gokyuzu.org

Kütleçekimsel Dalgaların Bize Armağanı: Çarpışan Nötron Yıldızları

Dünya genelindeki bilim insanları ilk kez 130 milyon ışık yılı uzaklığındaki iki nötron yıldızının çarpışmasını fotoğraflamayı başardı. Bu olay “GW170817” olarak adlandırıldı.

Ve bunun tamamı, olayı saptayan ve gözlemevlerini nereyi incelemeleri gerektiği ile ilgili uyaran kütle çekimsel dalga astronomisi sayesinde oldu. Böylelikle bunu, ilk eş zamanlı optiksel ve kütleçekimsel dalga gözlemi olarak ilkler listesine ekleyebiliriz.

Parti verebilir miyiz? Hadi verelim!

Şakayı bir yana bırakırsak, bu gerçekten muhteşem bir şey. Daha önce hiçbir zaman kütleçekimsel dalgaların nereden geldiğini ya da bu dalgaların sebep olduğu olayları saptayamamıştık. Ve bu, tüm zamanların yalnızca beşinci kütleçekimsel buluşu.

Önceki dört buluş, bir büyük kara delik oluşturmak için bir araya gelen ikili kara delik sistemlerindeki çarpışmadan (ya da birleşmeden) elde edilmişti. Onları göremememizin iki ana sebebi vardı.

Bunlardan ilki, bu yılın başlarına kadar sadece iki saptayıcımızın olmasıydı –LIGO’nun (Lazer İnterferometre Kütle Çekim Dalga Gözlemevi) Louisiana, Livingston’daki ve Washington, Hanford’daki interferometreleri (çatışma ölçeği). Bu da ilk üç olayın gökyüzünün sadece çok geniş bir kısmında saptanabileceği anlamına geliyordu.

Üçüncü bir saptayıcının eklenmesi, ki bu da İtalya’daki Virgo’nun interferometresi, daha birkaç hafta önceki dördüncü kütleçekimsel dalga olayında lokasyon kesinliğini 10 civarında bir faktör olarak geliştirdi.

Diğer sebep ise kara deliklerin doğaları gereği görünmez olmalarıydı. Kara delikler bütün ışığı emdiklerinden onların varlığını yalnızca etraflarındaki uzaydaki değişimlere bakarak anlayabiliriz. Öte yandan, nötron yıldızları oldukça görülebilirdir haliyle aralarındaki çarpışma heyecanla beklenen bir şeydi.

Bu bir dizi yeni gözlemi yapmak için 70 civarında yeryüzü ve uzaya bağlı gözlemevi, merceksel galaksi NGC 4993’ün hemen bitişiğindeki Su yılanı takımyıldızını araştıran Virgo ve LIGO’ya katıldı.

İlk saptayıcı 17 Ağustos’ta EDT saat dilimine göre 08.41’de ötmeye başladı.

Sonrasında, yaklaşık 1.7 saniye sonra  iki uzaya dayalı gözlemevi, NASA’nın Fermi Gama Işını Uzay Teleskobu ve ESA’nın Uluslararası Gama Işını Astrofizik Laboratuvarı, gökyüzünün aynı alanından yoğun bir gama ışını patlaması –evrendeki en parlak ve en enerjik olayları- algıladı.

“Cırıltı” da farklıydı tabi. Bunlar ses verisine dönüştürülen şeylerdir ve kara delik çarpışmaları için sadece saniyenin kesirleri kadar sürerler. GW170817’de cırıltı 100 saniye civarında sürdü.

Bu bir tesadüf değildi ve dünya genelindeki astronomlar teleskoplarını Suyılanı’ya yöneltmek için çılgınca atıldılar.

LIGO’nun sözcüsü David Shoemaker ,“Bize hemen öyle göründü ki, kaynağın görmeyi umduğumuz bir diğer kaynak olan nötron yıldızları olması olasıydı ve Dünya’ya göreceğimizin sinyallerini veriyordu.” dedi.

Nötron yıldızları, bir süper kütleli yıldızın yaşam döngüsünün sonunda meydana gelebilecek şeylerden biridir.

Çekirdek, protonları ve elektronları nötron ve nötrinolara sıkıştırarak çöker. Nötrinolar kaçar fakat nötronlar sadece 10-20 kilometre arasında (6-12 mil) bir çapta çekirdeğin içine inanılmaz derecede yoğun olarak doluşurlar.

Eğer çekirdeğin ağırlığı üç yıldız kütlesinden daha azsa, bu yoğunluğun baskısı nötron yıldızını destekler. Eğer çekirdek daha büyükse, çekirdek bir karadeliğin içine çöker.

GW170817’deki iki nötron yıldızı yaklaşık 1.1 ve 1.6 yıldız kütlesi arasındaydı ve hızlandıkça etraflarındaki uzay zamanını çarpıtarak ve evrene dalgacıklar göndererek yaklaşık 300 kilometrelik mesafeden daralan sarmal bir şekilde birbirlerini yörüngelerine alıyorlardı.

Onları gözlemlediğimiz uzaklıktan bakıldığında son çarpışma aşırı derecede parlaktı, gama ışınlarından yoğun bir “ateş topu” yayıyordu. Bunu aşağıdaki videoda görebilirsiniz. Büyük parlak nokta, NGC 4993 galaksisinin merkezinde. Hemen yukarısına ve soluna bakın, GW170817’yi görebilirsiniz.

Kesinlikle inanılmaz değil mi? Bu iki nötron yıldızının arasındaki çarpışma Güneş’ten çok da büyük değil ve 130 milyon ışık yılı uzaklıktaki bu olayı bizzat kendi gözlerinizle görüyorsunuz.

Fakat durum gittikçe iyi bir hal alıyor. Gama ışını patlamasından bahsettiğimizi hatırlıyor musunuz?

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nin Fermi Projesi’nin bilim kadını Julie McEnery, “On yıllardır kısa gama ışını patlamalarının gücünü nötron yıldızı birleşmelerinden aldığından şüpheleniyorduk.” dedi.

“Şimdi bu olay için LIGO ve Virgo’dan gelen inanılmaz veri ile cevaba sahibiz. Kütleçekimsel dalgalar bize birleşen objelerin nötron yıldızlarıyla tutarlı kütleleri olduğunu ve gama ışınlarının ışıltısı da bize objelerin büyük olasılıkla karadelikler olmadığını çünkü bir karadelik çarpışmasının ışık yaymasının beklenmediğini söylüyor.”

Ve bütün bunlar bir kez daha Einstein’ın haklı olduğunu kanıtlıyor.

”Bu… kütleçekimsel dalgaların ışık hızıyla neredeyse aynı hızda -10.000 trilyonda birlik bir farklılıkta- olduğunu gösterip,  Einstein’ın 1915’teki öngörüsünü destekliyor.” diyor Melbourne Üniversitesi’nden Andrew Melatos.

Önümüzdeki haftalar ve aylarda da gözlemevleri kilonova hakkında daha fazla şey keşfetmek için çarpışmanın gözlemlerini yapmaya devam edecek. Ki bu da çarpışmadan geriye kalan maddeler hala parlıyorken ve uzaya püskürmeye devam ediyorken gerçekleşecek.

Dünya genelindeki gözlemevleri ve enstitüler aynı zamanda bu olay hakkında raporlar yayınlıyor olacaklar. Bu olayın daha keşfedilmeyi bekleyen birçok yönü var.

Shoemaker, “Nötron yıldızları ve ürettikleri salınımlar hakkındaki derin çalışmaların detaylandırılmış modellerinden alınan bilgiye göre, genel izafiyet gibi daha temel fizik konuları için bu olay son derece zengin bir kaynak.” dedi.

“Bu bizlere bir şeyler bahşetmeye devam edecek olan bir hediye.”

Daha fazlasını aşağıdaki Veritasium videosunda bulabilirsiniz:

LIGO-Virgo sonuçları “Physical Review Letters” gazetesinde yayınlandı.

Kaynak: Science Alert 

Çeviri: Elif Hazal Bilmiş

Karanlık Madde Gizemine Yeni Bir Yaklaşım Daha: İlkel Karadelikler, Karanlık Madde’yi Oluşturuyor olabilirler mi?

Sağda, NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu tarafından alınmış ham bir veri görüyorsunuz. Solda ise, tüm bilinen gök cisimleri haritadan çıkarıldıktan sonra bilinmeyen kaynaklardan gelen ışımaları görüyorsunuz. Bu ışımaların çoğunun Kozmik Arkaplan Işıması olduğu düşünülse de, eğer Kashinsky’nin hipotezi doğru ise, bu ışımalar karanlık maddeyi var eden kara deliklerden geliyor olabilir. [Fotoğraflar, halka açık veri, NASA]

Karanlık Madde, günümüz astrofiziğindeki en büyük sırlardan bir tanesidir. Gök adaların dönüş hızlarının yavaşlamasına engel olmasının yanı sıra, galaksiler arası büyük boşluklarda da bulunduğu düşünülen bu yapının tam olarak ne olduğu hala gizemini koruyan sorulardan bir tanesidir. Genellikle biz insanlar, bilmediğimiz ve bize bilinmez gelen kavramlara “karanlık” sıfatını vermeyi çok severiz. Fakat Karanlık Madde tam anlamıyla karanlık da değildir. Etrafta ışık da dâhil olmak üzere hiçbir şey ile etkileşmez, yalnızca bölgede bir miktar kütle yoğunluğu olduğunu görürüz. Yani bir tahterevallidesiniz; elinizdeki fener yardımıyla karşınızda kimsenin oturmadığından eminsiniz ancak yine de tahterevalli sizi yukarı doğru kaldırıyor.

Karanlık Madde üzerine ortaya atılmış pek çok görüş bulunmaktadır. Takdir edersiniz ki farklı konularda uzman olan fizikçiler, bu fenomeni incelerken, kendi alanları doğrultusunda olaylara bakıyorlar. Gezegen bilimciler, Karanlık Madde’nin, ışık gelmediği için aydınlanamamış sönük yıldızlar yahut dev gezegenler olduklarını iddia ettiler. Kozmologlar, Yüksek Enerji Teleskoplarından gelen verileri analiz etmek ile meşguller. Parçacık fizikçiler ise, bu kütle yoğunluğuna sebep olacak “Steril Nötrino” adı verilen yapıların bulunduğunu düşünmekteler. Steril Nötrino arayışlarında bulunan gök fizikçileri arasında Esra Bülbül adında bir bilim insanı da bulunmakta. Bülbül, Harvard Üniversitesi bünyesinde, Chandra X-Işını teleskopundan gelen veriler üzerinden Steril Nötrino’larınkine benzer yapılar bulmaya çalışmaktadır. Ayrıca, bütün bunların dışında “Karanlık madde diye bir şey yok, kütleyi ve matematiği algılayış biçimimiz doğru değil, kütle denklemlerini yeniden yazmalıyız.” Diyen ve alternatif eşitlikler üretmeye çalışan kuramsal fizikçiler bile var. Yakın zamanlarda NASA’nın Goddard Uzay Merkezi’nde çalışan astrofizikçi Alexander Kashinsky tarafından yayımlanan bir makale, yukarıda bahedilen hipotezlerin hepsine ek olarak, yeni bir öneri daha sunmaktadır.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu’ndan alınan kızılötesi veriler üzerinden hesaplamalar yapan bilim insanları, karanlık olarak görülen kısımlarda parlak yapılar keşfettiler. Kozmik Arka Plan Işıması*na ait olduğu düşünülen bu dağılıma daha sonrasında, aynı bölgeye farklı dalga boylarında yapılan gözlemler eklendiğinde, bu parlak yapıların; Kozmik Arka Plan Işıması’nda olduğu gibi düzenli dağılmadığı, belirli bölgelerin çok çok daha yoğun olduğu fark edildi.

LIGO Araştırmacıları, birbiri etrafında dönen iki kara delikten oluşan kütle çekimsel dalgaları ilk defa 14 Eylülde ölçmeyi başardılar. Alexander Kashinsky de, elde edilen verilerin o bahsedilen kara deliklerden değil de, karanlık maddenin yoğun olarak bulunduğu bir bölgeden gelmesi durumunda neler olacağını incelemeye ve hesaplamaya koyuldu. Hesaplamalara göre karanlık maddenin bulunduğu bölgelerde eğer kara delikler var ise, karanlık madde temelli sorunların hemen hemen tamamı çözülmüş olacak. “Eğer ortaya koyduklarım doğrulanır ise, gök adamızın etrafını ilkel kara delikler sarmış durumda ve etrafında dönüyorlar.” Diye açıklıyor Kashinsky. Kara delikler içlerine madde çektiklerinde, bu maddeler o kadar hızlanır ki etrafa X-Işıması yaparlar. Bu ışımalara Kızılötesi dalga boylarında ışıma yapan kara delikler de eklendiğinde dolaylı yoldan kara delik gözlemiş oluruz. İşte bu bahsedilen iki tür ışımaya da karanlık maddenin yoğun olduğu iddia edilen yerlerde rastlanmakta.

Teoride mantıklı gözükse de, henüz elimizde herhangi bir delil bulunmamakta. Fakat LIGO’ya ait Mişelson İnterferometrelerinde gözlenecek yeni Kütle Çekimsel Dalga tespitleri, bizlere evrenin farklı yerlerinde henüz keşfetmediğimiz kara delikleri gösterebilir. Kara delik hipotezini, bu deneyler ve gözlemler doğrulayacak. Ünlü fizikçi Richard Feynman’ın da dediği gibi: “Bilgiyi sınamanın tek yolu deneydir, deney; bilimsel gerçeğin tek hâkimidir.”

*: Kozmik Mikrodalga ışıması, evrenin her bir yanını doldurmuş olan bir tür ışımadır ve Mikrodalga dalga boyunda görülür. Her yerden aynı anda geldiği için Büyük Patlama’nın en büyük kanıtı olarak görülen bu ışımayı kendi evinizde uydu bağlantısı olmayan bir televizyonu açıp gri renk karıncalanmalara bakarak da gözlemleyebilirsiniz.

KAYNAKLAR:

İlgili Makaleler:

http://iopscience.iop.org/article/10.3847/2041-8205/823/2/L25

http://arxiv.org/abs/1402.2301

İlgili NASA Açıklamaları:

http://www.nasa.gov/feature/goddard/2016/nasa-scientist-suggests-possible-link-between-primordial-black-holes-and-dark-matter

http://www.nasa.gov/topics/universe/features/abundant-black-holes.html

İlgili Space.org Haberi:

http://www.space.com/33122-dark-matter-black-hole-connection.html

Bu yazı Bilim ve Teknik Dergisi Kasım 2016 sayısında yayımlanmıştır

Yazan: Özgür Can Özüdoğru

Türk Bilim İnsanları İlk Kez Bir Ötegezegen Keşfetti!

Ankara ve Ege Üniversitesi’nden dört bilim insanı Rus ve Japon bilim insanlarıyla ortak yürüttükleri 10 yıllık bir çalışmanın sonunda, 212 ışık yılı uzaklıkta Jüpiter’in 1.5 katı  çapa sahip olan bir ötegezegen keşfettiklerini duyurdular. Bu keşif, Türk bilim tarihinde  keşfedilen ilk ötegezegen oldu.  Ankara Üniversitesi’nden Mesut Yılmaz’ın baş yazar olduğu makalede, Ege Üniversitesi Uzay Bilimleri Bölümünden Varol Keskin, Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünden Selim Osman Selam ve doktora öğrencisi İbrahim Özavcı da bulunuyor.

TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’nde yer alan 1.5 metre çaplı Rus-Türk teleskobu ile Japonya Okayama Gözlemevi’nde bulunan bir teleskop kullanıldı. TÜBİTAK tarafından desteklenen bu çalışmada yapılan analizlerin sonucunda gözlenen bu yıldızın hareketindeki değişimi incelediklerinde, kaynağın Jüpiter’e çok benzeyen bir gezegen olduğu ortaya çıktı. Jüpiter’den 1.5 kat daha büyük boyutlara sahip olan bu gezegen, yıldızı etrafındaki turunu neredeyse 365 günlük bir sürede  tamamlıyor. Yıldızına olan uzaklığı ise 1 astronomik birim( Dünya ile Güneş arasındaki uzaklığa verilen isim, 149,5 milyon km).

Mesut Yılmaz, 212 ışık yılı uzaklıkta bulunan  bu gezegene “Türk” ismini koymak istediklerini, bununla ilgili bir oylama yapabileceklerini belirtti. “Bildiğim kadarıyla Japonya, ABD, Fransa ve Kanada, keşfettikleri ilk gezegene bir isim verdiler. Bizde de neden olmasın? “Benim “Türk”, “Türk1” ve “Atatürk” isimleri aklımda geçti.” ifadelerini kullandı.

Kaynak:

1- http://aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/turk-bilim-insanlari-ilk-kez-bir-gezegen-kesfetti

2-  http://www.ntv.com.tr/teknoloji/turk-bilim-insanlari-ilk-kez-bir-gezegen-kesfetti,OESjCo-Jr0S8Cx2Epp0qEQ

Yazan: İlkcan Erdem

Astronomlar Bilinen En Küçük Yıldızı Keşfetti !

Cambridge Üniversitesi’nde görevli astronomlar tarafından ölçülen en küçük yıldız keşfedildi. Boyut olarak Satürn’den çok az bir farkı bulunsa da, kütleçekimsel kuvveti Dünya’daki bir insanın hissetiği kuvvetten 300 kat daha güçlüdür.

Bu yıldız muhtemelen yıldızların oluşabileceği bir büyüklükte çünkü Hidrojen’i Helyum’a dönüştürecek nükleer füzyon için yeterli kütleye sahip. Eğer birazcık daha küçük olsaydı yıldızın merkezindeki basınç bu süreci devam ettirmeye yeterli olmayacaktı. Hidrojen füzyonu aynı zamanda Güneş’in ışıma gücünü sağlayan bir olaydır ve biz bu mekanizmayı Dünya’da bir enerji kaynağı olarak da kullanmaktayız.

Bu küçük yıldızlar Trappist-1gibi Dünya benzeri gezegenlerin olduğu yıldız sistemlerinin tespiti için de en iyi adaylardan biri.

 EBLM J0555-57Abolarak adlandırılan bu yıldızın Dünya’dan 600 ışık yılı uzaklıkta yer aldığı  tespit edildi.  Çift yıldız sisteminin bir parçası olan yıldız kendisinden daha büyük olan ”arkadaşının” önünden geçerken tespit edildi, ki bu method normalde yıldızların değil gezegenlerin tespitinde kullanılmaktadır. (Bkz: Kütleçekimsel Mercekleme Yöntemi) Bu konunun detayları Astronomy&Astrophysics  isimli dergide yayınlanacak.

Cambridge Cavendish Laboratuvarı ve Astronomi Enstitüsü‘nde yüksek lisans yapan ve çalışmanın baş yazarı olan Alexander Boetticher ”Bu çalışma bize yıldızların ne kadar küçük olabileceğini gösterdi” dedi ve ekledi: Bu yıldızın kütlesi biraz daha düşük olsaydı, çekirdeğindeki hidrojen füzyon reaksiyonu gerçekleşemezdi ve yıldız bunun yerine kahverengi bir cüce haline dönüşürdü.

EBLM J0555-57Ab, gezegen bulma projesi olan ve  Keele, Warwick, Leicester and St Andrews Üniversiteleri‘nce yürütülen WASP isimli çalışma ile keşfedildi.  EBLM J0555-57Ab, arkadaşı olan yıldızın önünden geçerken (çift yıldız tutulması) tespit edildi. Ana yıldız bu geçişte periyodik olarak karardı, ki bu onun yörüngesinde olan bir yıldızın imzasıydı. Bu olay sayesinde astronomlar cisimlerin kütleleri ve boyutlarını ölçebilmektedir, bu olayda ölçtükleri cisim küçük bir yıldızdı. EBLM J0555-57Ab’in kütlesi , CORALIE spektrografisinin verilerini kullanarak, Doppler, wobble yöntemi ile ölçüldü.

Von Boetticher: ”Bu yıldız,  bilinen diğer birçok gaz devi olan ötegezegenden daha ufak ve daha soğuk. Yıldızlararası fiziğin en etkileyici yanlarından biri, bu tür küçük yıldızların kütlesini ölçmek diğer büyük gezegenlere göre daha zordur. Neyse ki ötegezegen araştırmalarımızda bu tars çift yıldız sitemlerinde böyle küçük yıldızları keşfedebiliyoruz. Şaşırtıcı gelebilir ama yıldız bulmak bizi gezegen bulmaktan daha çok zorluyor” dedi.

Bu yeni ölçülen yıldız, TRAPPIST-1 için mevcut tahminle karşılaştırılabilir bir kütleye sahiptir; ancak, yarıçapı yaklaşık% 30 daha küçüktür. Cambridge Astronomi Enstitüsü^nün kıdemli araştırmacısı olan yazar Amaury Triaud, ”En küçük yıldızlar, Dünya benzeri gezegenlerin keşfi için en uygun koşulları sağlıyor. Bir ötegezegeni anlamak için önce yıldızını anlamak gerek, bu en temel şeylerden biri “diyor.

Evrende  çok sayıda yıldız olmasına rağmen, Güneş’in % 20’sinden daha küçük boyutta ve kütlede olan yıldızlar, düşük boyutları ve parlaklıkları nedeniyle algılanmaları zor olduğundan çok net anlaşılamamıştır. Bu çalışmada yıldızların anlaşılmasında kullanılan EBLM projesi bu bilginin açığa çıkarılmasını hedefliyor. Cambridge’in Cavendish Laboratuvarı’nın ortak yazarı Prof. Didier Queloz, “EBLM projesi sayesinde var olan yaygın yıldızların çevresindeki gezegenlerin , TRAPPIST-1’in etrafında dönen gezegenleri anladığımız gibi  anlayacağız” dedi.

Kaynak: https://phys.org/news/2017-07-smallest-ever-star-astronomers.html

İleri Okuma:Alexander von Boetticher et al. ‘A Saturn-size low-mass star at the hydrogen-burning limit.’ Astronomy & Astrophysics (2017). arXiv:  arxiv.org/abs/1706.08781

Çeviri: İlkcan Erdem

Birbirlerinin yörüngesinde bulunan iki kara delik keşfedildi

On yıldan fazla süren araştırmalar sonucunda New Mexico Üniversitesi’nden astronomlar iki çok büyük kütleli kara deliğin birbirleri etrafındaki yörüngesel hareketini gözlemlemeyi başardı.

New Mexico Üniversitesi’nde Fizik ve Astronomi bölümü yüksek lisans öğrencisi olan Karishma Bansal’ın The Astrophysical Journal isimli dergide New Mexico Üniversitesi’nde profesör olan Greg Taylor ile birlikte yayınladığı “Constraining the Orbit of the Supermassive Black Hole Binary 0402+379” isimli makale 12 yıllık bir çalışmanın sonucu yazıldı.

Teoride böyle bir olayın yaşanması gerektiğini bildiklerini ancak kimsenin daha önce böyle bir şey gözlemleyemediğini söyleyen Greg Taylor, uzun bir süredir iki galaksinin birleşmesi sonucu birbiri etrafında yörüngeye girmiş iki çok büyük kütleli kara delik aradıklarını söylüyor.

2016’nın başlarında LIGO (Lazer İnterferometre Kütleçekim Dalga Gözlemevi) projesinde çalışan, içinde New Mexico Üniversitesi mezunlarının da bulunduğu uluslararası bir takım kütleçekim dalgalarını gözlemlemeyi başardılar. Böylece Albert Einstein’ın 100 yıl önce öne sürdüğü tahmin doğrulanmış oldu. Gözlemlenen bu kütleçekim dalgaları iki yıldızsal kara deliğin (~30 güneş kütlesi) çarpışması sonucu oluşup yaklaşık 1.5 milyar ışık yılı yol aldıktan sonra Dünya’ya ulaştılar. Yapılan bu yeni araştırmada LIGO’dan edinilen bilgilerin de yardımıyla bilim insanları çok büyük kütleli kara deliklerin ne sebeple birleştiğini öğrenmeye çalışıyorlar  bu sayede galaksilerin evrimi ve bu kara deliklerin galaksi evrimine katkısı hakkında daha çok bilgi sahibi olacaklar.

Amerika Birleşik Devletleri boyunca yayılmış 10 radyo teleskobundan oluşan ve Socorro, New Mexico’dan kontrol edilen Very Long Baseline Array (VLBA) radyo teleskobunu kullanarak araştırmacılar bu çok büyük kütleli kara delikler tarafından yayılan radyo sinyallerini birden fazla frekansta inceleme imkanı buldular. Belirli bir süre zarfında radyo dalgaları ile gözlem yaparak bu kara deliklerin yörüngesini grafiğe dökmeyi başardılar böylece bu kara deliklerin birbirleri etrafında yörüngede olduklarını doğruladılar.

Merkezinde resimde C1 ve C2 olarak gösterilmiş iki çok büyük kütleli kara delik bulunduran 0402+379 radyo galaksisinin VLBA tarafından 15 GHz frekansında oluşturulmuş haritası.

Karishma Bansal araştırmasından bahsederken bu kara deliklerin toplam kütlesinin Güneş’in kütlesinin 15 Milyar katı olduğunu ve yörünge periyotlarının 24.000 yıl olduğunu ve bu kara delikler ile 0402+379 radyo galaksisinin birbirlerinden 750 milyon ışık yılı uzaklıkta olduğunu söylüyor. Aşırı derecede büyük bir uzaklık ancak bilim insanlarına göre kara deliklerin Dünya’ya ve birbirlerine olan uzaklığı böyle bir gözlem yapabilmek için olabilecek en iyi değerler arasında.

0402+379 radyo galaksisinin VLBA tarafından 15 GHz frekansta çekilmiş sahte renk görüntüsü. Görselde kara deliklerin etrafında toplanma diskleri ve kutuplarından çıkan ikiz jetler görülüyor.

Bu denli uzak cisimlerin birbirlerine göre olan hareketlerini inceleyebilmek için çok yüksek çözünürlükte gözlem yapmak gerekiyor. Stanford’da fizik profesörü olan Roger W. Romani  bu araştırmadaki gözlemin çözünürlüğünü (mikroarksaniye / yıl) göz önünde canlandırmak için şu şekilde açıklıyor:

Proxima Centauri sistemindeki bir gezegende (4.243 ışık yılı uzaklıkta) saniyede 1 cm hızla ilerleyen bir salyangozun hareketini ayırt edebilecek bir çözünürlükte gözlem yapıyoruz.

Elde edilen bilgiler sayesinde tıpkı ikili yıldız sistemlerini inceleyerek yıldızlar hakkında bir çok bilgi öğrenebildiğimiz gibi benzer teknikler kullanarak çok büyük kütleli kara delikler ve içlerinde bulundukları galaksiler hakkında da bir çok şey öğrenebileceğiz.

Bu araştırmanın en önemli yanlarından biri bizi oldukça yakından ilgilendiriyor olması. Bizim de içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin milyarlarca yıl sonra Andromeda Galaksisi ile çarpışacak ve bu iki galaksi de merkezlerinde birer çok büyük kütleli kara delik barındırıyor. Yani aslında bu araştırmada gözlemlenen olay milyarlarca yıl sonra bizim galaksimizde de gerçekleşebilir.

Kara delikler etraflarındaki yıldızlar üstünde ve dolayısıyla içlerinde bulundukları galaksilerin büyümesi ve evrimleşmesinde oldukça etkin rol oynadığı için onlar hakkında bilgi sahibi olmak evreni daha iyi anlayabilmek için oldukça önemli.

Karishma Bansal’ın söylediğine göre kara deliklerin kesin yörüngesini doğrulamak 3-4 yıl daha sürecek, bu esnada araştırmacılar çalışmalarının diğer astronomlara teşvik edici nitelik taşımasını umuyor.

Kaynak

Çeviri: Alper Karasuer

NASA İlk Gerçek Kayan Yıldızı Keşfetti!

Güzel bir şansa ihtiyacınız olduğu zaman baktığınız “kayan yıldızlar” aslında sadece meteor, ama ilk defa NASA’daki uzmanlar gerçekten yıldız olan bir kayan yıldızı belirlediler. Bu yıldızın ismi Mira ve aynı bizim kayan yıldız diye adlandırdığımız meteorlar gibi uzun, parlayan bir kuyruğa sahip. NASA’ya göre bu yıldız arkasına daha sonradan yeni yıldızların ve gezegenlerin (belki de yaşam barındıracak gezegenler) oluşmasını sağlayacak materyaller dökerek ilerliyor.

NASA’nın teleskopları mor ötesi ışık kullanarak ilk kez Mira’nın kendine has kuyruğunu yakaladılar. Bu kuyruk bizim kayan yıldız diye adlandırdığımız gök cisimlerinin kuyruklarının aksine sadece anlık bir parlama yapıp sönmüyor. 13 ışık yılı uzunluğundaki kuyruk, Mira saate 468,000 kilometre hızla Samanyolu’nda giderken arkasında bıraktığı hidrojen gazı bulutları ve tozdan oluşuyor. NASA’nın söylediğine göre astronomlar bu fotoğrafı ilk gördüklerinde adeta şok oldular çünkü Mira üzerinde 400 yıldan uzun bir süredir çalışılmasına rağmen böyle bir şey daha önce hiç belgelenmemişti.

NASA, bu yıldızın aslında son 30,000 yıldır 3,000 Dünya ya da 6 Jüpiter büyüklüğünde gezegenin içini doldurabilecek kadar materyal saçtığını belirtti ama Mira’dan artakalanlarla ilgili bir endişe duymamıza gerek yok çünkü Mira Dünya’mıza 350 ışık yılı uzaklıkta ve Balina Takımyıldızı’nın bir parçası.

Yani eğer Mira bizim bildiğimiz kayan yıldızlardan değilse, diğerleri ne oluyor? Onlar meteor yani, yeterince şanssızsak atmosferimize çarpacak uzaydaki kaya yığınları; bu bir kere oldu mu yeryüzüne doğru inanılmaz bir hızla gelmeye başlarlar ve yüzlerce kilometre öteden bile görülebilecek şekilde etraflarındaki havanın parlamasını sağlarlar. Yani gerçek kayan yıldızlar bize yüzlerce ışık yılı uzaklıktayken bizim yıldız kayması diye isimlendirdiğimiz olaylar atmosferimizin içinde oluyor.

Mira öyle sıradan bir yıldız değil; o bir kırmızı dev. Bir yıldızın kırmızı deve dönüşmesi onun ömrünün sonlarına yaklaştığının bir işaretidir. Bizim Güneşimiz de 5 milyar yıl sonra bir kırmızı deve dönüşecek ama bir yıldızın yaşam süresini ele aldığımız zaman ömrünün son günleri demek, diyelim ki 11 milyar yıllık ömrünün sonları demektir yani yaşamak için gayet uzun bir süre. NASA Mira’dan çok da uzak olmayan başka bir gök cismi daha belirledi. Bu gök cisminin ismi Mira B ve bunun bir beyaz cüce olduğu düşünülüyor. Bir kırmızı dev, çekirdeğine kadar bütün yakıtını bitirdiğinde beyaz cüceye dönüşür ve beyaz cüceler oldukça yoğundurlar. National Geographic bir çay kaşığı kadar beyaz cücenin maddesinin dünya üzerinde bir fil kadar yani 5.5 ton ağırlığında olacağını belirtti. NASA ise Mira ve Mira B’nin birbirlerinin etrafında döndüklerini ve bir turlarını 500 yılda tamamladıklarını belirtti.

Mira Dünya’ya 350 ışık yılı uzaklıkta Cetus Takımyıldızı’nda -diğer adı Balina Takımyıldızı- yer alıyor. Şans eseri Mira ve onun balina kuyruğu Balina Takımyıldızı’nın kuyruğunda bulunabilir. Resim: NASA/JPL-Caltech

Kaynakça: https://curiosity.com/topics/nasa-has-found-the-first-legit-shooting-star-curiosity/

Çeviri: Ege Özkoç

Jüpiter’in İki Yeni Uydusu Keşfedildi!

Jüpiter’in kendisi yeterince etkileyici değilmiş gibi, bu gaz devinin zaten uzun olan uydu listesine iki uydu daha eklendi.

PlanetX’i arayış sürecinde  DTM personeli, bilim insanı Scott Sheppard, Hawaii Üniversitesi’nden David Tholen ve Kuzey Arizona Üniversitesi’nden Chadwick Trujillo teleskoplarını Jüpiter’e doğru çevirmeye karar verdiler. Bu sayede hem Jüpiter’i ön tarafından inceleyebilecek, hem de arka tarafından PlanetX çalışmalarını sürdürebileceklerdi.

Bu gözlemleri yaparken  S/2016 J1  ve S/2017 J1 adını verdikleri, biri Jüpiter’den 21 milyon diğeri 24 milyon km uzaklıkta olan  iki yeni uyduya ek olarak  birçok ”kayıp” uydu keşfettiler. Sheppard’ın ekibinin bulduğu uyduların birkaçı 2003’te keşfedilmelerine rağmen, astronomların elinde uyduların tam yörüngelerini tespit etmek için yeterli bilgi bulunmuyordu ve uydular Jüpiter’in yörüngesinde dolanırken astronomlar onları ”kaybettiler”. Bazı uydular tekrar bulunmuş olsalar da, 2016’nın başından beri 14 tanesi hala kayıp.

*S/2016 J1 ve S/2017 J1’in astronomlar tarafından kaydedilmiş görüntüleri

Gözlemlerine devam ederken, Sheppard ve ekibi 2003’teki verilerine 2016-2017 arasındaki verileri de eklediler ve bu kayıp uydulardan beş tanesini daha buldular. İleriki yıllarda da gözlemlerine devam edecek olan ekip geri kalan uyduları bulmayı ümit ediyor, ki bu sırada çok daha fazla uyduyla karşılaşabilirler.

2016-2017 verilerini, 2003’te çekilmiş resimlerle karşılaştıran ekip daha önce keşfedilmemiş S/2016 J1  ve S/2017 J1‘yi Jüpiter’in uydu listesine ekledi ve Jüpiter’in uydularının sayısı bu uydularla birlikte 69’a çıktı.

Kaynak: http://astronomy.com/news/2017/06/jupiters-new-moons

Çeviri: İlkcan Erdem

Cassini 1. ”Büyük Final” Dalışından Sağ Çıkmayı Başardı

”Büyük Final”’ine doğru emin adımlarla ilerlemekte olan NASA’nın Cassini uzay aracı daha önce hiçbir uzay aracının keşfetmediği, Satürn’ün halkaları ve dış atmosferi arasında bulunan dar aralığa yaptığı dalışı başarıyla gerçekleştirdi.

NASA’nın California’daki Goldstone Derin Uzay Ağı Kompleksi, Cassini’den ilk sinyali 26 Nisan gece saat 02.56’da aldığını bildirdi – büyük dalıştan neredeyse bir gün sonrası. NASA çalışanları verilerin uzay aracıyla iletişim kurduktan 5 dakika sonra gelmeye başladığını açıkladı.

Washington D.C.’de bulunan  NASA’nın Gezegen Bilimi Bölümü’nün müdürü Jim Green açıklamasında şu sözlere yer verdi: ”Bu büyük keşif geleneğinde Cassini uzay aracı bir kez daha bize harika bir şey gösterdi ve cesaret etsek merakımızın bizi nerelere götüreceğini kanıtlayan harika bir izin peşinden gitti.”

Cassini Satürn’ün dış atmosferinden 3000 km, halkalarının görünen kenarlarından 300 km uzaklıktaki boşluğa bir gün önce saat 05.00’te giriş yaptı. Cassini halkaların arasından saatte 124.000 km’lik bir hızla çıktı – bu hız ufacık bir parçanın bile Cassini’ye ölümcül zarar vermesi için yeterli büyüklükte bir hızdı. Bu olasılığı en aza indirmek için uzay aracı çanak şeklinde olan 4 metrelik antenini kalkan olarak kullandı. Cassini antenini gelebilecek parçalara yönelttiğinden dolayı  o sıralarda Dünya ile iletişim kuramadı. Cassini dalışı gerçekleştirirken bilimsel veri toplamaya proglamlandı ve 20 saat sonra kontrolü sağlayan görevlilerle tekrar iletişim kurdu. (Cassini’den çıkan sinyallerin Dünya’ya yolcuğu ortalama 78 dakika sürmektedir.)

Cassini Projesi menajeri  Earl Maize açıklamasında: ”Daha önce hiçbir uzay aracı Satürn’e bu kadar yakın olmamıştı. Satürn’ün diğer halkaları ile olan deneyimlerimize dayanarak, yalnızca halkalarla Satürn arasındaki bu boşluğun nasıl olacağını düşündüğümüz tahminlere güvenebilirdik.” dedi ve ekledi: ” Cassini’nin planladığımız gibi halkalardan geçtiğini ve öbür tarafa mükemmel bir şekilde çıktığını bildirmekten keyif alıyorum.”

Cassini bu görevin ”Büyük Final” aşamasında bu dalışlardan haftada bir tane olmak üzere 21 tane daha yapacak.

NASA, ESA (Avrupa Uzay Ajansı)  ve İtalyan Uzay Ajansı’nın büyük emek sarf ettiği 3.2 milyar dolarlık Cassini-Huygens görevi Ekim 1997’de başlatıldı ve Temmuz 2014’te Satürn’e ulaştı. (Huygens 2005 yılında Satürn’ün en büyük uydusu Titan’a iniş yapan küçük bir araçtı.)

Cassini ‘halkalı gezegen’in etrafındaki 13 yıllık yaşamında harika bir keşifler serisi yarattı. Örneğin, Titan’daki sıvı hidrokarbon denizlerini, buzul gayzerlerini ve Satürn’ün başka bir uydusu olan Enceladus’un güney kutup bölgesinden yükselen organik molekül ve diğer maddeleri keşfetti. Bir başka keşfi ise Enceladus’un  buzlu kabuğunun altında potansiyel olarak yaşanabilir bir okyanusu barındırdığıydı.

Fakat cesur kaşif Cassini yakıtını tüketmek üzere ve görevinin kaçınılmaz sonuna doğru ilerliyor. 15 Eylül’de Titan ve Enceladus’u – ikisi de yaşamı destekleyen yapıya sahip olabilir- Dünya’dan getirdiği mikroplarla kirletmemek için Satürn’ün kalın atmosferine doğru bir ‘ölüm dalışı’ yapacak ve bizlere bıraktığı bilgiler ve yaptığı keşifler dışında ondan geriye pek bir şey kalmayacak.

Kaynak: http://www.space.com/36630-cassini-saturn-spacecraft-survives-grand-finale-dive.html

Çeviri: İlkcan Erdem

Ölmekte Olan Yıldız Bir Kara Deliğe Hayat Veriyor

Astronomlar oldukça büyük, ölmekte olan bir yıldızın, kara deliğe dönüşümüne tanıklık etti. Hayata yenik düşen bu yıldızın kalıntılarını aramak için Büyük Çift Gözlü Teleskop ( Large Binocular Telescope/ LGT ) ve NASA’nın Hubble ve Spitzer uzay teleskopları güçlerini birleştirdiler fakat buldukları tek şey ölmekte olan koca bir yıldızın gözlerden kaybolduğuydu.

Dikkatleri üzerine çekecek büyük bir patlama yerine kaşla göz arasında yok oldu.

Güneş’imizden 25 kat daha büyük olan bu yıldız çok büyük bir süpernovaya sebep olmalıydı. Fakat onun yerine bir anda söndü ve arkasında bir kara delik bıraktı. Bu olay ” büyük başarısızlık ” olarak adlandırıldı.

Ohio State Üniversitesi’nden bir grup astronom bir yıldızın ortadan kaybolarak muhtemelen bir karadeliğe dönüştüğünü gözlemledi. Süpernova sonrasında bir kara deliğe dönüşmek gibi beklenilen bir süreç yerine, ” başarısız süpernova ” sonucunda kara deliğe dönüştü.

Telif Hakkı: NASA’s Goddard Space Flight Center/Katrina Jackson

“Yakınımızdaki galakside yaşanan bunun gibi ‘büyük başarısızlıklar’ , astronomların neden en büyük kütleli yıldızlarda nadiren süpernovalar gördüğünü açıklayabilir.” diye belirtiyor Ohio State Üniversitesi’nden astronomi profesörü Christopher Kochanek.

Bu tip yıldızların yaklaşık yüzde 30’u – görünen o ki- bir süpernovaya ihtiyaç duymadan sessizce kara deliklere dönüşüyorlar.

” Tipik görüşe göre bir yıldız ancak bir süpernovaya dönüştükten sonra kara delik oluşturabilir.” diye açıkladı Kochanek ve ekledi ” Eğer bir yıldız çok kısa süreliğine süpernovaya dönüşüp yine de bir kara delik oluşturuyorsa, bu niye en büyük kütleli yıldızlarda süpernova göremediğimizi açıklamaya yardımcı olacaktır.”

Hubble Uzay Teleskobu’ndan alınan görünebilir ışık ve kızılötesine yakın bu fotoğraf çifti, dev yıldız N6946-BH1 ‘ in gözlerden kaybolmadan önceki ve bir kara delik oluşturmak için içeriye doğru çökmesinden sonraki hallerini gösteriyor. Soldaki görsel, Güneş’in 25 katı kütleli yıldızın 2007’deki halini göstermektedir. 2009’da, yıldız, parlaklığı birkaç ayda Güneşin 1 milyon katından fazla olacak şekilde aniden gelişti. Ama daha sonra, 2015’teki sağ panelden de görebileceğiniz gibi yok oldu. Yıldızın önceden olduğu yerden çok küçük miktarda kızılötesi ışık algılandı. Bu radyasyon muhtemelen kara deliğe dönüşen enkazdan geliyordu. Kara delik 22 milyon ışık yılı uzaklıkta sarmal galaksi NGC 6946’da bulunmaktadır.

Telif Hakkı: NASA, ESA, and C. Kochanek (OSU)

Kochanek, en son sonuçlarını Royal Astronomi Topluluğu’nun Aylık Duyuru’larında yayınlamış olan bir grup astronoma liderlik etmektedir. Galaksiler arasından, onlar 22 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan, lakabı ” Havai Fişek Galaksisi” olan NGC6946’yı izlemeyi seçtiler; çünkü orada süpernovalara sık sık rastlanılmaktadır. Bu galaksideki NGC6946-BH1 adlı belirli bir yıldız 2009’da zayıf bir şekilde parlamaya başladı ve 2015’te ise sanki varoluştan yok oldu.

LBT başarısız süpernova araştırmaları için gözünü bu yıldıza diktiken sonra, astronomlar Hubble ve Spitzer uzay teleskoplarını, yalnızca daha sönük haliyle hala orada olup olmadığını görmek için bu yıldıza doğru çevirdiler. Spitzer’ı aynı zamanda o noktadan herhangi bir kızılötesi radyasyonunun yayılıp yayılmadığına bakmak için kullandılar. Bu, yıldızın belki hala orada, toz bulutlarının arkasına saklanmış olabileceğine bir işaret olabilirdi.

NGC6946-BH1 adlı ölüme mahkum bu yıldız Güneş’in 25 katı büyüklüğünde. 2009’da zayıfça parlamaya başladı. Ama 2015’te sanki varoluştan yok oldu. Dikkatli bir eleme sürecinden geçerek, araştırmacılar yaptıkları gözlemlere dayanarak yıldızın bir kara deliğe dönüşmüş olması gerektiğinin kanısına vardılar. Bu belki de evrendeki son derece büyük kütleli yıldızların kaderidir.

Telif Hakkı: NASA, ESA, and P. Jeffries (STScI)

Bütün testler negatif çıktı. Yıldız artık orada değildi. Dikkatli bir eleme sürecinden geçerek, araştırmacılar yaptıkları gözlemelere dayanarak yıldızın bir kara deliğe dönüşmüş olması gerektiğinin kanısına vardılar.

Bu proje, ne sıklıkla yıldızların bu büyük başarısızlığı tecrübe ettiklerini tam anlamıyla bilebilmek için henüz çok genç; ama Ohio State’in eski öğrencilerinden olan ve geçtiğimiz günlerde doktorasını bu çalışmasıyla kazanan Scott Adams başlangıç niteliğinde bir tahmin öne sürdü.

“NGC6946-BH1 araştırmamızın ilk yedi yılında karşılaştığımız ilk başarısız süpernova örneğiydi. Bu süreç içerisinde, izlediğimiz galaksiler içinde altı süpernova meydana geldi, buradan varsayıyoruz ki büyük kütleli yıldızların yüzde 10 ila 30’u başarısız süpernovalarla ölüyorlar.” dedi Scott Adams.

“Bizi en başında bu araştırmaya iten aynı problemi açıklayabilecek küçük bir parça sadece bu, ki problem de evrende olması gerekenden çok daha az süpernova gözlemliyor olmamızdı; eğer bütün büyük kütleli yıldızların bu şekilde öldüğünü varsayarsak.”

Çalışmanın yardımcı yazarı Krzysztof Stanek’e göre, keşfin en ilginç tarafı yüksek kütleli kara deliklerin kökenlerine dair, LIGO deneyinin gravitasyonel dalgalar aracılığıyla saptadığı tarzdaki çıkarımlardı. (LIGO açılım: Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory)

Mantıklı olması şart değil, diyor Ohio State’den astronomi profesörü Stanek, büyük kütleli bir yıldız süpernova geçirebilir ki bu onun dış katmanlarının çoğunun uzaya dağılmasına sebep olan bir süreçtir fakat yine de LIGO’nun saptadıklarının skalasında geride büyük kütleli bir kara delik oluşturacak kadar kütle kalır.

“Zannediyorum ki, ortada bir süpernova yokken çok büyük kütleli bir kara delik oluşturmak daha kolay.” diye de ekledi.

Kaynak: https://www.nasa.gov/feature/goddard/2017/collapsing-star-gives-birth-to-a-black-hole

İlgili Linkler:  

Çeviri: Fatma Yaşa

Bilinen En Yüksek Kütleli Kahverengi Cüce Keşfedildi!

Uluslararası bir astronomi ekibi, bilinen en yüksek kütleli ve en saf bileşimli kahverengi cüceyi (nükleer füzyon için çok küçük kütleli bir yıldız) keşfettiklerini açıkladı. SDSS J0104+1535 adıyla bilinen bu gök cismi, galaksimizin en dış bölgesine uzanan halelerden birinin içinde yer almaktadır. Bilim insanları bu keşfi “Monthly Notices of the Royal Astronomical Society” isimli dergide yayımladı.

Kahverengi cüceler, yakıtını kullanan yıldızlar ile onların etrafında dönen gezegenlerin ortasında bir boyuttadır. Hidrojeni helyuma dönüştüren nükleer füzyon için çok küçük boyuttadırlar ancak gezegenlerin bir çoğundan da yüksek bir kütleye sahiptirler. Dünya gezegeninden 750 ışık yılı uzaklıkta, Balık Takımyıldızı’nda bulunan SDSS J0104+1535,  Güneş’ten 250 kat daha saf bir gaz yapısına sahiptir ve bünyesinde 99.99% hidrojen ve helyum gazı barındırır. Tahmini olarak 10 milyar yıl önce oluştuğu düşünülmektedir. Ayrıca ölçümler göstermektedir ki bu kahverengi cüce yaklaşık olarak Jüpiter’in 90 katı bir kütleye sahiptir. Bu da SDSS J0104+1535‘i bilinen en yüksek kütleli kahverengi cüce yapar. Daha önceden kahverengi cücelerin ilkel gazlardan oluştuğu bilinmiyordu ve bu keşif bize galaksimizin antik geçmişinden gelen bir sürü ”saf” kahverengi cüce olabileceğini gösterdi.

Bu ekibin başında olan, Kanarya Adaları’ndaki Institute of Astrophysics’den Dr.ZengHua Zhang:

”Bu kadar saf içeriğe sahip bir  kahverengi cüce görmeyi beklemiyorduk. Bu keşif bizlere daha keşfedilmemiş bir çok şeyin olabileceğini gösteriyor. Dışarıda buna benzer keşfedilmeyi bekleyen gök cisimleri yoksa, bu beni çok şaşırtacaktır.”

SDSS J0104+1535, optik ve yakın-kızılötesi spektrumu yardımıyla  L tipi bir ultra-kahverengi cüce olarak sınıflandırıldı. Bu ölçüm Avrupa Güney Gözlemevi’nin Çok Büyük Teleskop’u (European Southern Observatory’s Very Large Telescope) yardımıyla yapıldı. Bu sınıflandırma, yakın zamanda Dr. ZengHua Zhang’in yayımlanan şeması üzerine kuruludur.

Orjinal Makale Kaynağı: Z. H. Zhang et al. Primeval very low-mass stars and brown dwarfs – II. The most metal-poor substellar object, Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (2017)DOI: 10.1093/mnras/stx350

Ayrıca Bakınız: https://phys.org/news/2016-04-brown-dwarfs.html

Çeviri: İlkcan Erdem