gokyuzu.org

Bu Gece Telefonunuzu Kapatmayın

Bu gece kozmik ışınlar Dünya’ya yaklaşacaktır, 00.30 – 3.30 saatleri arasında telefon hücresel cihaz,tablet vb. Cihazları kapattığınızdan emin olun….

Son zamanlarda oldukça sık bir şekilde karşımıza çıkmaya başlayan ve bilimsel bir dayanağı olmayan bu tür hurafeler birçok insanı oldukça tedirgin ediyor. Genelde bir gök olayının yaklaştığı tarihlerde, şaka olarak ortaya atılan ve  yakınlarını uyarmak isteyen iyi niyetli insanlar tarafından viral bir şekilde yayılan bu mesajlar her ne kadar içeriğinde aksini belirtse de hiçbir resmi kurum tarafından onaylanmaz.

Bu yazıda, uzaydan gelen radyasyonun bizi gerçekten iddia edilen şekilde niye etkilemediğinin cevabını bulacaksınız.

Işınım anlamına gelen radyasyon terimini iki başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar iyonlaştırıcı radyasyon ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyondur. İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, elektromanyetik kuvvetin taşıyıcı parçacıkları olan fotonlardan oluşur ve elektromanyetik spektrumda, radyo dalgalarından ultraviyole dalgaların başlangıç kısmına kadar olan dalgaboylarını içerir. İyonlaştırıcı radyasyon ise alfa, beta gibi yüklü parçacıklardan, ultraviyole ve daha kısa dalgaboylarina sahip fotonlardan ve de  nötronlar gibi yüksüz parçacıklardan oluşur.

Uzaydan Dünya’ya iki tip radyasyon da gelmektedir ancak bunların büyük bir kısmı yeryüzüne ulaşamaz. İyonlaştırıcı olmayan ve yüksüz iyonlaştırıcı radyasyon, belirli dalga boyları dışında Dünya’nın atmosferi tarafından soğurulduğu için yeryüzüne ulaşamadan soğurulmuş olurlar. Yeryüzüne ulaşabilen ışınlar kısa radyo dalgaları ve görülebilir ışıktır (radyo ve optik pencere)  geriye kalan gama, x-ray gibi yüksek enerjili ışınımlar atmosfer tarafından engellenirler.


Özellikle Güneş rüzgarları ile gelen, yüksek enerjili yüklü parçacıklar ise atmosfere ulaşamadan manyetosfer tarafından engellenmiş olur. Bunun sebebi yüklü parçacıkların manyetik alanda sapmasıdır (Lorentz Kuvveti). Bu olay sonucunda enerji kaybeden yüklü parçacıklar,  atmosferin en üst tabakasıyla etkileşime girip kutup noktalarına yakın enlemlerde (yaygın olarak 60 ve 72 derece kuzey-güney enlemleri arasında) görülen kutup ışıklarına sebep verebilir.

Her ne kadar Dünya’nın koruması sayesinde radyasyon seviyesi insanlara risk oluşturmayacak düzeyde düşük kalsa da, tamamen engellenmeleri mümkün olmadığı çin küçük bir miktar radyasyon Dünya’ya ulaşır ve bundan özellikle uçak pilotları gibi atmosferin üst tabakalarında olan insanlar etkilenir. Ayrıca çok güçlü Güneş patlamaları gibi olaylar sonucu, elektrik şebekesinde arızalar meydana gelebilir ancak bu radyasyonun telefon gibi cihazlar üzerinden insan sağlığını tehdit edecek etkileri yoktur.

Görseller : https://commons.wikimedia.org , https://antarcticarctic.wordpress.com

Yazan: Alper Karasuer

Venüs ve Uranüs: Güneş Sistemi’nin Aykırı Çocukları

Güneş Sistemimizde bulunan sekiz gezegenden ikisi olan Venüs ve Uranüs’ün uzaydaki hareketleri, diğer gezegenlerinkine göre biraz daha farklıdır. Diğer gezegenler, kendi eksenleri etrafında batıdan doğuya doğru dönerken Venüs’ün kendi ekseni etrafında ki dönüşü ise doğudan batıya doğrudur(Başlık resminde okla gösterilen yönlere bakarak bunu daha iyi anlayabilirsiniz). Bu da kulağa her ne kadar ilginç gelse de, Venüs’te Güneş’in batıdan doğduğu anlamına gelir. Bir diğer gezegenimiz Uranüs’ün ilginç özelliği ise eksen eğikliğinin 90°dereceye yakın bir açıda olmasıdır( 98°). Peki neden bu iki gezegen diğerlerine göre farklı hareket eder diye soracak olursanız cevabı bu yazının içinde gizli!

Öncelikle Venüs ile başlayalım. Venüs’ün neden saat yönünde döndüğü  ile ilgili en çok kabul gören teorilerden biri, zamanında Venüs’ün de diğer gezegenlerle aynı yönde döndüğü ancak daha sonra Mars ile Dünya arasında var olduğu iddia edilen gezegen sayılabilecek büyüklükte bir gök cisminin yörüngesinden kopup Venüs’e çarpması ve Venüs’ün eksen eğikliğini yaklaşık 180° tersine çevirmesidir. Yani Venüs aynı yönde dönmeye devam ederken, eksen eğikliği değişmiş ve bu da Venüs’ün diğer gezegenlere göre ters yönde döndüğü izlenimine sebep olmuştur.

Fransa’daki Astronomie et Systemes Dynamique isimli bir araştırma enstitüsünden bir grup bilim insanı ise bambaşka bir teori ortaya atmıştır. Bu teoriye göre Venüs’ün dönüşü zamanla yavaşlamış,durmuş ve en sonunda ise tersi yöne doğru devam etmiştir. Buna sebep olan şeyin ise Güneş’in kütleçekimi olduğu iddia edilmektedir.Güneş’in devasa büyüklükte ki kütleçekimsel kuvveti Merkür ve Venüs’ün dönüş hızlarının yavaşlamasına ve iki gezegenin gün süresinin uzamasına sebep olmuştur. Bu yüzden Venüs’ün bir günü 254 Dünya gününe, bir yılı ise 224 Dünya gününe eşittir. Yani ” Venüs’ün bir günü bir yılından daha uzun sürer ”.

Güneş Sistemi’nin bir diğer aykırı çocuğu olan Uranüs ise Venüs’e göre biraz daha farklı bir özelliğe sahiptir.Yazının en üstünde bulunan resme baktığınızda gezegenlerin eksen eğikliğini gösteren uzun çizginin her bir gezegenin kutuplarından geçtiğini görürsünüz. Uranüs’ün eksen eğikliği daha önce bahsettiğimiz gibi 98° civarındadır ve diğer gezegenlere göre neredeyse yana yatık bir şekilde kendi etrafında dönmektedir.

Bunun nedenlerinden olarak düşünülen ilk açıklama Venüs için ortaya atılan görüşlerden ilkiyle çok benzerdir. Uzun zaman önce yaklaşık olarak iki Dünya büyüklüğünde bir gök cisminin Uranüs’ün yüzeyine çarpması sonucu gezegenin eksen eğikliği değişmiştir. Ancak bu teorinn açıklayamadığı şey Uranüs’ün uydularının da neden aynı eğikliğe sahip olduğudur. Aynı zamanda 2011 yılında yapılan simülasyonlar bize göstermiştir ki büyük bir gök cismi yerine küçük ama sayısı daha fazla olan gök cisimlerinin çarpması sonucu Uranüs’ün eksen eğikliği yine değişmiş ve bu, Uranüs’ün uydularının neden aynı eğiklikte olduğunu açıklayabilmiştir.

Bir başka alternatif açıklama da 2009 yılında bir grup astronom tarafından öne sürülen, Uranüs’ün bir zamanlar büyük bir uydusunun olduğu, Uranüs’ün kütleçekimsel kuvveti sayesinde bu uydunun başka bir gezegendeki yörüngesinden kopup Uranüs’ün yörüngesine girdiğidir. Bu durum kozmik bir pinball oyununa benzemektedir.

İlerki yıllarda Venüs ve Uranüs ile ilgili çalışmalarla birlikte yeni teoriler doğabilir ya da bu saydığımız teorilere daha güçlü kanıtlar bulunabilir. Bununla ilgili en yakın tarihteki çalışma, 2018 yılında Merkür’e iniş yapacak olan BepiColombo sondasını taşıyan aracın Venüs’ün yakınından geçerken bize göndermesini beklediğimiz bilgilerdir.

Kaynaklar: http://www.sciencealert.com/why-are-venus-and-uranus-spinning-in-the-wrong-direction

https://www.scientificamerican.com/article/why-venus-spins-the-wrong

Yazan: İlkcan Erdem

Süper Ay’a Yolculuk

“Seni öpebilir miyim o halde? Bu acınası kağıtların üzerinde? Ya da camı açar, gecenin soğuk havasını öperim ben!” (Franz Kafka)

Gece kendine hayran bıraktı yine… Tombul mu tombul bir dolunay vardı ki bugün, biz ona “Süper Ay” diyoruz. Bu halini 18 yıl boyunca bir daha göremeyeceğiz. Gözlerimizle okşadık bugün onu, kraterlerinde zıpladık. Acılarımızı, kederlerimizi, sevinçlerimizi boşalttık. Çok güzel bakıştık çünkü. Gözümüz cız olmasın diye de ay filtresi kullandık, uzun zamandır kabından çıkmamıştı… Yüzlerce yıldız çocuğu geldi bu şölene ve takipli bir kundağımız olduğu için de şükrettik açıkçası. Yoksa, mümkün değildi bukadar insana hızlıca gözlem yaptırmak.

İşin en can alıcı noktası, arka taraftaki amfide Pink Floyd ve Camel şarkıları çalıyor olmasıydı. Ay duyamıyordu bunları ama gözlerimizden okuyordu elbet kalbimize nasıl işlediğini.

Yoruldu tabi o kadar bakışmaya, e napsın usulca bulutları çekti önüne yaklaşık iki saatlik gözlemin ardından. Saklanmadı yani, yapmaz öyle şey.

Ve son olarak, Camel’ın Rajaz şarkısından bir bölümle noktalayalım yazımızı;

Güneş ufukta son hüzmeleriyle kaybolduğunda
ve karanlık yerini aldığında…
Dinlenmek için mola vereceğiz.
Aşk şarkılarını,
Trajedi hikayelerini paylaşarak.

Yazan: Çağrı Erciyes

ODTÜ’de Uygulanan Yeni Güvenlik Önlemleri Hakkında DUYURU

ÖNEMLİ DUYURU

Sevgili Yıldız Çocukları,

ODTÜ Genelinde “geçici bir süre için” uygulanacağı bildirilen güvenik önlemleri doğrultusunda bizler de birkaç uygulamamızda değişiklik yapmak zorunda kaldık. Bu bağlamda:

1-) Bundan sonra yapacağımız Kongre ve benzeri büyük etkinliklerimiz haricinde güvenlik süreci boyunda ODTÜ dışından katılımcı kabul edemeyeceğiz. Dışarıdan katılımcı kabul etmemize “izin verilen” etkinliklerimizde sizlere önceden gerekli duyuruları yapacağız.

2-) İzin verildiği taktirde ODTÜ dışından gelecek katılımcıların TC kimlik numarası bilgilerini edinmek durumundayız.

3-) ODTÜ içerisinde yapacağımız herhangi bir etkinliğimize katılacak tüm ODTÜ mensubu katılımcıların, etkinliğimizden en az 2 gün önce geleceklerine dair bizlere ulaşmaları gerekmektedir ([email protected], Facebook mesajları veya twitter dm gibi yollar ile). Aksi taktirde etkinliklerimizi genellikle yaptığımız ODTÜ Fizik Bölümü’ne girişlerine izin verilmeyecektir. Bölüm binası dışında yaptığımız etkinliklerde bu presedür dahil değildir.

4-) ODTÜ içinden ya da dışından gelecek tüm katılımcılarımızın gelirken hem öğrenci kimliklerini hem de TC Kimliklerini yanlarında taşımaları ODTÜ Güvenlik Önlemleri geçici yönetmeliği kapsamında zorunludur. Yapılacak rastlantısal kontrollerin topluluğumuz ile bir alakası yoktur.

Yaşanan aksaklıklardan ötürü özür dileriz, umarız ki ilerleyen zamanlarda bunlara gerek kalmadan özgürce sizleri aramızda görebiliriz.

Bol Yıldızlı Geceler

Kahverengi Cücenin Meşakkatli Keşfi

Bu illüstrasyon yeni keşfedilen kahverengi cüceyi göstermekte.

Uzak bir yıldız, ön planında bulunan bir kozmik nesnenin yarattığı kütleçekimsel alandan dolayı kütleçekimsel merceklemeye uğrayarak da gözlenebilir. NASA’nın Spitzer ve Swift uzay teleskopları işbirliği yapıp bu tarz mercekleme olaylarını yakalama  peşindeler ki yapılan gözlemler sonucunda  bir kahverengi cüce keşfedildi.

Kahverengi cücelerin yıldızlar ve gezegenler arasındaki kayıp halka olduğu düşünülüyor. Bazılarının kütlesi Jüpiter’in kütlesinin 80 katına ulaşabilse de, çekirdekleri yıldızlarınki gibi nükleer füzyon olaylarıyla enerji üretecek kadar sıcak ve yoğun değildir. Bilim insanları, kütlesi Güneş’e yakın olan yıldızların %1’inden azında, 3 ile 5 astronomi birimi (Dünya ile Güneş arası mesafe) arası mesafede bir kahverengi cücenin yörüngede dolaştığını keşfettiler. Bu olay “Kahverengi Cüce Sahrası” fenomeni olarak adlandırılır.

Yeni keşfedilen kahverengi cüce de bu fenomene dahil olabilir. Spitzer ve Swift teleskopları kütleçekimsel mercekleme gözlemini, yeryüzünde yapılan araştırmalardan sonra, OGLE’nin (Optical Gravitational Lensing Experiment) de katkısıyla gerçekleştirdi. Cüceye “OGLE-2015-BLG-1319” adı verildi.

Nasa’da görev alan Yossi Shvartzvald bu olayın ardından kahverengi cüceler hakkında “Kahverengi cücelerin yıldızların çevresinde nasıl oluştuklarını ve neden aralarında bu kadar uzaklık olduğunu anlamak istiyoruz,” açıklamasında bulundu.

Kütleçekimsel Mercekleme (Microlensing) Nedir?

Kütleçekimsel mercekleme olayında, gözlemci için bir nevi fener görevi görmesi için arka planda kaynak bir yıldız seçilir. Büyük kütleli bir cisim, kaynak yıldızın önünden geçtiği zaman yıldızın ışığını saptırır ve odaklar. Böylelikle gözlemciye ulaşan ışık daha da parlaklaşır. Geçen cismin kütlesine ve hizasına bağlı olarak yıldız binlerce kat daha parlak dahi görünebilir.

Kütleçekimsel mercekleme yöntemiyle gözlenen cismin özelliklerini daha iyi anlamak için birden fazla teleskopla farklı konumlardan gözlem yapılabilir. Bu işlemi birden fazla teleskopla yapmak, bilim insanlarının ıraklık açısından (paralaks açısı) faydalanmasıyla mümkün olabiliyor. Başparmağınızı burnunuzun önünde tutun, sırasıyla bir gözünüzü kapatarak parmağınıza bakın. Parmağınızın uzayda yer değiştirdiğini hissedeceksiniz. Tıpkı parmağınızda olduğu gibi, paralaks yöntemiyle farklı konumlardan teleskopla gözlediğiniz cisimler de farklı büyütme modelleri sergiler.

Iraklık açısı; bir kimsenin gözünden çıkan, biri yerkürenin merkezinde öbürü yeryüzünde bulunan iki doğrunun bir gökcisminin merkezinde birleşerek oluşturdukları açı.

Kahverengi cüceden kaynaklanan kütleçekimsel merceklemeyi gözlemlemek için iki uzay teleskobu ve bir gözlemevi ortak olarak çalıştı.

Bu konu hakkında Shvartzvald “Ne zaman birden fazla noktadan gözlem yapsanız, iki uzay teleskobunuzun olması bir cismin ne kadar uzak olduğunu görmek için bir çiftten fazla gözünüz olması gibi oluyor; cismin kütlesi ile uzaklığı arasındaki oranı hesaplamak için daha fazla veri elde ediyorsunuz.” diyor.

Uzay ve yeryüzü teleskoplarından elde edilen veriler birleştirildiğinde, yeni keşfedilen kahverengi cücenin kütlesinin Jüpiter’in 30-65 katı arasında olduğu düşünülüyor. Araştırmacılar ayrıca kahverengi cücenin, başka bir K cücesinin (Güneş’in yarı kütlesine sahip olan yıldızlar) yörüngesinde dolaştığını da buldular. Araştırmacılar cüce gezegen ve yörüngesinde dolandığı yıldız arasındaki uzaklık için iki ihtimal buldu: 0,25 astronomi birimi ve 45 astronomi birimi. Eğer uzaklık 0,25 astronomik birim ise bu durum kahverengi cüceyi “Kahverengi Cüce Sahrası” fenomenine dahil edecek.

Araştırmanın diğer ortağı Geoffrey Bryden, bu araştırmanın üzerine, “Gelecekte, bunun gibi farklı konumlardan daha fazla çoklu kütleçekimsel mercekleme olayını tespit etmek ve kahverengi cüceler ile gezegen sistemleri hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyoruz,” diyor.

Kaynak: Phys.org

Çeviri: Deniz Gamze Sanal

Süper Ay’a Bakıyoruz!

68 yılın en büyük, en parlak dolunayını kaçırmak istemiyorsanız ve de bu dolunayı neyin bu kadar özel yaptığını öğrenmek isterseniz, etkinliğimize hepinizi bekleriz sevgili rengarenk bulutsular!

Etkinliğimiz saat 14.11.2016 tarihinde saat 20.00’de Fizik Bölümü çimlerinde başlayacaktır. Eğer ki hava kapalı olursa, yani Ay bize yüzünü göstermezse, bunun duyurusunu da üzülerek buradan yaparız sevgili uzaylılar.

Etkinlik bağlantısı: Facebook

Yazan: Çağrı Erciyes

N’oluyor bu Titan’da? Cassini, Titan’daki Metan Bulutlarının Evrelerini Açıklıyor.

Hızlandırılmış bir video, Titan’ın bulutlarının dinamiğini açıklayabilir mi?

Şekil 1: Cassini’nin  Titan’ın üzerinde çektiği metan bulutları.

Kaynak:  (NASA/JPL-Caltech/Space Science Institute)

Nasa’nın uzay aracı Cassini, Satürn’ün uydusu Titan’da  gezen metan bulutlarını görüntüledi.

Her 20 saniyede 1 adet görüntü alarak çekilen ve 11 saat süren bu video, Titan’daki metan bulutlarının  gelişme evrelerinin ardından gezegen büyüklüğündeki uyduda gezindiklerini ve ardından yok olduklarını bize gösterdi.

Videoda da görülen bu bulutların hızları  7 ile 10 m/sn arasında değişmekte.

Cassini’nin şimdiye kadar çektiği fotoğrafların büyük kısmı günler, hatta haftalar almıştı. Bunun yanında, bu video ise sadece 11 saatlik bir gözlem sonucu oluşturuldu.

Bu video, bilim insanlarına bulutların dinamiğini daha iyi inceleme ve gözlemleme imkanı veriyor.  Bu yeni gözlemler, Titan’ın değişim sezonunun daha bitmediğini gösteriyor.

Cassini, Titan’ı ve hava durumunu 2017’ye kadar gözlemlemeye devam edecek.

Kaynak: Astronomy.com

Çeviri: Ege Can Karanfil

Açılın, Mars’a Gidiyoruz! National Geographics’in Yeni Yapımı

National Geographic oldukça iddialı  bir çalışmaya daha imza atıyor!  Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden Mae Jemison, Cosmos’un sunucusu Neil deGrasse Tyson ve tabii ki Space X’in kurucusu, paşaların paşası; Elon Musk‘ın da yer aldığı (tam liste için aşağıya bakınız) bu çalışma National Geographic’in yaptığı açıklamaya göre 14 Kasım Pazartesi günü saat 20:00’da National Geographic Channel‘da izleyicileri ile buluşacak!

Bu ay içerisinde, 171 ülkede tam 45 ayrı dilde yayınlanacak olan bu program, 6 bölümden oluşacak. Hem uzun metrajlı film hem de bir belgesel niteliği taşıyan bu televizyon serisi, türünün ilk örneği niteliğini de taşıyor.

Son yılların en çok konuşulan gezegenlerinden biri Mars. Bunun en büyük sebebi ise, Mars’ın  Dünya ile olan benzerliği ve uzun zamandır sorulan “Mars’ı kolonileştirebilir miyiz?” sorusu. İşte, National Geographic’in hazırladığı bu programda, gerçek bilgilerin verilmesinin yanı sıra,  2033 yılında Daedelus isimli uzay aracıyla gerçekleşecek kurgusal bir insanlı Mars kolonileştirme projesi hakkında sorular yanıtlanacak.

Yapımcıları arasında, 1995 yılında yayınlanan belgesel-film Apollo 13 filminin yönetmeni olan Ron Howard‘ın da bulunduğu televizyon programının her bir ayrıntısı adeta ilmek ilmek dokunarak hazırlandı.

Kostümler, ekipmanlar ve senaryo tamamen gerçekte olduğu (olacağı) gibi tasarlandı.

Bilimsel açıdan Mars’ın kolonileştirilmesi ile ilgili kafalarda soru işareti bırakmayacak bu program, 14 Kasım pazartesi akşamı izleyicileri ile buluşacak! Heyecanla bekliyoruz!

Bu televizyon serisinde röportaj yapılacakların listesi ise aşağıdaki gibi:

  • Charles Bolden, NASA başkanı; eski NASA astronotu
  • Peter Diamandis,  X Prize’ın kurucu ve genel müdürü; Planetary Resources’ın eş kurucusu ve başkanı
  • Neil deGrasse Tyson, Hayden Planetarium müdürü
  • David Dinges, Pennsylvania Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü
  • Casey Dreier, The Planetary Society’de uzay politikaları yöneticisi
  • Ann Druyan, “COSMOS”un baş yönetmeni ve yazarı
  • Charles Elachi, NASA’nın Jet itiş Laboratuvarının emekli yöneticisi (JPL); Caltech’ten emekli profesör
  • Jim Green, NASA
  • John Grunsfeld, NASA  ortak yöneticisi, eski NASA astronotu
  • Jennifer Heldmann
  • Jedidah Isler, ödüllü astrofizikçi
  • Thomas Kalil
  • Roger Launius
  • John Logsdon,
  • James Lovell, emekli NASA astronotu; Apollo 13 komutanı
  • Elon Musk, SpaceX’in CEO’su; Tesla Motors’un CEO’su ;  SolarCity müdürü
  • Stephen Petranek, “How we’ll live in Mars”ın yazarı (Simon & Schuster, 2015)
  • Mary Roach,  “Packing for Mars”ın yazarı (W. W. Norton & Co., 2010)
  • Jennifer Trosper, Mars 2020 görev kordinatör, JPL
  • Andy Weir, “The Martian”yazarı (Crown, 2014)
  • Robert Zubrin, Mars Topluluğu başkanı; Pioneer Astronautics’ın başkanı

Detaylı bilgi ve bölüm bilgileri için : http://channel.nationalgeographic.com/mars/

Yazan: Ege Can Karanfil

Atatürk ve Bilim

Birçoğumuz az çok tarih bilgisine sahibiz. Birçoğumuz da Osmanlı Dönemi’nin kuruluş-yükseliş-çöküş dönemlerini biliriz. Osmanlı Devleti yükseldiği dönemlerde, Avrupa bilim ve teknolojide atılım yapmış böylece dünya milletleri üzerinde egemenlik sağlama fazla toprağa sahip olana değil bilim ve teknolojide ileride olana verilmiş. Bu dönemde Avrupa’da birçok Türk alimin eserleri ders kitabı olarak okutulmaya başlansa da, sadece toprak kazanma derdinde olan Osmanlı için durum pek iyiye gitmemiştir. Çöküş döneminde ısrarla toprak peşinde koşan Osmanlı yıkılmaya mahrum kalmıştır. Buraya kadar tarih bilgilerimizi güncelledik biraz. Peki ya sonra ne oldu?

Anadolu topraklarından bir Mustafa Kemal ve ordusu geçti. Bu topraklarda yeni zaferler edinildi ve bu zaferler sadece topraktan ibaret değildi. Mustafa Kemal hem düşmanla hem de cehalet ile savaşmıştır. Bu savaşın sonunda; rejim, yönetim, düşünce anlayışı değişmiş, Anadolu insanının yaşam şeklinin de değişmesini sağlamıştır. Eğitime, bilime önem vermeyen bir toplumda güneş olarak doğmaya başlamıştır. Artan okuma-yazma oranı, kadın-erkek demeden herkese tanınan eğitim hakkı, kurulan okullar… Bunlar sadece en temel örnekler.

Kurtuluş Savaşı sona ermiştir ve Atatürk geleceğin bilimsel çalışmalarla sağlanacağını, 1923’de: ‘Arkadaşlar, bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat, bu zaferler, süngü ile değil, iktisat ve ilim zaferleri olacaktır. Ordularımızın şimdiye kadar istihsal ettiği muzafferiyetler, memleketimizi halâs-ı hakikîye sevketmiş sayılmaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferlerimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Muzafferiyât-ı askeriyemizle mağrur olmaya bu yeni ilim ve iktisat zaferlerimize hazırlanalım.’ diyerek ifade etmiştir.

Atatürkçü düşünce sisteminde gelecek bilim ve fen ile kurulmalıydı. Ne yazık ki Osmanlı’da bunun temelleri atılmamıştı. Savaştan yeni çıkmış olan Anadolu harap ve bitap düşmüş, mektepli gençler savaşta şehit düşmüştü. Elde avuçta yok denecek kadar öğretmen, bilim insanı, okul, üniversite, mühendis, profesör vardı. Tarih 30 Ağustos 1924 ve Atatürk der ki;
‘Efendiler, medeniyet yolunda muvaffakiyet yenilenmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî hayatta, ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne tekâmül ve terakki yolu budur. Medeniyetin buluşlarının, fennin harikalarının, cihanı değişmeden değişmeye sürüklediği bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, maziperestlikle mevcudiyetin muhafazası mümkün değildir.’
Ve Atatürk 10.yıl nutkunda, Sakarya Muharabesi zamanlarında ve daha birçok kongre ve konuşmalarında bilim ve fenin önemine değinmiştir.

Atatürk döneminde ise Türkiye’de bilimin gelişmesi hususunda, yüksek okulları da içine alan 2252 sayılı yasanın 31 Mayıs 1933’de kabul edilmesi önemli bir adım olmuştur. Bu yasa gereğince eski İstanbul Üniversitesi 31 Haziran 1933 günü kapatılarak, onun yerine 1 Ağustos 1933 tarihinde batı Avrupa örneğine uygun modern bir üniversitenin açılması planlanmıştır. Bu üniversiteyi, Türkiye’de birçok yeni okulların veya bölümlerin açılması ya da modernize edilmesi takip etmiştir. Mesela, İstanbul Yüksek Teknik Okulu’nda Mimarlık Bölümü, Ankara’da Tarım ve Veterinerlik Okulu, Devlet Konservatuvarı ve diğer bazı okullar sayılabilir.(Bu paragraf alıntıdır.)

Türkiye’nin gelişmesi için önündeki engelleri kaldıran, Türkiye’de çağdaş bir devir başlatan, Türk milletinin akılcılık, bilim, fen, mühendislik gibi konularda gelişmesini sağlayan ve bunu tüm Dünya ülkelerinin gözü önünde, önce büyük bir savaş kazanıp sonra da eğitim alanında sıfırdan başlayarak yaptığı inkılaplarla yeni bir devir açan Mustafa Kemal ATATÜRK’e sonsuz teşekkürler… Sen rahat uyu Atam, biz gençler bu ülkeyi ilimle, fenle kalkındırıp, senin açtığın yolda hiç durmadan ilerleyeceğimize ant içeriz.

Hazırlayan: Aylin Açıkgöz

Venüs’teki Volkanlara Dair Daha Fazla Kanıt

Eğer antik çağlarda yaşamış gökyüzü gözlemcileri şu anda bizim bildiklerimizi biliyor olsalardı belki de Dünya’nın en yakın komşu gezegenine Venüs yerine Hades ismini verirlerdi. Bulutlarla kaplı bu dünya sülfürik asit ile bezenmiş yoğun karbondioksit barındıran bir atmosfere sahip. Burada hem zemin seviyesindeki sıcaklık 460°C hem de yüzeyin yaklaşık %85’inde ortalama 1.100 volkanik aktivite bulunmakta.

Gezegenlerle ilgilenen bilim insanları  Venüs’te hala volkanik patlamalar olduğuna neredeyse kesin gözüyle bakıyor.  Her ne kadar bu durumu kanıtlayamamış olsalar da tatmin edici veriler de yok değil. NASA’nın Magellan uydusu 1990’ların başında radarını kullanarak yüzeyin bir haritasını çıkarmış ve oldukça yeni görünen birçok akıntı bulmuştu. AUA(Avrupa Uzay Ajansı) tarafından gönderilen Venüs Ekspresi de ortaya çıkıp kaybolan aktif volkanik noktalar keşfetmişti. Hem Venüs Ekspresi hem de NASA’nın Pioneer Venüs Uydusu atmosferde, genelde volkan patlamaları sırasında açığa çıkan sülfür dioksit dalgalanmalarını da keşfetti.

Yeni bir araştırma, her iki uzay aracının gezegenin güney yarım küresinde bulunan yaklaşık 200 km genişliğinde ve 2½ km büyüklüğünde olan devasa volkan Idunn Mons ile ilgili yaptığı gözlemleri bir araya gtirdi. 2006 ve 2007 yıllarında, AUA uydusunun Görünür ve Kızılötesi Termal Görüntüleme Spektrometresi (VIRTIS) , Idunn Mons’un doğu yakasından gelen aşırı bir sıcaklık keşfetti ancak atmosferin mat bulutları uydudan görüşü engelledi.

Piero D’lncecco(Alman Uzay Merkezi, Köln) Idunn Mons’un yüksek çözünürlükteki radar haritalarını bulmak için Magellan’ın arşivi üzerinde çalıştı. D’lnecco ‘‘Bu veri sonuçlarını almak için Magellan ve Venüs Ekspresi’nin çözünürlükleri üzerinde gerçekten çok uğraştık’’ dedi.

Keşfedilen beş farklı akıntıdan bir tanesi geniş çaplı olmakla beraber zirveyi çevrelerken diğer dördü dağın doğu tarafında uzanmakta. Hepsi gayet yeni görünüyor ancak VIRTIS tarafından keşfedilen sıcaklığı açıklamaya yetecek kadar yeni olabilirler mi?

Ekip öncelikle her bir akıntıdan ne kadar sıcaklık yayılabileceğini modelledi ve doğu tarafındaki üç akıntının toplam sıcaklığının VIRTIS tarafından keşfedilen sıcaklığa uyduğunu fark ettiler. Tarafsız bir bakış ile bu akıntıların diğer eğimlerle birleştiğini söyleyebiliriz ki bu da akıntıların en yeni kollar olduğunu gösterir.

D’lncecco, bu bulguları AAS’nin(Amerikan Astronomi Topluluğu)  Kaliforniya’daki ‘’Gezegen Bilimi’’ ve ‘’Avrupa Gezegen Bilimi Kongresi’’ topluluklarını bir araya getiren toplantısında sundu.

Peki Venüs’teki aktif volkanların varlığını kanıtlamak için ne gerekiyor? Daha iyi bir uzay aracı ve şans. Bazı Avrupalı gök bilimciler 2025 yılında EnVision adı verilen bir uyduyu fırlatmayı umuyorken, Atlantik’in diğer tarafındaki bir ekip ise 2021 yılında yüksek çözünürlüklü radar haritası çıkarabilecek Veritas(Venüs Yayıcılık, Radyo Bilimi, InSAR, Topografi ve Spektroskopi’nin kısaltılmış hali) adlı bir uydunun yapımı üzerinde çalışıyor.

Telif Hakkı: NASA/JPL & ESA

Çeviren: Burkay Kuru

Kaynak: Sky & Telescope