gokyuzu.org

Hakkı Boran Ögelman

ODTÜ AAT olarak 16-17 Temmuz’da düzenleyeceğimiz Hakkı Ögelman Gözlem Geceleri’nden önce size Türkiye’nin önemli deneysel gök bilimcilerinden biri olan Hakkı B. Ögelman’dan bahsetmek istedik.

8 Temmuz 1940 tarihinde İstanbul’da doğan Hakkı B. Ögelman, lise eğitimini Robert Kolej’de tamamladıktan sonra üniversiteyi okumak üzere ABD’ye gitmiş ve Indiana’daki DePauw Üniversitesinde Fizik eğitimini 3 yılda bitirip mezun olmuştur. Daha sonra yüksek lisans ve doktorasına Cornell Üniversitesinde devam etmiştir. Doktora çalışması için uzaydaki temel parçacıkların radyoaktif bozunumundan kaynaklanan en yüksek enerji düzeyindeki gama ışınlarını ölçmek için bir balon deneyinde uçmuş ve sonrasında “Search for Discrete Sources of High Energy Cosmic Gamma Rays” başlıklı teziyle 1966 yılında Cornell Üniversitesi’nden mezun olmuştur.

Doktora sonrası çalışmasını Avustralya’da Sydney Üniversitesinde yaptıktan sonra NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezine dönmüş ve burada astronomik gama ışın kaynakları üzerine bir dizi makale yazmıştır. 1969 yılında Türkiye’ye gelerek ODTÜ’de göreve başlamış ve 1970’de Fizik Bölümü Başkanı olmuştur. ODTÜ’de Yüksek Enerji Astrofiziği Grubunu kurmuş; öğrencileriyle birlikte bölüm çatısına, Ege Üniversitesi Gözlemevi’ne ve Gaziantep ODTÜ yerleşkesine kurduğu deney ekipmanlarıyla süpernovalardan gelen yüksek enerjili ışınımın atmosferde oluşturduğu ışığı izleyip süpernova yakalamıştır.

1974-1975 yılları arasını tekrar NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezinde geçirdikten sonra ODTÜ’ye geri dönen Ögelman, aynı sene içinde TÜBİTAK Bilim Kurulu’na alındı. Ardından 1977 yılında Çukurova Üniversitesine geçti ve burada Temel Bilimler Fakültesi Dekanı olarak çalıştı. Üniversitede bir Güneş Evi ve Güneş Havuzu kurarak yerel tarım ve ekonomiyi destekleyecek çalışmalar yaptı.

1985 yılında Münih’e taşınıp Garching’deki Max-Planck Enstitüsünde göreve alınmış ve ROSAT X-ışınları gözlem uydusuyla çalışmıştır. Burada kaldığı 6 yıl boyunca Türkiye’den öğrenci ve meslektaşlarını da bu çalışmalara katmıştır. Bu çabası dünyaca tanınan bir yüksek enerji astrofizik grubunun kurulmasına önayak oldu.

1991 yılının başında Madison, ABD’ye taşınmış ve Wisconsin Üniversitesinde yeni bir çalışma grubu kurarak hayatının en verimli çağını yaşamaya başlamıştır. Burada ROSAT ile birlikte çalışarak nötron yıldızları ve novaları ile ilgili yeni keşifler yaptı ve Wisconsin Üniversitesinde 2011 yılının Mart ayına kadar ders verdi. Fakat yemek borusu kanseriyle birkaç ay mücadele etmesinin ardından 4 Eylül 2011 tarihinde Austin, Teksas’ta hayata gözlerini yumdu.

Hakkı Ögelman, Türk astronomi camiasına çok önemli katkılar yaptı. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevinin (TUG) kuruluşuna giden yolda bütün astronomi ailesinin katıldığı yer seçimi çalışmalarından, TÜBİTAK desteğinin sağlanmasına; 150 cm’lik Rus-Türk teleskopunun temininden, gözlemevinin açılmasına kadar öncü rol oynadı. ABD, Namibya ve Avustralya’da kurulu ROTSE robotik teleskopunun dördüncüsü onun sayesinde TÜBİTAK Ulusal Gözlemevine getirildi.

Kendisini saygı ve sevgiyle anıyoruz.

Kaynakça:

https://aas.org/node/4438

http://www.tug.tubitak.gov.tr/dokumanlar/kitap/TUG_Kitabi.pdf

http://www.astronomi.org/wp-content/files/webfiles/ebulten/2011-HBO.pdf

Yazan: Ahmet Arda Pektaş

Mars Gezgini: Curiosity

Mars Bilim Laboratuvarı ve rover merkezi, Curiosity, NASA tarafından yürütülen en hırslı Mars misyonu. Rover, 2012 yılında Mars’ın yaşam için uygun olup olmadığını öğrenmeye yönelik birincil bir görevine başladı. Bir başka amaç da Kızıl Gezegenin çevresi hakkında daha fazla bilgi edinmektir.

Mart 2018’de, Gale Krateri’nden Aeolis Mons’a (Keskin Dağ) ulaşarak dağın katmanlarına gömülmüş jeolojik bilgileri inceleyerek gezegende 2.000 solu (Mars gününü) kutladı. Yol boyunca, geçmiş su ve jeolojik değişimin kapsamlı kanıtlarını da bulmuştur.

SUV kadar büyük

Curousity’yi ön plana çıkaran özelliklerinden biri de onun büyüklüğüdür: Curiosity hemen hemen küçük bir SUV (arazi aracı) boyutundadır. 9 feet 10 inç (3 m) uzunluğunda 9 feet 1 inç (2.8 m) genişliğinde ve yaklaşık 7 feet (2,1 m) yüksekliğindedir. Ağırlığı 900 kilogramdır. Curiosity’nin tekerlekleri 20 inç (50,8 cm) çapındadır.

NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı’ndaki mühendisler, roverı 25 inç (65 cm) yüksekliğe kadar olan engelleri yuvarlamak ve günde yaklaşık 660 feet (200 m) yol kat etmek üzere tasarladı. Rover’ın gücü, plutonyum-238’in radyoaktif bozunumunun ısısından elektrik üreten bir radyoizotop termoelektrik jeneratöründen geliyor.

Araştırma hedefleri

Curiosity’nin NASA’nın Mars araştırma programını desteklemede dört ana hedefi var:

  • Mars’ta hayat olup olmadığını belirlemek.
  • Mars’ın iklimini tanımlamak.
  • Mars’ın jeolojisini tanımlamak.
  • İnsanlı keşif için hazırlamak.

Hedefler birbiriyle yakından bağlantılıdır. Örneğin, Mars’ın mevcut ikliminin anlaşılması, insanların yüzeyini güvenli bir şekilde keşfedip keşfedemeyeceğinin belirlenmesine de yardımcı olacaktır. Mars’ın jeolojisini incelemek, bilim insanlarının Curiousitiy’nin iniş bölgesi yakınlarındaki bölgenin yaşanabilir olup olmadığını daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır. NASA bu büyük hedefleri daha iyi bir şekilde algılamak için, bilim hedeflerini biyolojiden jeolojiye ve gezegensel süreçlere uzanan sekiz küçük hedefe ayırdı.

Bilimin de desteğiyle, Curiousitiy, çevreyi daha iyi incelemek için gemide şunları da içeren bir araç setine sahiptir:

  • Peyzajın veya minerallerin yakın planlarının fotoğraflarını çekebilen kameralar: Direkt Kamera (Mastcam), Mars El Objektifi Görüntüleyici (MAHLI) ve Mars İniş Görüntüleyici (MARDI).
  • Mars yüzeyindeki minerallerin bileşimini daha iyi karakterize etmek için spektrometreler: Alfa Parçacık X-Işını Spektrometresi (APXS), Kimya ve Kamera (ChemCam), Kimya ve Mineraloji X-Işını Kırınımı / X-Işını Floresans Cihazı (CheMin) ve Örnek Analizi Mars (SAM).
  • Radyasyon detektörleri, yüzeydeki radyasyonun ne kadar olduğuna dair bir bilgi edinir ve bu da, orada insanlı keşif yapılıp yapılamayacağını ve mikropların yaşayıp yaşayamayacağını anlamamıza yardımcı olur. Bunlar : Radyasyon Değerlendirme Dedektörü (RAD) ve Nötron Dinamik Albedosu (DAN).
  • Mevcut hava koşullarına bakmak için çevre sensörleri: Rover Çevre İzleme İstasyonu (REMS).
  • Temel olarak iniş sırasında kullanılan atmosferik bir sensör: Mars Bilim Laboratuvarı Giriş ve İniş Cihazı (MEDLI).

Karmaşık bir iniş

Uzay aracı, 26 Kasım 2011’de Florida’daki Cape Canaveral’dan fırlatıldı ve NASA’nın “Yedi Dakika Terörü” olarak adlandırdığı tehlikeli bir inişten sonra 6 Ağustos 2012’de Mars’a ulaştı. Curiosity’nin ağırlığı nedeniyle NASA, geçmişte kullanılan arazi torbalarıyla yuvarlanma yönteminin işe yaramayacağını belirledi. Bunun yerine rover, karaya inmek için son derece karmaşık manevralar dizisinden geçti.

Atmosfere ateşli bir girişten sonra, uzay aracını yavaşlatmak için süpersonik paraşütün devreye girmesi gerekiyordu. NASA yetkilileri, uzay aracının yüzeye çakılmasını engellemek için paraşütün 65.000 libre (29.480 kg) dayanması gerektiğini söyledi.

Paraşüt altında, MSL(Mars Science Laboratory), yüzeyde bir radar sabitlemesi yapmak ve yüksekliğini saptamak üzere altındaki ısı kalkanını çıkarır. Paraşüt, MSL’yi iniş için çok fazla olan 200 mil/saat (322 km/s) hıza kadar yavaşlatabilirdi. Mühendisler, paraşütten kurtulmak için bir yöntem tasarladı ve iniş sürecinin son kısmı için roketleri kullandı.

Yüzeyin yaklaşık 60 feet (18 m) üstünde, MSL’nin “skycrane” konuşlandırıldı. İniş takımı roketin altında 20 ft (6 m) bir urgan kullanarak sallandı. MSL, 2.4 km/s hızda düşüp Gale Kraterindeki yere hafifçe indikten sonra, skycrane bağlantıyı kopardı ve uçtu, yüzeye çarptı. NASA personeli, roverın inişini canlı  izledi. Curiosity’nin güvende olduğuna dair bir onay aldıklarında, mühendisler yumruklarını kaldırım zafer edasıyla zıpladılar. İniş haberleri, gazete ve televizyon gibi geleneksel yayınlar ayrıca Twitter ve Facebook gibi sosyal medya aracılığıyla yayıldı.

Yaşam belirtisi aramak için araçlar 

Roverın, yaşanabilirliği aramak için birkaç aracı vardır. Bunlar arasında, su elementlerinden biri olan hidrojen atomlarıyla karşılaştığında yavaşlayacak olan nötronlar ile yüzeyi bombardıman eden bir deney vardır

Curiosity’nin 2 metrelik kolları yüzeyden numuneler alabilir ve onları içeride pişirebilir,çıkan gazları koklayıp kayaların ve toprakların nasıl oluştuğuna dair ipuçları bulmak için onları analiz eder.

Curiosity’nin Örnek Analiz aracı, eğer organik materyal kanıtı toplarsa, bunu iki kez kontrol edebilir. Curiosity’nin önünde, folyo kaplamasının altında, yapay organik bileşiklerle dolu bir çok seramik bloklar bulunmaktadır. Curiosity, bu blokların her birine delebilir ve bileşimini ölçmek için numuneyi fırına koyabilir.

Geziciyi çevreleyen yüksek çözünürlüklü kameralar, hareket ettikçe resimler çekerek dünyadaki yerlerle karşılaştırılabilecek görseller sağlar. Bu, Curiosity bir dere yatağının kanıtını bulduğunda kullanıldı.

2014 Eylül ayında Curiosity onun bilim hedefine ulaştı, NASA gidişatı gözden geçirdikten kısa bir süre sonra roverın daha az sürüş yapması ve yaşanabilir yerler için daha çok arama yapası gerektiğini söyledi. Artık yokuşta ilerlerken yokuştaki katmanları dikkatle değerlendiriyor. Amaç, Mars ikliminin ıslak bir geçmişten günümüzün kuru ve asidik koşullarına nasıl dönüştüğünü görmektir.

 Yaşam için kanıt: Organik moleküller ve metan

Curiosity’nin baş görevi, Mars’ın yaşam için uygun olup olmadığını tespit etmektir. Canlı formu kendisi bulmak için tasarlanmamış olsa da, rover, çevreye ilişkin bilgileri geri getirebilecek bir dizi araç taşır.

Curiosity, 2013’ün başında Mars’ın geçmişte yaşanabilir koşullara sahip olduğunu gösteren bilgileri gönderdiğinde turnayı gözünden vurdu.

Curiosity’nin Mars’ta bulduğu “yapı taşları” olarak kabul edilen kükürt, azot, hidrojen, oksijen, fosfor ve karbon elementlerini veya yaşamı destekleyebilecek temel unsurları içeren numunelerden alınan toz, yaşamın kendisinin kanıtı olmasa da, buluntu görevinde yer alan bilim adamlarına hala heyecan veriyordu.

NASA’nın Mars Keşif Programı bilim insanı olan Michael Meyer, “Bu görev için temel bir soru, Mars’ın yaşanabilir bir ortamı destekleyip desteklemeyeceğidir.” Dedi. “Elde ettiğimiz bilgilere göre, cevap evet.”

Bilim adamları ayrıca, 2013 sonlarında ve 2014 başlarında Mars’ta metan düzeylerinde, milyarda 7 parça (her zamanki 0,3 ppb’den 0,8 ppb’ye kadar) büyük bir artış saptadılar. Bu kayda değer bir bulguydu, çünkü bazı durumlarda, metan mikrobiyal yaşamın bir göstergesidir. Ancak jeolojik süreçlere de işaret edebilir. 2016 yılında, ekip metan artışının mevsimsel bir olay olmadığını belirledi. Lakin metandaki daha küçük arka plan değişiklikleri mevsimlere bağlı olabilir.

Curiosity, aynı zamanda, Aralık 2014’te açıklandığı gibi, Mars’ta organiklerin ilk kesin tanımlamasını yaptı. Organikler, yaşamın yapı taşları olarak kabul edilir, ancak kimyasal tepkimelerle de yaratılabildikleri için yaşamın varlığına işaret etmezler.

O sıralarda NASA şöyle bir açıklama yaptı:“Ekip, Gale Krateri’nde yaşam olduğunu söyleyemese de, keşif, eski çevrenin, yaşam için bir yapı taşı ve yaşam için bir enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere azaltılmış organik moleküller sunduğunu gösteriyor”.

2015 yılında Lunar ve Gezegen Bilim konferansında yayınlanan ilk sonuçlar, bilim adamlarının Curiosity roverın içinde saklanan Marslı örneklerde karmaşık organik moleküller bulunduğunu, ancak beklenmedik bir yöntem kullanıldığını gösterdi. 2018’de, Curiosity’nin çalışmasına dayanan sonuçlar, Mars’ta yaşamın mümkün olduğuna dair daha fazla kanıt ekledi. Bir çalışma, 3,5 milyar yıllık kayalarda daha fazla organik molekülün keşfini tarif ederken, diğeri atmosferdeki metan konsantrasyonlarının mevsimsel olarak değiştiğini gösterdi. (Mevsimsel değişiklikler, gazın canlı organizmalardan üretildiği anlamına gelebilir, ancak bunun henüz kesin bir kanıtı yoktur.)

Çevreyi kontrol etmek

Yaşanabilirlik için araştırmanın yanı sıra, Curiosity, çevre hakkında daha fazla bilgi edinmek için tasarlanan diğer araçlara sahiptir. Bu hedefler arasında, mekanın nihai bir insanlı görevler için ne kadar uygun olacağını belirlemek için sürekli bir hava durumu ve radyasyon gözlem kaydı olması gerekmektedir.

Curiosity Radyasyon Değerlendirme Dedektörü, yerdeki ve atmosferdeki radyasyonu ölçmek için saatte 15 dakika çalışır. Bazı bilim adamları, “ikincil ışınları” (atmosferdeki gaz moleküllerine çarptıktan sonra düşük enerjili parçacıklar oluşturabilen radyasyon) ölçmekle ilgilenirler. Bu işlem tarafından üretilen gama ışınları veya nötronlar, insanlar için risk oluşturabilir. Ek olarak, Curiosity’nin güvertesine sıkıştırılmış bir ultraviyole sensörü sürekli olarak radyasyonu kaydeder.

Aralık 2013’te, NASA, Curiosity tarafından ölçülen radyasyon seviyelerini, gelecekte mürettebatlı bir Mars misyonu için yönetilebilir hale getirdi. Curiosity’nin Radyasyon Değerlendirme Dedektörü’nün belirlediğine göre Mars’a giderken 180 gün, yüzeyde 500 gün ve geri dönerken 180 gün süren bir görev, 1.01 sievert (canlı dokunun maruz kaldığı radyasyonun etkisini gösteren “doz eşdeğeri”nin SI sistemindeki birimi) dozunu yaratacak. Avrupa Uzay Ajansı astronotlarının toplam yaşam süresi limiti, kişinin yaşamı boyunca ölümcül kanser riskinde yüzde 5’lik bir artışa sebep olan 1 sieverttir.

Rover Çevre İzleme İstasyonu rüzgarın hızını ölçer ve yönünü çizer, aynı zamanda çevredeki havadaki sıcaklığı ve nemi belirler. 2016 yılına gelindiğinde, bilim adamları atmosferdeki basınç ve hava nemindeki uzun vadeli eğilimleri görebildiler. Bu değişikliklerin bir kısmı, kışın kutuplarda oluşan karbon dioksit buzulların ilkbaharda erimesiyle ve çok miktarda nemi havaya boşaltmasıyla meydana gelir.

Haziran 2017’de NASA, Curiosity’nin hedefleri kendisinin seçmesine izin verecek yeni bir yazılım güncellemesi olduğunu duyurdu. Autonomous Exploration for Gathering Increased Science (AEGIS) olarak adlandırılan bu güncelleme, yapay zekânın uzak bir uzay aracında ilk kez konuşlandırılmasını temsil etti.

2018’in başlarında, Curiosity, Mars’taki eski göllerden oluşturulmuş kristallerin resimlerini gönderdi. Bu kristaller için birden fazla hipotez vardır, ancak bir olasılık, kristallerin buharlaşan bir su gölünden konsantre edilmiş tuzlardan oluşmuş olmasıdır.

Rover ile ilgili sorunlar

Curiosity’nin yüzeye inmesinden kısa  bir süre sonra, MTBSTFA (N-metil-N-tert-butildimetilsilil-trifloroasetamid) sıvısı ile çalışılan bir “ıslak kimya” deneyinden gelen buharlar, bir gaz kokusu analiz cihazını kirletmiştir. Bilim adamları, toplanan örneklerin buharla reaksiyona girdiğinin farkında olduklarından, buharı analiz ettikten sonra organik maddeleri ayrıştırmak ve korumak için bir yol bulmak zorunda kaldılar..

Curiosity, iniş yaptıktan sadece 6 ay sonra roverı Dünya’yla ile iletişimini sonsuza kadar yitirmesine sebebiyet verebilecek tehlikeli bir bilgisayar aksaklığı yaşadı. 2016’da gerçekleşen bir başka aksaklıkta rover bilim çalışmasını durdurdu, kısa süre sonra görevine kaldığı yerden devam etti.

İnişten sonraki aylarda, rover tekerleklerinin beklenenden çok daha hızlı aşındığı açıklandı. 2014 yılına gelindiğinde, deliklerin oluşmasını yavaşlatmak üzere denetleyiciler roverı yönlendirdi. Temmuz 2014 tarihli bir röportajda, NASA’nın Pasadena’daki Jet Propulsion Laboratory’deki (JPL) Curiosity proje müdürü Jim Erickson, “Curiosity hasar görüyor. Bu, geçen yılın sonunda aldığımın sürprizdi.” dedi. “Biz hep olduğu gibi tekerleklerde yeni delikler oluşmasını bekliyorduk. Deliklerin bizim gördüğümüz büyüklükte kalması büyük sürpriz oldu.”

NASA, 2015 yılının Şubat ayında Mount Sharp’ta yeni bir sondaj tekniğine öncülük etti ve bazı bölgelerdeki yumuşak kayalarla çalışma gereksinimini daha düşük bir ayarda gerçekleştirmeye başladı. (Daha önce, bir kaya örneği matkapla delindikten sonra paramparça oldu.)  Cruiosity’nin matkap ucundaki iki sabitleme direği ile bağlantılı bir motorun çalışmasını engelleyen mekanik bir sorun vardı. NASA birkaç alternatif sondaj tekniğini denedi ve 20 Mayıs 2018’de matkap, ilk örneklerini 18 aydan daha uzun bir sürede elde etti.

İlgili görevler ve gelecekteki görevler  

Kızıl Gezegen’de Curiosity’nin tek başına çalışmadığı unutulmamalıdır. Birçok ülkenin uzay araçları ona eşlik eder, çoğu zaman bilim hedeflerine ulaşmak için işbirliği içinde çalışırlar. NASA’nın Mars Reconnaissance Orbiter (MRO), yüzeyin yüksek çözünürlüklü görüntülerini sağlar. MAVEN adlı başka bir orbiter (Mars Atmosphere and Volatile EvolutioN mission) Mars atmosferini atmosferik kayıplar ve diğer ilginç olaylar açısından inceliyor. Diğer yörüngedeki görevler arasında Avrupa’nın Mars Express’i, Avrupa ExoMars Trace Gas Orbiter’i ve Hindistan’ın Mars Orbiting Mission’ı yer alıyor.

2018’in ortalarından itibaren, Curiosity, 2004’ten bu yana yüzeye dolanan Opportunity adlı başka bir NASA roverı ile birlikte yüzey üzerinde çalışıyor. Opportunity başlangıçta 90 günlük bir görev için tasarlandı, ancak Mars’ta 14 yıldan uzun bir süredir aktif olmaya devam ediyor. Ovaları ve iki büyük kraterleri keşfederken geçmiş su kanıtlarını da buldu. Odyssey  isimli NASA roverı, Curiosity ve Opportunity için bir iletişim rölesi görevi görürken, aynı zamanda su buzu aramak gibi kendi bilimin görevini de gerçekleştirir.

NASA’nın InSight misyonu – Mars’ın iç kısmını araştırmak için tasarlanmış bir probe- 5 Mayıs 2018’de Kızıl Gezegen için fırlatıldı ve 26 Kasım 2018’de karaya iniş yaptı. Avrupa Uzay Ajansı’nın ExoMars gezgini 2020’de Mars’ta eski yaşamın kanıtlarını aramak için başlatılacak. Ve NASA, aynı zamanda, Curiosity’nin tasarımına dayanan Mars 2020 adında bir varis rover görevini de planlıyor. Ancak Mars 2020, eski yaşamı daha iyi anlamak için farklı aletler taşıyacak. Ayrıca önümüzdeki yıllarda olası bir dönüş görevi için umut verici örnekleri saklayacak.

NASA daha uzak bir gelecekte, Mars’ta insanlı bir misyondan söz etti – belki de 2030’larda. Ancak 2017’nin sonlarında Trump yönetimi, ajansı öncelikle insanları Ay’a geri göndermekle görevlendirdi. Onun yönetimi ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonuna yönelik fonların, Deep Space Gateway olarak adlandırılan bir ay uzay istasyonu girişimi için bütçe odası yapmak üzere, 2025’te sona ermesini istedi.

Yazan: Elif Akbaş

Astrofotoğrafçılık Atölyesi

Gökyüzü fotoğrafları… Hepimizi büyüleyen muhteşem gökyüzünden bir zaman parçasını edinmek gibi bir şey adeta. İnce detayları olmakla birlikte, temel prensipleri bakımından fotoğrafçılığın herhangi bir alanına benzeyen astrofotoğrafçılık hakkında, topluluğumuzun astrofotoğrafçılarından ufak bir sunum, ardından da, fizik bölümü çatısında interaktif bir atolye ile yıldız çocuklarına eğitim vereceğiz.

14 Aralık Perşembe 18:00’da Fizik Bölümü 3. katta bulunan Cavid Erginsoy Seminer Salonunda gerçekleşecek olan astrofotoğrafçılık atolyemize tüm yıldız çocuklarını bekleriz.

ODTÜ Göleti’ne Gözlem Baskını!

ODTÜ kampüsünü bilen bilir. Demiray yurtları kampüsün bir ucunda bulunmaktadır. 2 Haziran akşamı, dönem sonu buluşmasından ayrılıp kampüsün öbür ucundaki yurduna giden Aylin’e bu güzel havada yürüyüş yapmak isteyen (“Aylin’i köpeklere yem etmek istemeyen” de denebilir tabii.) Pamir ve Çağatay eşlik etmekteydi. Yurdun, kampüsün merkezinden uzakta ve ormana yakın olmasının güzel yanı, ışık kirliliğinden daha az etkilenmesiydi. Yurdun iki bloğunun hemen üzerinde Ay, Jüpiter ile birlikte, gelen geçene göz kırpmaktaydı. Gökyüzünde birçok yıldız daha parlak görünüyordu. Yurdun önünde laflarken takımyıldızlara bakmaya koyulan bu yıldız çocuklarına tanıdık bir silüet yaklaşmaktaydı. “Kaşif Seda değil mi o?”

Kaşif Seda yurda yaklaştığında, uzaktaki üç arkadaşın yıldızları birbirlerine gösterdiklerini gördü. Karanlıkta kim oldukları seçilmediği için topluluktaki yıldız çocuklarından farklı ve gökbilimi seven insanlar olduğunu düşünüp mutlu oldu. Seda onlara biraz daha yaklaştığındaysa Çağatay Seda’yı fark edip ona selam verdi; büyük maceranın ilk fikri filizlenmek üzereydi. Bütün yıldız çocukları havanın çok güzel ve açık, yıldızların parlak olduğunu düşünüyordu ki Kaşif Seda bütün içtenliğiyle “Ormana mı gitsek?” deyiverdi. Gerçek birer amatör astronom olan ve yorulmak nedir bilmeyen Aylin, Pamir ve Çağatay hiç durur mu? Hepsi de “Valla ben gelirim,” dediler ve hızlı hızlı yola koyuldular. Arazinin girişinde başka bir arkadaş grubuyla karşılaştılar. Gölet yolunda yürüyüş yapmaya yeltenip geri dönmekte olan bu arkadaş grubuna, gözlemimize eşlik etmelerini teklif ettik. Birkaçı teklifimizi kabul ederek bizimle arazinin derinliklerine doğru yürümeye başladı. Bir yandan yürüyor, gökyüzüyle ilgili bir sürü sorular soruyorlardı, aldıkları yanıtlarsa zincirleme yeni soruları doğuruyordu. (Tabii bu arada Çağatay, aralara Aylin’i korkutacak hikayeler de ekliyordu.) Arazide ilerledikçe ışık kirliliği bir nebze olsa da azalıyordu, gölete de yetişmek üzerelerdi. Ufak bir tepenin üzerine yetiştiklerinde geriye dönüp baktılar: Ufukta bu sefer şehrin ışığı vardı. Her ne kadar uzaktan ayrı bir güzelliği olsa da, gökyüzünün ihtişamlı yıldızlarını alt eden, işte bu kırpışan binlerce parlak noktaydı. Gölete vardıklarında dağın tepesinde Ay son ışıklarını göstermekteydi. Güvenliğin olduğu kulübeden süzülen küçük bir ışık dışında gökyüzü fazlasıyla yıldız doluydu; gökte ne büyük bir bulut, ne de ciddi bir pus vardı.

Uzun zamandır gözleme çıkmayan yıldız çocukları, takımyıldızlarını zar zor tanıdıklarından şikayetçiydiler ve ara sıra pratik yapmaları gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Öyle olunca, yıldız çocukları bir soluklanıp gözleri karanlığa tamamen alıştıktan sonra parlak yıldızlardan başlayıp takımyıldızlarını bir bir görmeye başladılar. Şurada Çoban, hemen yanında Kuzeytacı, yukarıda Yaz Üçgeni, Kuğu, Çalgı ve Kartal, tam tepemizde Herkül, alt tarafta Akrep, Yay (Çaydanlık) ve Satürn, göletin yukarısında kocaman bir alanı dolduran Yılan ve Yılancısı… Çağatay grubun kalanına bilmedikleri takımyıldızlarını gösterirken, Seda da Yaz Üçgeni’ne yakın bir yerlerde olduğunu hatırladığı ve uçurtmaya benzettiği Yunus takımyıldızını arıyordu. Bu küçük ve sönük takımyıldızını gerçekten de yaz üçgeninin yıldızlarından biri olan Albireo’ya yakın bir bölgede buldular yıldız çocukları.

Haziran gelmiş olmasına rağmen hava artık iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. Eh, Ankara’nın havası yazın kapıda olmasına aldırmaz, “Gece 2.00’de dışarıda ne işiniz var?” diye mızıldanıp buz keser, akşamlık hırkalarıyla araziye çıkan meraklıları da üşütür. Aniden gelişen bu gözlemde de her amatör astronomun korkulu rüyası soğuk, bu genç kaşiflere karşı savaş vermekteydi. Gölete daha yeni vardıklarında bile onlara eşlik eden, o bölgede yaşayan kurbağaların sesleri ve soğuğun karanlık yüzüydü. Yıldızlarda ve onların birbirleri ile kıyaslanamayacak kadar destansı hikayeleri arasında gezinip kaybolurken, soğuğun ve akıp giden zamanın farkına kimse varmamıştı.

Bu genç amatör astronomlar, bu uçsuz bucaksız gökyüzünde sadece parıldayan yıldızlar, bulutsular ve ötegezegenlerin var olmadığını, gökyüzünün aynı zamanda onlar için stresli hayatlarından, derslerinden ve şehrin o kaotik yapısından kaçmalarını sağlayan, tamamıyla onlara ait yeni dünyalar olduğunun tekrardan bilincine varmışlardı.

Hikayede yer alan yıldız çocukları:
Aylin Açıkgöz, Çağatay Kerem Dönmez, Ozan Pamir Akkoca, Seda Baştürk

YENİ YILDIZ ÇOCUKLARIYLA BULUŞUYORUZ

Kafamızı kaldırdık ve gökyüzüne baktık. Görülmeye değer o kadar güzel şey vardı ki, gözümüzü alamadık. Bizler bir araya geldik çünkü, bilinç kazanmanın yanında, insanlara gökyüzü hakkında bilinç kazandırmak da istiyoruz. Bilgilerimizi birbirimizle paylaşmak için merak ettiğimiz konuları tartışıyoruz, kimi zamanlar öğrendiğimiz bilgileri diğer arkadaşlarımız ile paylaşmak için sunumlar ve atölyeler hazırlıyoruz. Hele bir de gökyüzü açık ise toplantı sonraları alıyoruz gözlem araçlarımızı, gözleme çıkıyoruz.

Fizik çimlerinde veya ellerimizde dürbün, orman yolunda ışık kirliliğinden uzaklaşırken sık sık görebilirsiniz biz amatör astronomları. Bazen bize kampüs dar gelir, hep beraber şehir dışına gözlem yapmaya gideriz.

1986’da kurulmuş bir topluluğuz ve her yıl gökyüzüne meraklı, bilimi seven yıldız çocukları ile birlikte daha da büyüyoruz. Bizler ilk dönemi dolu dolu geçirdik. İkinci dönem için de yeni etkinliklerimiz, planlarımız bulunmakta ama öncesinde yeni yıldız çocukları ile bir araya gelmeliyiz. Sizlerle tanışmak için 2 Mart Perşembe günü saat 18:00’de, Fizik Bölümü’nde bulunan Cavid Erginsoy Seminer Salonu’nda olacağız. Görüşmek üzere…

”Muhteşem bir şey, bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor.” — Carl Sagan

Dönemin İlk Gözlemi: V for Venüs! V for Vesta!

Birkaç gündür devam eden açık ve ılık havayı da fırsat bilerek geçen çarşamba günü dönemin ilk teleskoplu gözlemini yaptık. Amacımız aslında yeni ve hevesli birkaç üyemize teleskop kurulumunu öğretmekti, ama bir teleskop kurulduktan sonra devamında gözlem de yapılır tabii ki!

Gerçi teleskop gözlemimiz Venüs ve Vesta’dan ibaretti, ama bu iki nesnenin ayrı ayrı anlamı var. Nasıl mı?

Tüm kış boyunca göz alıcı parlaklığıyla akşamları gökyüzünü süsleyen Venüs, bir ay içinde akşam göğünü apar topar terk edecek. Dünya’ya iyice yaklaşarak hilal evresini alan ve bu hafta gökteki en parlak haline erişmiş Venüs’ü gözlemlemek için bu aralar en uygun zamandı. Haliyle Fizik bölümü otoparkında teleskopu kurduktan sonra çevirdiğimiz ilk hedef Venüs oldu. Zaten Ankara’da yaşadığımız ışık kirliliği düşünülürse fazla seçeneğimiz de yoktu… Teleskobun göz merceğinden Venüs, Ay’ı çıplak gözle gördüğümüzden çok daha küçük görünse de o pasparlak beyaz hilalciği görünce heyecanlandık, nutkumuz tutuldu, adeta gözlerimiz kamaştı… Çoğumuz teleskoptan Venüs’ün hilal halini ilk defa görmüştü, heyecanın bir kısmı da ondan.

Teleskobumuzun bulucu dürbünü ayarlı olmadığından ve bilgisayarlı motoru çalıştırmadığımızdan Venüs’ü bulmak zaman aldı: Elle yordamla teleskobu bir nesneye doğrultmak, denizde kepçeyle balık avına çıkmak gibi bir şey, o “balık” çılgınca ışıldayan Venüs bile olsa. Bir kısmımız teleskobu Venüs’e yöneltmekle uğraşırken bir kısmımız da az sonra geçecek uydulara, takımyıldızlara, topluluğun dürbünüyle bulabileceğimiz nesnelere kafa yoruyordu. Bir anda fark ettik ki Vesta’yı dürbünle görmemiz mümkün, hatta kendisi diğer yıldızların yardımıyla hemencecik bulunabilecek bir konumda. Tabii bu arada “Vesta da neymiş???” sorusuna bir yanıt vermek lazım sanırım: Vesta, 1807 yılında keşfedilen ilk asteroidlerden, ortalama 525 kilometrelik çapıyla Mars ile Jüpiter arasında dolanan kocaman bir patates! Kendisi keşfedilen dördüncü asteroid olmasına karşın Dünya’dan görülebilen en parlak asteroid, doğru yere bakarsanız orta boy bir dürbünle bile seçilebilmekte.

Vesta, dürbün ve teleskopla bulunmak için çok kolay bir konumdaydı.

7,0 parlaklığındaki Vesta’yı komşu yıldızların yardımıyla bulmak zor olmadı, cılız da olsa kendisini seçmek mümkündü. Bu da gözlem ekibi olarak yaptığımız ilk asteroid gözlemi oldu. Dahası, Venüs’ten sonra hodri meydan dedik; teleskopu yukarıya, Vesta’ya çevirmeye yeltendik. Pollux’u bulmak zor olmasa gerekti, biraz zaman aldı ama sonunda turuncumsu parlak yıldız, göz merceğinde bize bakıyordu. Ondan sonrası da bulmaca gibi: Dizüstü bilgisayardaki Stellarium’un da yardımıyla Pollux’tan başlayıp cılız yıldızlardan atlaya atlaya Vesta’yı bulmayı başardık! Dürbüne kıyasla daha az cılız bir noktadan ibaretti gerçi, ama 250 milyon kilometre ötedeki kocaman bir patatese baktığımız düşünülürse elbet bu da bir başarıydı…

Gözlemimiz bu iki gökcismiyle sınırlı kalmadı elbette. Işık kirliliğinin izin verdiği kadarıyla takımyıldızları tekrar ettik; dürbünle Ülker’i, Avcı Bulutsusu’nu, Sirius’un altındaki M41 açık yıldız kümesini inceledik; bir iki de uydu geçişi yakaladık. Umuyoruz ki bu dönem hava koşulları da el verdikçe bunun gibi daha fazla gözlem yapacağız—ne de olsa yukarıda keşfedilmeyi bekleyen bir yığın şey var!

Yazan: Çağatay Kerem Dönmez

Süper Ay’a Bakıyoruz!

68 yılın en büyük, en parlak dolunayını kaçırmak istemiyorsanız ve de bu dolunayı neyin bu kadar özel yaptığını öğrenmek isterseniz, etkinliğimize hepinizi bekleriz sevgili rengarenk bulutsular!

Etkinliğimiz saat 14.11.2016 tarihinde saat 20.00’de Fizik Bölümü çimlerinde başlayacaktır. Eğer ki hava kapalı olursa, yani Ay bize yüzünü göstermezse, bunun duyurusunu da üzülerek buradan yaparız sevgili uzaylılar.

Etkinlik bağlantısı: Facebook

Yazan: Çağrı Erciyes

Gökbilim Günleri 2010

İlkini geçen yıl düzenlediğimiz ‘Gökbilim Günleri’ yeniden düzenleniyor. Türkiye’nin bir çok yerinden davet ettiğimiz bilim adamları ile amatör gökbilimciler bir araya geliyor ve davetlilere gökbilim dolu 2 gün vaat ediyor.

Bu yıl Gökbilim Günleri 23 – 24 Mayıs tarihleri arasında ODTÜ KKM (Kültür ve Kongre Merkezi) A ve B Salonları’nda düzenlenecektir.
Program detayları şu şekildedir: 23 Mayıs 2010 Pazar (KKM A Salonu) Saat Ayrıntı 11:00 Açılış Konuşması Prof. Dr. Halil KIRBIYIK (TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Yönetim Kurulu Başkanı) 12:00 Söyleşi (Türkiye’deki Astronomi Çalışmaları) Prof. Dr. Mehmet Emin ÖZEL (Çağ Üniversitesi Öğretim Üyesi) Doç. Dr. Birol GÜROL (Ankara Üniversitesi Rasathanesi) 13:00 Öğle Arası 14:00 (Öğleden sonra tüm gün boyunca) Planetaryum gösterimi Fotoğraf Sergisi Amatör Teleskop Yapım Atölyesi Gök Atlası Yapım Atölyesi 15:00 Seminer (Gökyüzü Fotoğrafçılığı) Tunç TEZEL (ODTÜ AAT – TWAN (The World at Night)) 19:00 Gökbilim Geceleri (Gözlem) 24 Mayıs 2010 Pazartesi (KKM B Salonu) Saat Ayrıntı 10:00 Belgesel Gösterimi 11:00 Özel Oturum TÜBİTAK – UZAY 12:30 Öğle Arası 13.30 (Öğleden sonra tüm gün boyunca) Planetaryum gösterimi Fotoğraf Sergisi Amatör Teleskop Yapım Atölyesi Gök Atlası Yapım Atölyesi 14:00 Söyleşi (Astrogeyik ve Sorularla Astronomi) Prof. Dr. Ethem DERMAN (Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi) Yrd. Doç. Dr. Sinan Kaan YERLİ (ODTÜ Öğretim Üyesi) 18:00 Söyleşi Yrd. Doç. Dr. Seçkin KÜRKÇÜOĞLU (ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi) Yrd. Doç. Dr. Hakan ALTAN (ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi) 19:00 Gökbilim Geceleri (Gözlem) Etkinliğimiz ücretsiz olup ilgilenen herkesi etkinliğimize bekliyoruz. Sorularınız için [email protected] adresini kullanabilirsiniz.