gokyuzu.org

Gökyüzünde Şölen

Gökyüzünde güzel görüntüler oluşturan iki gök olayı 12 Ağustos’ta gerçekleşecek. Gün batımından hemen sonra, alacakaranlıkta; Venüs, Satürn, Mars ve hilal şeklindeki Ay şova başlıyor. Gece yarısından sonra ise Kahraman Göktaşı Yağmuru ile şölen sabaha kadar devam edecek.

Venüs, Satürn ve Mars gezegenleri ile henüz iki günlük olan Ay yaklaşık 10 derece çapında bir alan içerisinde birbirlerine çok yakın bir konumda batı ufku üzerinde olacaklar. Bu sıralanmayı görmek için Güneş battıktan sonra batı ufku üzerine bakmanız yeterli. Neredeyse 22.00’a kadar gezegenlerin ve Ay’ın bu güzel sıralanışlarını görebileceğiz.

Ancak bundan sonra, gezegenler ve Ay ufkun altına geçtiğinde, şölen bitmiyor; çünkü o saatlerde Kahraman Göktaşı Yağmuru başlamış olacak. En yoğun saatlerini gece yarısı ve sabah alacakaranlığı arasında yaşayacak olan Kahraman Göktaşı Yağmuru, pek çoğumuz için gezegenlerin ve Ay’ın sıralanışından daha etkileyici bir şova dönüşecek.

Bu göktaşı yağmuru, Swift-Tuttle Kuyrukluyıldızı’nın kalıntılarından kaynaklanıyor. Bu kuyrukluyıldız her 133 yıl da bir Güneş Sistemi’ni ziyaret eder ve arkasında toz ve çakıl kalıntıları bırakır. Dünyamız, bu kalıntıların içinden geçtiğinde ise bu toz ve çakıl taşları gezegenimizin atmosferine girer ve bir parlamayla birlikte parçalanır. Bu göktaşı yağmurunun isminin Kahraman olmasının nedeni ise göktaşlarının Kahraman Takımyıldızı’ndaki bir noktadan çıkıyormuş gibi görünmesidir.

Swift-Tuttle’ın kalıntıları çok geniş bir alan kaplar. Şuan Dünya bu kalıntıların kıyısında diyebiliriz. 12-13 Ağustos gecesi ise gezegenimizin bu kalıntıların tam ortasından geçmesi bekleniyor. Bu yüzden de 12-13 Ağustos gecesi oldukça fazla sayıda (saatte yaklaşık 80 ile 100) göktaşı görülmesi bekleniyor. Son yıllara göre, bu Kahraman Göktaşı Yağmuru’nun daha güzel geçmesi bekleniyor; çünkü ışığıyla gözlemleri olumsuz etkileyen Ay bu tarihlerde gökyüzünde olmayacak. Gökyüzündeki bu güzelliği ise hiçbir araca gerek olmadan, ışık kirliliğinin olmadığı bir yerde, yere uzanarak seyredebilirsiniz.

Gökyüzünüz açık olsun!

Kaynak : NASA

Mars’ın Yeni Görüntüleri

NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’ndaki (Mars Reconnaissance Orbiter) Yüksek Çözünürlükte Görüntüleme Bilim Deneyi (High Resolution Imaging Science Experiment – HiRISE) kamerası ile Mars’taki çeşitli yüzey şekillerinin ayrıntılı görüntüleri elde edildi.

Mars’ın kuzeyinde, orta enlemlerde bulunan bir alanın bu renklendirilmiş görüntüsünde; yaklaşık 6 metre çapında yeni oluşmuş bir krater mavi renkte görülüyor. (Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : NASA/JPL-Caltech/Arizona Üniversitesi

Oldukça küçük boyuttaki yüzey şekillerinin görülebildiği bu görüntüler, 6 Haziran ve 7 Temmuz 2010 tarihleri arasında alındı.

Bu kamera, 2006’da Mars’a ulaşan NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’ndaki altı araçtan bir tanesi.

Bu yeni görüntülere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:

İlgili Bağlantılar:

Kaynak: NASA

Rhea’nın Çevresindeki Yapı Halka Değil

2005’te, Cassini uzay aracındaki altı aracın, Satürn’ün uydusu Rhea’nın çevresinde geniş bir halka kalıntısı bulduğu sanılıyordu. Kesin bir kanıt olmamasına rağmen araştırmacılar, uydunun etrafında yayılmış bir halka olduğunu düşünmüşlerdi. Bu, bir uydunun etrafında bulunan ilk halka olabilirdi. Öte yandan yeni gözlemler bu ‘halka’ fikrini reddediyor; fakat hâlâ Satürn’ün ikinci büyük uydusu Rhea’nın çevresinde ilginç ve simetrik bir yapı oluşturan bir şeyler var.

2010 Mart’ta Cassini uzay aracı tarafından alınan görüntü; Rhea. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : NASA/JPL/Uzay Bilim Enstitüsü

Araştırmacılar, Rhea’nın etrafındaki elektronlardaki keskin ve simetrik bir düşüşü gösteren bulguları 2008’de duyurmuşlardı. Bilim insanları bu düşüşe neyin neden olduğunu bulmak için araştırmalara başlamışlardı. Rhea’nın etrafında bir halka kalıntısı olsaydı, yaklaşık 1.500 km (950 mil) çapındaki uydunun boydan boya birkaç bin mil uzunlukta ölçülmesi ve bu halkanın küçük çakıl taşlarından büyük kaya parçalarına kadar büyüklüklerdeki maddelerden oluşması gerekirdi.

Hipotezi test edilirken, Cassini uzay aracı uydu üzerinde birkaç kere uçuş yaptı ve 2008 – 2009 yılları arasında 65 adet görüntü aldı. Cassini bu uçuşları, yüksek miktarda maddenin bulunabileceği yer olan uydunun halkalarının üzerinde yaptı.

Işığın yaptığı açılara bakılarak (eğer halka var olsaydı), bilim insanlarının mikro büyüklükteki maddelerden büyük kayalara kadar nesneler görmesi gerekirdi.

Ancak göremediler.

Cornell Üniversitesi’nden Matthew Tiscareno, Rhea’nın etrafında çok güçlü ve ilginç ve açıklanamayan bir elektromanyetik etkinin var olduğunu fakat bunun katı maddelerden kaynaklanmadığını gösteren oldukça güçlü kanıtlarının olduğunu söylüyor.

Bu ‘halka hipotezi’ geçerliliğini yitirirken, uydunun etrafındaki yüklü parçacıkların oluşturduğu simetrik yapıya neyin neden olduğu hâlâ bir gizem.

Cassini uzay aracı ve ekibi bu gizemi çözmek için çalışmalarına devam ediyor.

İlgili bağlantılar:

Kaynak : UniverseToday

2010 Delta Kova (Aquarid) Göktaşı Yağmuru

27 Temmuz sabahı eğer ışık kirliliği olmayan bir yerde bulunursanız çok şanslısınız. Çünkü o gün Delta Kova (Aquarid) Göktaşı Yağmuru var. 12 Temmuzda başlayan ve 19 Ağustos’ta sonlanması beklenen göktaşı yağmuru 27 Temmuz gecesi maksimum sayıya ulaşıyor. Yağmurun saçılma noktası Kova Takımyıldızı. Saatte görülebilecek olan sayı ise 20. Ama aynı gece dolunay evresinde olan Ay ise Kova Takımyıldızı’nın komşusu Oğlak Takımyıldızı’nda. Bu da gözlem verimini oldukça düşürebilir. Aslında bu göktaşı yağmuru iki farklı yağmurdan oluşuyor. Kuzey ve Güney Kova Göktaşı Yağmurları. Fakat bu iki göktaşı yağmurunun etkin olma zamanları ve yerleri birbirine yakın olduğu için bunlara Kova Göktaşı Yağmuru deniyor. Asıl yağmuru Güney Kova Göktaşı Yağmuru yarattığı için aşağıdaki resimde de bu göktaşı yağmuru gösterilmiştir. Kuzey Kova Göktaşı Yağmuru biraz daha kuzeyde bulunur.

Ejderha Şeklindeki Toz Bulutu

NASA’nın Spitzer Uzay Teleskopu’ndan (Spitzer Space Telescope) alınan yeni görüntüde ejderha şeklindeki bir toz bulutu, yıldızlarla birlikte uçacakmış gibi görünüyor. Görünür ışıkta, varlık bulutun içinde kayboluyor.

Ejderha şeklindeki bir toz bulutu,  görünür ışıkta görüntülendiğinde (görüntünün üst yarısı) tamamıyla gölge içinde saklanan varlık, bu kızılötesi görüntüde (görüntünün alt yarısı) büyük bir patlamadan uçacakmış gibi görünüyor. Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : NASA/JPL – Caltech/ Penn State/DSS

Kızılötesi görüntü, M17 SWex olarak adlandırılan bu siyah bulutsu varlığın öfkeli bir biçimde yıldız oluşumlarına neden olduğunu ancak henüz ‘O yıldızlar’ olarak bilinen en ağır yıldızları meydana getirmediğini ortaya çıkardı. Bunun gibi dev gök cisimleri M17’i bulutsusunu aydınlatıyor (görüntünün merkezinde) ve M17’nin göz alıcı sol kenarını oluşturan gaz ve toz arasındaki büyük bir ‘kabarcık oluşturdu.

Bu bölgedeki gaz ve yıldızlar, şimdi Samanyolu’nun sarmal kolu Yay  (Sagittarius) boyunca hareket ediyor. Yıldız oluşumunun en erken evresi, sarmal kola giren tozlu ejderhanın içinde geçiyor. Zaman içerisinde, bu bölge M17 Bulutsusu gibi genç ağır yıldızların ışığında parlayacak. Yıldız oluşumunun en eski patlaması, bölgede görülen ‘kabarcığı’, M17 EB olarak adlandırılan en soldaki bölgeye savurdu.

Bu bölgenin görünür ışıktaki görüntüsü, ‘kabarcık’la beraber M17 Bulutsusu’nu açıkça gösteriyor. Öte yandan M17 SWex ‘ejderha’, görünür ışığı engelleyen toz bulutunun içinde saklı. Bu örtülü bölgeden ışık yakalayabilmek ve yıldız oluşumunun en erken evrelerini görebilmek için kızılötesi bir görüntü alındı.

Ejderha şeklindeki bir toz bulutu bu kızılötesi görüntüde büyük bir patlamadan uçacakmış gibi görünüyor. Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : NASA/JPL – Caltech/ Penn State

Üstteki üç renkli birleşik görüntü, iki Spitzer aracından alınan kızılötesi gözlemleri gösteriyor.  Mavi renk, 3.6-mikron ışığı ve yeşil ışık da 8-mikron ışığı temsil ediyor. Kırmızı renk ise, 24-mikron ışığı simgeliyor. En alttaki görünür-ışık görüntüsü, Birleşik Krallık Schmidt Teleskopunun Sayısal Gökyüzü Araştırıcısı’ndan (Digitized Sky Survey – DSS) alınan görünür ışık verilerinin bir birleşimidir. Bölgeden kırmızı ve mavi ışığı temsil eden iki gözlemin birleştirilmesi ile oluşturuldu.

Spitzer Uzay Telescopu’nu, NASA’nın Kaliforniya – Pasadena’daki Jet İtki Laboratuarı yürütüyor.

İlgili Bağlantılar:

Kaynak : NASA

Planck’ten Tüm Gökyüzü

Bir yıllık gözlemler sonrasında, Planck Gözlemevi (the Planck Observatory) ekibi, tüm gökyüzünün mikrodalga görüntüsünü yayınladı. Gözlemevindeki uydu, Büyük Patlama’nın (BigBang) yankılarını (Kozmik Mikrodalga Arkaplan – the Cosmic Microwave Background – CMB) duymak için elektromanyetik tayfın mikrodalga alanlarında tüm gökyüzünü izliyor. Bu yeni görüntü, gökadamızı dolduran gaz ve toz karışımının önplandaki yayılımının arkasındaki saklı kozmik sinyali gösteriyor.

Planck’in ‘tüm gökyüzü’ ayrıntılarıyla birlikte görülüyor. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : ESA / HFI / LFI

Kırmızı ve sarı renklerdeki görüntünün en üst ve en altında bölge, Kozmik Mikrodalga Arkaplan’ın açıkça görüldüğü yer.

“Öte yandan, gökyüzünün büyük bir bölümünü, her ne kadar düşük bir yoğunlukta olsa da gökadasal düzlem boyunca parlayan ve bu düzlemin yukarısı ve aşağısı boyunca uzanan Samanyolu kaplıyor.” diyor Planck Projesi’nda bilim insanı Jan Tauber.

Bu görüntüyü elde etmek için, Planck ekibi Planck’in tüm frekanslarında elde edilen veriler birleştirildi. Gökadamızın ana diski, görüntünün ortasında, Samanyolu’nun aşağısı ve üstüne doğru ilerleyen soğuk toz akımlarıyla birlikte uzanıyor. Bu gökadasal örgü, yeni yıldızların doğduğu yerler ve Planck, henüz oluşma aşamasında olan ya da gelişimlerine yeni başlamış birçok yıldız keşfetti.

Planck, bize Evren’in ilk göz alıcı görüntüsünü yolladı. Bu tek görüntüde Samanyolu’nun bizim bulunduğumuz bölgesi ve Büyük Patlama’nın izleri görülüyor. Böyle muhteşem bir keşif makinesini destekliyor olmaktan gurur duyuyoruz ve bu görüntünün güzelliğinin arkasındaki derin anlamları bulmayı bekliyoruz.” diyor Birleşik Krallık Uzay Ajansı’nın (the UK Space Agency) Uzay Bilimi ve Keşfi yöneticisi Dr. David Parker.

İlgili Bağlantılar:

  • Planck Projesi (Planck’in internet sayfası)
  • Avrupa Uzay Ajansı (European Space Agency – ESA’nın internet sitesinde yayınlanan Planck ile ilgili makale)

Kaynak : UniverseToday

Plüton Gözlem İçin İyi Konumda

Plüton bu hafta, Yay (Sagittarius) Takımyıldızı’ndaki simsiyah toz bulutu Barnard 92’den geçecek.

Görüntüde Plüton’un 2010’da izlediği yol görülüyor. Telif Hakkı : Sky&Telescope

Bir amatör gökbilimci Alfredo Garcia Jr., “Dün gece, iki kere 25 cm.’lik teleskopumu kullanarak Plüton’u görüntüleyebildim (aşağıda).” diyor. Garcia, bu görüntüyü Kaliforniya, Lockwood Vadisi’nden almış.

İki çizgi arasında Plüton yer alıyor. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Alfredo Garcia Jr.

“Plüton çok sönüktü ancak karanlık arka planda açıkça görülüyordu. O anı yakalayabildiğim için çok mutluyum.” diyor Garcia.

Bir cüce gezegen olan Plüton’u gözlemek için ise en az 20 cm.’lik açıklığa sahip bir teleskop, ışık kirliliğinden tamamen uzak bir bölgede olmak, biraz sabır ve iyi bir gökyüzü haritası gerekiyor.

Heavens Above internet sitesinden elde edilen bir başka görüntüde Plüton. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Heavens Above

Plüton’un yerini tespit edebilmek için Stellarium gibi bilgisayar programları kullanabileceğiniz gibi Heavens Above gibi bulunduğunuz yerin koordinatlarını ve gözlem yapacağınız saati girip gökyüzünü gösteren sitelerden yararlanıp gözleminizi yapabilirsiniz.

İlgili Bağlantılar:

  • Heavens Above (Yer ve saat girdikten sonra gökyüzünün durumunu öğrenebilirsiniz.)
  • Stellarium (Bu programı bilgisayarınıza indirip kullanabilirsiniz.)

Kaynaklar : SpaceWeatherSky&TelescopeHeavensAbove

Rhea’daki Halkalar

Araştırmacılar, 2008 yılında Satürn’ün ikinci büyük uydusu olan Rhea’da 3 kısımdan oluşan buz katmanları bulduklarını duyurdu. Ama daha detaylı araştırmalar aslında halkaların olmadığını söylüyor. O zaman bir soru ortaya çıkıyor: Araştırmacılar ne gördü?

Rhea’nın Cassini tarafından çekilmiş fotoğrafında halkalar görünmüyor. Eğer halkası olsaydı sağ taraftaki gibi görünecekti.

Telif Hakkı: NASA/JPL/Space Science Institute; (içteki) Tiscareno et al., Geophysical Research Letters (2010)

İlk halka tespiti, 2005 yılında Satürn etrafında dönen Cassini Uzay Aracı’nın plazma ölçerlerinin ölçümlerine dayanıyor. Londra Kolej Üniversitesi’nden (University College Londan) Geraint Jones ve meslektaşları Rhea etrafında daha önceden görülmemiş katı maddenin Satürn’ün manyetosferin yakalanan enerji yüklü elektronları emdiği görüldü. Bu emiş, aynı halkanın ince bir gölge yaratması gibi, elektron gölgeleri yarattı. Uydunun her tarafında oluşan bu elektron gölgeleri, uydunun buzlu bir halkasının olabileceğini düşündürdü. Bu şu an için olabilecek tek mantıklı açıklama.

Zaten varsayılan bu halkalar baştan beri araştırmacıları rahatsız ediyordu. Böyle halkaların Satürn’ün kütle çekimi ve ufak çarpışmalarla zaten oluşamamış olması gerekirdi.

Cornell Üniversitesi’nden Matthew Tiscareno bu halkaya kuşkuyla bakanlardan biriydi. 2008 sonralında ve 2009 başlarında, o ve 3 meslektaşı, Cassini Uzay Aracı’ndaki görünür ışık kamerasını kullanarak Rhea’yı inceledi. Rhea’nın Güneş’e göre hem önden hem de arkadan fotoğraflarını alındı. Eğer ortada bir halka varsa görünmesi gerekirdi ama görünmedi. “Cassini’nin araştırması daha küçük elektron gölgelerini tespit edebilecek kadar hassasiyeti iyi.” diyor araştırmacılar. Ayrıca Tiscareno ekliyor: “Şimdilik elektron gölgelerinin katı maddeden oluştuğu ihtimalini eledik.”

Jones’un takımı ise buna karşı çıkıyor: “Tiscareno ve meslektaşlarının ulaştığı sonuca karşı çıkamayız.” diyor Jones. “Muhtemelen gördüğümüz şey Rhea ve onu çevreleyen manyetosferle ilgili bir şeydi.” Rhea dışında hiçbir uyduda böyle bir durum olmadığı için Jones’un elinde bu ilgiyle alakalı bir ipucu da yok. Ama neyse ki Cassini Uzay Aracı’nın gelecekte uyduyu inceleyebilecek fırsatı olacak.

Kaynak: Science/AAAS

Dış Gezegende Süper Fırtına

Gökbilimciler ilk defa HD209458b adındaki ‘Sıcak Jüpiterler’ kategorisindeki bir dış gezegendeki süper fırtınayı ölçtü. Çok hassas karbon monoksit gazı ölçümü gösteriyor ki ışık alan sıcak kısımdan ışık almayan soğuk kısma doğru sürekli yüksek hızlarla bir rüzgar akımı var. Ölçümler aynı zamanda, gezegenin kütlesini doğrudan belirlenmesini sağlayabilecek yörüngesel hızı da gösterdi.
Sonuçlar bu hafta Nature adlı dergide yayınlanacak.

Sanatçının gözünden bir ‘Sıcak Jüpiter’in yıldızı etrafındaki dönüşü.

Telif Hakkı: ESO/L. Calçada

“HD209458b hiç de çekici bir yer değil. Çok hassas karbon monoksit gazı ölçümü, saatte 5000-10000 km hızla esen süper fırtınanın varlığını ortaya koydu.” diyor araştırmayı yapan takımın lideri Ignas Snellen.

HD209458b’nin kütlesi Jüpiter’in yaklaşık %60’ı kadar olup gezegen, Dünya’dan 150 ışık yılı uzaklıktaki Kanatlı At takımyıldızında bulunuyor. Dünya-Güneş arası mesafenin (1 AB) yirmide birinde dolanan gezegen, yıldızı tarafından ısıtılıyor. Yüzey sıcaklığı da ışık alan bölgelerde yaklaşık 1000 oC’yi buluyor. Ama gezegen her zaman yıldızına aynı tarafını göstermiyor. Bir tarafı çok sıcak olurken bir tarafı da çok soğuk oluyor. “Dünya’da bu tip sıcaklık farkları şiddetli rüzgarlara neden olurken bu durum HD209458b için de geçerli.” diyor takım elemanı Simon Albrecht.

HD209458b, geçiş yöntemi ilke bulunan ilk dış gezegen. Her 3.5 günde bir yıldızının önünden geçerek 3 saat süreyle yıldızının ışığını Dünya’ya gelmesini engelliyor. Gezegenin atmosferinden geçip Dünya’ya ulaşan ışık sayesinde bazı bilgilere ulaşılabiliyor. Bu bilgilere ulaşmak için Leiden Üniversitesi’nden, Hollanda Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden (Netherlands Institute for Space Research –SRON) ve Amerika Birleşik Devletleri’ndek, MIT’den bir grup bilim adamı Avrupa Güney Gözlemevi’nin (European Space Observatory – ESO) Çok Büyük Teleskopu’nu (Very Large Teleskope) ve CRIRES adlı izgeölçerini kullanarak gezegeni 5 saat süreyle gözlemledi. “CRIRES, Dünya’da 100000’de 1 keskinlikte karbonmonksit gazı miktarını yıldızın spektrumundan belirleyebilecek tek cihaz. “diyor takımın başka bir elemanı Remco de Kok. “Bu hassasiyet sayesinde ilk defa Doppler Etkisi’ni kullanarak gezegendeki karbon monoksit gazının ölçebildik.”

Gökbilimciler başka buluşlara da imza attı. HD209458b adlı gezegenin hızını ilk defa doğrudan ölçebildiler. “Genellikle gezegenin kütlesi, yıldızın yalpalamasına bakılarak ve yıldızın kütlesi tahmin edilerek bulunur. Şimdi ise gezegenin hareketini ölçebildiğimiz gibi aynı zamanda hem yıldızın hem de gezegenin kütlesini ölçebiliyoruz.” diyor yazar Ernst de Mooij.

Gene ilk defa gökbilimciler gezegenin atmosferindeki karbon miktarını da ölçebildiler. “Öyle görünüyor ki HD209458b, Jüpiter ve Satürn gibi karbon zengini. Bu da gezegenin Jüpiter ve Satürn ile aynı şekilde oluştuğuna işaret ediyor.” diyor Snellen. “Gelecekte gökbilimciler bu tip gözlemlerle Dünya benzeri gezegenlerin atmosferlerini inceleyerek evrenin başka bir köşesinde yaşam olup olmadığına karar verebilirler.”

Kaynak: Astrobiology Magazine

Dış Gezegenler Belki Patlamalardan Kurtuluyorlardır

Bir M-cüce olan Gliese 581 ve onun etrafında dönen gezegen.

Telif Hakkı: ESO/L. Calcada

Astrobiyolojistler, galaksimizin çoğu yıldızının, Dünya gibi belli bir yörüngede dolanan gezegenlerin atmosferlerini yok ettiğini düşünüyor. Galaksimiz Samanyolu’nda bu tip yıldızlar oldukça yaygın. İsimleri ise M-cüceler (M dwarf stars). Bu yıldızlar uzaya aşırı miktarda yüklü parçacık gönderip ışımalar yapıyor. Güneş’imizden daha soğuk oldukları için de yaşam barındırma olasılığı olan herhangi bir gezegen Dünya’nın sahip olduğundan daha küçük bir yörüngede dolanmak zorundadır ki bu da onu tehlikeli bölgeye sokar. Ama yapılan bu araştırmaya göre bu gezegenler belki de bu tehlikeli bölgeden yara almıyorlardır.

Washington DC’de bulunan Carnegie Enstitüsü’nden Kepler Görevi’nde de rol alan Alan Boss, bu haberin gezegen avcıları için paha biçilemez olduğunu belirtiyor. “Belki de aradığımız yaşamı M-cücelerde buluruz.”

M-cüceler, Samanyolu’nun en az %70’ini oluşturuyor. Genel olarak kütleleri Güneş’in yarısından yirmide birine kadar değişiyor. Kütleleri düşük görünebilir ama yaşam ömürleri oldukça uzun. Gökbilimciler bu tip yıldızların 40 milyar yıl ile 100 milyar arası bir ömür süreceklerini tahmin ediyorlar. (Bu süre yaşam oluşması için yeterli gibi görünüyor çünkü G-sınıfı bir yıldız olan Güneş’in tahmini ömrü 10 milyar yıl.)M-cüceler en azından hayatlarının ilk birkaç milyar yılında uzaya iyonize olmuş atmosferlerinden proton yüklü ışımalar yaparlar.

Bu durumdaki gezegenleri araştırmak için Meksika’dan Antigona Segura bir bilgisayar modellemesi kullanarak AD Leo adlı Dünya’ya 16 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın 1985 patlamasını ve 0.16 astronomik birim uzaklıkta olduğu varsayılan bir gezegene bu patlamanın etkisini hesapladı. Bu uzaklık Merkür’ün uzaklığının yarısından da küçük.

Yaratılan modelleme durumun o kadar kötü olmadığını gösteriyor. “Yıldızdan gelen radyasyon Dünya benzeri gezegenimizin atmosferiyle karşılaşınca kalın ozon tabakası gezegenin yüzeyi için doğal bir kalkan oluşturuyor.” diyor California Üniversitesi’nden LucianneWalkowicz. Çünkü enerji yok ettiği ozondan daha fazlasını oluşturuyor. “Muhtemelen gezegenimiz, Dünya’nın normal günde aldığı radyasyondan daha azını alıyordur bu tip patlamalar sırasında.”

Bu haberler gerçekten çok iyi. Çünkü AD LEo gerçekten çok genç bir yıldız. 300 milyon yaşında ve bilinen en aktif M-cücelerden de biri. Yıldızda 1985 yılında patlama Güneş’teki benzer bir patlamanın yaklaşık 1000 katı. Görünüşe göre gerçekten olmayan gezegenimiz bu patlamadan sağ kurtulmuş olabilir.

Fakat garip bir durum daha var: Çoğu M-cüce AD Leo’dan çok daha soğuk. Bu da yaşam barındırma olasılığı yüksek bir gezegenin çok daha yakın bir yörüngede dolanması gerektiğini gösteriyor. Bu da onun daha fazla radyasyon olması demek.

Kaynak: Science/AAAS