gokyuzu.org

Mars Semineri

07 Nisan 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Mars Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Suat Çiftçi verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin altıncı seminerine bekliyoruz.

WISE ile Karanlık Asteroitlerin Keşfi

NASA’nın geliştirdiği WISE (Wide-field Infrared Survey Explorer – Geniş Alan Kızılötesi Araştırma Kâşifi) aracı, cüce yıldızlar, büyük toz bulutları veya asteroit gibi ‘karanlık’ cisimleri bulmak için sürekli gökyüzünü tarıyor. Bunu da cisimlerin ısısından kaynaklanan ve çoğu teleskopun yakalamakta zorlandığı kızılötesi ışıkla yapıyor.
WISE ile Karanlık Asteroitlerin  Keşfi
Sanatçının gözünden WISE Uzay Aracı.
WISE’ın baş araştırmacısı California Üniversitesi’nden fizikçi Ned Wright şöyle diyor: “Aracımız her gün bizim daha önceden bulamadığımız asteroitleri keşfediyor. WISE gerçekten bu işte çok iyi.” Görünür ışıkta yapılan gözlemlere dayanarak tutulan geçmiş asteroit bilgileri, WISE’ın bulduğu asteroitler ile karşılaştırılınca oldukça yetersiz kalıyor. WISE’ın bulduğu çoğu asteroit, Jüpiter ile Mars arasındaki Asteroit Kuşağı’nda yer alıyor. Ama bunların bir kısmı dinozorların öldürdüğü düşünülen Dünya’ya çarpan asteroite benziyor. “WISE üç aydan beri yörüngede olmasına rağmen ‘potansiyel tehlikeli yakın cisim1‘ (Potentially hazardous near Earth object – NEO) sınıfına giren bir düzine asteroit keşfetti. Bunlardan birisi de önceden keşfedilip ama sonradan WISE tarafından tekrar keşfedilen bir asteroit. WISE bulduğu her ‘potansiyel tehlikeli yakın cisim’ sınıfındaki asteroiti 30 saatliğine izliyor ve gelecek haftalarda izleyeceği yolun bir taslağını çıkartıyor. Tüm bu bilgiler NASA tarafından finanse edilen Boston’daki Cüce Gezegenler Merkezi’ne (Minor Planet Center) gönderiliyor. Buradan da asteroitleri takip etmek isteyen araştırmacılara ve amatör gözlemcilere bilgiler ilan ediliyor. Dinozorları yok eden asteroitin 10 – 15 km çapında olduğu düşünülüyor. Böyle bir cismin yakın zamanlarda Dünya’ya çarpma ihtimali oldukça düşük gibi gözükse de insanlığın tehlikede olmadığı söylenemez. Daha ufak cisimler uzayda çok yaygın ve bunlar da zarar verebilirler. 1908 yılında Rusya, Tunguska’ya düşen onlarca metre çapındaki bir göktaşı, yüzlerce kilometrekarelik ormanlık arazinin yok olmasına neden olmuştu. Wright sözlerine şöyle devam ediyor: “Ufak bir cismin verebileceği hasarlar oldukça ciddi. Biz tüm gökyüzünü tarayarak ‘potansiyel tehlikeli yakın cisim’leri ve izleyeceği yolları ortaya çıkartmak zorundayız. Eğer gerçekten yakın ve tehlikeli bir cisim bulursak onlarla baş edebilecek zamanımızın olması lazım.”    
WISE’ın ilk keşfettiği Dünya’ya yakın asteroit kırmızı nokta ile gösterilmiş. Telif Hakkı: NASA/JPL-Caltech/UCLA Dünya üzerinde bir sürü teleskop araştırmaya devam ediyor. LINEAR (Lincoln Near Earth Asteroid Research – Lincoln Dünya’ya Yakın Asteroitlerin Araştırılması),  the Catalina Sky Survey Catalina (Catalina Gökyüzü Araştırması), Spacewatch (Uzay Gözlemi), NEAT (Near Earth Asterid Tracking – Dünya’ya Yakın Asteroitlerin İzlenmesi), LONEOS (Lowell Observatory Near  Earth Object Search – Lowell Gözlemevi Dünya’ya Yakın Cisimlerin Araştırılması) gibi programlar2 da bu işin içinde. Yıllardır birlikte çalışarak binlerce tehlikeli cisim buldular. WISE’ın bu işe katkısı gerçekten çok fazla. Wright, nisanla ekim sonu arasındaki zaman zarfında, WISE’ın çoğunluğu Asteroit Kuşağı’nda ve yüzlercesi de Dünya’nın etrafında olmak üzere yüz binden fazla asteroiti keşfedeceğini tahmin ediyor. Notlar: 1- Bir cismin ‘Potansiyel Tehlikeli Yakın Cisim’ ünvanını alabilmesi için Dünya’ya yaklaşık 7.5 milyon kilometre kadar yaklaşma ihtimalinin olması lazım. Bu kategoride bulunan cisimlerden birisi Dünya’ya yaklaşık 1.5 milyon kilometre kadar yaklaşacak. 2- Tüm programları görmek için tıklayın. İlgili Bağlantılar: NASA (NASA’nın WISE görevi sayfası) UCLA (California Üniversitesi’nin WISE görevi sayfası) WISE’ın İlk Görüntüsü (WISE Uzay Aracı hakkında bilgi) WISE Uzayın Derinliklerine Doğru (WISE Uzay Aracı hakkında bilgi) Dinozorları Öldüren Göktaşı (Dinozorları öldüren göktaşı hakkında bilgi) Kaynak: Science@NASA

Gözlem Araçları Semineri

31 Mart 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Gözlem Araçları Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Seda Oturak verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin beşinci seminerine bekliyoruz.

Not: Hava uygun olursa gözlem yapılacaktır.

Ay-Ülker Yakınlaşması

20 Mart 2010, cumartesi günü Güneş, Dünya’nın üzerinden çekildiğinde Dünya gündüz ile eşit bir geceye girecek. Bu duruma ekinoks ya da gün dönümü deniyor.
Ay - Ülker Yakınlaşması
Stellarium programıyla 20 Mart 2010 günü gün batarken batı ufkunun durumu.
Gündönümünde Güneş ışınları ekvatora tam dik gelir ve bir yarımkürede bahar başlarken diğerinde güz başlar. Bu zamanlarda gece ve gündüz süreleri birbirine eşittir. Aynı gün bir gökyüzü olayı var. Gökyüzü kararır kararmaz batı ufkuna bakarsanız hilal evresinden yavaş yavaş çıkan Ay’ı görebilirsiniz. Yanında da Ülker Açık Yıldız Kümesi (Pleiades, Yedi Kızkardeşler) olacak. Amerika kıtasında bu yakınlaşma bir örtülemeye dönüşecek ve Ay, Ülker’in sönük birkaç yıldızını örtecek. (Ama ne yazık ki bu örtülme ülkemizden gözlenemeyecek.) Bu örtülme 2023’e kadarki en iyi Ay – Ülker yakınlaşması olarak belirtiliyor. Ülker, 440 ışık yılı uzaklıkta genç yıldızlardan oluşan bir küme. Yıldızlararası gaz bulutundan meydana gelmiş olan bu kümenin oluşumu günümüzden 100 milyon yıl öncesine uzanıyor. Astronomiye göre bu tarih oldukça az. Dünya’nın yaşı ise bu zamanın 50 katı. Ülker’in oluşumundan daha önce Dünya’ya dinozorlar hâkimdi. Ülker’in yalnız 9 yıldızı çıplak gözle görünür durumda. Yedi kızkardeşler olarak da bilinen küme şu yıldızlarla ünlüdür: Sterope, Merope, Electra, Maia, Taygete, Celaeno, Alcyone. Mitolojiye göre bunlar Yunan Tanrısı Atlas ve Pleione’in kızları. Bunlar birlikte ufak bir cezve şekli oluşturur. Ay - Ülker Yakınlaşması  
Stellarium programıyla Ülker Açık Yıldız Kümesi Gözlemcilere ilk başta Ay’ın kraterlerine, dağlarına bakmaları tavsiye edilir. Unutulmamalıdır ki şu aralar etkin olan ‘da Vinci’ parlaması yardımıyla Ay’ın karanlık tarafını da görmeniz mümkün. Daha sonra da rahatlıkla fark edilen Ülker’e bakılması tavsiye edilir. İlgili Bağlantılar: Açık Yıldız Kümesi (Açık Yıldız Kümesi hakkında bilgi) İncecik Bir Hilal (‘da Vinci’ Parlaması hakkında bilgi) Ay-Ülker-Merkür Kavuşumu (‘da Vinci’ Parlaması hakkında bilgi) Kaynak : Science@NASA

Sonunda ‘Normal’ Bir Gezegen

CoRot uydusu yeni bir gezegen daha keşfetti. Ama gaz devi olan bu gezegen, sıvı suyu yüzeyinde tutabilecek kadar ılık olabilir. Corot-9b Güneş benzeri yıldızının etrafında yaklaşık Güneş- Merkür arası uzaklıkta dönüyor. Bu mesafe Güneş Sistemi dışında geçiş yöntemi ile bulunan gezegenlerin arasındaki en büyük yörüngelerden biri. Gezegen de yapı olarak Jüpiter ve Satürn’e oldukça benzemekte. Keşfi yapan 60 bilimadamından biri olan Claire Mouto şöyle düşünüyor: “Güneş Sistemi dışı gezegen araştırmacılığında bu keşif bir kilometre taşı.” Sonunda 'Normal' Bir Gezegen
Sanatçının gözünden Corot-9b. Telif Hakkı: ESO/L. Calçada
Corot-9b, resmi olmayan ismiyle ‘Carrot Nimby’, yıldızının önünden 95 günde bir, 8 saatte geçiyor. Bu gezegenin konumu ise Dünya’dan Yılan Takımyıldızı’na doğru 1500 ışıkyılında. “Aynı tipte olan diğer sistem-dışı gezegenlere oranla Corot-9b hakkında daha fazla bilgimiz var. Bu da soğuk ya da orta soğukluktaki gezegenler hakkında yeni bilim dallarının açılmasına sebep olabilir.” diyor Didier Queloz. Corot-9b’nın yıldızı Güneş’ten çok daha soğuk, bu yüzden astronomlar Corot-9b’nin sıcaklığının -23 ile 157 oC arasında olduğunu düşüyor. Gezegen, aynı zamanla Jüpiter’in %84 kütlesine sahip olup çap bakımından Jüpiter’in 1.05 katı kadar. Bu da yoğunluğunun 0.9 g/cm3 olduğunu gösteriyor. 400’den fazla bulunan sistem-dışı gezegenlerden 70’i geçiş yöntemi ile bulundu. Bu yöntemle bulunanlar arasında Corot-9b özel bir yere sahip çünkü yörüngesi, geçmişte bu yöntemle bulunan gezegenlerin en büyük yörüngelisinin 10 katı. “Gaz devleri gibi, bu gezegen de çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşmuş durumda. Yüksek sıcaklıklarda ve basınçta 20 Dünya kütlesi kadar başka malzeme de barındırıyor da  olabilir.” diyor grup elemanı Tristan Guillot. İlgili Bağlantılar: Nature (Çalışmaların yayınladığı dergi) ESO (European Southern Observatory – Avrupa Güney Gözlemevi) Kaynak: Universe Today

Bilim Kurgu ve Astronomi Semineri

24 Mart 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Bilim Kurgu ve Astronomi Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Barış Şahin verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin dördüncü seminerine bekliyoruz.

Not: Hava uygun olursa gözlem yapılacaktır.

Burçlar Işığı’nın Gizemi Çözüldü

Önümüzdeki akşamlar, Kuzey Kutup’taki gözlemciler açısından, Burçlar Işığı olarak bilinen ve gece gökyüzünde görülen parlaklığı gözlemek için oldukça iyi bir zaman. Esrarengiz ve tanımlaması zor bu parlama, akşam alacakaranlıktan sonra görülür ve yeterince karanlık koşullarda belli belirsiz ışık konisi şeklinde tutulum çemberi boyunca takip edilebilir.
2009 Eylül ayında Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) Şili’deki La Silla Gözlemevi’nden alınan bu görüntüde, Burçlar Işığı kusursuz bir şekilde yükselmekte. Telif Hakkı : ESO / Y. Beletsky
Burçlar Işığı, güneş ışığının İç Güneş Sistemi boyunca sürüklenmiş olan sayısız küçük toz parçacıklarından dağılması ile oluşur. Yıllar boyunca da bilim insanları bu olguyu açıklamaya çalışmışlardır. 1990’ların ortalarında teorisyenler, bu parlamanın tutulum çemberi boyunca çok parlak olduğunu ve böyle olmasında asteroitlerin büyük rol oynadığını düşünmüşlerdir. Ancak son zamanlarda bunun, kuyrukluyıldızların bıraktığı tozlardan oluştuğunu fark etmişlerdir. Geçen yıl, David Nesvorný (Güneybatı Araştırma Enstitüsü) önderliğindeki dinamik alanında çalışan 5 bilim insanından oluşan takım, dinamiğin ilkelerinden yola çıkarak Burçlar Işığı’nın kökenini bulmaya karar verdiler. Asteroit çarpışmaları, Oort Bulutu’nda düzensiz bir yörüngeye yerleşmiş kuyrukluyıldızlar ve özellikle yörüngeleri Jüpiter tarafından yönlendirilen ve 20 yıldan daha az olan kuyrukluyıldızlardan açığa çıkan tozlarla hangi olayların gerçekleştiğini görmek için bir model yaptılar. Daha sonra, yaptıkları model Burçlar Işığı’nın görünüşü ile eşleşene kadar çeşitli düzenlemeler yaptılar. Ancak bu; modelin, güneş ışığının güçlü bir şekilde dağıldığı Dünya’nın yörüngesindeki parçacıklardan ileri gelen bu görünür parlamayla eşleşebilmesi için yeterli değildi. Model aynı zamanda Dünya’nın yörüngesi dışında uzanan tozun yoğunluğu ve büyüklüğüne de uymak zorundaydı. Başlangıçta, Nesvorný (tutulum çemberi boyunca uzanan parlamanın tepe noktasını eşleştirmek için) asteroitlerden ve (parlamanın dikey genişliğini açıklamak için) Oort Bulutu’ndaki kuyrukluyıldızlardan yayılan tozları toplayarak iyi bir uyum yakalayacağını düşünmüştü. Fakat model çok farklı bir cevap vermişti: hemen hemen tüm toz, Oort Bulutu’ndaki kuyrukluyıldızların küçük bir katkısıyla birlikte kısa-devirli kuyrukluyıldızlardan gelmeliydi.  Yüzde 10’undan daha azı Asteroit Kuşağı’ndan gelebilirdi. Jüpiter’in yörüngelerini yönlendirdiği bu kuyrukluyıldızlar, sadece yörüngeleri arasındaki tozları serpmezler; aynı zamanda ömürleri boyunca defalarca kalıntılar püskürtürler. Yani kuyrukyıldızlardan yayılan tozlar mükemmele yakın bir uyum sağlarken, asteroitlerden yayılan tozlar gerçekle çok az uyuşuyor. Nesvorný ve ekibi, Burçlar Işığı’nda 20 trilyon ton ağırlığında toz olması ve Dünya’ya da her yıl 100.000 ton ağırlığında madde düşmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ekibin ayrıntılı analizleri, Güneş Sistemi’nin kuyrukluyıldızlarla dolup taştığı milyarlarca yıl öncesinde ne gibi bir durumun söz konusu olduğunu da göz önünde bulunduyor. O zamanlar ise Burçlar Işığı şimdikinden yüzlerce hatta binlerce kat dahaparlak olabilir. Bu durumda;  gökyüzündeki “doğal” ışık kirliliği ile yıldızlara bakmaya çalışmayı bir hayal edin… zodiacal lightBilgisayar ile oluşturulan ve asteroitlerden elde edilen tozlarla yaratılan bir model (üst grafikte düz çizgi), enlemesine gözlenen dağılımla (kesik çizgi) çok az uyuşuyor. Öte yandan, bu parlamaya neden olan toz neredeyse tamamen kısa-devirli kuyrukluyıldızlardan (alt grafikte düz çizgi) elde edilmiş olmalıydı. Gri çubuklar Samayolu’ndaki etkileşimleri gösterir. Telif Hakkı : D. Nesvorný & Ekibi       Kaynak : Sky & Telescope

Yıldız Oluşumunu Engelleyen Patlamalar

Bilimadamları, evrenin ilk zamanlarında bir gökadanın içindeki yıldız oluşumunu engellediğini inandıkları muazzam bir olayın kanıtlarını buldu. Bulduklarına göre, Büyük Patlama’dan sadece (Big Bang) 3 milyar yıl sonra, büyük bir gökada, bir atom bombasından trilyonlarca kez daha güçlü olan patlamalara maruz kaldı. Bu patlamalar, milyonlarca yıl boyunca her saniye meydana geldi. “Biz geçmişe baktığımızda yıldız oluşumunu ve tipik bir gökadanın büyümesini duraklatan bir olay görüyoruz.” diyor Durham Üniversitesi’nden Dr. Dave Alexander.
Sanatçının gözünden bir gökadanın içinde yer alan karadeliğin fırlattığı malzemeler. Telif Hakkı: NASA/CXC/M.Weiss
Gemini Gözlemevi’nin Yakın-Kızılötesi Birleştirilmiş Alan Spektrometresi’ni (Near-Infrared Integral Field Spectrometer) kullanarak bilim adamları SMM J1237+6203 ‘e baktı ve Samanyolu etrafında yer alan gökadalarda bulunan özellikleri fark etti. Bu özellikler, ilk oluşan gökadalardaki yıldız oluşumunu ve gökadaların genişlemelerini engelleyen bir olay olduğunu ortaya koyuyor. Bu olay, evren, yaşının dörtte birindeyken meydana geldi. Patlamalar, yeni yıldız oluşumları için gerekli olan gazları gökadanın kütle çekiminden kurtararak dağıttı. Bu enerjinin ya gökadanın merkezinde bulunan bir karadeliğin malzeme fırlatmasıyla ya da süpernova denilen ölen yıldızların rüzgârlarından kaynaklandığı düşünülüyor. Durham Üniversitesi’ndeki araşmacıların da içinde bulunduğu teorisyenler, bu teoriye inanıyor. Ama şu ana kadar bu konuda kesin bir kanıt yok. İleriki zamanlarda gökada oluşumlarını ve gelişimlerini, yeni buluşlarla daha iyi anlayabileceklerini düşünüyorlar.

SMM J1237+6203 Gökadası’nda bulunan gazı gösteriyor. Görüntü, Gemini Gözlemevi’nin Yakın-Kızılötesi Birleştirilmiş Alan Spektrometresi’ni kullanarak alındı. Çizgiler, enerji patlamalarının gökada içindeki yolunu gösteriyor. Telif Hakkı:  Dave Alexander/Mark Swinbank, Durham University, and Gemini Observatory

“Buna benzer enerji fışkırmalarının gökada büyümesini de engellediğini düşüyoruz.” diyor Alexander. İlgili Bağlantılar: The Royal Society (Çalışmaların yayınladığı dergi) Kaynak: Universe Today

Yapay Uydu Gözlemi Semineri

17 Mart 2010 Çarşamba günü Fizik Bölümü 3. kat Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda Yapay Uydu Gözlemi Semineri verilecektir. Seminer saati 18:00’dir. Semineri topluluk üyelerimizden Nükleer Kedi verecek olup tüm gökbilim severleri 2. dönemin üçüncü seminerine bekliyoruz.

Phobos’un Sırları Açığa Çıkıyor

Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın Mars Express uzay aracının 12 uçuşu ile birlikte Mars’ın uydularından Phobos’un en derin sırlarının açığa çıkarılması planlanıyor. Geçen haftaki Phobos’a en yakın (76 kilometre) geçişin de aralarında bulunduğu bu uçuşların altısı tamamlandı.
Bu renklendirilmiş görüntüde, 9 kilometrelik Stickney krateri Mars’ın uydusu Phobos’un yüzeyinde bir çöküntüye neden olmuştur. Resmi büyültmek için tıklayınız . Telif Hakkı : NASA / JPL – Caltech / Arizona Üniversitesi

Bu uçuşlar, uydunun yüzeyi boyunca dağılmış olan maddeleri gözler önüne sererken, uydunun çekim kuvvetini de daha önce hiç olmadığı kadar derinlemesine araştıracak. Aynı zamanda Mars Yeraltı ve İyonosfer Sondajı için Gelişmiş Radar (MARSIS), muhtemelen büyük mağaralarla delik deşik olmuş ovaların altındaki yapıları araştıracak.
Yerçekimi ile ilgili veriler, Rusya’nın 2011 ya da 2012’de başlatılması planlanan Phobos – Grunt görevinde uzay aracının yüzeye inmeden önceki manevraları için oldukça verimli olacak. Phobos’un yeni görüntüleri de yolda. “Şimdiye kadar alınan görüntüler, uydunun ‘gece’ olduğu taraftan alındı. “ diyor Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın projedeki bilim insanlarından Olivier Witasse. “Bu hafta, kamera ve spektrometrelerle birlikte günışığının olduğu taraftan geçiş yapacağız.” Diye sözlerine ekliyor. Bu, ‘uydunun gezegenin yörüngesine nasıl geldiği bilinmeyen kayalardan oluştuğu’ görüşünü test edecek. Ne yazık ki, 90 metre yüksekliğine sahip ‘monolit (tek parça taş)’ olarak adlandırılan bir kaya ise Mars Express’in bu uçuş serisi boyunca görülemeyecek. 1999 yılında NASA’nın Mars Küresel Araştırmacı (Mars Global Surveyor) sondası ile alınan görüntülerde belirlenen bu monolit, bir krater oluşumu sırasında Phobos’un iç katmanlarından yüzeyine atılmış bir parça olabilir. Kaynak : New Scientist