlamına gelebilir, ancak bunun henüz kesin bir kanıtı yoktur.)

Çevreyi kontrol etmek

Yaşanabilirlik için araştırmanın yanı sıra, Curiosity, çevre hakkında daha fazla bilgi edinmek için tasarlanan diğer araçlara sahiptir. Bu hedefler arasında, mekanın nihai bir insanlı görevler için ne kadar uygun olacağını belirlemek için sürekli bir hava durumu ve radyasyon gözlem kaydı olması gerekmektedir.

Curiosity Radyasyon Değerlendirme Dedektörü, yerdeki ve atmosferdeki radyasyonu ölçmek için saatte 15 dakika çalışır. Bazı bilim adamları, “ikincil ışınları” (atmosferdeki gaz moleküllerine çarptıktan sonra düşük enerjili parçacıklar oluşturabilen radyasyon) ölçmekle ilgilenirler. Bu işlem tarafından üretilen gama ışınları veya nötronlar, insanlar için risk oluşturabilir. Ek olarak, Curiosity’nin güvertesine sıkıştırılmış bir ultraviyole sensörü sürekli olarak radyasyonu kaydeder.

Aralık 2013’te, NASA, Curiosity tarafından ölçülen radyasyon seviyelerini, gelecekte mürettebatlı bir Mars misyonu için yönetilebilir hale getirdi. Curiosity’nin Radyasyon Değerlendirme Dedektörü’nün belirlediğine göre Mars’a giderken 180 gün, yüzeyde 500 gün ve geri dönerken 180 gün süren bir görev, 1.01 sievert (canlı dokunun maruz kaldığı radyasyonun etkisini gösteren “doz eşdeğeri”nin SI sistemindeki birimi) dozunu yaratacak. Avrupa Uzay Ajansı astronotlarının toplam yaşam süresi limiti, kişinin yaşamı boyunca ölümcül kanser riskinde yüzde 5’lik bir artışa sebep olan 1 sieverttir.

Rover Çevre İzleme İstasyonu rüzgarın hızını ölçer ve yönünü çizer, aynı zamanda çevredeki havadaki sıcaklığı ve nemi belirler. 2016 yılına gelindiğinde, bilim adamları atmosferdeki basınç ve hava nemindeki uzun vadeli eğilimleri görebildiler. Bu değişikliklerin bir kısmı, kışın kutuplarda oluşan karbon dioksit buzulların ilkbaharda erimesiyle ve çok miktarda nemi havaya boşaltmasıyla meydana gelir.

Haziran 2017’de NASA, Curiosity’nin hedefleri kendisinin seçmesine izin verecek yeni bir yazılım güncellemesi olduğunu duyurdu. Autonomous Exploration for Gathering Increased Science (AEGIS) olarak adlandırılan bu güncelleme, yapay zekânın uzak bir uzay aracında ilk kez konuşlandırılmasını temsil etti.

2018’in başlarında, Curiosity, Mars’taki eski göllerden oluşturulmuş kristallerin resimlerini gönderdi. Bu kristaller için birden fazla hipotez vardır, ancak bir olasılık, kristallerin buharlaşan bir su gölünden konsantre edilmiş tuzlardan oluşmuş olmasıdır.

Rover ile ilgili sorunlar

Curiosity’nin yüzeye inmesinden kısa  bir süre sonra, MTBSTFA (N-metil-N-tert-butildimetilsilil-trifloroasetamid) sıvısı ile çalışılan bir “ıslak kimya” deneyinden gelen buharlar, bir gaz kokusu analiz cihazını kirletmiştir. Bilim adamları, toplanan örneklerin buharla reaksiyona girdiğinin farkında olduklarından, buharı analiz ettikten sonra organik maddeleri ayrıştırmak ve korumak için bir yol bulmak zorunda kaldılar..

Curiosity, iniş yaptıktan sadece 6 ay sonra roverı Dünya’yla ile iletişimini sonsuza kadar yitirmesine sebebiyet verebilecek tehlikeli bir bilgisayar aksaklığı yaşadı. 2016’da gerçekleşen bir başka aksaklıkta rover bilim çalışmasını durdurdu, kısa süre sonra görevine kaldığı yerden devam etti.

İnişten sonraki aylarda, rover tekerleklerinin beklenenden çok daha hızlı aşındığı açıklandı. 2014 yılına gelindiğinde, deliklerin oluşmasını yavaşlatmak üzere denetleyiciler roverı yönlendirdi. Temmuz 2014 tarihli bir röportajda, NASA’nın Pasadena’daki Jet Propulsion Laboratory’deki (JPL) Curiosity proje müdürü Jim Erickson, “Curiosity hasar görüyor. Bu, geçen yılın sonunda aldığımın sürprizdi.” dedi. “Biz hep olduğu gibi tekerleklerde yeni delikler oluşmasını bekliyorduk. Deliklerin bizim gördüğümüz büyüklükte kalması büyük sürpriz oldu.”

NASA, 2015 yılının Şubat ayında Mount Sharp’ta yeni bir sondaj tekniğine öncülük etti ve bazı bölgelerdeki yumuşak kayalarla çalışma gereksinimini daha düşük bir ayarda gerçekleştirmeye başladı. (Daha önce, bir kaya örneği matkapla delindikten sonra paramparça oldu.)  Cruiosity’nin matkap ucundaki iki sabitleme direği ile bağlantılı bir motorun çalışmasını engelleyen mekanik bir sorun vardı. NASA birkaç alternatif sondaj tekniğini denedi ve 20 Mayıs 2018’de matkap, ilk örneklerini 18 aydan daha uzun bir sürede elde etti.

İlgili görevler ve gelecekteki görevler  

Kızıl Gezegen’de Curiosity’nin tek başına çalışmadığı unutulmamalıdır. Birçok ülkenin uzay araçları ona eşlik eder, çoğu zaman bilim hedeflerine ulaşmak için işbirliği içinde çalışırlar. NASA’nın Mars Reconnaissance Orbiter (MRO), yüzeyin yüksek çözünürlüklü görüntülerini sağlar. MAVEN adlı başka bir orbiter (Mars Atmosphere and Volatile EvolutioN mission) Mars atmosferini atmosferik kayıplar ve diğer ilginç olaylar açısından inceliyor. Diğer yörüngedeki görevler arasında Avrupa’nın Mars Express’i, Avrupa ExoMars Trace Gas Orbiter’i ve Hindistan’ın Mars Orbiting Mission’ı yer alıyor.

2018’in ortalarından itibaren, Curiosity, 2004’ten bu yana yüzeye dolanan Opportunity adlı başka bir NASA roverı ile birlikte yüzey üzerinde çalışıyor. Opportunity başlangıçta 90 günlük bir görev için tasarlandı, ancak Mars’ta 14 yıldan uzun bir süredir aktif olmaya devam ediyor. Ovaları ve iki büyük kraterleri keşfederken geçmiş su kanıtlarını da buldu. Odyssey  isimli NASA roverı, Curiosity ve Opportunity için bir iletişim rölesi görevi görürken, aynı zamanda su buzu aramak gibi kendi bilimin görevini de gerçekleştirir.

NASA’nın InSight misyonu – Mars’ın iç kısmını araştırmak için tasarlanmış bir probe- 5 Mayıs 2018’de Kızıl Gezegen için fırlatıldı ve 26 Kasım 2018’de karaya iniş yaptı. Avrupa Uzay Ajansı’nın ExoMars gezgini 2020’de Mars’ta eski yaşamın kanıtlarını aramak için başlatılacak. Ve NASA, aynı zamanda, Curiosity’nin tasarımına dayanan Mars 2020 adında bir varis rover görevini de planlıyor. Ancak Mars 2020, eski yaşamı daha iyi anlamak için farklı aletler taşıyacak. Ayrıca önümüzdeki yıllarda olası bir dönüş görevi için umut verici örnekleri saklayacak.

NASA daha uzak bir gelecekte, Mars’ta insanlı bir misyondan söz etti – belki de 2030’larda. Ancak 2017’nin sonlarında Trump yönetimi, ajansı öncelikle insanları Ay’a geri göndermekle görevlendirdi. Onun yönetimi ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonuna yönelik fonların, Deep Space Gateway olarak adlandırılan bir ay uzay istasyonu girişimi için bütçe odası yapmak üzere, 2025’te sona ermesini istedi.

Yazan: Elif Akbaş

NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu, Kızıl Gezegenin sırlarını ortaya koyuyor.

Mars gezegeni bir asırdan fazla bir süredir bilim insanlarını büyüledi. Bugün, Dünya’dan 100 kat daha ince bir karbondioksit atmosferine sahip soğuk bir çöl dünyası. Ancak kanıtlar, güneş sistemimizin ilk tarihlerinde Mars’ın bir okyanusun suyuna sahip olduğunu gösteriyor. NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu gezegenin ıslaktan kuru hale geçişini ve bunun geçmiş ve şimdiki yaşanılabilirliği hakkında ne anlama geldiğini öğrenmek için çalışacaktır.

Mars, Washington, DC’deki Astronomi Araştırmaları Üniversiteler Birliği’nin (AURA) gezegen astronomu ve genel başkan yardımcısı Heidi Hammel tarafından yönetilen Garantili Zaman Gözlem (GTO) projesinin bir parçası olarak hedeflenecek. GTO programı, Webb’in bilim yeteneklerini geliştirmek için NASA ile birlikte çalışan bilim adamlarına geliştirme aşaması boyunca zaman sağlayacak. Hammel, 2003 yılında NASA tarafından JWST Disiplinlerarası Bilim İnsanı olarak seçildi. Mars, Döngü 1 olarak bilinen ilk işletme yılı boyunca Mayıs-Eylül 2020 arasında Webb’e görünecek.

Hammel, “Webb, Mars atmosferindeki son derece ilginç kimya ölçümlerini geri getirecek” dedi. “Ve en önemlisi, bu Mars verileri, gelecek dönemlerde Webb ile daha detaylı Mars gözlemleri planlamalarını sağlamak için gezegensel topluluğa hemen sunulacak.”

NASA’nın Washington’daki DCA Genel Merkezi Planet Bilimleri Bölümü direktörü Jim Green, “Hepimiz Webb’in Mars gözlemlerini dört gözle bekliyoruz. Sadece bu gözlemlerin olağanüstü bilimsel keşif potansiyeli ile fantastik olacağını biliyorum.” dedi.

Webb’in avantajları ve zorlukları 

Mars, güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerden daha fazla misyon tarafından ziyaret edildi. Şu anda altı aktif uzay aracı tarafından yörüngede iken, iki gezici yüzeyinde gezer. Webb bu yakın misyonları tamamlayan çeşitli yetenekler sunuyor.

Bir anahtar özellik, Webb’in Mars’ın tüm diskini tek seferde ve anlık olarak çekebilmesidir. Buna karşın, yörünge uyduları tam bir harita oluşturmak için zaman ayırırlar ve bu nedenle günlük değişkenlikten etkilenebilirler, geziciler ise yalnızca bir yeri ölçebilir. Webb ayrıca mükemmel spektral çözünürlükten (ışığın dalga boylarındaki küçük farklılıkları ölçebilme yeteneği) ve Dünya’dan ölçümler yapılmasına engel olacak rahatsız edici bir atmosferi olmamasından faydalanır.

Bununla birlikte, Mars’ı Webb ile gözlemlemek kolay olmayacak. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Geronimo Villanueva, “Webb, son derece soluk ve uzak hedefleri saptayabilecek şekilde tasarlandı, ancak Mars parlak ve yakın.” Sonuç olarak, gözlemler, Webb’in hassas enstrümanlarını ışıkla mahvetmemek için özenle tasarlanacaktır.

Webb ile güneş sistemi programını koordine eden Stefanie Milam, “Çok önemli bir şekilde, Mars’ın gözlemleri, güneş sistemimizi araştırırken kilit öneme sahip olan, gökyüzünde hareket eden nesneleri izleme konusundaki Webb’in yeteneklerini de test edecek” dedi.

Su ve metan

Bir zamanlar Mars yüzeyinde bulunan suyun çoğu, güneşten gelen su moleküllerini ayıran ultraviyole ışığından dolayı zamanla kaybedildi. Araştırmacılar, Mars atmosferindeki iki hafif su türünün bolluğunu ölçerek ne kadar suyun kaybolduğunu tahmin edebilirler – normal su (H2O) ve ağır su (HDO). Zaman içinde daha hafif olan hidrojen kaçışının H2O’nun HDO’ya oranında yol açtığı çarpıklık uzaya ne kadar su kaçtığını gösterir. Webb bu oranı farklı zamanlarda, mevsimlerde ve yerlerde ölçebilecek.

“Webb sayesinde H2O’nun HDO’ya oranının Mars’ta gerçek anlamda ne kadar kaybedildiğini belirleyip doğru bir ölçüm elde edebiliyoruz. Suyun nasıl polar buz, atmosfer ve toprak ile yer değiştirdiğini de tespit edebiliyoruz. “dedi Villanueva.

Mars’taki suyun çoğu buzla sınırlı kalsa da, yeraltı akiferlerinde bir miktar sıvı su bulunma olasılığı devam etmektedir. Bu potansiyel rezervuarlar bile hayata ev sahipliği yapabilir. Bu ilginç fikir 2003’te, gökbilimciler Mars atmosferinde metan tespit ettiğinde bir destek aldı. Jeolojik işlemlerden de gelmesine rağmen metan, bakteri tarafından üretilebilir. Webb’in verileri bu metan eriklerinin kökeni için yeni ipuçları sağlayabilir.

James Webb Uzay Teleskobu, gelecek on yılın dünyanın önde gelen kızılötesi uzay gözlemevidir. Webb güneş sistemimizin gizemlerini çözecek, diğer yıldızların etrafındaki uzak dünyaların ötesine bakacak ve evrenimizin gizemli yapılarını ve kökenlerini ve içindeki yerimizi sorgulayacaktır. Webb, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Kanada Uzay Ajansı (CSA) ortaklığı ile NASA liderliğindeki uluslararası bir programdır.

Kaynak: sciencedaily

Çeviri: Elif Akbaş

Açılın, Mars’a Gidiyoruz! National Geographics’in Yeni Yapımı

National Geographic oldukça iddialı  bir çalışmaya daha imza atıyor!  Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden Mae Jemison, Cosmos’un sunucusu Neil deGrasse Tyson ve tabii ki Space X’in kurucusu, paşaların paşası; Elon Musk‘ın da yer aldığı (tam liste için aşağıya bakınız) bu çalışma National Geographic’in yaptığı açıklamaya göre 14 Kasım Pazartesi günü saat 20:00’da National Geographic Channel‘da izleyicileri ile buluşacak!

Bu ay içerisinde, 171 ülkede tam 45 ayrı dilde yayınlanacak olan bu program, 6 bölümden oluşacak. Hem uzun metrajlı film hem de bir belgesel niteliği taşıyan bu televizyon serisi, türünün ilk örneği niteliğini de taşıyor.

Son yılların en çok konuşulan gezegenlerinden biri Mars. Bunun en büyük sebebi ise, Mars’ın  Dünya ile olan benzerliği ve uzun zamandır sorulan “Mars’ı kolonileştirebilir miyiz?” sorusu. İşte, National Geographic’in hazırladığı bu programda, gerçek bilgilerin verilmesinin yanı sıra,  2033 yılında Daedelus isimli uzay aracıyla gerçekleşecek kurgusal bir insanlı Mars kolonileştirme projesi hakkında sorular yanıtlanacak.

Yapımcıları arasında, 1995 yılında yayınlanan belgesel-film Apollo 13 filminin yönetmeni olan Ron Howard‘ın da bulunduğu televizyon programının her bir ayrıntısı adeta ilmek ilmek dokunarak hazırlandı.

Kostümler, ekipmanlar ve senaryo tamamen gerçekte olduğu (olacağı) gibi tasarlandı.

Bilimsel açıdan Mars’ın kolonileştirilmesi ile ilgili kafalarda soru işareti bırakmayacak bu program, 14 Kasım pazartesi akşamı izleyicileri ile buluşacak! Heyecanla bekliyoruz!

Bu televizyon serisinde röportaj yapılacakların listesi ise aşağıdaki gibi:

  • Charles Bolden, NASA başkanı; eski NASA astronotu
  • Peter Diamandis,  X Prize’ın kurucu ve genel müdürü; Planetary Resources’ın eş kurucusu ve başkanı
  • Neil deGrasse Tyson, Hayden Planetarium müdürü
  • David Dinges, Pennsylvania Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü
  • Casey Dreier, The Planetary Society’de uzay politikaları yöneticisi
  • Ann Druyan, “COSMOS”un baş yönetmeni ve yazarı
  • Charles Elachi, NASA’nın Jet itiş Laboratuvarının emekli yöneticisi (JPL); Caltech’ten emekli profesör
  • Jim Green, NASA
  • John Grunsfeld, NASA  ortak yöneticisi, eski NASA astronotu
  • Jennifer Heldmann
  • Jedidah Isler, ödüllü astrofizikçi
  • Thomas Kalil
  • Roger Launius
  • John Logsdon,
  • James Lovell, emekli NASA astronotu; Apollo 13 komutanı
  • Elon Musk, SpaceX’in CEO’su; Tesla Motors’un CEO’su ;  SolarCity müdürü
  • Stephen Petranek, “How we’ll live in Mars”ın yazarı (Simon & Schuster, 2015)
  • Mary Roach,  “Packing for Mars”ın yazarı (W. W. Norton & Co., 2010)
  • Jennifer Trosper, Mars 2020 görev kordinatör, JPL
  • Andy Weir, “The Martian”yazarı (Crown, 2014)
  • Robert Zubrin, Mars Topluluğu başkanı; Pioneer Astronautics’ın başkanı

Detaylı bilgi ve bölüm bilgileri için : http://channel.nationalgeographic.com/mars/

Yazan: Ege Can Karanfil

NASA JPL 80. yılını kutluyor! Peki NASA JPL nedir? Nelerle uğraşır? 80 yılda neler değişti? Sizin için bu soruların cevabını araştırdım.

İlk önce söylemeliyim ki hepimiz uzayla ilgili birçok haberde NASA adını görürüz. Genelimiz açılımını bile bilmeyiz. NASA’nın açılımı National Aeronautics and Space Administration yani Türkçe olarak Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’dir. 1 Ekim 1958 tarihinden itibaren askeri amaçlar yerine sivil alanda barışçıl bir şekilde faaliyet göstermeye başlayan NASA’nın çalışma kollarından biri olan JPL(Jet Propulsion Laboratory) kurulalı tam 80 yıl oldu.

NASA JPL ne yapar? NASA JPL ; Dünya’yı, Güneş Sistemi’ni ve evrenimizi keşfeden birçok robotsal görevi yürüten laboratuvardır.

Hali hazırda Mars’ın keşif araçlarından biri olan Curiosity, Jüpiter’e en çok yaklaşan ve sırlarını çözmekte olan Juno, dış Güneş Sistemi’ni ve ötesini araştıran bir uzay sondası olan ve Jüpiter ve Satürn’ü ziyaret etmiş, bu gezegenlere ait uyduların detaylı fotoğraflarını elde eden Voyager 1, Uranüs ve Neptün’ü tek ziyaret eden uzay sondası ve Voyager 1’in ikiz kardeşi diyebileceğimiz Voyager 2, yeni gök cisimlerini ışık ölçer yardımı ile araştırma ve algılama amaçlı olarak tasarlanmış bir uzay teleskobu olan Kepler Uzay Teleskobu ve Satürn’ün yörüngesine giren ilk uzay sondası olan Cassini gibi daha birçok misyonu bulunmaktadır.

Bunların dışında geçmişte yapılmış olan misyonları arasında şu an görevi bitmiş olan ve Mars hakkında bilgiler edinmemizi sağlayan araçlar, 20.yy’ın yetersiz teknolojisinin karşısında fiziğin akıllıca kullanılmasıyla Venüs’ün kütle çekim etkisinden yararlanılarak Jüpiter’e giden Galileo ve -çok uzağa gitmeye gerek yok- Dünya’mızı tanımamızı sağlayan uydular ve yine tabii ki nicesi bulunmaktadır.

Şimdiyi konuştuk, geçmişi konuştuk, git gide gelişen teknolojinin ve hızla önem kazanan uzay teknolojisi için NASA/JPL’in ilerisi için ne gibi misyonları var? Dünya’nın yüzey suları ve okyanuslarını inceleyecek uydulardan, uzayın derinliklerini keşfedecek yeni teleskoplara, Dünya’nın

gözünü çevirmiş olduğu Kırmızı Gezegen Mars’ın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkaracak yeni uzay araçlarına kadar birçok misyonu var.

80.yılını kutlayan JPL, sosyal medya üzerinden ise güzel paylaşımlarda bulundu. 80 yıl önce ve sonrasının karşılaştırıldığı paylaşım gerçekten dikkat çekiciydi. 1 asır bile geçmemesine rağmen teknolojinin ne kadar gelişip değiştiği açıkça ortada.

JPL in hazırlamış olduğu zamanda yolculuk çalışmalarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz, incelemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
http://www.jpl.nasa.gov/about/timeline/
http://www.jpl.nasa.gov/about/then-now/
http://www.jpl.nasa.gov/news/news.php?feature=6660
Ayrıca Türk bir astrofizikçi olan Umut Yıldız’ın, çalıştığı kurum olan NASA/JPL’i tanıttığı ve içinde küçük bir tur yaptığı periscope yayınına;
https://www.youtube.com/watch?v=U2afGmx3etM
Misyonlarını takip edebileceğiniz siteye;
http://www.jpl.nasa.gov/missions/
bu linklerden ulaşabilirsiniz. Dilerim ki benzer yazılar Türkiye’nin Uzay Ajansı için de yazılır. Ülkemizde astronomi biliminin gelişmesi siz yıldız çocuklarının elinde. Astronomi ile kalın…

Yazan: Aylin Açıkgöz

NASA JPL 80. yılını kutluyor! Peki NASA JPL nedir? Nelerle uğraşır? 80 yılda neler değişti? Sizin için bu soruların cevabını araştırdım.

İlk önce söylemeliyim ki hepimiz uzayla ilgili birçok haberde NASA adını görürüz. Genelimiz açılımını bile bilmeyiz. NASA’nın açılımı National Aeronautics and Space Administration yani Türkçe olarak Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’dir. 1 Ekim 1958 tarihinden itibaren askeri amaçlar yerine sivil alanda barışçıl bir şekilde faaliyet göstermeye başlayan NASA’nın çalışma kollarından biri olan JPL(Jet Propulsion Laboratory) kurulalı tam 80 yıl oldu.

NASA JPL ne yapar? NASA JPL ; Dünya’yı, Güneş Sistemi’ni ve evrenimizi keşfeden birçok robotsal görevi yürüten laboratuvardır.

Hali hazırda Mars’ın keşif araçlarından biri olan Curiosity, Jüpiter’e en çok yaklaşan ve sırlarını çözmekte olan Juno, dış Güneş Sistemi’ni ve ötesini araştıran bir uzay sondası olan ve Jüpiter ve Satürn’ü ziyaret etmiş, bu gezegenlere ait uyduların detaylı fotoğraflarını elde eden Voyager 1, Uranüs ve Neptün’ü tek ziyaret eden uzay sondası ve Voyager 1’in ikiz kardeşi diyebileceğimiz Voyager 2, yeni gök cisimlerini ışık ölçer yardımı ile araştırma ve algılama amaçlı olarak tasarlanmış bir uzay teleskobu olan Kepler Uzay Teleskobu ve Satürn’ün yörüngesine giren ilk uzay sondası olan Cassini gibi daha birçok misyonu bulunmaktadır.

Bunların dışında geçmişte yapılmış olan misyonları arasında şu an görevi bitmiş olan ve Mars hakkında bilgiler edinmemizi sağlayan araçlar, 20.yy’ın yetersiz teknolojisinin karşısında fiziğin akıllıca kullanılmasıyla Venüs’ün kütle çekim etkisinden yararlanılarak Jüpiter’e giden Galileo ve -çok uzağa gitmeye gerek yok- Dünya’mızı tanımamızı sağlayan uydular ve yine tabii ki nicesi bulunmaktadır.

Şimdiyi konuştuk, geçmişi konuştuk, git gide gelişen teknolojinin ve hızla önem kazanan uzay teknolojisi için NASA/JPL’in ilerisi için ne gibi misyonları var? Dünya’nın yüzey suları ve okyanuslarını inceleyecek uydulardan, uzayın derinliklerini keşfedecek yeni teleskoplara, Dünya’nın

gözünü çevirmiş olduğu Kırmızı Gezegen Mars’ın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkaracak yeni uzay araçlarına kadar birçok misyonu var.

80.yılını kutlayan JPL, sosyal medya üzerinden ise güzel paylaşımlarda bulundu. 80 yıl önce ve sonrasının karşılaştırıldığı paylaşım gerçekten dikkat çekiciydi. 1 asır bile geçmemesine rağmen teknolojinin ne kadar gelişip değiştiği açıkça ortada.

JPL in hazırlamış olduğu zamanda yolculuk çalışmalarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz, incelemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
http://www.jpl.nasa.gov/about/timeline/
http://www.jpl.nasa.gov/about/then-now/
http://www.jpl.nasa.gov/news/news.php?feature=6660
Ayrıca Türk bir astrofizikçi olan Umut Yıldız’ın, çalıştığı kurum olan NASA/JPL’i tanıttığı ve içinde küçük bir tur yaptığı periscope yayınına;
https://www.youtube.com/watch?v=U2afGmx3etM
Misyonlarını takip edebileceğiniz siteye;
http://www.jpl.nasa.gov/missions/
bu linklerden ulaşabilirsiniz. Dilerim ki benzer yazılar Türkiye’nin Uzay Ajansı için de yazılır. Ülkemizde astronomi biliminin gelişmesi siz yıldız çocuklarının elinde. Astronomi ile kalın…

Yazan: Aylin Açıkgöz

Dünya’daki Mikroplar Mars’taki Olası Yaşamı Etkileyebilir

Uygulamalı ve Çevre Mikrobiyolojisi Dergisi’nin (Applied and Environmental Microbiology – AEM) Nisan 2010 sayısında yer alan makaleye göre, uzay araçlarındaki bakterilerin Mars’taki yaşamı kirletebileceği düşünülüyor.

Hubble Uzay Teleskopu ile Mars. Telif Hakkı : Jim Bell Cornell ve Hubble Miras Ekibi (AURA/STScI/NASA)

Mars’taki yaşam araştırmaları, NASA’nın Mars Keşif Programı’nın (Mars Exploration Program) ve Astrobiyoloji Enstitülerinin hedefi olmaya devam etmektedir. Mars yüzeyini kirletmemek için, gezegene giden uzay araçlarındaki biyo-akvaryumlar sterilizasyon (mikroplardan arındırma) işlemine tabi tutuluyor.

Bu sterilizasyon işlemine rağmen son yapılan çalışmalarda, fırlatma sırasında uzay aracında farklı mikrobik toplulukların kaldığı görülüyor. Steril edilmiş, düzenli faliyet gösteren uzay araçlarında acinetobacter, bacillus, escherichia, staphylococcus ve streptococcus gibi çok dayanıklı bakteri türlerinin hayatta kaldığı tespit edildi.

Merkez Florida Üniversitesi’nden (University of Central Florida) araştırmacılar, çölleşmiş, düşük sıcaklık ve hava basıncında, morötesi ışıkla aydınlatılmış bir ortam yaratarak Mars’taki koşulları meydana getirdiler. Bir haftalık çalışma süresince, uzay aracındaki muhtemel bir kirletici olan Escherichia coli bakterisinin hayatta kalma ihtimalinin olabileceğini ancak ince toz bulutlarıyla ya da uzay aracındaki morötesi koruyucularla korunuyor olsaydı Mars’ın yüzeyinde yaşayamayacağını buldular.

“Eğer Mars üzerinde uzun süreli mikrobik yaşam mümkün olursa, geçmiş ve gelecekteki çalışmalarla ve mikrobik aşılama yöntemleriyle Mars’ta karasal yaşam sağlanabilir. Bu yüzden, Mars’ta uzun süreli yaşayabilme olasılığını belirlemek için mikrobiyal türlerin çeşitliliği üzerine çalışılması gerekiyor.” diyor araştırmacılar.

İlgili Bağlantılar:

Kaynak : ScienceDaily

Mars Semineri

07 Nisan 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Mars Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Suat Çiftçi verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin altıncı seminerine bekliyoruz.

‘Geceleyin Gökküre’:Işık Kirliliğine Dikkat Çekiyor

Dünya nüfusunun yarısının artık şehirlerde yaşamaya başlamasıyla, birçok kent sakini, eskide kalan (ve belki de bir daha hiç göremeyeceğimiz) o hayret verici karanlık gökyüzünü hiç görememişlerdir. Işık kirliliğinin neden olduğu bu kayıp; güvenlik, enerji tasarrufu, maliyet, sağlık gibi diğer günlük hayatımızdaki cepheler için de bir sorun oluştururken, vahşi yaşam üzerinde de etkileri vardır. Fakat ışık kirliliği ciddi ve giderek büyüyen küresel bir sorun haline gelse bile, yerel düzeylerde ele alınarak kolayca üstesinden gelebileceğiniz çevresel sorunlardan bir tanesidir.

A map of the united states with red dots

Description automatically generated

2006’daki etkinlikte 4.600 ölçüm toplandı. Bu yıl 3 -16 Mart arası düzenlenecek etkinlikte daha fazla veri toplanması bekleniyor. Telif Hakkı : Globe at Night

Ve işte size bir şans! 3 Mart’tan 16 Mart’a kadar gökyüzünün parlaklığını ölçmek için (ve herkes ile birlikte tüm dünyada) davetlisiniz. Bu çok basit ve eğlenceli bir iş: ilk önce kademeli olarak daha sönük yıldızlarla birlikte basit yıldız haritalarıyla Avcı (Orion) Takımyıldızı’nın görünüşünü eşleştirin. Daha sonra konum, gün ve saat de dahil olmak üzere ölçümlerinizi çevrimiçi olarak gönderin.
Bu hızlı ve kolay gözlem ile, her yıl düzenlenen ve ışık kirliliği sorununa dikkat çeken bu iki haftalık etkinliğe, ‘karanlık gökyüzü’ne önem veren diğer gözlemcilerle birlikte siz de katılmış olacaksınız. Etkinlik boyunca tüm ölçümler gönderildikten sonra, projenin organizatörleri dünya çapında ışık kirliliğini gösteren bir harita sunacak. Son dört yılda düzenlenen etkinlikler boyunca 100’den fazla ülkeden gönüllüler 35.000 ölçüm göndererek katkıda bulunmuştur. Bu etkinliğe katılımlardaki en güzel örnek; Hindistan’da, geçen sene yapılan  bölgesel çaptaki büyük katkılar olmuştur. Bir bölge okulundan binlerce öğrenci evlerinin arka bahçelerinden Avcı Takımyıldızı’nı gözlediler ve bu çocukların gönderdiği ölçümler 2009 yılı etkinliğinde toplanan verilerin %20’sini oluşturuyor. Ancak bununla da kalmayıp, kendi verileri ile bölgelerinin üç boyutlu modelinin oluşturarak ne kadar ışık kirliliği olduğunu gösterdiler. 35.000 lego bloklarını 6 kat dizmeye başlayarak (ne kadar dizilirse o kadar karanlık), gökyüzünü ideal bir gökyüzünden 9 kat daha fazla parlak göstermek için 12.000 bloğu çıkardılar. Öğrenciler, bulgularını yerel liderlerine sundular ve çabalarından dolayı onurlandırıldılar. Bu etkinlik, şehirlerdeki karanlık gökyüzüne sahip bölgelerin ve ışık kirliliğinin arttığı alanların belirlenmesine yardım edecek. Gökyüzünün parlaklığını ölçmek ve bu bilgileri göndermek sadece birkaç dakika sürecek. Etkinlik ve ışık kirliliği konusunda hazırlanan on dakikalık ses kaydını dinleyebilirsiniz.
Daha fazla bilgi için projenin sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kaynak : Sky And Telescope

Phoenix’in Yaşam Mücadelesi

18 Ocak’la birlikte, NASA’nın Mars yörüngesinde dolaşan Odyssey Uzay Aracı’nın, 2008 Kasım’da Mars’ın kutup bölgesindeki 5 aylık çalışmasını tamamlayan Mars yüzey aracı Phoenix’in yaydığı radyo dalgalarını, imkânsız gibi görünse de dinleyebileceği düşünülüyor.

Süper Dünya

Phoenix Uzay Aracının bulunduğu yer. Üstte ve ortada işaretli alanlar Phoenix’in ısı kalkanları. Alttaki alan ise uzay aracını gösteriyor. Telif Hakkı: NASA/JPL-Caltech/ Arizona Üniversitesi    
Güneş enerjili Mars yüzey aracı, Güneş ışınlarının mevsimsel düşüşü çalışmalarını engellemeden önce, 3 aylık ana görevinden 2 ay daha uzun bir süre boyunca çalıştı. O zamandan beri Phoenix’in bulunduğu bölge sonbahar, kış ve ilkbahar geçirdi. Yüzey aracının donanımı, Mars’ın kutuplarındaki aşırı sıcaklığa ve soğuğa karşı tasarlanmamıştı. Son derece kötü bir durumda olan Phoenix’in, bilgisayarındaki talimatları takip edebileceği düşünülüyor. Eğer güneş panelleri pozitif enerji dengesi kurabilecek kadar elektrik üretebilirse, Dünya’yla yeniden iletişime geçebilmek için Mars’ın yörüngesinde dolanan herhangi bir araca ulaşmayı periyodik olarak deneyecek. Her iletişim girişimi sırasında, araç dönüşümlü olarak her iki telsizini ve her iki antenini de kullanacak. Odyssey, bu ay üst üste 3 gün sürecek dinleme ile Şubat ve Mart’taki daha uzun iki dinleme boyunca, Phoenix’in çalışma alanının üstünden günde yaklaşık 10 kez geçecek. “Phoenix’in kurtulacağını sanmıyoruz, bu yüzden ondan sinyal almayı da ummuyoruz. Phoenix radyo dalgalarını iletiyorsa, Odyssey duyacaktır.” diyor NASA’nın Pasadena, Kaliforniya’daki Jet İtki Laboratuarı’nda çalışan Mars Keşif programında baş telekomünikasyon şefi Chad Edwards. ”Odyssey’le yararlı olabilecek temas girişimlerinde bulunmaya çalışacağız çünkü, Phoenix’ten herhangi bir sinyal alamazsak, aracın aktif olmadığından da emin olacağız.” diye sözlerine ekliyor Edwards. Ufkun üzerinde her gün yaklaşık 17 saat kalan Güneş ile birlikte Phoenix’in bulunduğu bölgedeki güneşli alan miktarı şu an, araçla son iletişimin kurulduğu 2 Kasım 2008 ile aynı. Dinleme girişimleri, aracın en yüksek enlemi dolayısıyla, Güneş tüm 1 Mars günü içinde ufkun üzerinde kalıncaya kadar sürecek. Daha sonraki Şubat ve Mart’taki denemeler süresince, Odyssey, Phoenix’in duyabileceği radyo dalgaları gönderecek. Eğer Odyssey, Phoenix’ten herhangi bir sinyal alırsa, Phoenix’e bilgi edinmek için kilitlenecek. Öncelikli görev Phoenix’in kaybetmediği yeteneklerinin ne olduğunu ve NASA’nın daha sonraki adımlar için karar alırken dikkate alacağı bilgileri tespit etmek. Kaynak: NASA