gokyuzu.org

Plüton Gözlem İçin İyi Konumda

Plüton bu hafta, Yay (Sagittarius) Takımyıldızı’ndaki simsiyah toz bulutu Barnard 92’den geçecek.

Görüntüde Plüton’un 2010’da izlediği yol görülüyor. Telif Hakkı : Sky&Telescope

Bir amatör gökbilimci Alfredo Garcia Jr., “Dün gece, iki kere 25 cm.’lik teleskopumu kullanarak Plüton’u görüntüleyebildim (aşağıda).” diyor. Garcia, bu görüntüyü Kaliforniya, Lockwood Vadisi’nden almış.

İki çizgi arasında Plüton yer alıyor. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Alfredo Garcia Jr.

“Plüton çok sönüktü ancak karanlık arka planda açıkça görülüyordu. O anı yakalayabildiğim için çok mutluyum.” diyor Garcia.

Bir cüce gezegen olan Plüton’u gözlemek için ise en az 20 cm.’lik açıklığa sahip bir teleskop, ışık kirliliğinden tamamen uzak bir bölgede olmak, biraz sabır ve iyi bir gökyüzü haritası gerekiyor.

Heavens Above internet sitesinden elde edilen bir başka görüntüde Plüton. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.) Telif Hakkı : Heavens Above

Plüton’un yerini tespit edebilmek için Stellarium gibi bilgisayar programları kullanabileceğiniz gibi Heavens Above gibi bulunduğunuz yerin koordinatlarını ve gözlem yapacağınız saati girip gökyüzünü gösteren sitelerden yararlanıp gözleminizi yapabilirsiniz.

İlgili Bağlantılar:

  • Heavens Above (Yer ve saat girdikten sonra gökyüzünün durumunu öğrenebilirsiniz.)
  • Stellarium (Bu programı bilgisayarınıza indirip kullanabilirsiniz.)

Kaynaklar : SpaceWeatherSky&TelescopeHeavensAbove

Rhea’daki Halkalar

Araştırmacılar, 2008 yılında Satürn’ün ikinci büyük uydusu olan Rhea’da 3 kısımdan oluşan buz katmanları bulduklarını duyurdu. Ama daha detaylı araştırmalar aslında halkaların olmadığını söylüyor. O zaman bir soru ortaya çıkıyor: Araştırmacılar ne gördü?

Rhea’nın Cassini tarafından çekilmiş fotoğrafında halkalar görünmüyor. Eğer halkası olsaydı sağ taraftaki gibi görünecekti.

Telif Hakkı: NASA/JPL/Space Science Institute; (içteki) Tiscareno et al., Geophysical Research Letters (2010)

İlk halka tespiti, 2005 yılında Satürn etrafında dönen Cassini Uzay Aracı’nın plazma ölçerlerinin ölçümlerine dayanıyor. Londra Kolej Üniversitesi’nden (University College Londan) Geraint Jones ve meslektaşları Rhea etrafında daha önceden görülmemiş katı maddenin Satürn’ün manyetosferin yakalanan enerji yüklü elektronları emdiği görüldü. Bu emiş, aynı halkanın ince bir gölge yaratması gibi, elektron gölgeleri yarattı. Uydunun her tarafında oluşan bu elektron gölgeleri, uydunun buzlu bir halkasının olabileceğini düşündürdü. Bu şu an için olabilecek tek mantıklı açıklama.

Zaten varsayılan bu halkalar baştan beri araştırmacıları rahatsız ediyordu. Böyle halkaların Satürn’ün kütle çekimi ve ufak çarpışmalarla zaten oluşamamış olması gerekirdi.

Cornell Üniversitesi’nden Matthew Tiscareno bu halkaya kuşkuyla bakanlardan biriydi. 2008 sonralında ve 2009 başlarında, o ve 3 meslektaşı, Cassini Uzay Aracı’ndaki görünür ışık kamerasını kullanarak Rhea’yı inceledi. Rhea’nın Güneş’e göre hem önden hem de arkadan fotoğraflarını alındı. Eğer ortada bir halka varsa görünmesi gerekirdi ama görünmedi. “Cassini’nin araştırması daha küçük elektron gölgelerini tespit edebilecek kadar hassasiyeti iyi.” diyor araştırmacılar. Ayrıca Tiscareno ekliyor: “Şimdilik elektron gölgelerinin katı maddeden oluştuğu ihtimalini eledik.”

Jones’un takımı ise buna karşı çıkıyor: “Tiscareno ve meslektaşlarının ulaştığı sonuca karşı çıkamayız.” diyor Jones. “Muhtemelen gördüğümüz şey Rhea ve onu çevreleyen manyetosferle ilgili bir şeydi.” Rhea dışında hiçbir uyduda böyle bir durum olmadığı için Jones’un elinde bu ilgiyle alakalı bir ipucu da yok. Ama neyse ki Cassini Uzay Aracı’nın gelecekte uyduyu inceleyebilecek fırsatı olacak.

Kaynak: Science/AAAS

Dış Gezegende Süper Fırtına

Gökbilimciler ilk defa HD209458b adındaki ‘Sıcak Jüpiterler’ kategorisindeki bir dış gezegendeki süper fırtınayı ölçtü. Çok hassas karbon monoksit gazı ölçümü gösteriyor ki ışık alan sıcak kısımdan ışık almayan soğuk kısma doğru sürekli yüksek hızlarla bir rüzgar akımı var. Ölçümler aynı zamanda, gezegenin kütlesini doğrudan belirlenmesini sağlayabilecek yörüngesel hızı da gösterdi.
Sonuçlar bu hafta Nature adlı dergide yayınlanacak.

Sanatçının gözünden bir ‘Sıcak Jüpiter’in yıldızı etrafındaki dönüşü.

Telif Hakkı: ESO/L. Calçada

“HD209458b hiç de çekici bir yer değil. Çok hassas karbon monoksit gazı ölçümü, saatte 5000-10000 km hızla esen süper fırtınanın varlığını ortaya koydu.” diyor araştırmayı yapan takımın lideri Ignas Snellen.

HD209458b’nin kütlesi Jüpiter’in yaklaşık %60’ı kadar olup gezegen, Dünya’dan 150 ışık yılı uzaklıktaki Kanatlı At takımyıldızında bulunuyor. Dünya-Güneş arası mesafenin (1 AB) yirmide birinde dolanan gezegen, yıldızı tarafından ısıtılıyor. Yüzey sıcaklığı da ışık alan bölgelerde yaklaşık 1000 oC’yi buluyor. Ama gezegen her zaman yıldızına aynı tarafını göstermiyor. Bir tarafı çok sıcak olurken bir tarafı da çok soğuk oluyor. “Dünya’da bu tip sıcaklık farkları şiddetli rüzgarlara neden olurken bu durum HD209458b için de geçerli.” diyor takım elemanı Simon Albrecht.

HD209458b, geçiş yöntemi ilke bulunan ilk dış gezegen. Her 3.5 günde bir yıldızının önünden geçerek 3 saat süreyle yıldızının ışığını Dünya’ya gelmesini engelliyor. Gezegenin atmosferinden geçip Dünya’ya ulaşan ışık sayesinde bazı bilgilere ulaşılabiliyor. Bu bilgilere ulaşmak için Leiden Üniversitesi’nden, Hollanda Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden (Netherlands Institute for Space Research –SRON) ve Amerika Birleşik Devletleri’ndek, MIT’den bir grup bilim adamı Avrupa Güney Gözlemevi’nin (European Space Observatory – ESO) Çok Büyük Teleskopu’nu (Very Large Teleskope) ve CRIRES adlı izgeölçerini kullanarak gezegeni 5 saat süreyle gözlemledi. “CRIRES, Dünya’da 100000’de 1 keskinlikte karbonmonksit gazı miktarını yıldızın spektrumundan belirleyebilecek tek cihaz. “diyor takımın başka bir elemanı Remco de Kok. “Bu hassasiyet sayesinde ilk defa Doppler Etkisi’ni kullanarak gezegendeki karbon monoksit gazının ölçebildik.”

Gökbilimciler başka buluşlara da imza attı. HD209458b adlı gezegenin hızını ilk defa doğrudan ölçebildiler. “Genellikle gezegenin kütlesi, yıldızın yalpalamasına bakılarak ve yıldızın kütlesi tahmin edilerek bulunur. Şimdi ise gezegenin hareketini ölçebildiğimiz gibi aynı zamanda hem yıldızın hem de gezegenin kütlesini ölçebiliyoruz.” diyor yazar Ernst de Mooij.

Gene ilk defa gökbilimciler gezegenin atmosferindeki karbon miktarını da ölçebildiler. “Öyle görünüyor ki HD209458b, Jüpiter ve Satürn gibi karbon zengini. Bu da gezegenin Jüpiter ve Satürn ile aynı şekilde oluştuğuna işaret ediyor.” diyor Snellen. “Gelecekte gökbilimciler bu tip gözlemlerle Dünya benzeri gezegenlerin atmosferlerini inceleyerek evrenin başka bir köşesinde yaşam olup olmadığına karar verebilirler.”

Kaynak: Astrobiology Magazine

Dış Gezegenler Belki Patlamalardan Kurtuluyorlardır

Bir M-cüce olan Gliese 581 ve onun etrafında dönen gezegen.

Telif Hakkı: ESO/L. Calcada

Astrobiyolojistler, galaksimizin çoğu yıldızının, Dünya gibi belli bir yörüngede dolanan gezegenlerin atmosferlerini yok ettiğini düşünüyor. Galaksimiz Samanyolu’nda bu tip yıldızlar oldukça yaygın. İsimleri ise M-cüceler (M dwarf stars). Bu yıldızlar uzaya aşırı miktarda yüklü parçacık gönderip ışımalar yapıyor. Güneş’imizden daha soğuk oldukları için de yaşam barındırma olasılığı olan herhangi bir gezegen Dünya’nın sahip olduğundan daha küçük bir yörüngede dolanmak zorundadır ki bu da onu tehlikeli bölgeye sokar. Ama yapılan bu araştırmaya göre bu gezegenler belki de bu tehlikeli bölgeden yara almıyorlardır.

Washington DC’de bulunan Carnegie Enstitüsü’nden Kepler Görevi’nde de rol alan Alan Boss, bu haberin gezegen avcıları için paha biçilemez olduğunu belirtiyor. “Belki de aradığımız yaşamı M-cücelerde buluruz.”

M-cüceler, Samanyolu’nun en az %70’ini oluşturuyor. Genel olarak kütleleri Güneş’in yarısından yirmide birine kadar değişiyor. Kütleleri düşük görünebilir ama yaşam ömürleri oldukça uzun. Gökbilimciler bu tip yıldızların 40 milyar yıl ile 100 milyar arası bir ömür süreceklerini tahmin ediyorlar. (Bu süre yaşam oluşması için yeterli gibi görünüyor çünkü G-sınıfı bir yıldız olan Güneş’in tahmini ömrü 10 milyar yıl.)M-cüceler en azından hayatlarının ilk birkaç milyar yılında uzaya iyonize olmuş atmosferlerinden proton yüklü ışımalar yaparlar.

Bu durumdaki gezegenleri araştırmak için Meksika’dan Antigona Segura bir bilgisayar modellemesi kullanarak AD Leo adlı Dünya’ya 16 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın 1985 patlamasını ve 0.16 astronomik birim uzaklıkta olduğu varsayılan bir gezegene bu patlamanın etkisini hesapladı. Bu uzaklık Merkür’ün uzaklığının yarısından da küçük.

Yaratılan modelleme durumun o kadar kötü olmadığını gösteriyor. “Yıldızdan gelen radyasyon Dünya benzeri gezegenimizin atmosferiyle karşılaşınca kalın ozon tabakası gezegenin yüzeyi için doğal bir kalkan oluşturuyor.” diyor California Üniversitesi’nden LucianneWalkowicz. Çünkü enerji yok ettiği ozondan daha fazlasını oluşturuyor. “Muhtemelen gezegenimiz, Dünya’nın normal günde aldığı radyasyondan daha azını alıyordur bu tip patlamalar sırasında.”

Bu haberler gerçekten çok iyi. Çünkü AD LEo gerçekten çok genç bir yıldız. 300 milyon yaşında ve bilinen en aktif M-cücelerden de biri. Yıldızda 1985 yılında patlama Güneş’teki benzer bir patlamanın yaklaşık 1000 katı. Görünüşe göre gerçekten olmayan gezegenimiz bu patlamadan sağ kurtulmuş olabilir.

Fakat garip bir durum daha var: Çoğu M-cüce AD Leo’dan çok daha soğuk. Bu da yaşam barındırma olasılığı yüksek bir gezegenin çok daha yakın bir yörüngede dolanması gerektiğini gösteriyor. Bu da onun daha fazla radyasyon olması demek.

Kaynak: Science/AAAS

Yaz Üçgeni Gökyüzünde Yükseliyor

Her ne kadar ülkemizin büyük bir bölümünde yağışlar, bulutlu hava ve serin hava hüküm sürse de yaz mevsimi çoktan geldi bile. Haziran ayının bu son günlerinde ise yazın gökyüzündeki habercisi ‘yaz üçgeni’ yükselişini sürdürüyor.

Görüntüde Yaz Üçgeni: Vega, Deneb ve Altair oluşturuyor. Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız.)

Temmuz ayında gökyüzünde en yüksek konumuna ulaşan yaz üçgenini, Lir Takımyıldızı’ndan Vega, Kartal Takımyıldızı’ndan Altair ve Kuğu Takımyıldızı’ndan Deneb yıldızları oluşturuyor. Bu üçgen yaz aylarının parlak yıldızlarından oluşan, gökyüzünde Güneş’in batmasıyla birlikte görüldüğünde bize yazın geldiğini işaret ediyor. Ayrıca yaz üçgeni gibi kış üçgeni de bulunuyor (Sirius – Betelgeuse – Procyon yıldızları).

Yaz üçgeni şuan gece yarısından önce doğu yönü ile başucu noktasının arasında yer alıyor. Temmuz ayının ortalarına doğru gece yarısında en yüksek konumunda yer alacak ve yaz aylarının sonundaysa giderek alçalacak ve yerini kış üçgenine bırakacak.

Yaz aylarında elbette yaz üçgeninden başka gözlemler de yapabiliriz. Gözleyebileceğimiz gök cisimlerinden bazıları:

Gezegenler:

Mars: Şu sıralar batı ufku üzerinde yer alan kızıl gezegen Güneş battıktan birkaç saat sonra batıyor. İlerleyen günlerde ufkun üzerindeki yüksekliği giderek azalacak ve Eylül ayının başında akşam gökyüzüne veda edecek.

Satürn: Güneş battıktan 2 saat sonra batan batı ufku üzerindeki gezegen, gözlem için hala uygun konumda bulunuyor. Ağustos sonunda ise iyice alçalmış olacak.

Venüs: Bir süredir batı ufku üzerinde gördüğümüz gezegen, yavaş yavaş güneye doğru kayıyor. Temmuz ayında görünür çapı ve parlaklığı artan Venüs, Ağustos ayında ufkun üzerinde alçalmaya başlıyor.

Merkür: Geçtiğimiz günler akşam gökyüzüne geçen gezegen, Temmuz ayının ortalarında alacakaranlıkta batı ufku üzerinde çıplak gözle görülebilecek hale geliyor. Ağustos ayında ise giderek alçalan Merkür, ayın sonlarına doğru çıplak gözle görülemeyecek ancak dürbünlü ve teleskoplu gözlemciler için iyi bir konumda.

Jüpiter: Uzun bir süredir sabah gökyüzünde yer alan gezegen, Temmuz ayıyla birlikte gece yarısından önce doğmaya başlıyor ve bir başka dev gezegen Uranüs ile yakın konumda bulunuyor. Ağustos ayında ise Güneş battıktan 2 saat sonra doğuyor.

Derin Uzay Cisimleri:

M13: Herkül Takımyıldızı’nda yer alan bu küresel yıldız kümesi, Güneş battığında gökyüzünde bulunuyor ve Temmuz ile Ağustos ayları boyunca dürbün ve küçük teleskoplu gözlemciler için iyi bir konumda.

M27: Bir diğer adı Halter (Dumbbell) Bulutsusu olan Tilkicik Takımyıldızı’nda ve ayrıca yaz üçgeninde bulunan bu gezegenimsi bulutsu, yaz boyunca gözlem için iyi bir konumda.

Göktaşı Yağmurları:

Perseid Göktaşı Yağmuru: Swift-Tuttle Kuyrukluyıldızı’nın neden olduğu Kahraman (Perseid) Göktaşı Yağmuru, 17 Temmuz ve 24 Ağustos tarihleri arasında, en yüksek yoğunluğa ise 12 – 13 Ağustos tarihlerinde ulaşıyor.

Gökyüzünüz açık olsun…

Eskiden Venüs’te Su Var Mıydı?

Venüs’e 30000 km uzaklıktan ultraviyole (morötesi) dalga boyunda çekilmiş bir Venüs fotoğrafı.

Telif Hakkı: ESA/MPS/DLR/IDA

ESA’nın (European Space Agency) Venus Express Uzay Aracı’ndan alınan verilere göre, gezegen araştırmacıları Venüs’ün gençken içinde yaşam barındıran okyanuslara sahip olma olasılığı üzerinde duruyorlar.

Venüs ile Dünya büyüklük bakımından birbirine benzeseler de aslında çok farklılar. Dünya yaşam barındıran ılımlı bir gezegen olmasına rağmen Venüs’ün yüzeyi sürekli ‘pişme’ halinde.

İki gezegen arasındaki en büyük fark ise Venüs çok az suya sahipken Dünya’nın su içinde ‘yüzmesi’. Eğer Dünya yüzeyindeki tüm okyanuslar Dünya yüzeyine homojen bir şekilde dağılsaydı 3 kilometre derinlikte bir su tabakası oluşurdu. Ama Venüs’teki tüm su buharı biraraya gelseydi bu derinlik sadece 3 cm’den ibaret olacaktı.

Ama şimdi araştırmacılar milyarlarca yıl öncesini düşünmeye başladı. Venüs’te belki de daha fazla su vardı. Venus Express’üin topladığı veriler, gezegenin uzaya saldığı çok miktarda su olduğunu gösteriyor. Bunu da, Güneş’in ultraviyole radyasyonla su (H2O) moleküllerinden parçalanan oksijen ve hidrojen  moleküllerinin uzaya kaçma miktarından tespit etti. Hidrojen moleküllerinin oksijen moleküllerinin neredeyse iki katı olması da gezegendeki su varlığını ortaya koyuyor. Araç aynı zamanda döteryum adı verilen hidrojenin daha ağır bir türü olan molekül de Venüs atmosferinin üst katmanlarında bulundu. Ağır olan hidrojenin gezegenin kütle çekimden kurtulması daha zor.

“Her şey geçmişte Venüs’te büyük bir su kütlesi olduğunu gösteriyor.” diyor Oxford Üniversitesi’nden Colin Wilson. Ama bu suyun sıvı halde bulunacağı anlamına gelmiyor.

Fransa’nın Paris-Sud Üniversitesi’nde Eric Chassefiére, gezegenin yüzeyi tamamen erimişken suyun geçmiş zamanlarda sıvı halde bulunduğunu şimdi de tüm suyun atmosferde bulunduğunu gösteren bir bilgisayar modellemesi hazırladı. Su molekülleri, güneş ışığı tarafından atomlarına parçalanıp uzaya savrulurken, sıcaklıkta oluşacak olan ani düşüş yüzeyin katılaşmasına neden olacaktır. Yani uzun lafın kısası geçmişte Venüs’te okyanuslar yoktu.

Test edilmesi zor olmasıan karşın elde bir anahtar soru var: Eğer gezegen geçmişte yüzeyinde sıvı suya sahipse gezegende yaşanılabilir bir ortam var mıydı?

Chassefiére’nin modellemesi kuyrukluyıldızlarla taşınan suyu hesaba katmıyor. Belki bu taşınan suyu Venüs yüzeyinde sıvı bir şekilde tutabildiyse suda bir yaşam oluşmuş olabilir.

Hala çok fazla cevaplanamayan soru var. “Daha detaylı bir modelleme için Venüs’ün mağma, okyanus ve atmosfer sistemini daha iyi anlamak gerekiyor.” diyor Chassefiére.

Bu tip modelleme yaratılırken de Venus Express’ten gelen bilgiler çok önemli olacak.

Bu hafta Fransa’da toplanacak olan Venus Express araştırma takımı bulduklarını tartışacak.

İlgili Bağlantılar:

Kaynak: Universe Today

New Horizons Yolu Yarıladı

Sanatçının gözünden New Horizons Uzay Aracı.

Telif Hakkı: Johns Hopkins University Applied Physics Laboratory/Southwest Research Institute (JHUAPL/SwRI)

Günde yaklaşık 1.5 milyon kilometre yol kateden NASA’nın New Horizons (Yeni Ufuklar) adlı uzay aracı Plüton yolculuğunda ve bu yolun yarısını tamamlamış durumda. Uzay aracı için artık aylardan beri ilk kez uyanma zamanı.

“Uzay aracımız garip bir bölgeden çıkmak üzere ve bizim yapacak çok işimiz var” diyor araştırmacı Hal Weaver.

Bu, New Horizon 2015’te Plüton’a ulaşmadan önce uzay aracının aletlerini test etmek için harika bir zaman. “Plüton’a yakınlaşma sırasında herhangi bir sorun çıkmasını istemediğimiz için herşeyi kontrol etmemiz gerekiyor.”

9 haftalık test aşaması 25 mayısta başladı. Görev denetleyicileri bir plan çerçevesinde araçta bulunan yedi aletin ayarlarını yapacak.

İlki ise en büyük gezegenler arası teleskoplardan olan LORRI (Long – Range Reconnaissance Imager – Uzun Menzil Keşif Görüntüleyicisi).

“14 Haziran 2015’te, yani yakınlaşmanın olacağı gün, Plüton’daki futbol sahası büyüklüğündeki objeleri farkedebileceğiz.” diyor Weaver.

LORRI, ‘Ralph’ adı verilen ve Plüton’un yüzeyini görünür ve kızılötesi dalga boyunda inceleyen izgeölçerle birlikte çalışıyor.

Sanatçının gözünden Plüton.

Telif Hakkı: Ron Miller

“Testler sırasında, LORRİ ve ‘Ralph’, gökyüzünde ikisinin de tam hassasiyetle çalışabileceği bir cisme yönlendiriliyor. New Horizons Uzay Aracı şu anda herhangi büyük bir cisimden uzak olduğu için aletleri bir yıldız alanına çevirerek test etmek zorundayız.”

New Horizons Plüton’u 2015’te geçtikten sonra gezegen uzay aracı için görülmesi zor bir hedef olacak. Weaver, bu evre sırasında LORRI’nin gezegenin atmosferi ve yüzeydeki olası soğuk – volkanizması (cryo – volcanism) hakkındaki bir takım şüpheleri giderebileceğini düşünüyor.

“Güneş’in parlaklığı, aletlerin bu tip faaliyetleri tespit ederken işini zorlaştırıyor. Bu yüzden şu anda yapılan tüm testlerde gerçekleşebilecek olan açılar göz önünde bulunduruluyor.”

New Horizon Uzay Aracı’nın yedi aleti.

Sadece kameralar ve izgeölçerler bu araştırmada kullanılmayacak. Aynı zamanda REX (Radio Science Experiment – Radyo Bilimi Deneyi) de NASA’nın Dünya üzerindeki Deep Space Network’ten(Derin Uzay Ağı) gelen radyo dalgalarını inceleyecek.

“Sinyallerin bükülmesine bakarak Plüton’un atmosferinin kalınlığına ve basıncına ilişkin bilgiler elde edebiliriz.”

İlgili Bağlantılar:

  • New Horizons (New Horizons Uzay Aracı’nın internet sayfası)

Ay’daki Su

Apollo Görevleri’nden kalma Ay taşları bugün incelendiğinde taşların önceden tahmin edilenden çok daha fazla su içerdiği keşfedildi. Maddeleri milyonda bir mertebesinde bulabilen Carnegia Enstitüsü Jeofizik Laboratuarı’ndaki İkincil İyon Kütle İzgeölçer (Secondary Ion Mass Spectrometry – SIMS) kullanılarak  taşlardaki minimum su oranının bir milyarda 64 ile bir milyonda 5 arasında değiştiği görüldü. Bu rakam önceden bulunan sayının yüzlerce katı oluyor. Araştırmayı yapan takım üyeleri suyun, bundan 4.5 milyar yıl önce Ay oluşurken sıcak mağmadan geldiğini düşünüyor. “Yoğunlukları çok düşük ve keşfedilmeleri gerçekten çok zor.” diyor St. Louis’deki Washington Üniversitesi’ndeki takım elemanı Bradley Jollify. “Artık Ay’ın iç tabakasındaki suyun kaynağını araştırabiliriz.”

Apollo 11 görevi Ay taşları.

Telif Hakkı: NASA

Önceden egemen olan görüş, Ay’ın büyük bir çarpışmanın ürünü olduğunu söylüyordu. Mars büyüklüğündeki bir cisim Dünya’ya çarpmıştı ve dağılan maddelerde birleşerek Ay’ı oluşturmuştu. Ay taşlarında yapılan yeni araştırmada, bilim adamları, suyun, sıcak mağmanın kristalleşmesinden çok daha önce varolduğunu düşünüyor. Bu sonuç da suyun Ay’dan kaynaklandığını gösteriyor.

SIMS teknolojisi, örneğe bir çeşit fosfor bombardımanı yaparak hidroksil iyonu sayısını ölçüyor. Bu ölçümlere dayanarak, araştırmacılar mimimum su içeriğini geçmiş tahminlerin 100 katı civarında buldu. Burdan da suyun Ay’ın ‘yerlisi’ olduğunu sonucunu çıkartıyorlar.

Araştırma, Ay manyetizması ve Ay’ın oluşması hakkındaki tüm teorileri çürütebileceği için oldukça önemli.

Su, Ay’da hiç beklenmedik yerlerde görülmeye başlandı. Eylül 2009’da, bir uzay aracı Ay yüzeyinde su ve hidroksil içeren bir tabaka keşfetti. Ama bu Ay’daki su içeriğinin çok fazla olduğunu göstermiyor. Tahminlere göre, 450 kilogram Ay toprağında sadece 2 yemek kaşığı su var. 2009 yılının ekim ayında ise LCROSS aracı Ay’a çarparak su varlığını ortaya çıkarmıştı.

İlgili Bağlantılar:

  • Universe Today (2009’un eylül ayında Ay’da yapılan araştırma hakkında detaylı bilgi)
  • Universe Today (2009’un ekim ayında gerçekleşen çarpışma hakkında detaylı bilgi)

Kaynak: Universe Today

Beta Pictoris b

İlk defa, gökbilimciler güneş sistemi dışı bir gezegenin, yıldızının bir tarafından diğer tarafına geçişini direk olarak izleyebildiler. Gezegen şu ana kadar görülebilmiş en küçük yörüngeye sahip. Yıldızı ile arasındaki mesafe, Satürn’ün Güneş’e kadar olan mesafe kadar. Yıldızı Beta Pictoris (Beta Ressam) ise sadece 12 milyon yaşında, bu da gezegeninin birkaç milyon yıl içinde çok hızlı bir biçimde oluştuğunu gösteriyor. Bu tip sistemlerin de uyduğu bir teoriye göre uzmanlar, gazsal disk yapıların, içlerinde bulunan gezegenlerin tanımlanmasında önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyor.

Gökbilimciler ilk defa bir dış gezegenin yıldızının etrafındaki dönüşünü direk olarak gözlemleyebildiler.

Telif Hakkı: ESO/A.-M. Lagrange

Beta Pictoris, Güneş’ten %75 daha fazla kütleye sahip. Dünya’dan da 60 ışık yılı uzaklıkta olan yıldız çevresinde toz diski olduğu bilinen en ünlü örneklerden biri. Diskte bulunan ufak bir bozuklukta ise kuyrukluyıldızlar var ve yıldıza doğru düşüyorlar.

“Bu tip dolaylı işaretler, bize orada büyük kütleli bir gezegenin olduğunu gösteriyor ve yeni gözlemlerimiz de bunu doğrular nitelikte.” diyor takım  lideri Anne-Marie Lagrange. “Yıldız çok genç olduğu için, dev gezegenin oluşma süresi sadece birkaç milyon yıl.”

Beta Pictoris b adı verilen gaz devi gezegen ilk defa 2003 yılında fark edildi ve ilk defa gezegenin 2008 yılında resmi çekildi.

Son zamanlardaki araştırmalar, genç yıldızların etrafındaki disklerin birkaç milyon yıl içinde yayıldığını gösteriyor. Bu da oluşacak olan dev gezegenlerin oluşum süresini oldukça kısalttığını gösteriyor.

“Gezegenin kısa periyodu (çünkü yörüngesi oldukça küçük) bize gezegenin yörüngesi 15 – 20 yıl içinde tam olarak belirlememize imkan tanıyacak. Bu da Beta Pictoris b hakkında daha çok bilgi toplanabileceğini gösteriyor.” diyor araştırmacı Mickael Bonnefoy.

Gezegen, kütle olarak Jüpiter’in yaklaşık 9 katı. Doğru kütlesi ve konumu, gözlemlenen bozukluğu açıklıyor. Olay, aynen Uranüs’ün yörüngesinden yola çıkılarak Neptün’ü keşfeden Adams ve Le Verrier’in izlediği yola benziyor. Bozukluktan yola çıkan araştırmacılar, bu bozulmayı yaratan bir gezegen olduğunu keşfettiler.

Sanatçının gözünden Beta Pictoris b.

Telif Hakkı: ESO/L. Calçada

“Dış gezegenlerin VLT (Very Large Telescope – Çok Büyük Teleskop) tarafından alınan son görüntülerinde bir çok gezegen çeşitliliği ön plana çıkıyor. Bunların arasında da Güneş Sistemi ile aynı yolla oluşan Beta Pictoris b çok önemli bir yere sahip.” diyor araştırmacı Gael Chauvin.

İlgili Bağlantılar:

  • Universe Today (2008’de ilk defa görüntülenen Beta Pictoris b hakkında bilgi)
  • ESO (European Southern Observatory – Avrupa Güney Gözlemevi) (Haber hakkında detaylı bilgi)

Kaynaklar :

Mars Yüzeyi’nin Yeni Görüntüleri

Mars’ın etrafında dolanan teleskopik bir kamerayla yapılan son 600 gözlemde, Mars’ın yüzeyinde dalgalı oyuntular, geometrik çıkıntılar ve dik kayalıklar görülüyor.

Görüntüde, Mars’ın Kuzey Yarım Küresi’nin ortalarındaki bir kraterin batı yanı görülüyor. (Resmi büyültmek için üzerine tıklayınız) Telif Hakkı : NASA/JPL-Caltech/Arizona Üniversitesi

NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’ndaki (NASA’s Mars Reconnaissance Orbiter) Yüksek Çözünürlükte Görüntüleme Bilim Deneyi (High Resolution Imaging Science Experiment – HiRISE) kamerası tarafından alınan bu 600 görüntünün her biri, Mars’ın üzerinde birkaç mil genişliğinde bir alan kaplıyor.

Bu HiRISE görüntüleri 5 Nisan ve 6 Mayıs tarihleri arasında alındı.

HiRISE kamerası, Mars’a 2006’da ulaşan NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’ndaki altı araçtan bir tanesi.

Mars’ın bu yeni görüntülerine aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:

İlgili Bağlantılar :

Kaynak : NASA